• kitaplarına d&r'da 9 tl'ye rastlayınca dayanamayıp sekizini birde sipariş ettim.

    şimdi tüm hikayeleri baştan okumayı sabırsızlıkla bekliyorum

    http://www.dr.com.tr/…roduct.aspx?pid=0000000306297
  • kulislerde karadeniz versiyonunun senaryosunun bittiği ve çekilmesinin yakın olduğu söylenmektedir.
  • "onlar iki yaramaz çocuk, onlar iki yalnız hınzır, onlar iki kankaydılar. ıssız bir adaya mahkum olmuş iki zavallıydı onlar. kuşların uçtuğu ama kervanların geçmediği bir yerde, kendi dünyalarını kurdular onlar da kendilerince…
    britanya'nın bağrından kopup gelen robinson ve ıssız kumsalların şoparı cuma, palmiyelerin gölgesinde kendi destanlarını kendileri yazdılar.
    umut şarkılarını birlikte söylediler kumsalda ıslık çalarak. yalnızlığa karşı savaş açtılar ve kimsenin duymadığı, hiç kimsenin hissetmediği o kara parçasında, her şeye rağmen, delikanlılığın hakkını da verdiler.
    kendi alemlerinin kralı ve soytarısı da yine kendileri oldular…
    onlar var ya onlar…
    onlar öyle böyle değiller.
    onları anlatmak mümkün mü?
    okumak lazım onları, görmek lazım...
    manyak oğlum onlar, manyak..."
  • "üç sıra halatlarla çevrili, üç boyutlu bir dünyada
    seve seve kaybedilen, şike şike kazılan
    ağır siklet bir oyundur hayat…
    tüyü bitmemiş sikletlerin kaderi
    ilk raunttan nakavt diye yazılır daha doğmadan.
    aparkatları vururlar apar topar
    daha ne olduğunu anlamadan.
    hepimizi kandırırlar ve
    gözün üstündeki kaş dururken
    ar damarını yararlar, mızıkçılık yaparlar…
    üç sıra dalgalarla çevrili iki boyutlu bir dünyada
    iki kafadar bu oyunu ağızlarının tadıyla oynadılar.
    koca bir ringin ortasında bu iki yaramaz
    kendi kurallarını kendileri koydular
    ve bile bile nakavt olmadılar.
    onları kimse kandıramadı!
    onları hiç kimse yıldıramadı!
    onlar kimseler zaten hiç olmadı!
    onlar sadece onlar olarak kaldılar..!"
  • "bana kendini anlatma!
    giderken, acın da sevincin kadar büyükse,
    büyüksündür!..
    giderken, geride bıraktığındır mirasın…
    seni sen değil, arkanda kalan anlatır…
    küsüp barıştığın, didiştiğin,
    aynı havayı paylaştığın anlatır…
    giderken, sadece kumsalda bıraktığın izdir
    senden kalan,
    arkandan akan bir damla yaş varsa
    işte odur hatıran! siz giderken, boğazlar düğümlendi, kuşların ağzını bıçak açmıyor!
    siz giderken deniz bile size küsmüş,
    çarşaf gibi, kımıldamıyor…
    siz giderken, bulutlar acılarını içine atmış, ağlayamıyor…
    kimse bizi gömemez diye mi yelken açtınız umuda? siz giderken, bu ada koca hatıranızı
    gömecek yer arıyor!"
  • "şu sana el sallayanlar
    parmakların mıydı?
    esaretle vedalaştın mı sandın?
    ayakların prangadan
    sıyrıldı diye mi mutlusun yoksa?
    kendini kandırma!
    ellerin kelepçeden kurtulması
    değildir özgürlük!
    çırpınan kanatlar
    alkış sesine dönüşüp ayaklarını yerden kesse
    vuslata erdim sanma!
    başını her kaldırışında
    gökyüzü göz kırpsa sana, özgürüm diye bağırsan
    kaç yazar!
    ayak parmakların
    görünmez çamurdan
    matarandaki son yudumu içersin…
    namlular soğuyup, barut kokusunu
    bahar yeli uçurduğunda
    zaferin şaşkınlığını
    ve savaşın tatlı yorgunluğunu
    ter içinde hissetmektir özgürlük!"
  • "bu uçsuz bucaksız,
    bu kuş uçmaz, kervan geçmez, bu yarı açık
    deryalar hapishanesi, bu dönüş yolu
    çıkmaz sokak olan
    diyarlara düştüğünde
    arkandan hiç tasalanan
    oldu mu acaba?
    çocukluğunda koşuşturduğun sokaklarda
    şimdi senin adını haykırıp,
    oyuna çağıran bir dost sesi
    kaldı mı hiç?
    düşünürler mi ne yediğini, ne içtiğini?
    adın geçer mi eski bir dost meclisinde bilinmez.
    özleyen var mıdır
    yüzünü, gözünü, sohbetini?
    hayalin canlanır mı
    birilerinin zihninde, bilinmez…
    peki, bilirler mi
    nelere baş kaldırdığını,
    nasıl ayakta kaldığını,
    ne zaman yorulacağını?"
  • "her şeye dair hasret çekmek
    onlar için
    nefes alıp vermek kadar sıradan
    ve kaderlerinin en kabullenilmiş
    en alışılmış parçası idi...
    geçmişe dair özledikleri ne varsa
    onlarda olmayan
    oralarda olamayan
    ulaşamadıklarına
    of çeke çeke
    hasret çekmekti onlarınki...
    hele ki bir kadın teni
    ulaşılmazların en büyüğü
    hayallerin ve rüyaların en tatlısı idi...
    bir gün
    en olmayacak şey olup da
    huyu huyuna, suyu suyuna
    iki dilber beliriverince yanlarında
    akıllar da uçuvermişti baştan
    daha en başından...
    hele bir de
    yasak aşkın engelleri aşılıp da
    tenleri tenlerine değebilseydi
    hadi ıslatalım bunu diyerek
    neşeyle
    kadeh tokuşturmak isterlerdi
    zaferlerini kutlayan
    iki komutan gibi...
    ama ıslatmak için
    ıslanmak da gerekiyordu bazen...
    varlık içinde yokluk çekercesine
    burunlarının dibindeki vuslata
    yine erememenin hasretiyle..."
  • "bir baba ağlıyor zindanda...
    elleri parmaklıklar
    çaresizce ve zavallılık içinde...
    onun yaşadığından bile bihaber
    artık öldüğünü kabullenircesine
    kızları da ağlıyor
    dışarılarda bir yerlerde
    babalarının kederiyle...
    bir baba ağlıyor zindanda...
    hem de
    uçsuz bucaksız bir denizin
    en uç noktasındaki bir adada
    uçsuz bucaksız bir tepenin
    en dibindeki zindanda...
    onu oraya hapseden
    kanadını kırıp özgürlüğünü elinden alan
    iki zibidi de
    günlerini gün ediyorlar
    dışarıda...
    sırf adamın kızları
    onlara bir kerecik de olsa
    verirler mi acaba umuduyla...
    bir baba ağlıyor zindanda...
    zindanda... zindanda..."
hesabın var mı? giriş yap