• kulenin veya araçların ceza alması :)
  • komando alayında bedelli askerlik yapan erlere "komando olmak yürek ister" yürüyüş kararını takım komutanı biraz değiştirerek "bedelli olmak yürek ister" diye söyletmişti. bir de "aslanlar kaplanlar bedelli bunlar" vardı.
  • (bkz: bilgisayar nedir bilmemek)

    sene 2009, doğu sınırında bir yerde çobanlık yapan bir uzun dönem vardı. bir keresinde bilgisayar dediğimde bildiğin o ne ola ki gibisinden bakmıştı. anlatmaya çalışıp ne diyeceğimi bilemediğimi hatırlıyorum.

    ama boş vakitlerinde köyde sevdiği kıza şiirler yazıyordu. döndüğünde ona göstermek için manzara resimleri çiziyordu. öyle de bir ruhu vardı çocuğun. sonra ne oldu bilmiyorum. dilerim sevdiğine kavuşmuşsundur, ruhun da bozulmamıştır.
  • operasyondan geleli birkaç gün olmuş, taburun gazinosundayız. bir zamanlar popüler olan bir komutan da o zaman yüzbaşı. tertibim serkan'la acemi birliğinden arkadaşız, şansımıza usta birliğinde de aynı yere düştük.gazinoda birkaç tane arcade oyun makinesi var ve serkan ile final fight (hagar) oynuyoruz. komutan da bizi izliyormuş ama farkında değiliz. oyunda andore diye bir karakter var, çokça çıkıyor karşımıza. neyse serkan dedi ki "bu andore ibnesini ben ikimizin de tanıdığı birine benzetiyorum, bakalım bulabilecek misin?" ben de "aaaa aynı bizim pezevenk yüzbaşıya benziyor lan ahahaha" diye güldüm! o da "evet lan aferin bildin" dedi ve biz başladık ibne yüzbaşıya giydirmeye. ibneler, puştlar, yavşaklar havada uçuşuyor... birden komutanın "g.t nasipten çıkınca ya.ak bağdat'tan gelir, şimdi ne b.k yiyeceksiniz?" demesiyle buz kestik! şok içindeyiz. aslında biz acemi birliğinde bize çok çektiren bir yüzbaşıdan bahsediyoruz ama gel de anlat... komutan "ne ibneliğimi ne şerefsizliğimi gördünüz lan?" dedi ve yapıştı kulaklarımıza, kafalarımızı birbirine vurdu vuracak. "komutanım açıklayabilirim" dedim. "he açıklarsın, s.kimi açıklarsın, açıklarmış, hadi lan açıkla!" dedi. "komutanım biz size doğruyu söyleyeceğiz ama ikimiz birden burda olursak siz bizim birimizin uydurduğuna diğerimizin yalandan evet dediğini düşünüp inanmazsınız diye korkuyorum. serkan ya da ben birbirimizi duymayacağımız kadar uzaklaşalım. sonra ikimiz de anlatalım eğer aynı şeyi anlatmazsak ve inanmazsanız o zaman istediğinizi yaparsınız, birbirimizden habersizken aynı yalanı söyleyemeyiz..." o kadar emin söyledim ki adam kulaklarımızı bıraktı. serkan'ı dışarı çıkarttı bana da "anlat" dedi, anlattım... özetle "biz sizden bahsetmiyorduk, acemi birliğindeki komutandan bahsediyorduk" dedim. bunun üzerine komutan "oğlum acemi birliğinizi nerde yaptığınızı öğrenmem beş dakikalık iş hee" dedi. "komutanım gördünüz serkan'la konuşmadık, aynı yalanı söylememiz imkansız" dedim. komutan da "eğer aynı yerde askerlik yaptıaysanız 'biz aslında acemi birliğindeki yüzbaşıya dedik diyebilirsiniz, onun da aklına gelebilir bu' dedi.komutan bir yandan da detay sorup not alıyordu. "komutanım biz burda aynı yerde acemilik yapan iki kişi değiliz sadece, ali, fatih ve durmuş da var. oyundaki karakteri onlara da gösterebiliriz, o kadar çok benziyor ki içlerinden biri de benzetebilir, isterseniz onlara da 'bu adam sizin acemi birliğinden birine benziyor mu, benziyorsa adı ne?' diye sorabilirsiniz komutanım" dedim. komutan birine dışarıda bekleyen serkan'ı çağırttı ve bana git demeyince "komutanım benim çıkmam gerekmiyor mu?" deyince "sen de dur burada, gidip demin saydığın arkadaşlarını bulup onları tembihlemeyeceğini nereden bileyim?, burda dur ama ağzını açma" dedi... serkan'a sordu serkan da benle aynı şeyi anlattı. komutan sanırım inanır gibiydi. oradan bir askere demin adını verdiğim arkadaşları çağırttı zaten onlar da oradalarmış. çocuklar geldi "siz acemi birliğinde aynı yerde miydiniz? dedi. çocuklar "evet" deyince oyun makinesine bir jeton daha attık ve andore ibnesini beklemeye başladık... andore gelince komutan çocuklara "şu oyundaki herif sizin acemi birliğinden birine benziyormuş, birine benzettiniz mi? dedi. durmuş "ben birine çok benzettim komutanım ama değilse yanlış bir şey söylemekten korkuyorum" dedi. "oğlum korkacak bir şey yok" dedi ve diğer iki arkadaşa da sordu ama çocuklar bilemedi. komutan durmuş'a "kime benziyor?" diye tekrar sorunca "komutanım bizim bir ilhan yüzbaşı vardı acemi birliğinde ben ona benzettim" deyince fatih de "aaa evet komutanım çok benziyor hatta bende bir tane fotoğrafı var ilhan yüzbaşının ama biraz yan durmuş, ailem yemin törenine geldiğinde biz fotoğraf çektirirken o da oradan geçiyormuş tesadüfen" dedi.komutan "lan merak ettim şu adamı hadi fırla getir şu fotoğrafı" dedi, bizi de oturttu oraya bir yere. artık rahatlamıştık. komutan "ee nasıl bilirdiniz o yüzbaşıyı? deyince arkadaşlar da "pek iyi bilmezdik komutanım" dedi. aradan biraz zaman geçince fatih de geldi elinde fotoğrafla. komutan fotoğrafa bakınca "ulan ciddi ciddi buna benziyormuş bu adam hee" dedi. bize de "tabii siz yırttığınızı düşünüyorsunuz ama devletin yüzbaşısına ibne demenin bir cezası olacak elbet." diyerek bize 100 kere çök kalk yaptırdı... bu da böyle bir anımdır...

    düzeltme: öyle bir yerde bir harf hatası yapmışım ki "ne alaka?" dedirtecek cinsten...

    "ulan ciddi ciddi bana benziyormuş bu adam hee" yazmışım...

    "ulan ciddi ciddi buna benziyormuş bu adam hee" olacak.
  • benim en enteresan anım;
    bölüğün önünde ki istinat duvarının önünde nöbet tutulmasıdır. gereksiz dümdüz bir duvar amk.

    duvar 1989 yılında boyanmış ve askerler duvara yaslanıp sigara içerken postallarını duvara sürdükleri için duvarın alt kısmı ayak izi olmuş. bunun üstüne dönemin yüzbaşısı duvarı tekrar boyatıp yazılı emir ile nöbet bölgesi olarak duvar önünü işlemiş.

    yıllar içerisinde duvarın önüne 1.5 metre genişliğinde bahçe yapılmış ve peyzaj alanı ilan edilmiş. haliyle duvarın önünde 1.5 bahçe olduğu için artık askerlerin oraya yaslanması mümkün değil ancak nöbet yeri yazılı emirle geldiği için 4 asker 10 metre mesafe ile nöbet tutmaya devam ediyordu.

    benim bölüğe geldiğim dönemde ise bölükte ne üsteğmen var ne yüzbaşı. sike sike teğmen olarak bölük üstüme kaldı. arşive girdik aradık taradık yazılı emri bulduk ve binbaşına yeni yazılı emir ile emir iptalini götürdüm.

    binbaşı sağolsun hemen iptal etti ve "iyi yapmışsınız, tüm arşivi bi tarayın böyle abuk subuk şeyler varsa bulun getirin gereğini yapalım" demişti. amk 2 ay boyunca mesai sonrası arşiv karıştırmıştım (artık duvar önünde nöbet tutmak zorunda kalmayan 4 asker ile). böyle saçma bir olaydı.
  • denetleme denetlemeler
    hazırlıkları 2 hafta uykusuz
    denetleme yapılan süre 10 saniye
  • oyib'ci (olay yeri inceleme) astsubayının fotoğraf makinesine film takmayı unutması.(askerliği yeniçeri olarak yaptım)

    olay şu;
    kaçak bir madende, filmlerde gördüğümüz maden vagonundaki yabancı uyruklu işçiye elektrik çarpıyor korkunç bir şekilde. gidildi, oyib işlemleri yapıldı. şeritler, kireçler, fotolar falan filan. fakat, bizim astsubay, makineye film takmayı unutuyor ve şakada şukada foto çekiyor. (bak sen şu işe)

    neyse, karakola dönülüyor. raporlar falan. fotoların tab edilmesi lazım. anaaa, içerde film yok. kıyamet kopuyor ama yüzbaşının haberi yok. bi şekilde çözülmesine karar veriliyor. (ben o sirada koğuştayım)

    neyse, aradan bikaç hafta geçiyor. ben otobüs terminalindeyken cepten bu astsubay arıyor. (abdülcell vardı o zaman yeniçeride)

    bu astsubay kişisisi diyor ki, o madende ölen şahsın cesedini morgdan alacakmışız. aynı şekilde olay yerine götürüp yatıracakmışız, o şekilde fotolarını çekecekmişizdiydi.

    tekrar sordum, aynı ciddiyetle aynı şeyleri dedi.

    dedim ki, "komutanım, terminaldeyim, yanımda istanbul otobüsü var. allah kitap çarpsın biner giderim, firarımı verirsin. ben böyle bişey yapmam, yapamam. daha asfaltta böbreğe basma olayını atlatamadım, delirtmeyin beni!"

    önce biraz kızdı, emrediyorum dedi. dedim emir memir, böyle emir olmaz ben firar ediyorum. sonra yalvarır gibi oldu. en sonunda da sktr git senle mi uğraşacam dedi kapattı.

    ondan 3 gün sonra da kazan kaldırdıydıktı.

    ayrıca lütfen bkz: #131889910

    bu entry'de adı geçen kurumlar ve şahıslar tamamen hayal ürünüdür.

    (bkz: götümüze kaçan entryler)
  • tencerede demlenen çayın, kepçeyle doldurulması.
  • acemilikte, girişte vurulan iğnenin etkisiyle 2 hafta boyunca kimsenin çükünün kalkmaması. acemi erlerin "ulan bi gariplik var, sabah ereksiyonu bile olmuyor, 2 haftadır uykuda" diye birbirlerine fısıltıyla ve korkuyla bunu söylemeleri. herkesin aynı durumda olduğunu anlayınca rahatlamaları. ve bu iki haftada 300 kişinin olduğu binada en ufak kavga, hırlaşma olmaması. 300 tane genç erkek bireyin verilen emirlere harfiyen uyulup gül gibi geçinip gitmesi şaşılacak şeydi.

    akabinde 15. günden sonra yavaştan herkesin takım taklavatın yavaştan uyanması. badimin sabah içtimasında gelip sevinçle "kalktı abi, kalktı" diye yurdun düşmandan kurtuluşu misali müjdeyi vermesi. daha sonra herkese bir neşe, bir gevşeklik ve daha da önemlisi bir "erkeklik" gelmesi. ve o kardeş gibi geçinen 300 erkeğin en ufak kıvılcımda kavga etmesi, laf dalaşına girmesi. banyo sırası, kantin sırası, yemekhane... komutana posta koyanı mı ararsın, etek traşı için verilen jiletle karşısındakine saldıranı mı ararsın...

    en sonunda "dünyadaki bütün şiddetin kaynağı penistir" lafını iliklerine kadar tecrübe edersin, tüm savaşların, şiddetin, güç istencinin kaynağının "testosteron" olduğunu anlayıp freud'a "saygılar abi" çekersin. büyüksün...
  • portakal kabuklarinin delik tarafinda bokun ise tuvaletin bas tarafinda oldugu bir wc ile karsilasmak. arkadas hadi sicarken portakal yedin ilginc ve takdire sayan bir aktivite yaptin ama kabuklari delige atmak nasil delige sicmaktan daha onemli oldu senin icin.
hesabın var mı? giriş yap