• kuruyemişçiden satın alırken bir türlü tarif edilemeyen mısırdır. çünkü bir sürü mısır var şimdi. soslu mısır var, hazır paketlerde var. var da var.

    -ııııı şey, ben patlamış mısır alacaktım.
    -(boş boş bak)
    -şu an patlamamış ama tabii. ben patlacağım evde. (allahım sana geliyorum)
    -(pis pis sırıt)
    - var mı öyle mısır,....... benim istediğim gibi.....daha patlamamış. :/

    bence marketten alın arkadaşım bu mereti, tarife gerek kalmadan. sonra kendinden tiksiniyor insan bir hafta.

    edit hun: cin mısırmış ya bunun adı. bekle beni kuruyemişçi, intikam soğuk yenen bir mısırdır.
    sutlu nescafe'ye de teşekkürü bir borç bilirim bu arada.
  • düşünüyorum ki, mısır patlatılan evde mutluluk vardır. zira ne patlamış mısır temel gıda maddelerindendir, ne de mısır patlatma işi bir insan için zaruridir.
    eğer bir evden patlamış mısır kokusu yayılıyorsa biliniz ki o evde az önce birileri, (bir anne, bir eş, bir sevgili, bir aile ferdi vs) "hadi bir mısır patlatayım da yiyelim" demiştir.
    diğer aile ferdi ya da fertleri de, "hay ağzını öpeyim, hadi patlatıver be" falan demişlerdir.
    bir mutluluk ritüelidir yani patlamış mısır. mutlu olmayan insanın patlamış mısır yiyesi de olmaz.
    ama aynı evde kürdan yoksa, o mutluluk tablosu, patlamış mısırdan sonra tam tersine de dönebilir.
    o yüzden insanın kendisini patlamış mısırın akça pakça haline kanıp hemen salıvermemesi de gereklidir.

    çocukluğumda, parliament pazar gecesi sineması öncesi üşenmeden mısır patlatan anneme ithaf olunur.
  • kim akıl etmiştir bu küçük sarı şeyleri ateşe atmayı,ilk patlamaya başladığında kimler noluyoz la bismillah diyip kayaların arkasına saklanmıştır sonra hangi baba yiğit ortaya çıkan beyaz nesneyi ağzına atmıştır kim keşfetmiştir tuzla,yağla daha lezzetli olduğunu.bütün bu sırları içinde barındıran gizemli nesne.ama hakkında kesin bildğimiz bişey varsa ateşin icadından sonra keşfedildiğidir
  • askerlik öncesi işsiz gezdiğim günler. bi akşam evde oturuyorum. bilgisayar başında vakit geçiriyorum. canım birden patlamış mısır çekiyor. kardeşim odamın yakınlarından geçerken ona sesleniyorum:

    -bugün patlamış mısır yemek için harika bir gün değil mi? mısır patlatsan da yesek mi acaba?

    koltuktan kalkıp mutfağa gidip mısır patlatamadım. damlaya damlaya göl olsun istiyordum. ağaç yaşken eğilsin. vur patlasın çal oynasın. şey, pardon! mısır patlasın ben sevineyim. ya da armut pişsin ağzıma düşsün. işte öyle bir şey.

    bir şey düşmemişti ağzıma ama ertesi gün yine patlamış mısır düştü aklıma. anne, dedim:

    -bugün patlamış mısır yemek için harika bir gün değil mi? mısır patlatsan da yesek mi acaba?

    yine bilgisayar başındayım tabii. üşeniyorum mutfağa gitmeye. bi kız için 750 km gitmişliğim var ama mutfağa gitmeye üşeniyorum bazen. çünkü armut pişsin ağzıma düşsün. işte öyle bir şey.

    iki gün sonra bi arkadaşa uğruyorum. evine geçmeden önce a101'e giriyoruz. nevale hazır. her şeyi alıyoruz. cipslerin yanındaki patlamış mısırlarla göz göze geliyorum bi an. arkadaşım, evde var ben sana patlatırım, diyor. eve geçiyoruz. çay demliyoruz. muhabbet koyu. cipsler kuruyemişler. gecenin geç saatlerine kadar oturuyoruz. kimsenin aklına gelmiyor mısır.

    unutuyoruz. hem çok istiyorum. hem unutuyorum. bir gün üşeniyorum. başka bir gün unutuyorum. bunlar kötü alışkanlıklar; evde denemeyin.

    iki hafta sonra çok sevdiğim arkadaşım rıdvan'la yollarda buluyoruz kendimizi. askere gitmeden önce son bi otostop ve kamp macerası yapalım diye çıkıyoruz yola. hep olmak istediğimiz yerdeyiz. bizi sabah patara'dan kaputaş plajına getiren doktor abimiz. kekova'ya geçeceğimizi duyunca:

    -bu parayı alın ve benim için güzel bi yemek yiyin. ben gençliğimde sizin gibi gezme fırsatı bulamadım. zaten askere gidecekmişsiniz bu da güzel bi anı olsun size. kekova'da sandal kiralayıp balığa çıkabilirsiniz ya da güzel bi akşam yemeği yersiniz.

    almamak için dirensek de 100er tlyi atıyoruz cebimize. kaputaş'ta birkaç saat geçirip akşam üstü kekova'ya geçiyoruz. iki araba değiştiriyoruz. en son iki ingiliz amca getiriyor bizi kekova'ya. hedefimiz bu gece simena kalesi'ne kamp atmak.

    kekova'ya gelir gelmez yaşlı bir sandalcı amcayla pazarlık ederken buluyoruz kendimizi. iki kişi için 150 tl ile açılan teklif 70 tlye kadar düşüyor. biz aslında sandala binme derdinde değiliz. kaleye yürüyerek de gidebiliyor muyuz bunu öğrenmeye çalışıyoruz. derken bizim arka tarafımızda sahil boyu devam eden likya yolunu kekova'ya bağlayan patika yoldan bizim gibi sırt çantalı biri geldi. bi an göz göze geldik. onun da bu akşam burada kamp atacağını tahmin ettim hemen. göz teması kurduk bir an. daha sonra o da yanımıza gelerek muhabbete dahil oldu. sandalcı amcamız üçümüzü 75 tlye deniz üzerinden kaleye götürmeyi teklif etti. ikna olmadık. biz bi düşünelim dayı, dedik ve uzaklaştık. siz bunun ne anlama geldiğini çok iyi biliyorsunuz. daha sonra limandan devam ettik. birkaç marketin önünden geçtik. evlerinin önünde oturmakta olup muhabbet eden şalvarlı ve yazmalı iki güzel ablaya kaleye nasıl gidebileceğimizi sorduk. onlar da bize tarif ettiler:

    -arkadaki patika yoldan 2 km gideceksiniz. burada kamp atanlara kimseler karışmaz. kendi eviniz gibidir burası. kalenin yanına kampınızı atarsınız. oranın manzarası çok güzeldir.

    marketten akşam yemeği için bir şeyler alalım dedik. markete gitmek için geri döndük. yemelik içmelik atıştırmalık bir şeyler aldık. buz gibi bir içecek aldım kendime. marketten ayrılmadan önce kafamda ampül yandı bir an:

    -patlamış mısır da alalım mı abi? ne zamandır yiyemiyorum.

    daha 10 dakika önce tanıştığımız arkadaş bende mısır var, kamp ocağım da var. kampı bi kuralım size mısır da patlatırım, dedi. içten içe çok mutlu oldum.

    'gün batımına doğru sürerken atımı gitme kal demeni bekliyorum ama yalnızca rüzgar çekiştiriyor atkımı.' şiiriyle beraber düştük tekrar yola. 2 km gittik. gün batımında simena kalesi'ne çıktık ve o eşsiz üçağız manzarasında bir sürü fotoğraf çekindik. hava tamamen kararmadan da kalenin hemen yan tarafına zeytin ağaçlarının altına ve kocaman lahitlerin hemen yanına kurduk çadırlarımızı. biraz dinlenip kendimize geldik. sonra kamp ateşi yakıp yemeklerimizi yedik. yemekten sonra da dolunayın altında, o sıcak havada buz gibi içeceklerin yanında hayatımın en güzel patlamış mısırını yedim.

    o gece kafamı yastığa koyduğumda kafamın içindeki yazlık sinemada o günü tekrar oynattım. hayatımın en güzel günlerinden biriydi. 'jenny ile ben patates ve köfte gibiydik.' demişti, forrest gump. ben, rıdvan ve fakir abi. mısır, yağ ve tuz gibiydik. evet abimizin adı fakir ama gönlü çok zengin bir insandı. ertesi gün forrest'ın izinden devam edecektik yola; likya yolunu tam 25 km yürüyerek.

    ps: işte ben bazen böyle küçücük şeylere kocaman anlamlar yükleyip onları kocaman mutluluklara dönüştürebiliyorum. ne zaman bir yerde patlamış mısır görsem o güne dönüp baştan yaşıyorum bütün güzellikleri. çünkü: 'yaşanan hangi güzel şey bitmiştir ki! dile getirildi mi bütün anılar yeniden yaşanır.'
  • her bir mısır tanesinin içinde, dıştaki sert kabuğun hemen altında minik bir su damlası bulunması nedeniyle oluşan mısır şekli.
    mısırın %14 ünü bu su oluşturuyor.
    mısır ısınıp içindeki su kaynama noktasına geldiğinde bir buhar basıncı meydana geliyor ve dış kabuk kırılıyor.
    mısırın içindeki yumuşak nişasta granülleri de genişleyip dışarı fırlıyor ve patlamış mısırın bildiğimiz şeklini oluşturuyorlar.
  • hakkında öğrendiklerimle ufkumu az da olsa katlayan atıştırmalık.

    popcorn facts;

    - mikrodalga fırın ve tavadan önce mısırı patlatmak için kızgın kum kullanılırdı.

    - 1920'li yıllarda patlamış mısır, yiyenlerin yaptığı gürültü sebebiyle amerika'daki sinema salonlarında yasaklandı.

    - amerikalılar yılda ortalama 50 litreden fazla patlamış mısır tüketiyor. yani empire state binasını yılda 18 kez patlamış mısırla dolduracak kadar.

    - barlarda ikram edilen patlamış mısır, içerdiği tuzluluk oranıyla müşterileri daha çok bira içip susuzluğu gidermeye teşvik ediyor.

    - bir patlamış mısır çekirdeğinin içi, patlamadan hemen önce bir jel haline gelir. patlamış mısırın şekli bu jelin hızla soğumasına bağlıdır.

    - patlamış mısır çekirdekleri patlayarak 3 metre mesafeye kadar yükselebilir.

    - 2013'te indiana eyalet fuarı'nda yapılan ve yaklaşık 2900 kilogram ağırlığında olan devasa patlamış mısır topu, dünyanın en büyük patlamış mısır topu ünvanıyla guinness rekorlar kitabı'na girdi.
  • merak içinde bırakandır. kimin aklına gelmiş bunu patlatmak ?
  • biraz tuzlu ve yağlı olunca durdurak bilmeden yenilen çerez. ama bir yandan da bu var.
  • bi de filmin gidişatına göre yiyenler vardır. diyaloglarda tane tane, sakince yenir; takip ya da çatışma sahnelerinde ise avuç avuç, hunharca, gözler büyüye büyüye yenir. bizzat yaşadım, hele de yanınızda oturan arkadaşınızsa bu şahıs, filmi bırakır onu izlersiniz. gülünür, eğlenilir.. gençlik işte.
  • bu mereti sinemada yemeyi ilk dusunen kisiye nasil bir beddua etsem bilemiyorum. tamam sinema salonu, devasa hoparlorler falan ama yok arkadas catur cutur kulaginin dibinde biri yiyince ister istemez filme odaklanamiyorsun. bula bula en gurultulu atistirmaligi bulmuslar sozde sinema keyfi icin, zaten bundan daha gurultulu tek sey cakil yemek olur heralde. azalarak degil, bir anda bitsin.
hesabın var mı? giriş yap