• aile mesleği saatçilik olan bir ailede tam da klasik saatlerin demode olduğu dönemde yetişen bir insan olarak, zamanın geçtiğini ve bildiklerimizin zamanla değerini yitirdiğini ilk defa bizzat saatin kendisinden öğrendim.
  • "bir saat, sadece bir saat değildir, kokularla, seslerle, projelerle ve iklimlerle dolu bir kaptır."

    marcel proust, kayıp zamanın izinde (yakalanan zaman)
  • çamaşır yıkamaya yarayan alete çamaşır makinesi, bulaşık yıkamaya yarayan alete bulaşık makinesi, tıraş olmaya yarayan alete tıraş makinesi, dikiş yapmaya yarayan alete dikiş makinesi, saç kurulamaya yarayan alete saç kurutma makinesi demişler hep. ama zamanı gösteren alete zaman makinesi dememişler, diyememişler. bir gün belki şu hayallerimizdeki zaman makinesi icat olur diye saat ismini bulmuşlar. ne kadar iyimser, ne kadar pozitif bir bakış açısı.
  • saatçinin vitrininde şöyle yazıyordu: en kalıcı hediye saattir.

    geçici olduğumuzu en çok hatırlatan nesnenin en kalıcı hediye olarak pazarlanması ne garip.
  • size saatimin hikayesini anlatacagim cunku canim istemis, neden anlatmayayim? saatimi izmir'de dolanirken, baska bir saatin fiyatini sormak icin girdigim magazada tesadufen gordum. fiyatini ogrenmek istedigimi soyledigim adam, kendisinin de fiyati bilmedigi cevabini verdi. bos cek kocanlarinin atildigi bir cekmecede bu ve alti yedi tane daha saat unutulmus, tam olarak ne kadar sure orada kaldi bilmiyor adam da. tasinma esnasinda fark etmisler, curuyen kayislari falan degistirmisler henuz, o ara da iste ben denk geliyorum. zamanlamasi manidar.

    hayatta pek cok guzelligin, iskalananlar dahil, tamamiyle zamanlamayla alakali oldugunu dusunuyorum.

    zamanin bir yerinde durup beni bekleyen bir saat olmasi fikrini sevmistim. sonra bunu, saatin kendisine de anlattim, ne de olsa soz ucar yazi kalir demislerdi. ortamlarda, "saatle konusulur mu" derim, kim bilecek?

    "düşüncem geç gelişti, biraz geç başladım; biraz da erken bırakmak durumunda kalıyorum. geleceğini kaybetmek yaşanan zamanı da boşlaştırıyor. ne yapalım, henüz biraz da ayakta durma gücüm var; deneyelim, sonuç almaya çalışalım."
  • elias canetti, "insanın taşrası" kitabında "saatler zarifleştikçe zaman daha tehlikeli oluyor." demiş.
  • dogrulugu devamli degisen tek bilgi
  • bir dakikasi 60 saniye olan, yada 1 saati 60 dakika olan, 24 saati toplam bir gun yapan ve bir haftada 168 saat durmadan donen, pili bitince duran alet edevata saat denir.
    kisaca :
    zamani gosteren dalga motor..
    yada akreple, yengecin birbirini sokmasi..
  • "saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır."
    (bkz: saatleri ayarlama enstitüsü)
  • saat yani özünde zaman insanı belirli kalıplar içine sokan ancak kendisi tekrar ederek sonsuza ulaşacakmış gibi duran bir kavram. belki bu yüzden üzerine çok şey düşünülmüş, yazılar yazılmış, filmler çekilmiş. doğduğu an ölüme doğru ilk adımı atan insan geçicidir. zaman da geçer, ama geçici değildir, en azından şimdilik. içinde geleceğe doğru akan nehir, saat yönünün tersine doğru aktığında seni geçmişe götürür. bir nevi yolculuğun anahtarıdır saatler. mekanik aksamı çarklardan değil de pişmanlıklar, keşkeler, iyi ki'lerden oluşmuştur sanki. yetişmeye çalıştığın, çoğu zaman geç kaldığın şu an'larla doludur geçmiş saatlerin tortusu. zemini kaygandır, görecelidir; bazen su gibi aktı geçti derken başka zaman neden geçmiyor diye şikayet edilendir. muğlaktır. sınırları çizilmiş bir belirsizliğe bel bağlamaktır. akışına bıraktım der kimisi, yalandır. o zaten kendiliğinden akar, seni de alıp götürür. durdurabildin mi hiç bir saniye olsun zamanı? yok. akreple yelkovanın birbirini kovalamaca oyunudur hayat. sense bir izleyici. mütemadiyen tekrar eden bir filmi izlemek gibidir. gerçekten de öyledir.
hesabın var mı? giriş yap