naat
-
övme, methetme...
-
divan $iiri'nde peygamber efendimiz'in (sav) ovuldugu $iirlerin genel adi.
na't yazilir. ayrica bkz.:
gazel, kaside -
kimi dem de nihat isimli kimselere sesleniştir bu laf. bizzat yaparım.
-naaber naat? -
arif nihat asya'nin bir $iiridir
-
can yücel'in bir şiirinin adı.
bir elim bulut
bir elim toprak
d d d
ö ü ö
n ş n
e e e
r n r
e e
k k
b
i
r
y
a
p
r
a
k
sana bin kez söyledim be evladım
dişlerinle tırnaklarını yiyeceğine
gözlerinle gökyüzünü yesen ya... -
-
ipekler tel tel biraraya geldiler dokunmak üzere
lâle nerdeyse menekşeye,
gül suya dokunmak üzere
kılıç kesti kan koktu
bir atlı dörtnala uzaktan
günbatımının büyük eşitsizliğinden yakınmak üzere
bütün dertler söylendi
çareleri bir bir yazıldı
son büyük toplantıda bir bir okunmak üzere
kimseye başvurulmadı
herkes birbaşına kaldı,
evet
sonradan hep birlikte kurtulunmak üzere
oysa
bir çiçek vardı bahçelerde kendini dererdi
sevinçle.
kendini tek haklıya bir gün sunmak üzere
turgut uyar -
bir ismet özel şiiri. bir yusuf masalı' ndan.
dinleyin ey vakti duymak doruğuna varanlar!
falları grafiklerde bakılanlar siz de işitin!
külden martı doğuran odalıklar
ve kâhyalar
kara pıhtıyla damgalanmış veznelerde dili
şehvetsiz çilingirler, yaltak çerçiler
celepler ki sıvışık, natırlar ki nadan
ey hayat rengini sazendelik sanan
yırtlaz kalabalık!
dinleyin bendeki kırgın ikindiyi
hepiniz kulak verin!
güneşin
koskoca beldeye suskunluk yaygısını serdiği
yazlar yok
yok artık altında suskun yolları saklı tutan
karla örtülmüş kırların kışı
gitti giden yerine gelmedi başka biri
orada
duyumsatmadı kendini hiçlik bile
belli ki son yüzyılımız göğsümüzden
varla yok harman eden sesi uçursak
diye bize verildi
yetti bir yüzyıl böceklerde ve otlarda
soluyuş izlerimiz silmek için
ne yesek
lokmaya vurulur gibi değil
yuduma gelmiyor içtiklerimiz
dernekler toplanıyor dışta tutmak için
kanat vuruşlarını yumuşak kılan etkeni
utançlı sessizliği tanımaz kalemlerle
kapanıyor bilanço
top mermisi, kör testere
defalarca boyanmış çaput parçaları
sıkıştırdık günlerimiz arasına ki
serazat kahkahalar atalım
yapmacıktan nefretimiz
sebep olsun kavgamıza
bekleyiş arzından kovsunlar bizi
ne yemen biraz öncemiz diyelim
ne biraz sonramız meksika.
canı pek bir dünya son yüzyılda yaşadığımız
yüzü perdahla kavi, peçesi paramparça
üstü başı kükürtlü bu dünyadan
kancıklık
sıçradı çevirdiğimiz sayfalara
artık kimse bize haber vermeyecek
hemen şu tepenin ardında
saldırmaya hazır ve müsellâh
bir düşman taburu durduğunu
çünkü gerçekten yok
böyle bir ordu
bir düşmanımız kaldı
kendi
dudaklarımız
arasında.
biliyoruz günden güne çopurlaşan yer yuvarlağında
bizleri yan çizen birer hemşehri haline sokan nedir
çırpını çırpını giden atlardan indik
girmek için patavatsız yurttaşlar sırasına
zihnimiz acizlerin şikâyeti sığacak kadar
kanırtılırken ses etmedik
öcümüz alınacak korkusuyla irkildik
kaldıysa bir soru içimizde
o da bir şey:
nerdedir yerle gök arasındaki ulak
nerde biz?
kimseden bir işaret gelmeyecek
bir melek kimsenin alnını sıvazlamasa
söylemez kimse size dünyadaki ömrü boyunca
hiç bir insana yan bakışı olmayan kimdi
kimdi yan gözle bakmadı kır çiçeklerine bile
öğretmek için cephe nedir
kıyam etti
torunu kucağında
dönünce bütün gövdesiyle döndü
bir bu anlaşılsaydı son yüzyılda
bir bilinebilseydi
nedir veçhe.
dinleyin ey vakti duymak doruğuna varanlar!
sıyırın kahkaha sırçasını cildinizden
omzunuzdan vaveylâ heybesini atın
boşa çıksın reislerin, kâhinlerin, şairlerin kuvveti
güler yüzlü olmak neydi onu hatırlayın
neydi söğüt gölgesinde gülümsemek
ağız dolusu gülmeden taşlıkta. -
fethullah gülen hocaefendi'nin bir şiiri.
mübtelâ yı mihnet-i mâsivâyım efendim!
garîk-i bahr-i isyân bir rüsvâyım efendim!
açılsın ne olur cemâl-i pâkinden nikâb!
yüzüne aşinâ-yı pür-vefâyım efendim!
varıp bezmine âşıkân binbir leâl ister,
ben bir garîb-i nâlân u şeydâyım efendim!
geçerler candan, girenler nûr hâlene bir kez,
o dertten bin belâya müptelâyım efendim..!
olur mecnûn görenler ruhsârını a cânân!
kapında mülk-i serâp bir gedâyım efendim!
esîr-i dâm-ı firkatte hep yandım yakıldım;
her subh u şâm inleyen tam bir nâyım efendim!
seherler bûy-ı huzûrunla tüterken her şeb,
ben neden nâr-ı hasrete yanayım efendim!
kerem eyle bırakma bendeni bu hicrânla!
kerem kılmazsan, nasıl dayanayım efendim! -
fethullah gülen hocaefendi'nin bir şiiri.
isyanla âlûde bir mücrim-i âvareyim,
cenâb-ı risâlet-penâha geldim ben fakir.
derd-i hicrânla tepeden tırnağa yâreyim,
bu kıpkızıl dertten efgâne geldim ben fakir.
yandıkça yandım hasretiyle dilde dildârın,
vuslat deyip bir ulu şâhe geldim ben fakir.
göster keremin dîdelerim kan ile doldu,
göster ki o ulu dergâh’e geldim ben fakir.
yüz sürüp hâk-i pâye, sarıldım dâmenine,
derde dermân bir afv-penâhe geldim ben fakir.
yandı derûnum el-emân ve hûn oldu sînem,
âteşlere su serpen şâhe geldim ben fakir.
kurtar kayd-ı sivâdan aç artık nikâbını,
katında bir nîm-u nigâhe geldim ben fakir.
dehre sor efgânımı, sînemdeki âhımı,
ey hicrânda penâhım râhe geldim ben fakir!
aradım yıllar boyu, dolaştım vâdi vâdi,
her şey bir hayâlmiş, bârgâhe geldim ben fakir.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap