• ikinci yarısı gereksiz sahnelerle uzatılmış film. senaryo desen klasik nuh efsanesi ve hollywood klişelerinin karışımından oluşmakta. enteresan bir şekilde filmin ilk yarısı oldukça akıcı iken, ikinci yarısı son derece düşük tempolu. nuh'un iç hesaplaşmaları, iyi adamla kötü adamın çatışması, hermione'nin doğurması, nuh'un karısının kocasına attığı uzun tirat falan derken nuh hikayesi nuh olmaktan çıkıyor. bu arada hiç spoiler vermeye gerek duymadan şunu da söyleyeyim nuh'un o bebekleri öldürmeyeceğini hepimiz biliyorduk sanırım. eğer emma watson hayranı değilseniz ilk yarısını seyredip ikinci yarısında çıksanız da çok birşey kaybetmezseniz. bu arada 3d olayının da hiçbir numarası yok. gözünüz bozuksa hiç zahmete girip başınızı da ağrıtmayın. yanlış bilmiyorsam 2d seanslar da var.
  • --- spoiler ---

    finali,

    ...ve tanrı dedi ki ;
    beni bir tek sen anladın,onu da yanlış anladın noah

    şeklinde bitseydi film açısından daha gerçekçi ve daha bütünleyici olurdu.

    --- spoiler ---
  • bir basyapit degildir. hikayesi bilinen butun hikayelerden parcalar icerir. bundan dolayi mitlerden ve de dinsel kitaplardan bagimsiz olarak izlenmesi gereken filmdir. efektleri guzel, vermek istedigi mesaj aciktir.
  • --- spoiler ---

    o değil de tüm insanlık gay tipli shem'in soyundan mı geldi şimdi?

    --- spoiler ---
  • salondan "boşa uğraştın be nuh, çoktan dünyanın içine sıçtık" diyerek çıktığım film.

    bir aronofsky filmi. film boyunca bunu hissedebileceğiniz sahneler mevcut, rüya sahneleri, geçmişin, yaradılışın anlatıldığı sahneler gibi.

    siyah kuğu filminden sonra bu film biraz "hafif" kalmış gibi.

    filmin müzikleri ve 3 boyutlu gösterimde olması sizi hikayenin içine sokuyor ama türkçe dublaj bence bir felaketti.

    hatta filmin türkçe dublaj olması ve hikayenin nuh tufanı olmasından dolayı izleyici kitlesi de aronofsky filmlerine aşina olmadıklarını düşündüğüm, ama yanılıyor da olabilirim, 50 yaş üstü teyzelerden oluşuyordu. ancak 50 yaş üstü sinefil olacak teyzelerden değil, bildiğin komşu ayşe teyzelerdi.

    filmin ilk yarısı hayaller, yaradılışın anlatılışı, meleklerin hikayeleri, geminin inşası ve hayvanların gemiye gelme şekilleri ile sıkıntısız izleniyor. ancak filmin ikinci yarısı 3 boyuta rağmen "bitse de gitsek" hissiyatı uyandıracak yavaşlıkta ve temposuz ilerliyor.

    çünkü burada işin içine dinsel bir anlatı (hıristiyanlık değil), bir "iyi" olma anlatısı başlıyor. aslında bir anlamda özgür irade vs tanrının iradesi ve insanın içerisindeki iyi/kötü arasındaki git gelleri, kavgası üzerinden bir anlatı mevcut.

    bu felsefik tartışmaya bence cuk oturmuş müzikler de eklenince film ilk yarıdaki aksiyondan sıyrılıp başka bir hal alıyor. dünyada her şeyin bir sebebi vardır, yeterince sabreder ve inanırsan bu nedeni görüp mutlu olabilirsin gibim bir şeyler anladım ben ama yanlış da anlamış olabilirim.

    özellikle ikinci bölümde nuh'un yaşadığı çelişkiler russell crowe mimikleri ve beden dili ile iyi anlatılmış olsa da yetmiyor bence. muhtemelen tonlaması ve aksanı da buna eşlik ediyordur ama türkçe dublaj bu kısmı katletmiş.

    tüm bu anlatıların bir kısmının dayandığı temel düşününce, filmin bundan uzaklaşması beklenemezdi belki ama dünyanın ve insanların başına gelen başlıca kötülüklerin kadın ve kadına duyulan arzu şeklinde verilmesi hoşuma gitmedi.

    --- spoiler ---
    haa yönetmen en son nuh'un doğan ikiz kız torunları ile yeniden dünyaya hayat verecek olarak kadınları göstermiş o ayrı.

    habil ile kabil kavgasından başlayıp, kabilin soyunun endüstüriyelleşme ve bu yolla gelişme yolu ile dünyanın içine eden kavim olarak gösterilmesi gibi günümüze değen pek çok gönderme de mevcut idi.

    meleklerin, gözeticilerin, filmdeki taş hallerinin sebebi olarak, adem ve havvanın gözeticisi olarak cennetten onların peşine düştükleri için, dünyaya düştüklerinde cennetteki ışıl ışıl melek hallerini kaybedip, dünyanın tozuna ve taşına bulanarak cezalandırılmaları anlatısı benim pek hoşuma gitti.

    ayrıca türkçe dublajında çay denilmiş ama yeme bizi diyeceğim. yeni dünyada nuh üzümü yetiştirip yaptığı seçimden pişman olduğu için bildiğin şarap yapıp sarhoş olup sızıyordu.

    --- spoiler ---

    film teletabi vedası şeklinde bitmeyeydi iyiydi sanki.

    filmden çıkarılacak şey ise her şeye rağmen insan kötüdür, içinde kötüyü barındırır, kaç dene şans verirsen ver dünyayı batırır, batırdı da.
  • --- spoiler ---

    - nuh olayı yanlış anlamış.

    - nuh blue jean giyiyormuş.

    - nuh gemi karaya oturunca gürcan bilgiç - cüneyt arkın arası bir şeye dönüşmüş.

    - tubal-cain bazı hayvanların neslinin tükenmesinde birinci dereceden sorumluymuş.

    - baba-oğul problemleri çok eskiye dayanıyormuş

    --- spoiler ---
  • kabul etsek de etmesek de aronofsky'ın en büyük hatası.

    --- spoiler ---

    the fountain, doğudan doğan mistisizme "bu neymiş" tarzı batılı bir merakla ve bakış açısıyla göz atan, yaşamla ilgili büyük çaplı sözler söylemeye çalışıp senaryosunun ustaca gizlenmiş sığlığı yüzünden yolun yarısında pes eden, kısaca kötü sayılmasa da söylendiği kadar iyi de olamayan bir filmdi. kendi adıma, pi'da sıfır bütçeyle harikalar yaratan, bağımsız sinemacılar içinde bile farklı gözü ve zekasıyla öne çıkan darren aronofsky'ın büyük stüdyolarla serbestçe çalışabilmesinin yarattığı heyecanı hatırlayınca, dediğim gibi aslında o kadar da kötü olmayan filmin geniş kesimlerce nefretle karşılanmasını buradan bakıp daha rahat anlayabiliyorum; fakat noah'ı izleyip yere göğe sığdıramayan, üzerine uzun uzun "ahlak, etik, açgözlülük, kötülüğün göreceliği, tanrı" temalı yazılar yazan tipleri gördükçe ise anlamaz halime geri dönüyorum.

    nuh'un gemisinin "insanlığın yumuşak karnı" kutsal kitaplarca temellendirilmiş hikayesi, yaradılış, tanrı, din, insan açgözlülüğü ve acımasızlık gibi kavramlara dokunur, ayaküstü anlatılsa bile insanı düşünüp felsefe yapmaya itecek kadar da derindir. helaktan korunmak için ailesi ve çeşitli hayvanlarla beraber inşa etmiş olduğu gemiye sığınan nuh peygamber, uygarlığı yok eden selden kurtulur ve yeni bir başlangıcın temellerini atan insan olur. ne var ki bu hikaye, varoluş sorunsalına tıpkı ilk filmi pi'daki matematikçi gibi takık olan yaratıcı bir sinemacının elinde hayal edilemeyecek boyutlara ulaşabilecekken ortaya çıkan sonuç biraz trajik ve maalesef yine çok sığ. müthiş bir öyküyü perdeye hakkıyla aktaramamanın getirdiği sığlık değil, senaryonun ve konunun iliklerine işlemiş bir sığlıktan bahsediyorum. filmin varoluş ve yaradılışa bakışı ve hikayesinde kullanış biçimi, adem ile havva'dan habil ile kabil'in hikayelerine kadar birçok düşündürücü öyküyü çarçur edişine zemin hazırlıyor. ne yazık ki amerikan izleyicisinin tembel vicdanına gereğinden fazla hitap eden bir film izliyoruz, "insanlar öldürülüyor, zulmediliyor, küresel ısınma var". aronofsky'nin tek cümlesinden tonlarca mesaj çıkarılabilecek bir hikayeden çıkarabildiği en iyi cümle "dünyaya en çok zarar veren varlık insandır" ise, orada bir şeylerin ters gittiğini görmek çok zor olmasa gerek.

    filmin ortalarını biraz geçince izlediğimiz yaradılış montajı, hayranlık uyandırıcı evrim görüntülerinin ardından felaket bir adem ile havva tasviriyle sona erince insan yazar/yönetmenin yine büyük potansiyel taşıyan bu sahneleri yaranma arzusuyla heba ettiğini düşünüyor. ilk canlıdan başlayıp maymuna kadar gelen evrim süreci, ani bir kesmenin ardından "ve adem ile havva yaratıldı" cümlesiyle bitiveriyor. izlemeden önce filmin en lezzetli yerleri olacağını tahmin ettiğim sahnelerin bu kadar zayıf ve garantici işlenmesi ayrıca üzücü. yazar/yönetmenin "uygarlığın en temeli" temalı bu sahneleri "en son da yaratıldılar işte, çok sorgulama" altyazısıyla bitirmesi rahatsız edici.

    aronofsky'ın gözü ayrıdır, yönetmenlik becerisi, renkleri ve kamerayı kullanışı imzalarıdır bile denebilir. burada ise onlardan da mahrum bırakmış meraklı seyircisini. ortamlar sürekli bir "set" havasını yansıtıyor, acımasızca da olsa söylemem gerek, bazı yerlerde film müsamere kıvamını alıyor bu şekilde. hatta bir yönetmenlik felaketi olan "orman oluşumu" sahnesi var ki, ayrı parantez açıp bahsetmeye bile yüreği yetmiyor insanın.
    böyle tarihi filmlerin hassas noktalarından birini başarıyla atlatmış film halbuki: oyuncular gayet iyi seçilmiş, jennifer connely başta olmak üzere kadroda sıkıntı yaratan kimse yok. belki anthony hopkins "neden onu seçmişler ki?" sorusunu sorduran bir seçim olarak o karakterde biraz emanet duruyor olabilir, ama o kadar. ray winstone'ın ne kadar iyi bir karakter oyuncusu olduğu ise, pislik kabil torununun içine gizlenişinden bir kez daha anlaşılabilir.

    bir sonuca bağlamak zorundaysak eğer, batılı gözüyle büyük derinlik içeren kutsal bir hikayeye bu kadar derin girişmenin darren aronofsky'ın bile harcı olmadığını ispatlayan, olmamış bir film noah. dozu iyi ayarlansa, söylenecek sözler daha iyi seçilse ve belki yazar/yönetmene biraz daha serbestlik tanınsa bambaşka bir sonuç çıkabilirdi ortaya, ama burada izlediğimiz film pi'nin takıntılı/black swan'ın detaycı/requiem for a dream'in titiz yönetmenine yakışmıyor. en basitinden, salondan çıkar çıkmaz unutulan bir nuh peygamber filmi bu ve haksızlık olmayacaksa, aynı hikayeyi roland emmerich de ele alsa ancak bu kadar derin ve düşündürücü olurdu diyebiliyorum ben. orta dünya terk taş devler, dozu ayarlanamamış aksiyon, yer yer güdük yer yer fazla uzun yan öyküler ve harcanan bir hikaye, para, yetenekli isimler. yıldız yönetmenlerin rüya projelerini hayata geçirmeleri halinde genelde başarısız olduğu tezine esaslı bir örnek daha olmuştur yani noah. bastım on üzerinden üçü.

    --- spoiler ---
  • çok fazla mantık hataları olan filmdi. günümüze uygun modern çekelim derken bence bazı sahneleri çok gereksizdi, aslında çok az sahne vardı, yani filmi anlat deseler inanın anlatacak hiç birşey yok. imdb 6.7 gözüküyor bence ulaşabileceği en iyi seviye, daha da düşerse hiç şaşırmam. sinemada izlemek keyifliydi ama o kadar 2 kişi 44+5 lira gözlük değer mi, tartışılır.

    not: dizi olmuş olsa daha sürükleyici bir yapıt olabilirmiş, daha da güzel olabilirdi.
  • öncellikle sıradan bir tv filminin çok ötesine geçemeyen film olarak tanımı verelim...

    sonra....

    --- spoiler ---

    öncellikle son yıllarda izlediğim en rezalet filmdi diyebilirim.... gülmekten filmi izlemeyemedim.... bazı tespitlerimi paylaşayım...

    bir kere geyik modundaki dede... ya arkadaş adam bu kadar ulvi... bu kadar iyi... dağda tek başına yaşıyor... bir allahın kulu da dedeye bir gel sende gemiye bin demedi... oda mı günahkar ya... adam şifa dağıtıyor...

    ila'ya şifa verdi böğürtlen ararken... sonra ila koşa koşa sex yaptı... 5 metre geride dede varken....

    gemiyi ele geçirmeye çalışan mal kral o kadar hazırlık yaptı.... savaşıp alacam diye... bir gemi yapaydı ya daha çok adamı vardı... o da o şekilde kurtulurdu... yok illa savaşacak.... ama film boyunca en dik duruşu kral sergiledi...

    noah ın ikinci oğlu hem... film boyunca karı isterem modunda dolaştı... hemde sona doğru "yine mi elizabet" modunda bakıyordu...

    her şey o kadar hızlı gelişti ki, insanlık şak diye kötü oldu... pat diye bir rüya görüldü... birden gemi inşatına başlandı...

    gemi o kadar iyi yapılmıştı ki arkadaş dışarda tufan kopuyor... içerisi maşşallah yağ gibi hiç sallanma yok... bir damla su sızması yok..... kralın deldiği yerden bile su girmedi arkadaş... içeride piknik yapılıyor...

    insanlık tarihi direk barutla başladı herhalde...mucizevi ateş yakma yöntemleri, en ileri doğum kontrol yöntemleri burada... efsanede var mı bilemem bu detaylar ama acayip saçma geldi.... geminin dış kapıları bile sensörlü, dışardan elle açılıyor otamatik kapanıyor...

    kısaca mesaj net verilememiş....

    ancak iyi kötü kavramını yinede sorgulattı. mesala bebekler, çocuklar dışarda ölürken içeride tanrının emri diyerekten yemek yiyen noah mı gerçekten kötü değil.... ya da ne bileyim film boyunca yapacam deyip yapmadıkları mı ? hepimiz ölmeliyiz diyip sürekli karar değiştirmesi mi? madem karar verdin geminin içinde her şey bitince öldürseydin... bebekler erkek olursa problem yok... kız olursa hamile kalabilirlermiş... madem o kadar son insan ölüyor ve dünyada yaşayan 6 insan var, diğer erkek kardeşler yeğenleri ile birlikte olmayacaksa neden kız erkek farkediyor?

    karısı film boyunca taş gibi kaldı.. hormony ise pür boya saç...

    bence yaşlı ve beklentileri olan teyze ve dedeler ( özellkle ampul severler ) filme ilgi gösteriyor ama bir çağrı beklemeyin... şimdiden diyim... hele hele bilmiyorsanız noah' aın şarap içip sarhoş olduğunu hiç uğraşmayın bence... ( incil öyle anlatıyor, kuranda değinilmiyor ) ama çok cocuk yapın mesajı ve yaratana sürekli göndermeler belki hoşunuza gider....

    isan soyu bir restart istiyor sürekli.... dünyanın içine ediyor... ancak kralın dediği nokta da var...tufanla ilgili tanrı insanlardan sıkıldı gibi kelimeler hepten komikti.... hemde çok komik...

    dolayısıyla aslında insan soyu bir üretim hatası olarak duruyor karşımda... bugün resart olsa yarın yine içine ederiz dünyanın...

    filmden ölle sıkıldım ki... hatta bir ara sayın başbakanımız gelse yönetse buralar bölle olmazdı dedim kendi kenime....

    holivuuuud dini konularda film çekerken klişelerin ötesine geçemiyor. isanın çilesi filmi gibi kötü bir filmdi...aklıma south park ın bir bölümü geldi... mel gibsen dan sinema biletlerinin parasını istemeye gittikleri bölüm... bilen bilir....

    --- spoiler ---

    edit : imla ve eklemeler
  • --- spoiler ---

    kötü adam kaşla göz arasında kertenkelenin soyunu tüketiyor.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap