• ing. şakak
  • 1. (ing.) tapınak.
    2. bodrum klasiği barlardan.
  • demians'ın kendini tanıttığı tatlı şarkı.

    imagine a temple in your dreams
    where even all my fears won't make you disappear
    imagine these feelings we could share
    you'd keep them in your head, even when i'm dead
    imagine now, imagine now (but you can't) imagine

    remember this ringing in your ears
    sounded like my biggest fear and you made it disappear
    remember now these feelings that we shared
    how they whisper in your ears even when i'm far away
    remember now this temple in my dreams
    where even all your fears won't make me disappear
    remember now these moments that we shared
    now they will stay in your head even when i'm dead
    remember now, remember now

    i won't say goodbye this time
    i won't let you die inside my mind
  • civ'de ceremonial burialla mumkun olan 40 kruzeiro'ya malolan bir yapi. $ehirdeki 1 mutsuz insan normale doner. eger mysticism de ke$fedilmi$se bu sayi 2'ye cikar.
  • kapıdan girerken elinizdeki su şişesini sorgusuz sualsiz çekip alıverecek* hanzolukta bodyguardların çalıştığı, kadınlara giriş bedava erkeklerden para alırız gibi gerizekalı bir mantık güden, sıkış tepiş, vıcık vıcık bir bodrum barı...
  • bu hafta abd de gösterime girecek korku filmi. 3 amerikalı turist japonya'da gidilmemesi gereken eski bir tapınağı ziyaret eder ve olaylar gelişir.

    bir de filmin süresi 78 dakika. dizi bölümü gibi.

    https://youtu.be/6xpu2xdlamg
  • bir adet tumblr sayfasına, bir adet de fan mail'e sahip yazar insan.*
  • kelime kökü olarak tempus’tan türemiş. tempus’un türediği yer ise ısı (temper, obtemperare, temparature). ilginç olan şey ise şimdi bu vesile ile fark ettim; ısının değişmesiyle oluşan şeye zaman diyorlar. isı değişimi zamanı yaratıyor. sanki entropiyle doğrudan ilişkili bir durum.

    özetle; zaman kavramı bizim için bir ihtiyaç dahilinde ortaya çıktı. başka bir boyut dediğimiz “zaman” ise tempus’u karşılayan zamanla aynı şey değil esasen.

    ve çok enteresan carmina burana’da çok sevdiğim bir şarkı var adı tempus est iocundum (zaman mevsimi)

    https://youtu.be/npdcsi1mbhe

    ıocundum mevsim demek, bir nevi sıcaklık belirten bir şey.
  • taksim'de az bilinen underground techno clublardan biri. yine az bilinen ama değerli sanatçıları ağırlamasıyla bilinir.
  • 2017 amerikan/japon ortak yapımı olan ama sonunun çekilmesinin unutulduğu bir garip gerilim filmi. imdb puanı da 3.7 zaten. gerisini siz düşünün. siz izleyerek zaman harcamayın diye spoiler bölümünde tüm filmi anlattım. okursanız zaten izlemiş kadar olursunuz çünkü oturup da izlenecek bir film asla değil. peki ben neden izledim?

    ya bugün hava biraz kapalıydı taam mı? zaten reglimin ilk günü, güney bölgelerimde kanlı bir muharebe var. banyo yaptım sonra yumuşacık battaniyemin altına girdim. dedim ki: "canım şöyle ortalama, hatta dandik, hiçbir oyuncusunu tanımayıp, filmle ilgili de hiçbir şey bilmeden izleyeceğim bir korku yapımı istiyor." arada bir bana geliyorlar böyle. it follows ve truth or dare gibi yapımları da böyle günlerde izledim. normalde dandik film izlemek için film izleme sitelerine girerim ama netflix'in de onlardan aşağı kalır yanı yokmuş. korku filmleri kategorisine tıkladığımda ilk bu film çıktı karşıma. açtım: ooo caponya... severim. sonrası şu:

    --- spoiler ---

    film açılışı şöyle yapıyor: japon yetkililer olay mahalline gidiyor, bir capon ablamız "aahhh" diye bağırıyor ve film başlıyor. tek kurtulan olan, tövbe estağfurullah şaftı kaymış amerikalı bir oğlan var, henüz kim olduğunu bilmiyoruz. işin garibi: capon yetkililer de bilmiyor! neyse, buna bir takım videolar göstererek kim olduğunu bulmaya çalışıyorlar.

    ilk videoda, oyunculuk nedir bilmeyen bir kız görüyoruz. kızın ağzı yüzü kocaman. hatta yüzünün yarısı ağızdan oluşuyor. tip olarak da tam bu kız kesin filipinli diyecektim ki, zaten soyunda varmış. neyse, biri bu kıza "sen gülünce çok güzel oluyorsun" demiş, "korku filminde bile" ilgili ya da ilgisiz her yerde gülüyor. boyu 160 ama sadece kafasının büyüklüğüne bakarak konuşacak olursanız 180 sanırsınız. o kadar kocaman. kendisi de klasik bir korku filmi kızı gibi zaten: ortalama bir güzellikte, tayt ya da kot üzerine kocaman, bol bir kazak giyen ve sünepe sünepe sürekli üşüyormuş gibi dolaşan bir kız. kızın tamamen gözünüzde canlandığından eminim şu an. ne? ahahahahah evet! doğru bildiniz: elinde bir fenerle korkunçlu korkunçlu yerlerde "helloo, helloo" diye bağırarak gezecek kadar da salak.

    videolar aracılığıyla tanıdığımız diğer amerikalı oğlan da bunun uzun süredir arkadaşı. içine kapanık ama çocuk japonca biliyor diye bunu da yanında götürüyor kızımız. malum: gevur da olsa kezbanlar çıkarcı olurlar. bu oğlan da jared leto ve jake gyllenhaal karışımı bir şey. yakışıklı yani. sadece çok salak ve kadınsı bir saç kesimi var. kendisini görsem: "cut your hair, you look like a girl" derdim. o nedir yav? bunun da elinde bir fotoğraf makinesi, sürekli video çekiyor. nedense hiç fotoğraf çekmiyor. tahmin edebileceğiniz üzere de: kıza platonik aşık. kızın da hoşuna gidiyor bu durum ama efendi yerine piç erkek tercihinden dolayı yanaşmıyor oğlana. sevgiliye gelelim:

    bu kızın sevgilisi de yavşağın teki. "bir kadınla bir erkek asla arkadaş olamaz" ekolünden geldiği için tüm kadınlara o gözle bakıyor. hatta oğlana "sen nasıl olur da bunca sene benim hatuna yavşamazsın? alla alla çok ilginç..." deyip duruyor. kızın gelmediği bir kop kop gecesi capon hatunları götürüyor falan. diğer oğlan da "bir gün aleyhinde delil olarak kullanırım bunu, bittin olm sen" kafasıyla bunu da videoya alıyor. hatta bunlar kaldıkları bir yerde aynı odayı paylaşmak zorunda kalıyorlar, bunlar sevişirken oğlanımız açıyor makinenin gece görüşünü "ohhh, ehhhh" diye diye kaydediyor bunları. filmi çekmeye üşenmemiş olsalar bir threesome çakarlardı ama 1 saat 19 dakikayı zor çekmişler. hatta sonunu çekmeye bile üşenmişler. o yüzden çekmediler diye düşünüyorum.

    karakterlerimizi tanıdık. şimdi gelelim korkunçlu olaylara. bunlar bir gün bir tükkanda gezerken lanetli bir kitap buluyorlar. kitabın laneti aslında içinde taşıdığı lanetli tapınakla ilgili. senaryo da bakın ne kadar ilginç: bu hanımkızımız da dinler üzerine araştırma yapıyor. tesadüfün bu kadarı işte! neyse, bunlar kitabı alacaklar tam, dükkan sahibi deyze korkuyla gözlerini pörtletiyor vee: "bu kitap satılık değil" diyor. e amerikalı olan kızımız da durur mu: "len biz amerikalıyız, bu dünyada her şey satılıktır. neyse fiyatı söyle de alak" diye yapıştırıyor cevabı. ama teyzemiz "len gidin belanızı benden bulmayın, kapalı dükkan. satmıyorum size bir şey!" deyip yolluyor bunları. fakat o kadar japonyalara gidilmiş, o film çekilecek! sırf kıza yaranmak için bu yakışıklı olan erkeğimiz kaşınıyor ve bir gece tekrar o tükkana gidiyor. minik bir oğlan karşılıyor onu: "canım ben bu kitabı alacağdım" deyip kandırıyor çocuğu ve alıyor kitabı. sonra göt kadar bir bara gidiyor. bardaki amca kitaptaki tapınağı görünce "aaa benim köyün uralarda ya bu" diyor. yanında oturan adam da "olm bak oraya gitmeyin, sıkıntılı yerler oralar" diyor. ama o film çekilecek dedik bir kere, oğlan bardaki amcaya: "sizin köy nerleydeydi be amca?" diye sorarak alıyor adresi. bunlar pılı pırtı toplayıp o köye gidiyorlar. gidiyorlar ki ne görsünler:

    herkes bir garip davranıyor. çok şaşırdık! bir tane mandalina yiyen amca diyor ki: "bizim hiroşima diye bir oğlan var idi. bu o tapınağa bir girdi, gözlerini eline verip yollamışlar. sıkıntılı yerler oralar. gitmeyin yavrum, gitmeyin guzum" diyor ama amcacım biz ne dedik? o film çekilecek! bunlar orada kalacak bir yer buluyorlar. kızla sevgilisi yürüyüşe çıkıyor. bizim yakışıklı olan orada hiroşima'ya rastlıyor. adamın gözler gitmiş. tapınağın hikayesini anlatıyor buna. orada yaşayan çocukların hepsi bir gün kaybolmuş. oradaki monk'u sorgulamışlar. adam bir şeyler anlatmış ama inanmamışlar. sonra adamı idam etmişler. çocuklar da hiç görülmemiş. bunlar da her sene çocuklar geri dönsün diye mum yakarlarmış. neyse, bizim oğlan dönüyor o kalacakları yere. oranın sahibi teyze de bizim yakışıklıya "sake var, içen mi?" diye soruyor. bunlar sakeleri içerken teyze o tapınağın hikayesini anlatıyor. 30-40 yıldır kimse girmemiş oraya vs. sonra teyze gidiyor. aaa!!! kitabı aldığı dükkandaki çocuk geliyor birden. "ben zaten burada yaşıyordum kiii, o tapınağa da yakın zamanda gittiydim zaten, ben sizi götürürüm" diyor. o çocuğun bir hayal ürünü olduğunu anlayacağınız yer de burası zaten.

    ertesi gün bizim bu süper threesome toplanıp tapınağa doğru ilerlemeye başlıyor. kılavuzları da bizim küçük capon oğlan. bunlar giderken tapınağın yakınında çıplak bir kadın heykeli görüyorlar. shapeshifter olan bu ablamızın tapınağı koruduğu söyleniyormuş. neyse, azıcık daha ilerleyip tapınağa ulaşıyorlar. kız orada aşırı profesyonelliğiyle "dini" araştırmalar yaparken gölgeler gelip geçiyor, bunları korkutacak şeyler oluyor vs. sonra kızın sevgilisi "hadi gidek ya, ne işimiz var elin tapınağında?" diyor. tam bizim bu yakışıklıyı çağıracakken, tapınağın alt zemininden bir el bunu aşağı çekiyor. bu küt diye düşüyor aşağı. sonra kızın sevgilisi geliyor yanına, "tamam hadi bu geceyi burada geçirelim artık" diyor. o sırada gölgelerin içinde küçük insan kemikleri görüyorsunuz. olayın döndüğü yer haliyle burası.

    yakışıklımızın ayağı kırılmış, bunlar da iki odun parçasıyla ayağı sabitlemişler. halbuki kırık olsa duramaması gerekiyor ama duruyor. öfff anlatırken sıkıldım. neyse, bu kız bir şey saklamış sevgilisinden, bu salak da ona sinirlenip gecenin bir yarısı dönmeye kalkıyor. dönerken shapeshifter ablamız hep korkunç olacağı düşünülen uzun parmak ve tırnaklarıyla bunun peşine düşüyor. o sırada bu kızımız gidiyor yakışıklının yanına yatıyor, sarılıyorlar falan. sonra sevgilisinin sesini duruyor. onun peşinden atlıyor karanlığa, sonra yolunu kaybediyor, bu shapeshifter bu sefer onun peşine düşüyor. yakışıklımız tapınaktayken yerin altından o çocukların hepsi çıkıyor. gözleri yok, buna dalıyorlar, her yerinden ısırık koparıp bunu yemeye kalkıyorlar. sonra anlıyoruz ki capon polislerin sorguladığı oğlan bizim yakışıklıymış. kurtulmuş ama her yanı yara bere içinde. oturduğu yerden kalkıyor, tercüman oğlanın boynuna kalem sokuyor. sonra koridorda gördüğünü iddia ettiği küçük oğlanı aramaya çıkıyor. o oğlanı da köyde kaldıkları yerdeki teyzenin yaktığı mumun yanındaki bir fotoğrafta görüyoruz. (sanki anlamadıydık.) sonra girdiği yerden çıkamayan kızı elinde fener, ağlayarak yerde yatarken görüyoruz. bir şey gelip buna soğuk nefesini üflüyor veeee:

    bitti. yoo, benim yazım değil, film bitti. bu nasıl son lan? bu nasııılll bir sooonn? oğlan nereye kaçtı? kıza n'oldu? sizin yapacağınız filme tüküreyim. bu nasıl son ya? filmin sonunu böyle zik gibi bırakıp bir de devam filmi çekecekseniz daha kötü. bu kadar berbat bir filmin devamı çekilebilir mi ya? credits akmaya başlayınca istemsizce filmin dakikasına baktım. hakikaten bitmiş. neyse, ben bir şey demiyorum artık.

    --- spoiler ---

    izlemeyin.
hesabın var mı? giriş yap