• gitar, caz müziğinin eşlik sazlarından biridir. eddie lang [1902-1933] ile beraber müstakil bir çalgıya dönüştüğü söylenir. doğrudur. günümüz caz müziğinde yeri olmayan, ilham vermeyen bir çalımdır bu. fakat tarihi önemi vardır. eddie lang olmasaydı charlie christian [1916-1942] olmazdı. charlie christian’ın çalımında -lang’ın aksine- hala taze kalabilmiş, bugünün dinleyicisine hitap edebilen pek çok şey vardır. caz gitar tarihini charlie christian öncesi ve sonrası diye tansif etmek mübalağa sayılmaz. christian sonrası dönemin ilk yıldızlarından biri django reinhardt [1910-1953]. avrupalı. beyaz yani. son derece kendine has bir üslubu vardır. bu üslup avrupa’dan beslenen (macar, ispanyol, balkan vs.), amerika kıtasına sırtını dönen bir üslup. gypsy jazz (çingene cazı) diye ayrı bir janr içinde değerlendirilir o yüzden. bireli lagrene bu janrın günümüzdeki en parlak isimlerinden biri. türkiye’de bu üslubu taklit edebilecek tek gitarist bilal karaman. devam edelim. christian sonrası dönemin diğer iki yıldızı ise şüphesiz joe pass [1929-1994] ve wes montgomery [1923-1968]. joe pass kendinden evvelkiler ve akranları arasından kolaylıkla sıyrılır. penasız çalar. tek başına bir okuldur. pasquale grasso, lenny breau, tal farlow, sylvain luc hatta julian lage gibi halefleri hazretin yakınına bile yaklaşamamışlardır. joe pass bugün bile hala ulaşılamamış bir zirvedir. caz gitarın marcel proust’tudur. asla boy ölçüşmeye yeltenmeyeceğiniz, eski moda, emsalsiz bir puttur. wes montgomery de pena kullanmaz. yıllarca penayla çaldığını zannederdim. internetle beraber beyefendinin suretini görmek nasip oldu da hayret ederek fark ettim ki baş parmağını pena gibi kullanıyormuş. bu yüzden onu kenny burrell [1931-], grant green [1935-1979], george benson [1943-], billy bauer [1915-2005], barney kessel [1923-2004], remo palmier [1923-2002] gibi pena kullanan isimlerle aynı kefede tartmak gerek. caz gitarın 1970’lere kadarki serencamı bu. önce eşlik sazı. charlie christian ile birlikte müstakil hale geliyor. onun açtığı yol ikiye ayrılıyor; wes montgomery ve joe pass. bir de yan yol var; django. onca büyük isim saydık ama bu isimlerin hiçbir ornette coleman, eric dolphy, john coltrane, cecil taylor, charlie parker veya monk olamamışlardır. ne demek o? coltrane saksofon çalar ancak pek çok piyaniste ilham vermiştir. keza cecil taylor piyanisttir ancak andrew cyrille gibi usta bir davulcunun çalımına yön vermiştir. falan filan… bir davulcuyu, trompetçiyi yahut besteciyi etkileyebilmiş gitarcı çıkmıştır peki? ı ıh. gitarcılar diğer gitarcıları etkilemişlerdir o kadar. 1970 sonrasında değişen bu olmuştur işte.

    john mclaughlin’in ilk albümünü dinlediniz mi hiç? extrapolation. 1969’da kaydetmiş. amatör bir kulak bile anlayacaktır bir önceki kuşakla arasındaki uçurumu. bambaşka bir caz ve gitar anlayışı. aynı yıl sonny sharrock da black woman’ı yayınladı. sonra larry coryell’in 1970 yılında kaydettiği bir albüm var: spaces. hayvan gibi de bir kadro var arkada: chick corea, billy cobham, miroslav vitous, john mclaughlin… peşinden gabor szabo’nun 71 tarihli albümü high contrast gelir. aynı yıl derek bailey de solo guitar albümünü yayınladı. bundan sonrası çok kalabalık, o yüzden tek tek sayamayacağım; allan holdsworth, ralph towner, mike stern, terje rypdal, steve kahn falan filan… yani john mclaughlin’den sonra caz da gitar müziği de bambaşka bir yol buldu kendine. ilhamını cazdan değil, rock’tan alan bir müzik bu. fakat öyle veya böyle, caz gitaristleri artık caza yön verir oldular. belki icracıları etkileyemediler ancak bestecileri etkilemeye başladıkları açık. bir taraftan da rusell malone gibi gelenekçiler de çıkmaya devam etti tabii. nihayet 80’lerde modern caz gitarının triumvirisi belirir: pat metheny, john scofield, bill frisell. bunlardan başka da ‘büyük’ gitarist çıkmamıştır. her ne kadar kurt rosenwinkel için ‘büyük’ dense de kendine kalan mirasın üzerine bir şey koyamamış, bestecilik olarak da tavır olarak da kimseyi etkileyememiştir.

    türk cazında gitarın ilk duyulduğu yıllar 1940 civarı. fazıl abrak’ı da herhalde ilk türk caz gitaristi saymak gerek. geriye kayıt bırakmamış olduğu için ne menem bir müzisyendi bilemiyoruz tabii ama anlattıklarından anladığım kadarıyla gitarı bir eşlik sazı olarak kullanıyordu. o yıllar için aksi tuhaf olurdu zaten. sonra neşet ruacan ve kamil özler gelir. ikisi de penayla çalar, gitarı müstakil bir çalgı gibi ele alır vs. 80’lerden bahsediyorum (bunlar arasına özdemir erdoğan’ı da katmak lazım galiba). berr-i cedidteki gelişmelerin aksinin bize ne kadar da geç düştüğünün göstergesidir bu iki müzisyen. çalımlarında taze kalabilmiş, keşif heyecanı uyandıracak yanlar bulmak zordur ancak bilhassa neşet ruacan iyi bir öğretmendir. kusursuz ancak risksiz çalar. halefi önder focan’dır (cem nasuhoğlu’nu da kamil özler’in halefi sayabiliriz). ilk ‘caz gitar albümü’nü kaydetmiştir: jazz guitar. yıl 94. ondan sonra da her sene bir albüm çıkarır oldu neredeyse. yıl 2022 oldu hala wes montgomery - kenny burrell arası dönemi aşamadı. o dönemin mirası üzerine de bir şey koymadı. onu devam etmeye ikna eden motivasyonun ne olduğunu çok merak ediyorum. türk cazına besteciliği veya icracılığıyla bir şey katabildiğini düşünmüyorum. anmaya değer tek eseri nardis’tir. devam. nihayet sıra sarp maden’e geldi. trio mrio albümünden bahsedeceğim. 1998.

    john mclaughlin’in 70’lerin başında araladığı kapıdan ilk giren sarp maden oldu bizim memlekette. o sırada mclaughlin her ingiliz müzisyen gibi hindistan’a gitti, sıkıldı, döndü, bill evans’a saygı albümü yaptı, paco de lucia ve al di meola ile birlikte the guitar trio’yu kaydetti vs. vs… çok geç kalmış bir müzik olsa da trio mrio şahane bir albümdü. çok şeker, çok muzip besteler vardır içerisinde. sarp maden kadar hatta ondan da çok çağlayan yıldız’ı takdir etmek gerekiyor tabii bunun için (bilal karaman bu lafıma kızacak). icra olarak da fevkalade bir albüm. müthiş bir uyum yakalamışlar. çoğunlukla sarp maden’i öne sürüyorlar. hemen her soloda aynı formül okunuyor. sakin, gevezelik etmeyen bir giriş. zirveye tırmandığını anlatan lafazan gelişme bölümü ve tizlerde kendini duyuran artmış dörtlü (augmented 4) bendleriyle zirveye varış. bir sene evvelinde lodos’u kaydetmişlerdi oğuz büyükberber, mahmut yalay ve ateş tezer ile birlikte. orada da aynı formül üzerine inşa ediyordu sololarını. sırtlan’daki solosu buna iyi bir örnek.

    ilk solo albümünü yayınlamak için nedense on yıl bekledi: bence. tuhaf ama latin caz kategorisinde sayılabilecek bir albüm. sekiz parçanın dördü salsa, bossa, samba falan. hayatta tahammül etmekte zorlandığım iki şey var: latin caz ve karadeniz şivesi. asla tahammül edemediğim iki şey ise bunların taklitleri. 2014 yılında kaydettiği küçük sır da aynı janrda değerlendirilmesi gereken çok kötü albümler.

    bir de trio mrio çizgisinde devam eden fusion albümler yayınladı; bilinmez [2015], things are falling into place [2016] ve house by the lake [2022]. 2000’lerin başında bizim memleket için yeni, kıvılcımlı şeylerdi bunlar. o yüzden ilgiyle dinlerdik fakat artık sönmesin diye üflenen bir köz gibi. kabak tadı veriyor. sololarda da insan çarpan bir şey yok. bunu nasıl anlatsam bilmiyorum ama bir deneyeyim; gitaristler solo çalımlarda bir melodiden ziyade parmaklarının gezecekleri rotayı tayin ederler. kalıplaşmış bir takım şekiller, yollar vardır (kimini kendileri çizmiştir, kimini başkalarından ödünç almıştır) onu yürürler. aynı şeyi piyanistler de yaparlar ama üflemeli sazlarda böyle bir olanak yoktur. belki de bu yüzden üflemeli sazları çalan müzisyenler özlü melodiler yaratmak konusunda daha mahirdirler. tek telin dışına çıkmadan solo atmayı denerseniz ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. zordur. çok zordur. fakat teknik bir zorluk değildir bu.

    latin caz ve fusion dışındaki üçüncü kulvarı ise biraz daha ‘normal’ caz. durgun sular [2011], durmaksızın [2013] ve aperlai [2021]. durgun sular bütünlüğü olan, balladlardan oluşan bir albüm. fakat derinlikten yoksun bir müzik. bestecilik açısından da icra açısından da klişelerle dolu. benzer klişelere durmaksızın’da da tosluyorsun. açılış parçasını (durmaksızın) ayrı tutuyorum. herkes çok günündeymiş anlaşılan kayıt esnasında. kıvamlı, çok fazla boşluğu olmayan, iyi bir icra hakikaten. geçen sene de aperlai’yi yayınlamıştı. diğerlerinden farklı bir albüm çünkü müzisyenler kendi partisyonlarını bir arada değil, ayrı ayrı çalıp kaydetmişler. bu sadece teknik bir farklılık değil tabii. sarp maden “resim ve fotoğraf gibi“ diye tarif etmiş bu farklılığı. “resmi zamana yayabiliyorsun fakat fotoğraf anlık bir şey”. hiç böyle düşünmemiştim. cazip bir fikir ama nedense böyle ‘prodüksiyon’ albümler bana resim yapmaktan çok i-phone üretimini çağrıştırıyor. oled panelleri japonya’da üretiliyor, bakır şili’deki bir madenden geliyor, yazılım abd’de kodlanıyor, parçalar çin’de birleştiriliyor vs. vs. i-phone gibi soğuk, sentetik, modern, marifetli bir müzik.

    son fasılda da ediz hafızoğlu (davul) ve engin recepoğulları (tenor sax.) ile kaydettiği iki albümden bahsedeyim: soyut boyut [2014] ve soyut boyut 2 [2016]. “melodik ve tonal müziği seviyorum ben” diyor sarp. serbest doğaçlamaya çok bulaşmayışına bulduğu mazeret bu. bense onun yumuşak karnının ton ve melodi yaratma becerisi olduğunu düşünüyorum. beraber çaldığı müzisyenleri duyabilen, onlardan gelen ufak tefek sinyalleri dahi kapabilen ve yanıt oluşturabilen, çok hızlı düşünebilen, çok hünerli, teknik kapasitesi çok yüksek bir müzisyen sarp maden. iki albümde de bu kulvarda koşmaya çalışmışmış ama o kadar çekingen davranmış ki, siz tam içine girecekken un ufak oluyor, dağılıveriyor müzik. hiçbir tema olgunlaşamamış. hepsi ham kalmış. niçin bu kadar acele ettiğini anlayamıyorum.

    bir hatime yazmak lazım. adettendir. eğer ‘modern caz gitar müziği’ diye bir şey varsa bizim memlekette sarp maden ile neşvünema bulmuştur. onda marifet bulursunuz, maharet bulursunuz fakat sahici bir feveran bulamazsınız. ölçülü, mesafeli, mutaasıp ve miskinlik derecesinde sakin kişiliğinin silüeti müziğinde de görülür. iştahlı insanlara mahsus neşeden ve saldırganlıktan yoksundur. o yüzden yakıcı, rahatsız edici ezgiler yerine yatıştırıcı, ılık şeyler sunar. müziği dinleyiciye kendini küçük hissettirmez. dinleyiciye denk, öğretici bir müziği vardır.

    yazının yakışıklı hali
  • sarp maden genç kuşak gitarcıların en önemli ismidir.inanılmaz teknik ve müzikalitesi dünya çapında bence......(trio mrio,lodos,boyoz...çaldığı bazı projeler.)
  • bu akşam kalkan'da cenk abinin mekanı "park kalkan" 'da vokalde duygu çıngar ile sahne alacak ve ekşiteker'in kalkan zirvesi programının da süprizi olacak.
  • ve kalkan park'i dolduran ingilizler ve eksiteker uyelerini mest ediyor vokali duygu çıngar'ın guzel sesiyle...
    http://desmond.yfrog.com/…i.jpg&xsize=640&ysize=640
  • sait madenin oğlu, caz gitaristi ayrıca saksofon da çalar; seksenli yıllarda olanca cesaretiyle omuzlarına uzanan saçlarla dolaşan bir kaç gençden biriydi.
  • do dan do ya akortlu 5 oktav özel yapım bir gitar sahibi kaliteli müzisyen.
  • saint joseph mezunu güzel bi abimizdir, temiz tonları sever.
  • sertaç ortaç'in son albümünün kartonetinde ismine rastladigim** az chorus az drive* tadini bana ilk sevdiren gitarist.
  • eğer kız olsaydım hayatımı adayacağım güzellikte bir insan ve müzisyendir.bazı insanlara tanrının eli değimiştir.bu insanlara en güzel örnektir sarp maden.saygıyla eğiliyoruz önünde...
  • dün gece birsen tezer konserinde bizi insanlığımızdan etti!
    daha da bi şey diyemem.
hesabın var mı? giriş yap