• "bilmek ile öğretmenin" çok farklı işler olduğunu üniversite yıllarında biraz acılı bir şekilde idrak etmiştim. başka bir üniversinenin meşhur ve de gayet bilgili bir idare hukuku profesörü dersimize giriyordu. (ismini veremeyeceğim, ayıp olmasın)

    ama kendisinden bir şey öğrenmek ne mümkün? kürsüde sürekli mırıl mırıl bir şeyler anlatıyor, arada piposundan bir iki nefes çekiyor ve bizi derin bir uyuklama seansına sokuyordu.

    dersten çıktığımızda pek bir şey anlamadığımız gibi, sersemliğimizi atmak için hemen çay içmeye seğirtiyorduk. ama bu profesörün bir çömezi vardı, genç bir asistan. hoca kendi gelemediği zaman onu gönderiyordu. bu asistan derse girdiği zaman öylesine canlı, öğrenciyle etkileşim içinde ve hayatın içinden örnekler vererek dersi anlatıyordu ki zevkle dersi takip ediyor ve daha önemlisi anlıyorduk.

    hatta bir hakimin, çalışma ofisinin önündeki ağacı kesmeye gelen bir belediye ekibini, nasıl 20 dakika içinde yürütmeyi durdurma kararı aldırarak engellediğini anlatmıştı, hâlâ akılımdan çıkmamış. böylesine canlı örnekler veriyordu.

    yani demem o ki, bir kimsenin bir meseleyi çok iyi bilmesi onu aynı şekilde iyi öğretebileceği anlamına gelmez. öğretme becerisi ayrı bir yetenektir. siz siz olun, öğretme becerisi olan kimselere yanaşın...
  • sabır, kıvrak zeka, akıl yürütebilme, yaş düzeyine inebilme ve onu koruyabilme, empati yapma, karşındakini iyi tanımayı içinde barındırarak yapılacak eylem..
  • öğrenmeyi öğretemeyince anlamsız kalan eylem.
  • yüzyıllar önce, dünyanın ücra köşelerinden birinde bulunan bir adaya ateş, geç de olsa gitmişti. bu adada dört ayrı kabile bulunuyor, adanın dört köşesinde birbirlerinden kopuk yaşamlarını sürdürüyorlardı.

    adaya yakın bir kara parçasında öğrencileriyle birlikte yaşayan bir bilge bu adaya gezi düzenlemeye karar verdi. bir gemiye bindiler, zor bir yolculuktan sonra adaya ayak bastılar. birinci kabileye ulaştılar.

    * bu kabilede ateşi sadece rahipler kullanabiliyordu. bunun kendilerine verilmiş bir kutsal armağan olduğuna diğerlerini inandırmışlardı. sadece rahipler ısınıyor ve sıcak yemek yiyordu, diğerleri donuyor ve çiğ et yiyordu. bilgenin öğrencilerinden biri "ben burada kalacağım ve bütün insanların ateşten faydalanmalarını sağlayacağını" dedi. bilge ve diğer öğrencileri onu orada bırakıp yollarına devam ettiler, ikinci kabileye geldiler.

    * bu kabiledeki insanlar ateşin ilahi bir güç olduğuna inanmışlardı ve ateş yakmaya yarayan bütün araçlara tapıyorlardı. ama ateş yakan yoktu. bir öğrenci "ben de burada kalıp bunlara ateş yakmayı öğreteceğim" dedi, orada kaldı, diğerleri yola devam edip üçüncü kabilenin yaşadığı yere geldi.

    * bu kabilede, bir zamanlar ateşi adaya getiren adamın totemleri yapılmış ve her yere yerleştirilmişti. halk ona tapıyordu. birkaç kuşak öncesi ateşi görmüş, getiren adamın tanrı olduğuna karar verilmiş ve bu inanç yerleşmişti. ama sonra kimse ateş yakmaya teşebbüs etmemişti. öğrencilerden biri de ben burada kalacağım dedi, diğerleri dördüncü kabilenin köyüne yöneldi.

    * dördüncü kabile de ateş yakmıyor ama ateş hakkında yayılmış abartılı söylentilere inanıyordu. ateşin kendisi bir tür tanrı yerine konulmuştu. ateş yakmayı kimse bilmiyor ama hep ateşin gücü hakkında hikâyeler anlatılıyordu. başka bir öğrenci de bu köyde kalmak istedi.

    bilge ve öğrencileri adayı biraz daha dolaşıp dört köyde kalan öğrencileri almak için tekrar aynı yolu izleyerek geri döndüler.

    birinci köydeki öğrenci konuşmaya başlar başlamaz rahiplerce suçlanmış, bir yabancıya inanacağına kendi rahiplerine inanan halk da öğrenciyi yakalayıp yakmıştı.

    ikinci köydeki öğrenci, halkın tapındığı aletleri kullanarak ateş yakar yakmaz halk korkmuş, tapındıkları nesnelerin böyle kullanılmasına infial göstermiş ve öğrenciyi öldürmüşlerdi.

    üçüncü köydeki öğrenci, bir insanın totemine tapmanın yanlışlığını belirterek söze başlayınca hemen öldürülmüştü.

    dördüncü köydeki öğrenci de ateşin gerçekte ne olduğunu anlatmaya başladığı anda öldürülmüştü.

    bilge ve kalan öğrenciler gemiye döndüler, denize açıldılar. bilge bu ada gezisinin sonucunu şöyle özetledi:

    "öğretmek bilmekten çok daha zordur. bilmek istemeyenlere, bilgiye direnenlere bir şey öğretmek de en zorudur. cahiller bildiklerine inanırlar ve yeni bilgilere direnirler. ama aynı zamanda bir huzursuzluk içindedirler, bu yüzden de gerçekten bilen insanlardan nefret ederler; onları yakarlar, öldürürler..."

    ----
    önceden edit: forward mailden geldi bu yazı, el emeği göz nuru değildir.
    ayrıca (bkz: forward mailden entry yaratma sanati)
  • şu hayatta beni en çok heyecanlandıran, mutlu eden, "evet dünyaya gelmemin mantıklı bir sebebi varmış" dedirten şey.
  • bu iş esnasında unutulmamalıdır ki karşıdaki her kim olursa olsun tahmin edemeyeceğiniz hızda yavaş öğrenir. halbuki o size göre çok kolay ve "ne var ki bunda öğrenemeyecek" dediğiniz şeylerdir.

    6 ay gitarda parmak egzersizi yapan adam da, gitar hocasının sabrını zorlar ama bu yavaş öğrenme konusunu öğreticiler kesinlikle unutmamalıdır.

    bir öğretmen arkadaşım 1 ay boyunca "isim ile fiil nasıl ayırt edilir" konusunu işledi 6. sınıf öğrencilerine. halbuki bunu siz düşünmezsiniz bile. 3 haftada falan anca kavramış çocuklar.

    eğer bir gün öğretmek işiyle uğraşırsanız kaplumbağa hızında ilerleyin. en doğru ve en kalıcı işi yapmış olursunuz.
  • öğrenme gerçekleşmiyorsa ya da öğrenen kimse yoksa bomboş bir eylemdir. gerçek eylem öğrenmektir.
  • eğer bir statüye sahip değilseniz öğretmen, psikolog vs. insanlara bir şey öğrettiğiniz zaman, nasıl oluyor bilmiyorum ''insanlar sanki kendilerinden üstünmüşşünüz havası vermeye çalışıyosunuz hissiyatına kapılıyorlar'' ve kendileri için iyi bir şey yapıldığını bilselerde konuyu kapatmak istiyorlar, değiştiriyorlar. özellikle sizden yaşca daha büyük insanlar yapıyor bunu... sanırım günümüzde herkes birbirine üstünlük kurmaya çalıştığı için oluşan bir refleks. bence refleks göstermeden önce karşıdaki kişinin amacı sorgulanmalı hal ve hareketlerınden yola çıkılarak.
  • öğrenmenin kestirme yoludur.
  • bir bilim dalında, sanatta, meslekte veya bir alanda, bilgi veya bilgiler bütünü kazandırmak. bilgi üretmekten sonra en kutsal insanlık vazifesi olabilir zira insanlığı geleceği ve hayat kalitesi bilgi birikimi ve bunların kuşaktan kuşağa aktarılmasıyla olur. bu da öğretmekten geçer.
hesabın var mı? giriş yap