• film ayni benim hayatimin sekslisi.
  • filmle ilgili yorum konusunda kelimeleri bir araya getiremeyince imdadıma sevgilim yetişti. değerlendirmenin tamamı ona aittir, kendisinden farklı bir fikir üretemeyeceğim için izniyle buraya kopyalıyorum. çok sayıda spoiler içerir, dikkat.

    --- spoiler ---
    abi ve kardeşin arasındaki ensest ilişki filmin temeli. adamın bir türlü tatmin bulamamasının tek sebebi aslında sevdiği tek kişi ile beraber olamaması; kızın ise bir türlü düzgün ilişki kuramamasının ve bir kerelik beraber olduğu bütün adamlara telefonlar edip yalvarmasının tek sebebi abisi tarafından reddedilmesi. aralarında cinsel birlikteliğin olup olmadığını bilemiyoruz ama cinselliklerini birbirlerinde keşfetmiş olabilirler. misal; abi kardeşini duşta çıplak görüyor ve ilk tepkisi uyarılmaya benzer bir ruh hali oluyor. utanmak veya rahatsız olmak değil. kız intihara teşebbüs edip adam da kendini inkar etmekten vazgeçtiğinde artık kimsenin üzerine atlamak istemiyor. (bkz: metrodaki kadın) muhtemelen ailelerinden kaynaklanıyor bu durumları zira kız bir mesajında biz kötü insanlar değiliz geldiğimiz yer kötü diyor. diğer yandan bu biraz da kızın bakış açısını yansıtıyor; zira hep başkalarını suçladığı ve kurbanı oynadığı için bu konuda da öyle düşünüyor, hissediyor elinde olmadan. abi-kardeşin aralarındaki ilişkiye dair pek çok sahne var. abinin kardeşinin eve geldiğini farkettiğinde çalan şarkının i want your love olması; kızın new york new york'u söyleyerek abisi ile kalmak istediğini ima etmesi, kızın adamın patronuyla seviştiği sahnede adamın çektiği acı, kızkardeşine duyduğu aşk ve cinsel istekten dolayı adamın cinselliği "normal" bir ilişkinin dışında araması ve ilişki kurabileceği hiçbir normal kadınla yatamaması ama fahişelerle ve eşcinsellerle beraber olabilmesi, türlü porno yayın izlemesi. adamın hiç uzun ilişkisinin olmamasının en büyük sebebi, zaten aklında ve ruhunda kardeşi ile o ilişkiyi yaşaması ancak toplumsal, vicdani yasaklardan dolayı bunu ortaya dökememesi. neticede her ikisi de bunu farklı şekillerde ama normal bir ilişki yaşayamayarak dışa vuruyorlar.

    4 ay sonra başka şeyler gelmiş sevgilimin aklına. ekleyeyim: kızkardeşin adamı ziyarete geldiğinin ertesi günü ikisi beraber kalkıyor ve dışarı çıkıyorlar. kızın kafasında kırmızı bir şapka var. adam şapkayı kapmaya çalışır gibi yapıyor. bu ne diye soruyor, tam abi kardeş şakalaşması gibi. kız da vintage diyor ve gülüşüyorlar.daha sonra adam iş yerinden bir kadınla yemek yiyor ve bir gün işten apar topar bir otele götürüyor kadını. orada kadını üstündekileri çıkarmaya başladığında, kadının siyah kasıkta biten çoraplarına güzel diyor. kadın da vintage diye cevaplıyor ve adamın isteği kaçıyor. beceremiyor ve tekrar fahişe çağırıyor.
    --- spoiler ---
  • anlamayanlar için.
    --- spoiler ---

    bitmeyen cinsel açlık çeken bir adam ve onun tutunamayan kız kardeşinin bastırılmış duyguları üzerine bir filmdir shame.

    başrol oyuncusu brandon, bağlanamayan bir yapıya sahiptir. cinsel açlığı bastırılamaz, sürekli seks ve mastürbasyon yapar. seks dergileri, seks oyuncakları bilgisayarındaki pornolar.. dışarıya atmak istediğini atamaz, ulaşmak istediğine ulaşamaz ve bunu doyurmanın tek yolu ona göre sekstir. fakat sekste doyuramaz.

    kardeşi ise biraz daha zıt olarak bağlanmak ister. başkalarına yapışır ve bırakmak istemez. onun doyumu ise birine bağlanmaktır. fakat istenmeyen kişi olur.
    çıplaklık konusunda bu iki kardeşin herhangi bir problemi yoktur.

    hikaye bu iki kişinin ilişkisine belki de ensest ilişkisine dayanır. bu konu hakkında hiçbir şey söylenmese de küçük detaylar film içerisine yerleştirilmiş.
    kız kardeşi, brandon da kalmak istediğinde brandon huzursuz olur, istemez. kız kardeşi şansını zorlar ve kardeşini ikna eder. (her erkekte yaptığı gibi) brandon'ın istememesi normaldir çünkü istediği arzuladığı kadın kız kardeşidir. kız kardeşi orda kalmaya çalışır. diğer erkeklerde kardeşini arar, sığınmak ister fakat bunu başaramaz.

    ek bir ayrıntı: kız kardeşi eve geldiğinde i want your love (aşkını istiyorum) adlı şarkı arka planda çalıyordur. (tabi brandon bunu durdurur)

    en önemlisi brandon'ın patron ve arkadaşı ile sevişirken brandon'ın çıldırmasıdır. yerinde duramaz dışarıya çıkar. fakat bundan önce kız kardeşi gittikleri mekanda söylediği şarkı new york sözlerdeki gibi "bir parçası olmak istediği yer" abisinin yanıdır ki bu şarkıyı yanına taşındıktan ve onu davet ettikten sonra söyler. "hiç uyumayan bir şehirde, gözlerimi açmak istiyorum sabaha / ve şehrin kralı olduğumu, en tepesine çıktığımı göstereceğim. bu avare ayaklar, nasıl da sabırsızlanıyor. kalbine doğru salınacağı şehre, new york. orada başarırsam, her yerde, başarabilirim. her şey sana bağlı, new york" buradaki şehir/new york'u çıkarıp yerine brandon'ı koyarak kardeşinin arzularını anlayabilirsiniz. şarkı söylenirken brandon da kız kardeşi de duygulanır. gözleri yaşarır. kız kardeşi orada başarmak istiyor. fakat ret ediliyor. tatmin olmaya çalıştığı diğer erkeklerde de. önemli başka bir nokta ise bu erkeklerin evli yani ulaşılamaz olmasıdır. aslında ulaşmak istediği kardeşi olduğundan, ulaşamayacağı hedefler yaratıp onları elde etmeye çalışıyor.

    kız kardeşi yatağına geldiğinde brandon onu tersliyor. deliye dönmüş, kızmıştır. kız kardeşi ise yine gerçekten elde edemediği birinden ayrılıp onu istemektedir.

    brandon, ilişki kuramaz. çok kısa süreli ilişkileri olmuştur. daha önce de bahsettiğim gibi zaten ona göre bir ilişkisi/hedefi/arzusu vardır. onu ister. orospular ile ilişki kurar ve arkadaşları ile çıktığında yol kenarında kadın ile de kurabilir çünkü bunlar bilindiği gibi geçicidir. fakat siyah hatun ile anlaşsa dahi seks yapamaz. burada küçük bir detay var. siyah hatunun iç çamaşırı eski modadır. tıpkı kız kardeşinin metrodaki şapkası gibi. kız kardeşi geldiğinde ve metro beklerler iken şapka ile ilgili diyalogları olur. kız kardeşi "eski model bir şapka" der. benzer bir diyalog siyahlı kadın ile ön sevişmede iken olur "eski moda mı bu?" o eski moda ona kız kardeşini hatırlatır ve dolayısı ile seks yapamaz. ardından bir orospu çağırarak onunla sevişir.

    brandon'nın siyah hatunu otele götürmesinden önce kız kardeşine mastürbasyon yaparken yakalanır. ardından kız kardeşini bilgisayarında sanal seks yaptığı kadının karşısında otururken (sanal olarak) yakalar. doğal olarak öfkelenir. kendinden utanır. kız kardeşini kovar. utancı ile yüzleşmiştir. ardından tüm cinsel objeleri ortadan kaldırır. brandon yakalandığında "burada da mı rahat yok" tepkisini verir ve üzerine örttüğü cinselliğin kız kardeşi tarafından delinmesinden rahatsız olur.

    küçük bir ek : başkasına yakalanmadan utanmayan brandon, kız kardeşi var iken/yakalandığında utanç duymaya başlar. cinsel açlığı/ bastırılmış arzuları yüzüne vurulmuştur. kız kardeşi için de benzer bir durum geçerlidir.
    öfke nöbetinden sonra siyah hatunun dudaklarına yapışır. onu otele götürür. eve döndüğünde öfkesi geçmez.
    öfkesini kontrol altında tutamaz kız kardeşine çatar. film boyunca sürekli ona karşı bağlılığı olmadığını ifade eder ve burada da yineler. gece boyunca eş cinsel, üçlü gibi biraz daha uç seks deneyimleri yaşar

    brandon kız kardeşine bağlanmaktan korkar. onunla bir ilişki istemez. fakat bunun nedeni geçmişte ve bilinmemekte. kız kardeşinin belirttiği gibi "kötü bir yerden geldiklerinden" dolayı olabilir.
    kız kardeşinin intiharından sonra sinir krizi geçirir.

    ek olarak filmde evde soluk renkler bulunurken, sosyal alanlarda renkler hakim olmaya başlar. ufak ama hoş bir ayrıntı.

    filmin başında brandon evli bir kadına bakar. onunla flörtleşecek şekilde bakışırlar. evli olmasının onun için önemi yoktur. kadın utanır ve kaçar. sonda ise artık evli olmasının önemi vardır. aynı durumu yineleyemez brandon. filmin başında duygusuz iken artık eskisi gibi değildir. karakter değişimi yaşamıştır.

    --- spoiler ---
  • bir osbircinin yürekleri dağlayan dramı.
  • edit: sevgili dostum gox’un uyarısıyla eski hollywood yıldızı steve mcqueen’in 32 yıl önce öldüğünü ve hatta bu steve mcqueen ile renginin bile tutmadığını öğrendim. sonra hatırladım ki bunu, bu arkadaşın diğer filmi olan hunger ile ilgili sanki bana daha önce de birisi söylemişti ama ben inatla hayalimdeki steve mcqueen’i yaşatmaya kararlıyım sanırım. bu yüzden yazıyı editlemiyorum, yeni mcqueen’den özür dilerim, bir dahaki filminde kendisinin varlığını kabul edebilmeyi umuyorum. ve bu iyi filmleri yapan adamı hala yok saydığım için utanıyorum. shame on me.

    --- spoiler ---

    bu eski hollywood adamlarında bir şey var. clint eastwood olsun, steve mcqueen olsun, iyi film bulmak konusunda zor durumda kalmış izleyiciye ilaç gibi geliyorlar.

    shame, bağlanma korkusundan doğan izolasyon üzerine yapılmış çok oturaklı bir film. böyle lap diye ilk cümlede filmin temasından bahsedilmez ama adam o kadar görünür ve güçlü kılmış ki bunu, başka bir şeyden bahsetmeye bile gerek yok. şu anda bu kadar yazıp mevzuyu kapatsam, izledikten sonra dönüp bu tek cümleyi okumak bile, belki de bu anahtara sahip olmadan filmi izleyen kişinin filmle ilgili tüm dağınık düşüncelerine düzen verebilir.

    brandon yalnız bir adam. film boyunca onun bu yalnızlığını besleyen duygusuz cinsel temasların eşlik ettiği soğuk bir atmosferi izliyoruz. brandon bağ kurmuyor. bağ kurma ihtimali olmayan kim varsa onunla seks yapıyor. bunu yapmadığı zamanlarda da uzun süre orgazmı yaşamadan zihnini uyuşturamayacağı için, hemen hemen tüm gerilimlerini mastürbasyonla gideriyor. film, sevişme sahneleri ve brandon'un mastürbasyonu ile dokunmuş uzun bir duygusal-pornografik şiir gibi.

    brandon'un izolasyonunu yaratan bağlanma korkusunun sebebine inilmiyor filmde. çocukken ne yaşadığını, nasıl bir aileden geldiğini gösteren bir geri sekans falan yok. ancak sevgili mcqueen usta bunu gözümüze sokmadan, filme brandon'un kız kardeşi sissy'i sokarak gereken ipuçlarını veriyor. sissy'de neredeyse aynı durumda. ama hayatını daha travmatik bir dramaya dönüştürmüş. brandon en azından bir işe ve bir eve bağlanmayı ve onların etrafında döndürebildiği bir hayatı yaratabilmiş durumda, sissy'de ise görünür hiçbir şey yok. her şeye karşı umursamaz ve hayatın süreklilik yaratan tüm alışkanlıklarına boş vermiş gözüküyor. o kadar umrunda değil ki olan biten, kardeşinin süper itici ve evli olan patronu ile bile ilişkiye girebiliyor.

    brandon'un filmdeki tek duygusal ve hassas ilişkiyi yaşayabileceği olasılığı siyahi ve duyarlı hatun marianne. zaten yemek sahnesinde kızda etkileyici bir anlayış potansiyeli görüyorsunuz. belki de filmin en rahatlatan, germeyen diyaloğu bu ikili arasında geçiyor. brandon gecesinde bu alıştığı teması yakalayamıyor, ancak gündüz ofiste bu durumu zorlayıp, aydınlık bir otel odasına bağlanan çok duygusal bir sevişme sahnesine sürüklüyor bizi. eğer pornografiden, duygusuz seks sahnelerinden hoşlanmayan biriyseniz, ki böyle olduğunuzu umuyorum, filmdeki tek etkileyici sevişme sahnesi bu. hatta diğer sahnelerin mekanikliği ve hissizliği arasında buradaki hareketler, dokunmalar iyice parlıyor. sonra da, benim aslında bu kadarını beklemediğim durumla karşılaşıyoruz: brandon bir şeyler hissedebileceği, kendisine sevgiyle yaklaşan, kendisi için özel olma potansiyeli taşıdığını anladığı kadınlarla sevişemiyor. aslında filmin devamında daha fazla göreceğimizi umduğum marianne, sonra bir daha ortaya çıkmıyor. yine de anlamlı finalden sonra ben brandon'u onun yanına göndermeye çalıştım, ama kafamda bile zorlandım.

    brandon'un kurduğu bağsız cinsel temaslar hem onun bağlanmama durumunu destekliyor, hem de ona her şeyden kopabileceği o soğuk hazzı veriyor. burada sanırım biyolojik kökenlerimizde yatan "gerilimi azaltmak için cinselliği kullan" güdüsü de yatıyor. sanki bu durumun yarattığı ikili etki, brandon'un bu hayatı sürdürmesinin yakıtı gibi.

    mcqueen tabi ki iyi hollywood filmlerinde sevdiğim o "durumu netleştirip bağlama" prensibini boşa çıkarmıyor. filmin sonuna doğru kardeşiyle yaşadığı trajedik olayda brandon nihayet kendi çaresizliğiyle yüzleşiyor. kardeşiyle olan ilişkisinin filmdeki gergin doruk noktasında anlıyoruz bunu. aslında birçok parametrenin etkin olabileceği bu bağlanma korkusunu da, mcqueen sanırım tek bir noktaya indirgiyor: brandon'un sissy'e olan bağlılığı.

    kardeşiyle arasında geçen ve "sabah geldiğimde eşyalarını topla ve git" ile biten diyalog boyunca brandon ona bir bağlılığı olmadığını her sözüyle ve her hareketiyle ifade etmeye çalışsa da, onun gerginliğinden bunu ne kadar zor yaptığını anlayabiliyoruz. tüm geceyi dışarıda bulabildiği her temas olanağını değerlendirerek geçiriyor. önce kasti olarak bir adamı tahrik ederek kendini dövdürüyor, sonra gay barda adamın birisine oral seks yaptırıyor ve sonra da üçlü bir orgy ile sabaha bağlanıyor. sabah eve dönmek üzere bindiği metrodan çıkarken, adli bir vakaya şahitlik edince aklına ilk gelen şey ise, kendisini uyuşturmak için her şeyi denemiş olmasına rağmen yine sissy oluyor. gece onu duygusal açıdan yaralanmış bir halde bıraktığını hatırlayınca koşarak eve dönüyor ve beklediğimiz gibi, sissy bileklerini doğramış. filmin başında brandon'un patronunun görüp irkildiği bileği, filmin sonunda brandon'un parmakları üzerinde gezinirken görüyoruz ve anlaşılan bu kesinlikle ilke defa kalkışılan bir intihar denemesi değil.

    mcqueen anladığım kadarıyla burada durumu açıklıyor bize: brandon'un kardeşine olan sevgisi, dibe meyilli olan bu kız tarafından defalarca örselenmiş. annesi ve babasının da (bilmesek de) payı olduğuna emin olduğum bu durum, sevdiği bir şeyi kaybetme korkusuyla brandon'u acımasızca sınamış ve sonunda bu yalnız adamı yaratmış. filmde bu ikilinin tüm sahneleri öyle iyi işlenmiş ki, brandon'un sissy ile arasına örmeye çalıştığı duvardaki sevgi delikleri sürekli gözümüzün önünde. hatta bir sahnede, zaten sissy yüzünden yaşadığı bağlanma korkusuyla yarattığı izole hayatının en besleyici aktivitelerinden biri olan mastürbasyonu yaparken sissy aniden banyoya girince, brandon ona verdiği en sert tepkiyi veriyor. sanki "burada da mı rahat yok, seni unutabildiğim tek anda da mı?" der gibi.

    filmin sonunda ise ana karakterdeki dönüşüm gerçekleşiyor. sissy'yi gerçekten sevdiğini ve ne olursa olsun ona bağlı kalacağını limandaki kıvranmalı ağlama sahnesinde kabullenen brandon, metroda filmin başında aynı kıza yaptığı flörtöz sortiyi bu sefer yapmıyor. ekrana kızın alyansı geliyor ve sonra yerinden kalkmayan brandon'un gözlerine baktığımızda şunu düşündüğünü anlıyoruz: "başkasına bağlı birisini istemiyorum. hissiz bir şey istemiyorum." duygusal açıdan dengesiz olmakta ısrarlı kardeşi tarafından beslenen bağlanma korkusuyla uzlaşan brandon, artık yalnızlığını besleyecek başka bir temasa ihtiyaç duymuyor. devamında atacağı adımları ben marianne'e doğru götürmüş olsam da, steve mcqueen "o kadar optimist olmaya gerek yok" diyerek filme burada son veriyor. yani bilemeyiz, belki de olayın etkisi geçtiğinde tekrar korkularına teslim olabilir brandon, alışkanlıklardan kolay vazgeçilmez. ama nedense yine de bir şeyler deneyeceğini umuyoruz.

    son olarak türk sinemasında çoğunluğun beğenilerini beslemeyi beceren yönetmenlerden biri olan sevgili çağan irmak'a, bu film üzerinden şunu söylemek isterim: çağan'cım, ıssız adam öyle anlatılmaz, böyle anlatılır.

    --- spoiler ---

    http://nabokovokoban.tumblr.com/…/21608487652/shame
  • barindirdigi kuku ve cuk sayisindan beklenmeyecek oranda aci ve goz yasartan bir film.

    --- spoiler ---

    filmden hic unutmayacagim bir quote sissy'den gelsin: “we're not bad people, we just come from a bad place”.

    --- spoiler ---

    ama filmden daha aci olan sinemada onumuzdeki koltuklarda oturan, 50-60 yaslarinda bir anne baba ile 19-20 yaslarindaki genc kizlarindan olusan aileydi. cok acidim o kiza. cok. icim parcalandi.
  • --- spoiler ---

    ben filmle ilgili şöyle bir kanıya kapıldım; 1968'de başlayan "özgür cinsellik" meselesinin boku çıkmış durumda. böyle giderse, insanlar dürtülerine hâkim olma trendine girecek. ki bu da, tinsel öğretiler çağının açıldığı anlamına geliyor. ama bunu "rasyonel" sebeplerle değil, dibe vurmuşluğun getirdiği bir "yaşanmışlık" ile gerçekleştirecekler. yani? "dindar" da olamayacaklar. belki birer "boş gösteren"e dönüşebilirler. yani? "organsız insan": organlarının işlevlerinden mutsuz olan ve bu sebeple onları kullanmaktan vazgeçen insan. tuhaf bir tür, evrimsel açıdan.

    öte yandan, filmin bence en güzel tarafı brandon'la sissy arasındaki gerilim. hele ki, kanepede oturup kardeşlikten bahsettikleri o sahnede arka fonda çizgi film oynaması kadar güzel bir ayrıntıyı kim düşünmüşse, iyi düşünmüş. brandon'la sissy arasındaki gerilimin cinsel niteliği, brandon'ın "gelenek" (aile, ensest) ile kavgası, evli kadın meselesi, tek gecelik ilişkilerin doğası, "normal ilişki"yi becememesi... bütün bunlar, brandon'ın "modernist/aydınlanmacı" bir tip olduğu iması uyandırsa da, pratikte sığınabileceği alan kalmaması üzerine bir çeşit anti-kahramana dönüşüyor. buraya kadar normal hikaye. sissy'nin intiharı ve brandon'ın onu kurtarması, hastanede onunla ilgilenmesi... belki de brandon'ı tekrardan o geleneksel yapıya döndürecek. ama yönetmen burada bırakıyor anlatıyı. ileri gitse "ahlakçı" der, yerin dibine sokardık zira.

    neyse işte, fazla da kurcalamaya gerek yok. ben filmden bunu anladım. sevişme sahneleri, izleyici için rahatsız edici olmuş ki, maksat da bu olsa gerek. ama şu da var; izleyici o sahnelere baktığında brandon gibi bir çeşit "yozlaşma" ya da "tiksinme" hissetmiyor. bilakis, pek çok insan bu sahnelerde cinselliği olumlayan bir bedensel duygulanıma erişti (lafı dolandırmayım, bariz işi abazalığa vuranlar olacaktır). hal böyle olunca, "bu kadarına gerek var mıydı?" sorusu, bence, meşru bir sorudur...

    --- spoiler ---
  • oturdum izledim 2. kere.. michael fassbender denen adam o kadar alman ki, filmde hollywood kokusu almak imkansiz.. maryln cakmasi kiz kardes bile o havayi veremiyo.. new york bile o havayi veremiyo..

    normalde sokakta gorsem ohara lan herife bak diyecegim fassbender, filmde oyle profesyonel bi ' sikici' rolunde ki, adamı izlerken gözümün önünden sadece anatomi atlasları geldi.. her bi kasının baglanma yeri sanki kalemle çizilmiş gibi..

    filmi normal insanlar anlayamaz.. cunku olay tam da uzaklıkla alakalı.. o hayata ne kadar uzaksan o kadar güzel geliyo işte davul sesi misali.. başta para ünvan ve sertlık insani baştan çıkarıyo.. kendini daha bütün hissetmek isteyenler en uca tırmanıyolar.. mıymıntılık ve amatorluk yok oluyo gitgide.. kadınlar güzelleşiyo mekanlar raina laşıyo, memeler büyüyo.. herşey harika gidiyo.. ne kafa siken var ne karışan ne bi baskı ne bi ihtiyaç..

    bi süre gidiyo.. kısıtlı bi süre.. sikişmenin verdiği keyif zamanla her gün gittiğin işe dönüşüyo, yanında yatan kadınlara karşı seni kullandıkları için bi hınç, şimdi geriye donup yapamıyorum artık desen sana inanacak adam da yok zira acaip feci çok güçlü duruyosun onların gözünde..

    böyle ortamların en afilli en karizmatik abisi lise buluşmasında, herkes ona özenirken o da paso karı dırdırından şikayet eden turuncu yanaklı hafif şişko adama özenir.. heh işte bu film onun filmi..

    fassbender sikişirken içimden dakikaları saydım bitsin artık diye.. neden porno izlerken olmuyo da bu, herkes bu filmin libido yıkıcı özelliğinden bahsetmiş ? çünkü fassbender o kadar zevk almıyo ki seks yaparken o kadar aklı başka yerde ki, insan gayri ihtiyari soğuyo olaydan.. yavaştan bi lan bu herif keyfine değil de ne sikime sevişiyo o zaman sorusu başlıyo.. fassbender in vücuduna yapılan yakın çekimler, en hayran kadını bile etkilemeye yetmiyo..

    bi garip film ya.. o kız kardeşi insanın sarası geliyo.. ama bi yandan da fassbender sarsa ensest olacak ???? yani kısaca sikim gibi bi film.. ruhunu bedeniyle özgürleştirip, gerçekte sevdiği kadına ihtiyaç kalmayana kadar güya içindeki 'hayvanı' başka kadınlarla doyurmaya çalışan adam.. olmaz oyle fassbendercim, beynini siktiriceksin de öyle unutacaksın ancak.. öyle bi iki başkasını opmeyle sikmeyle aşk unutulsaydı, binlerce yıllardır aşk acısı denen bşi olmazdı.

    filmin kostumleri ise ayri bi harika. fassbender ya çıplak ya da üstünde bütün omuz ve kollarını belli eden slim fit gömlekler var.. uzun kaşe paltolar.. oysa kız kardeşinin yanında sadece ev kıyafetleriyle.. pamuklu atletler pijamalar..

    en tepeye çıkıp ordan bi an önce inme telaşının özeti bu film.. hayatını badak badak geçiren adamların 30dan sonra parayı bulup, ortamın amına koyması ama gene de mutlu olamaması.. kadınların erkeklerın sadece giyim kuşamına ve kuul duruşlarına vermesi.. istisnasız her birimizin içinde kalmış ve kalacak olan o meşhur sevip kavuşamadığımız aşk..

    ve en nihayetinde insana sevdiğim kadını bi gün banyoda bilekleri kesilmiş bulursam bakırköye mi yatarım yoksa ben de mi direkt oracıkta şah damarımı yırtarım diye sordurtan abuk sabuk bi aşk.. toplum ahlak kural mural sevenler izlemesin.. midelerinin bulunduğuyla kalırlar..

    sik gibi bi film kısaca.. insanı seksten soğutuyo.. bütün film dua ettim salak fassbender tatlı şirin bi hatunla tanışsın da film bi anda tırt romantik komediye dönsün diye ama olmadı.. hardcore başladı hardcore bitti.. kimilerinin hayatındaki soğukluk ve hissizlik , burjuvanın ve statünün her duyguyu satın alan pazarlığı, ucuza gelen kadınlar, yeri asla sarsılmayacak tek bi ana kraliçe.. al sana tipik bi üst düzey yönetici doktor kısaca zengin ve iyi yaşayan erkek profili.. yazık lan.. insan seri halde taş gibi kadınları siken adama acır mı ? acır.. içini biliyosa acır..
  • brandon ın hayatı mastürbasyon ise yasadıkları ve içinde bulunduğu durum mastürbasyon sonrası yasanan utanma duygusudur... drama yönünden bakarsak filmde sexi göremeyiz;hep sonra geriye kalan içinden çıkılmaz duygu durumlarıdır,çöpe atılmaya calısılan hayatlar,kolda gizlenemeyen çizgiler,beyazın üstüne yapışan estetik kırmızı,cama yapıştırılan ten,ruha iliştirilen acı....geriye kalan sanırım biraz böyle birşey,yalnızlık....
  • hakkında yazacağım uzun bir entry'den önce kısaca bazı konulara dikkat çekmek isterim. zira entry'nin sağ alt köşesinde bulunan tarih ve saat künyesine bakarsanız bu saatte film hakkında entry girmem bile filmi ne kadar beğendiğim hakkında sizlere küçük bir ipucu verebilir.

    --- spoiler ---

    ıssız adam izlemiş bir vatandaş olarak şunu söylemek istiyorum, bence çağan ırmak ıssız adam'da tam olarak bu kimyayı yakalamak istiyordu ama "türk aile yapısı" ve gişe korkusu yüzünden çalışmasını aşk, sosyal uyumsuzluk, tarsuslu anne ve klasik etmenler çerçevesinde tamamlamayı tercih etti. çünkü türkiye'de shame gibi bir film çekmek ve bunu izleyiciye sunmak göt ister.

    brandon karakteri filmin merkezi gibi görünse de brandon başka merkezlerin çekim kuvvetine girmeye çalışan ama kendini hiçbir yere konumlandıramayan zavallı bir adam. zavallı diyorum çünkü dışarıdan bakıldığında sahip olduğu şeyler her ne kadar göz doldursa da, aslında bugüne kadar açığa çıkarmaktan korktuğu çok derin ve tedavi edilmemiş yaralara sahip. kız kardeşine duyduğu aşk, bir türlü doyuramadığı seks olan açlığı, muhtemelen aile içerisinde gördüğü şiddet/taciz ve kontrol edemediği öfkesi bizlere brandon'ın geçmişi hakkında detaylı olmasa da gereken bilgileri veriyor.

    filmdeki bazı küçük detayları yakaladığınız zaman bazı bölümlerde sıradan gibi görünen oyunculuğun aslında ne kadar profesyonel olduğunu anlayabilirsiniz. mesela brandon evde ne olduğunu anlayamadığım boktan bir şeyi izlerken sissy'nin kanepeye oturması ve "bana sarılır mısın?" demesinin ardından brandon ile sissy arasında tartışma başlıyor. tartışma yükselene kadar tam bir amerikan aksanı ile konuşan sissy, tartışmanın alevlendiği bir anda irlanda aksanı ile bazı cümleler sarf etmeye başlıyor. bu küçücük detay bile bizlere insanın sert durumlarda özüne dönebildiği gerçeğini yansıtırken, yönetmenin bunu oyunculara aşılayabilmesi ve oyuncuların bu küçük noktaları çok iyi performe etmeleri benim nazarımda filmi maksimum kaliteye taşıyan unsurlar.

    --- spoiler ---

    daha uzar gider ama filme daha farklı açılardan yaklaşıp çok daha sağlam bir inceleme paylaşabilmem için filmi değişik aralıklarla 2 veya 3 defa daha izlemem gerektiğini fark ettim.

    kişisel tavsiyem ; sanat, sanat içindir. kendinizi bu açıdan sinemaya yakın hissediyorsanız, shame'i izleyiniz.
hesabın var mı? giriş yap