• eğer birgün gidersem bu alemden, böyle herşeyi yarım bırakır da pat diye gidersem – herşeyi tamamlayıp da rabbine kavuşmak kime nasip olmuş ki – götürebileceğim yer neresidir bilmiyorum ama yanımda birkaç şey olacak. bunlardan biri gülüşün olacak, diğeri özlemin, bir diğeri gözlerin, daha da diğeri ellerin ve nihayetinde baştan aşağıya sen olacaksın.

    bil ki artık konuşmayacağım ben çok fazla, sitem etmeyeceğim, çünkü özlem iyi birşeymiş, beklemek hiç de fena değilmiş, susmak ise sevebilmenin, sevdiğini kendinde yaşayabilmenin en güzel şekliymiş.

    en fazla şarkı söylerim, belki de yazarım biraz. zerzavatcı gibi bağırmanın alemi yok artık değil mi? zaten şimdi şimdi anlıyorum ben kuyumcuların neden hiç bağırmadığını…huysuz ve asi de değilim artık. galiba büyüdüm ben. bakar mısın,benim de başıma geldi sonunda ya da bana öyle geliyor.

    ey içimdeki güzellik, seviyorum seni ve hep sevdim.
    varlığın oralarda bir yerde sağlıkla, huzurla varolmaya devam etsin.
    sen benim içimden hiç eksik olma e mi?
    ve beni unutma…
  • kalbi kırık daktilo geldi bana kendini yazdırdı. senin bir resminde köşede duran bir daktiloymuş, sana söyleyecekleri varmış, işte o yüzden bu satırlar;

    beni hoyrat parmaklar kullandı uzun süre. o parmaklar ki senelerce harflerimi dövdü durdu. tamam, yazmam için tuşlarıma vurulması gerekiyordu ama zayıf mahalle çocukları gibi dayak yedim durdum ben. ne birşey diyebildim ne de elimi kaldırdım. suratsız ve mutsuz bir adamdı beni kullanan adam ve bir kalbi yoktu. oysa benim bir kalbim vardı, bunu o sefil adam anlamadı. kimseler de bakmadı ve görmedi zaten; iki insan hariç.

    bir devlet dairesiydi bulunduğum yer. benim sefil adam da dahil, bütün memurlar, gelen insanlar asık suratlı, mutsuz, neşesizdi. onlar beni farketmiyordu ama ben onları izliyordum hep ve üzülüyordum hallerine. günlerim böyle tatsız geçiyordu. sadece ama sadece iki insan anladı beni zaten. biri seven bir adamdı, diğeri de bir kadın. ikisinin de kalbi vardı; çünkü anlamış ve sevmiştim onları, onlar da beni anlamışlardı...

    bir gün,bir öğle vaktinde, dairede kimsecikler yokken bir adam gelip oturdu karşıma. telaşlıydı, sürekli etrafına bakıp duruyordu ve benim tanımadığım biriydi. bir kağıt yerleştirdi göğsüme ve alelacele harflerime vurmaya başladı. çok az vurdu ve durdu. harflerin toplamı ; "canım handan" diyordu sadece. bunu yazdı ve öylece kalakaldı. bana bakıyordu fakat bilmiyordu beni hala. ben de o'na bakmaya başladım. iyi bir insana benziyordu. çok ama çok belliydi ki bu adamın da bir kalbi vardı ve de sevdiği. çünkü bakan gözleri, seven bir adamın gözleriydi...

    yazmak istiyor ama yazamıyordu. içim ezildi o'nun bu haline. birşey yapmalıydım, yardım etmeliydim o'na ama nasıl? bir kez, sadece bir kez yazmak için değil de başka bir sebepten dolayı bana dokunsa hissedecekti beni, kalbimi. içimden bunu diledim, bunu yapabilmesini istedim, ancak bu şekilde o'na yardımcı olabilirdim çünkü, işin sırrı buydu...

    bir sigara yaktı, derin bir nefes çekti yazabildiği "canım handan" a bakarken. sonra birşey oldu, sigarasından ikinci nefesini alırken sol eliyle dokundu bana, neymişim ben diye anlamak istermiş gibi. işte olmuştu sonunda! ben de yapacağımı yapmıştım zaten. bana dokunur dokunmaz hissetti beni. önce bir korktu,telaşlandı, etrafına bakındı...sonra yazmaya başladı ; "eğer birgün gidersem bu alemden, böyle herşeyi yarım bırakır da pat diye gidersem - herşeyi tamamlayıp da rabbine kavuşmak kime nasip olmuş ki - götürebileceğim yer neresidir bilmiyorum ama yanımda birkaç şey olacak. bunlardan biri gülüşün olacak, diğeri özlemin, bir diğeri gözlerin, daha da diğeri ellerin ve nihayetinde baştan aşağıya sen olacaksın."

    harflerime vurmuyordu o, adeta okşuyordu. hatta gıdıklanıyordum bazen; öyle de hoşuma gidiyordu ki!.. yazdıkça sayemde yüzü güldü adamcağızın,yüzüm güldü, güller açtı yüzlerimizde. yaktığı ikinci sigarasında ise aldığı ilk nefes keyifliydi artık; yazdı,yazdı...en son şunlardı kelimeleri; "ey içimdeki güzellik, seviyorum seni ve hep sevdim. varlığın oralarda bir yerde sağlıkla, huzurla varolmaya devam etsin. sen benim içimden hiç eksik olma e mi? ve beni unutma.." . bitirdiğine emin olacak ki, yüzünde gülümsemeyle kalktı başımdan. usulcacık çekti kağıdı göğsümden. önce kağıdı öptü mutlulukla, sonra da beni okşadı usulcacık veda eder gibi. zaten çekti gitti. bir daha da görmedim o kalbi güzel adamı...

    ben sonra, o sefil sahibimden dayaklar yemeye devam ettim bir süre. canım hep acıyordu ama alışmıştım da. nihayet bir vakit geldi ki dayanamadım ben. önce "s" harfine yolladım komutumu; "bozul" dedim, bozuldu. şaşkın sefil vatandaş eliyle falan düzelterek idare etmeye çalıştı durumu. sırada "i" harfi vardı, onu da bozdum. gene idare etmeye çalıştı zavallı. artık ben dayanamadım ve sırayla "k-t-r" harflerini işlemez hale getirdim. hatta "t" harfinden sonra "i" yi daha da bir bozdum ama bu odunda anlayacak kafa yoktu ki!...en sonunda pes etti benimki ve ben tamircinin yolunu tuttum...

    daktilo tamircisi yaşlı bir adamdı ve boşa çıkardı umutlarımı. ne beni anlamaya çalıştı, ne kalbimi farketti. sadece tamir etmeye çalıştı. içindeki ışık sönmüştü besbelli, sadece işini yapmaya bakıyordu. bitirince yolladı beni gerisin geriye ama ben zaten kendimi hazırlamıştım. benim hoyrat elli odunsuya döner dönmez yapmadığımı komadım, her işini yokuşa sürdüm ve nihayet pes etti. sonunda tozlu, karanlık bir depoda aldım soluğu...kimseler yoktu, karanlıktı,bir işe yaramıyordum ama huzurum vardı en azından. kendi kendimle konuşuyordum, şarkılar söylüyordum, fena değildim işte...

    epey vakit geçti ve beni bir el taşımaya başladı bir gün. toz içinde kaldığımdan gözlerim görmüyordu. o el beni bir yere bıraktı sonunda. seçebildiğim kadarıyla bir kapı önüydü burası. öylece kalakaldım ve bekledim... bir ses duydum uzun bir zaman sonra, hoş bir bayan sesi...dedi ki; "ne bu şimdi, ne arıyor burda bu?" bir sessizlik oldu ve ben yine taşındım eller üstünde, galiba o hoş sesli hatun kişinin odasına sokmuşlardı beni. çünkü hala sesini duyuyordum; konuşuyordu bıcır bıcır. sonra hala görmediğim bir el temizlemeye başladı beni, tozumu aldı. ah gözlerim açıldı ve ben etrafımı görmeye başladım. bir masanın karşısındaydım, o'nun masasının karşısında bir sehpaya konuşlandırılmıştım. işte o konuşan! ne hoş kadındı öyle! gözleri gülüyordu, kahkahaları çınlıyordu, birşeyler anlatıyordu odadakilere. sonra beni farketti; "ah zavallıcık " dedi. öyle hoşuma gitti ki bu...şefkat vardı bu hatun kişinin sesinde ve anladım ki onun da bir kalbi vardı. işte o benim göğsüme mektubunu yazan adamdan sonra kalbimi farkeden, gören ve bir kalp sahibi olan ikinci kişiydi bu cins-i latif...

    bir sehpanın üzerindeydim odasının, bir boş kağıt takılmıştı üzerime, broş gibi, süs eşyası niyetine odasındaydım işte. olsun, ben memnundum hayatımdan. o'na "handan" adını vermiştim ne hikmetse. hoş, "canan" da olurdu ya, bilmiyordum ki gönülden sevilip sevilmediğini? bana kalırsa gönülden sevilecek bir kadındı. halleri hoştu çünkü. hem, handan diye de boşuna demedim ki ben; şen şakraktı çoğunlukla odasında. ama bazen suratı asık olurdu ve çirkinleşirdi, asabiyet basardı ve bağırıp çağırırdı etrafa, üzülürdum birşey yapamadan seyrediyorum diye.

    gece olunca handan yoktu, sırf bu yüzden sevmedim geceleri. handan olmayınca bu sefer benim suratım asıktı, saatler geçsin, sabah olsun ve o gelsin istiyordum hep, gerisi boştu. sabah oluyordu ve o giriyordu içeriye, bütün güzellikler o'nunla birlikte odaya doluyordu. masasında çiçek yoktu ben geldiğimden beri ve olsun istemiyordum artık. benimle ilgilenmemesinden korkuyordum çünkü. arada sadece bir bakıyordu bana; "naber zavallıcık?" diyordu, o kadar.

    ben en çok o'nun dalıp gitmelerine üzülüyordum. pencereden dışarıya, ya da herhangi bir yere uzun süre bakıyordu, dalıp gidiyordu. bu dalgınlık o'na daha da güzellik katıyordu ama ne fayda...ben üzülüyordum bu haline, o üzgün diye, mutsuz diye. oysa bana dokunsa birşeyler yapabilirdim onun için, ilk gün hariç bir daha dokunmamıştı bana.

    ben hala kalbi kırık bir daktiloyum. sadece bozuk değilim, kalbim de kırık. ama işte anlattığım bu iki insan dışında kimse anlamadığı, görmediği için de değil. kalbim kırık; çünkü bana dokunmuyorsunuz işinize yaramıyorsam. kalbim kırık; çünkü "kullanmadığınız" birşeye bakmıyor, görmüyorsunuz bile...
  • (ara: bunu okuyosan)
  • sevgili mikail;

    artik bir denge tutturman lazim. su sicak olayini biraz abartmadin mi?
  • sana hak ettiginden fazlasını verdim ama hiç değer bilmeyi ogrenemedin. bekledim degismeni. beni boyle kabul edemedin, halbuki ben seni hatalarinla sevmistim. yoksa hic yok mu zannediyorsun benim senden degismeni isteyebilecegim konular. ıste burasi kalite farkimiz. ben sevmek icin severim sense degistirmek icin. uzun zaman olsa da hoscakal sevgilim. her su yolunu bulur.
  • çok çabaladım, cok denedim, seviyordum seni evet, ama seninde beni sevmen için denedim, sanki senin de bir ara denedigini gördüm ya da içimden oyle görmek geldi, ama olmadı, kafanda ya da kalbinde baska birisi vardı, yapamadık olmadı, beceremedik sanırım, yakında ayrılacağız yolumuz belli, bunu şimdi yüzüne söylemek isterdim ama yapamadım, o cesareti gösteremedim yüzüne karşı, beraber yaşayacağımız son vakitleri kaybetmek istemedim, son cirpinislarimiz ve ben bu düşünceyi bilerek kafayı yiyeceğim, umarim kalbindeki insanda mutlu olursun. uzun zamandır yazamadığım anlatamadığım duyguların kırıntılarını döktüm buraya, hala her şeyi yazacak cesaretim yok, şimdi sozlukten çıkıp, yalan gülümsemelerle gercek denen hayata donme zamanı. hangisi daha gercekse tabi, karar sizin

    edit: seni affetmemek isterdim ama affediyorum
  • bugün gün boyu bir şarkı mırıldandım, güzel bir şarkı, büyük bir şarkı.
    onla ilgili bir yazı yazıp paylaşayım istedim, yazdım biraz ve demlenmesini bekledim beş on dakikalığına.
    dolanırken bir de baktım ki sen paylaşmışsın az önce, hem de en sevdiğim dizesiyle.

    bugün bir şey daha öğrendim, öyle pat diye karşıma çıktı.
    şaşırdım mı? tabi ki hayır. oku bak;

    "en çok kimi seviyorsan,
    seni en çok o yorar,
    ki bu tuhaftır.
    seni en çok kim yoruyorsa,
    en çok o'nunla huzur bulursun,
    ki bu daha tuhaftır.
    ve huzur bulduğunuz şeyler için,
    her zaman yorulmaya değer"

    (şems-i tebrizi)

    huzurun daim olsun.
  • biz 5 yil boyunca her sart altinda, ne yasarsak yasayalim, birbirimizi "istedik". ve sen bunun aşk oldugunu anlayamadin.
  • seni cok seviyorum gülen yüzüm. bu kaaaa
  • siktin sözlüğü,eyledin viran.
hesabın var mı? giriş yap