• denizlerin köpürdüğü, bulutların gürüldediği çağlarda tez tanrısının kutsal eli aracılığıyla tezi olmayanların evlerinin kapısında aniden bir tez belireceğine dair bir yunan miti. bu teze sahip olanların özgürleşeceğine inanılır ki zaten tez-a-hür kelimesinin kökenide bu özgürleşme temeline dayanmaktadır. teze ulaşmayı başarabilmiş halklar, stadlarda toplaşıp bu tez tanrısına tezahürat yaparak ibadet ederlerdi ki sinirlenip tezlerini ellerinden almasın...
  • (bkz: izhar)
  • tezâhür; 1. meydana çıkma, belirme, görünme, gözükme. 2. belirti. 3. birbirine yardım etme, arka verme, anlamlarına gelmektedir.
    biz burada, bugün üçüncü manası üzerine yazacağız inşallah. zira, birlik ve beraberlik için, sevgi ve saygı için insanların birbirlerine yardım etmesi, her bir dert için arka vermesi, destek olması çok mühimdir.

    cenâb-ı hak buyuruyor:
    bismillahirrahmanirrahim

    “…hani siz birbirinize düşman kimselerdiniz de allah gönüllerinizi ısındırmıştı. allah’ın nîmeti, islâm ve îmân sâyesinde kardeşler olmuştunuz. siz bir ateş çukurunun tam kenarındayken allah sizi oradan kurtarmıştı.” (âl-i imrân, 103)

    rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

    “siz îmân etmedikçe cennete giremezsiniz. birbirinizi sevmedikçe îmân etmiş olamazsınız. size işlediğiniz takdîrde birbirinizi sevmeye vesîle olacak bir amel göstereyim mi? aranızda selâmı yayınız.” (müslim, îmân, 93; ebû dâvud, edeb, 131; ibn mâce, edeb, 11; tirmizî, istî’zan, 1.)
    bir ırk ve kavme mensûbiyet insanın kendi tercihiyle gerçekleşen bir olay değildir. hiç kimseye “dünyâya gelmeden önce hangi âilenin çocuğu olmak istersin?” ya da “hangi kavme mensûb olmayı arzu edersin?” diye sorulmamaktadır. böyle olunca insanoğlunun kendi tercihiyle elde etmediği bir şeyle övünmesi ne kadar anlamsızsa, yine kendi irâdesinin ürünü olmayan bir mensûbiyetle kınanması da o kadar anlamsızdır.

    dünyâda ve âhirette inananın işine en çok yarayacak vasıf, sevdiğini allah için sevmek, buğzettiğine de allah için kızmaktır. allah rasûlü bu özelliği îmânın kemâlinin tezâhürü olarak görmekte ve böyle bir inanca ulaşanın, îmânın tadına ereceğini belirtmektedir. âhirette bütün dostluk ve akrabâlıklar, sevgi ve bağlılıklar sonra erecek; herkes birbirinin hasmı ve düşmanı hâline gelecektir. ancak bunun bir tek istisnâsı vardır: onlar da takvâ sâhipleridir.
    bu yüzden sevdiğini allah için sevmek büyük bir kapı, yüksek bir ahlâkî meziyettir. samîmî sevgi iç temizliğinden sonra gerçekleşir. birbirleriyle uyum sağlayan kalbler saflaşır. kalbler arasında mânevî uyum yoksa insanlar arasındaki geçim ve yakınlaşma dünyevî çıkarlarla sınırlı kalır. ancak kalbler arasındaki îmân merkezli uyum ve sevgi, toplumsal iyilik ve güzelliklerin zemînini hazırlar.

    islâm toplumlarında toplum kimliğini oluşturan, islâmî ve insânî değerlerdir. mensûbları birbirlerine bu değerlerle kilitlenmiş ferdlerden oluşan toplumların yürekleri toplu atmaya devam eder. renk ve dil farklılığı asla ayrışma sebebi olmaz. aynı cephelerde vatanı ve mukaddesâtı koruyan askerlerin farklı dilleri konuşuyor olmaları hiçbir zaman problem teşkil etmez. nitekim millî şâirimiz mehmed âkif bunu şöyle ifâde eder:

    girmeden tefrika bir millete düşman giremez
    toplu vurdukça yürekler, top onu sindiremez

    asr-ı saâdette allah rasûlü’nün etrafında araplardan başka iranlı, habeşli, romalı, yemenli pek çok kavim, ırk, millet ve dîne mensûb insan, islâm potasında müslüman kimliğiyle kaynaşmıştı. asr-ı saâdetten günümüze kadar gelen süreçte, bu farklı ırk ve dillere mensûbiyet asla problem olmamıştı. (prof. dr. hasan kâmil yılmaz, altınoluk dergisi, ocak-2010)

    sevdiğini allah için sevmek büyük bir kapı, yüksek bir ahlâkî meziyettir. samîmî sevgi iç temizliğinden sonra gerçekleşir. birbirleriyle uyum sağlayan kalbler saflaşır. kalbler arasında mânevî uyum yoksa insanlar arasındaki geçim ve yakınlaşma dünyevî çıkarlarla sınırlı kalır. ancak kalbler arasındaki îmân merkezli uyum ve sevgi, toplumsal iyilik ve güzelliklerin zemînini hazırlar. bu hakikatler ülkemizde yaşayan, birlik ve beraberliği önemseyen her duyarlı vatandaş için insânî bir görev niteliğindedir. bunun için insanlarımızın karşısındakini ötekileştirmeden kardeş olduğunu bir kere daha hatırlaması, târihî bir sorumluluktur.
  • tezahurat kelimesinin kokunu olusturur.
  • ders notlarında geçen ve beni dumura uğratan kelime. ha yani belirtisi veya sonucu desen olmaz mıydı ?
  • hanımın kedi tüyüne alerjisi var, kızımızın kedi isteğine her zaman kahramanca karşı koydu. son zamanda kapı antresinde beslersek, ev içine almazsak izin verebilirim der olmuştu. kedi bakmaya çok istekli olan kızım hayallerinde kediyle yatıp kalkıyormuş, bu ortaya çıkan yavru belki onun dilek gerçekleştirimi, spiritüalist yorumla tezahür ettirmesi. (bkz: cri du chat/@ibisile)

    (ilk giri tarihi: 2.3.2018)

    (bkz: zuhur), izhar, mazhar, müzaheret, müzahir, nevzuhur, tezahür etmek, zahir, zevahir, zehra, zührevi
  • zuhur'dan geliyor.

    meydana çıkma, belirme, görünme, gözükme anlamlarında kullanılır.
  • "of bu laflar ne güzel geri dönecek bana.." diye düşünmektir. inşallah vahiy değil de tokat olarak dönerler.

    (bkz: spank me)
  • mânevî bir gücün bir takım somut belirtiler veya olaylarla kendisini veya etkisini göstermesi.
hesabın var mı? giriş yap