• “nü, resmin çıkış noktası değil resmin ulaştığı bir görme biçimidir. bu, bir ölçüde doğrudur -ama bir nü’yü görme biçimi yalnız sanatta olmaz: nü fotoğraflar, nü pozlar, nü hareketler de vardır. doğru olan nü’nün her zaman töreleştirildiğidir- bu töreleri koyan da belli bir sanat geleneğidir.

    bu törelerin anlamı nedir? nü neyi gösterir? bu soruları yalnızca sanat biçimi açısından yanıtlamak yetmez; çünkü nü’nün yaşanan cinsellikle ilgili olduğu apaçıktır.

    çıplak olmak insanın kendisi olmasıdır.
    nü olmaksa başkalarına çıplak görünmektir; insanın kendisi olarak algılanmamasıdır.

    çıplak vücudun nü olabilmesi için bir nesne olarak görülmesi gerekir. (vücudun nesne olarak görülmesi nesne olarak kullanılmasına yol açar.)
    çıplaklık kendisini olduğu gibi ortaya koyar. nü’lükse seyredilmek üzere ortaya konuştur.

    çıplak olmak açık olmaktır.

    seyredilmek üzere ortaya çıkmak insanın derisinin, vücudundaki kılların, bu durumda hiç bir zaman çıkarılıp atılamayacak bir çeşit örtüye dönüşmesi demektir. nü hiç bir zaman çıplak olamayacaktır.

    nü’lük bir çeşit giyinikliktir.”

    john berger - ways of seeing
  • "neden thom, neden abi ya?" şeklinde mırıldanırken, hafiften sallanarak eşlik ettiğim ve uzun zaman da edeceğim radiohead şarkısı.

    in rainbows'un yumuşak karınlara hedefli, ingiliz çeliğinden jileti.
  • -hayatim bak bu yeni albumden, hadi beraber dinleyelim.

    cok sevdiginiz bir insan yuzunuzu oksuyor. ardindan bir osmanli tokadi siddetinde size vuruyor ve yere dusuyorsunuz. tavan uzerinize cokuyor ve altinda kalıyorsunuz. tavanin ve herseyin agirligiyla bir kat alttaki denize dusup nefes alamiyorsunuz. sonra biri elini uzatiyor. fisildayarak:

    -sarki bitti. hayatim, iyi misin?
    -beni bir daha boyle sevme.
    (uzunca bir bakis ardindan)
    -ozur dilerim...

    boyle bir radiohead sarkisidir. ruhunuzu mikserle karistirir, siz kulak memesi kivamina gelince sarki biter.
  • radiohead'in gerçeği anlattığı şarkı. gerçeğin şarkısı. karamsarlık değil bunun adı. gerçek. kabul etmek lazım. başka gerçek yok. başka bir gerçek bulursanız, kesinlikle yanılıyorsunuz. gerçek bu.
  • güzel bir radiohead parçası. big ideas adıyla da bilinir.

    don't get any big ideas
    they're not gonna happen
    you paint your house white and feel the noise
    but there'll be something missing

    and now that you found it, it's gone
    now that you feel it, you don't
    i'm not afraid

    she stands stark naked and she beckons you to bed
    don't go you'll only want to come back again

    so don't get any big ideas
    they're not gonna happen
    you'll go to hell for what your dirty mind is thinking

    and now that you found it, it's gone
    and now that you feel it, you don't
    i'm not afraid

    she kisses you with tongue and pulls you to the bed
    don't go you'll only want to come back again
  • in rainbows'da şu şekilde vuku bulur:

    don't get any
    big ideas
    they're not gonna happen

    you paint yourself white
    and fill up with noise
    there'll be something missing

    now that you found it, it's gone
    now that you feel it, you don't
    you've gone off the rails

    so don't get any big ideas
    they're not gonna happen
    you'll go to hell for what your dirty mind is thinking
  • radiohead'in bir kölenin sırtına inen, tizin doruklarında bir ses çıkaran bir kırbacın, kölenin yaşam umudunu söndürmesine benzeyen bir umutsuzluğu zerk ettiği parça. thom yorke'un lirikler girmeden önceki ufka doğru uzattığı "uu..." kısmı, "don't get any big ideas" cümlesindeki big'in kapsamını evrenin merkezine doğru derinleştirir. elde olanın elde olmamaya ne kadar yakın olduğunu, olanın "yok olan"la ne kadar yakın olduğunu, bu gerçeğin çıplaklığını gözler önüne serer bu parça. yaşamın ölümden, varın yoktan, olanın olmayandan hiç bir farkı olmadığını gizliden gizliye, ama bir o kadar da gözler önüne sererek anlatır. hayalleri siyah bir çıplaklığa dönüştürür. thom yorke'un zekasını ve hislerini gerçek bir sanatçı edasıyle birleştirdiği parçalardandır. nezdimde, gelmiş geçmiş en derinlikli, en içten radiohead parçalarının başında yer alır. sönmüş bir sigarayı, ayrılmış bir sevgiliyi, içi boş bir şişeyi, terkedilmiş bir binayı, boş bir evreni çağrıştırır acımasızca.
  • milleti üze üze kendine ev yaptın radiohead.
  • camel'ın en güzel albümüdür kanımca. tema, 1942'de milyonlarca insanın hayatını bir yerden bir yere savuran savaşa daha başlayamadan kendini bir adada tek başına bulan nude adlı japon askerinin 29 yıl sonra kent yaşamına dönünce hayatında ilk kez savaşmaya başlamasıdır. (city life)

    --- spoiler ---
    ıssız bir adada bulduğu iç huzurunu kentin karmaşası ve her kafadan çıkan seslerle yitiren nude hasta düşer. 50. yaşını kutladığı hastanede hemşireler ona tropik ada şeklinde bir pasta yaptırırlar (the last farewell / the bithday cake)

    nude son kez 1972 yılında rıhtımda bir tekneye binerken görülür. ertesi gün gazeteler asya, orta doğu ve amerika arasındaki anlaşmazlıkları yazmışlardır. sayfalarca "savaş" haberi arasında bir iki satır da nude'a ayrılmıştır. küçük haberin yer aldığı sütunun başlığı: "medeni dünyada yaşamaya dayanamayan adalı eski asker" dir.
    --- spoiler ---

    nude albümü gerçek bir öyküden alınmıştır.

    not: bir albümle ilk kez bir spoiler verildiğini sanıyor ve nude nezdinde camel'a teşekkürü borç biliyorum efendim. en spoilercı yazarınız...
  • siz zırıl zırıl ağlarken birisi sizi slow motion şekilde kameraya çekmiş de, sonra o halinizi izlerken oturup bu şarkıyı yapmış gibi bir his uyandırıyor insanın içinde..

    siz "her şey sakin, tamam bak işte duruyorum öyle" diyip omuz silkerken, shuffleın gazabına uğrayıp nerden geldiğini anlamadığınız şekilde beyninize bir darbe alıyorsunuz ve bu darbeyle her şey silineceğine daha da netleşiyor sanki kafanızda.. an an.. hayal hayal.. kare kare.. bir sürü kadrajınız oluyor hatırladığınızda sizi alıp yerden yere vuran..

    "iki midye kabuğu.. (bantla yapışmaz bunlar, tag it var mı?) çıkardım gitti birini diğerinin yanından; çöpe attım. yoktu(n) artık, yoktu hiçbir şey. acımamıştı ki.. sonra ben değil ama içimden hala seven bir hayalet, ben bürositimde oturup acı çeker ve çekmez gibi davranırken gidip çöpleri karıştırdı, aldı seni attığım yerden.. ben görmeden yerine yapıştırdı yine, sözümona ben görmeden yaptığından kızamadım da.. şimdi içimdeki hayaletin gözlerinden bakınca iki, kendi gözlerimden bakınca tek görüyorum midyeyi..

    bir duygusallık olacaktı içimde, şimdi buralardaydı, bulamıyorum; bir şeylerin altında kalmış olmalı.. en son kırıldığımda yaşadığım üzüntünün altında kalmıştır belki.. ki, eğer öyleyse, arama-kurtarma çalışmasına bile gerek kalmazdı.."
hesabın var mı? giriş yap