• geber peter jackson aslında tamamen başka bir mevzunun geberi ama burda kullanmayı çok uygun buldum zira kendisine karşı nefret doluyum şu anda bi kaç dakika önce biten bu filmi izledikten sonra. peter jackson'ın böyle bi konuyu anlayışı ve anlatımı buysa ben onun anlayışına sıçıyım.
    ve film boyunca gördüğüm tüm saçmalıkları sıcağı sıcağına aktarmak istiyorum sadece.

    --- spoiler ---
    film başlıyor kızın ölümüyle çok üzlüyorum ağlıyorum tahmin edilebileceği gibi. çok içim acıycak çok üzülücem ama izlicem diyorum. yani başlatılan hikayeden öyle bi şey bekliyorum. yani hayal kırıklığımı bi düşün.
    fakat sonrasında bir araftır çıkıyo başıma "haydaa" diyorum neyse devam ediyorum izlemeye.
    ben izlerken aradan bir yıl geçmiş kızı aramıyolar bile yani o kadar koy ver gitsin durumda polis falan. bi babası uğraşıyo bulmaya bi de kız kardeşi. neyse derken kızın ananesi bi eğleniyo bişeyler sonra kızın annesi gidiyo ölen kızını da ölümüne de yok sayıyo. ve daha ilerdeki saçmalıkları görmeden bile bunların tamamı zaten olayı çok saçma bi hale getirmişken kıza araftan birleri "bırak elleme eski hayatını, geçmişe mazi derler" falan bişeyler diyolar.
    sonrasında katil, sapık, ırz düşmanı, pezevenk bu öldürdüğü kızın kız kardeşine sarıyo bunu da öldürcek derken arada bir iki bişey daha oluyo ama o kızın bu katil, orospu çocuğu, ibnenin evine girmesi ve çıkması arasındaki sahneler ne mallıktı hakkaten yaa.
    neyse kız çıkıyo elinde bi evidınsla katil, tırnaklarını birer birer sökmek istediğimin evinden. kendi evine dönüyo o arada annesi gelmiş falan. yahu elinde kardeşinin katilinin kanıtı varken bi insan annesiyle babasının sarılıp öpüşmesini beklermi yaa sikerim hasretini göstersene o sapık, katil, ırz düşmanının gtüne sokulasıca defterini. yok bu kız öööyle duruyo sonra kardeşi öldükten 1 yıl sonra evin içinde göbek atan ananesine gösteriyo defteri.
    velhasıl bundan sonrası iyice bok üstün bok derdi babam öyle bişey. zaten şu yukarda anlattığımı alıp iyi bişeye çeviremezsin de neyse.
    bundan sonrasında da kız cennete giriyo orda bu katil, orospu çocuğunun öldürdüğü diğer kızlarla kucaklaşıyo falan ki inanılmaz bi sahne yani böyle saçma şey hayatımda görmedim.
    derken ben bütün bu saçmalıklara rağmen hani yine o sapığı asarlarken falan görmeyi bekliyorum filmden tam o arada katil, sapık, ölü sevici, leş yiyici hayvan evinden alıyo bu kızın cesedinin bulunduğu sandığı gidiyo bi bataklıkımsı çukur var o çukura attırmaya. sonra orda bi film boyunca ay sii ded piipıl diye gezen bi kız vardı ondan ümitleniyorum ya bu şimdi diycek durun falan bi olay olcak cesedi bulcaklar katil, sapığı asıcaklar. bunu beklerkenben, ay sii ded piipıl kız bizim kızı görüyo bayılıyo neymiş efendim kızın bi aşık olduğu çocuk varmış hiç de onu öpememiş onu öpmesine aracı oluyo. lan orda cesedini o katil, pezevenk asla bulunamiicak bi çukura atıyo yetişsene, durdursana götü, ele versene.
    fakat yine olmuyor yine olmuyor ceset o çukura gidiyor ve aile normal hayatına geri dönüyor efendim annesi kızının odasına giriyor çok mühimdi çünkü bu derken diyorum ya şu katil pezevengi bi yakalasalardı.
    tam o arada bu sapık katili yine bi küçük kıza yaklaşırken buluyoruz yaşlanmış artık götündeki kıllar kadayıf olmuş hala ama orospu çocukluğundan bir şey kaybetmemiş. diyorum bu kız heralde adamı yakalatıcak. yok o da "sana git dedim taaaammaaaa" gibisinden katil sapığa bağırıyo ve o arada işte bak görüyo musun filmde öldürülen diğer bi kızın bizim kıza "bi gün anliicaksın" derken düşen buz parçası -ki ben hadi o parça büyük olsa da o katilin böyle kafasından girip götünden çıksa durumunu bile şimdikinden daha sakin karşılamaya hazırken- minniiiiicik bir buz parçası adamın omzuna "pardon bakarmısınız" diyo adeta. adam "ay omzuma bişey.." derken ayağı kayıyo. baaak baak ayağı kayıyo ve ayyy ordan uçurum varmış da yuvarlanıyo yuvarlanarak ölüyo karların içine düşüyo falan falan falan falan.
    bak sen şu alllaaan işine görüyomusun kız nuuuriyeee.

    14 yaşındaki bu kız bi katıl, sapık, deli, iğrenç bir pedofil bir yaratık tarafından öldürülmüş fakat burda dönen mevzular "ama bak kııııız cennete gittiiiii" ve "ilahi adalet" resmen bu. rezil bi durum geçen dakikalarımın ardından üzgün, kızgın ve nefret doluyum gerçekten.
    en azından filmde görmek isterdim böyle katil, sapık, pedofillerin cezalarının verildiğini başka türlü burda da göreceğimiz yok zaten o verilmesi gereken cezaları. ayrıca olayın "ama bu şekilde ölen çocuklarımız cennete gidiyo onlar orda çok mutlu"ya bağlanmasıysa beni tiksindirdi.

    --- spoiler ---
  • (spoiler)

    ghost ve what dreams may come'dan sonra bu filmle beraber artik dini inancimizi guncelleme vakti geldigini dusunuyorum.

    v1.1'de gelen ozellikler:

    - cennetten once dunyada gezme tozma
    - hayattakilerle ufak tefek iletisim kurma
    - olenle medyum araciligiyla sevisebilme
    - %100 garantili ilahi adalet ama calismasi icin tum arkadaslarinizi davet etmeniz gerekiyor.

    filme gelince. film (ya da roman) guzel ve farkli bir cikis noktasi secmis. cinayeti herkesin basina gelebilecek kacinilmaz bir olgu olarak sunmus ve bu tur felaketle karsilasan ailenin sadece bir uyesini yitirmekten cok daha buyuk felaketlerle yuzyuze oldugunu gostermis. mesela katilin kurtulmasi hatta yeni cinayetini planlamaya devam etmesi guclu bir sekilde izleyiciye "sen katilin pesinde gittikce katil seni ve aileni her gun tekrar tekrar oldurmeye devam edecek" demis. "ailenin mutlulugu"nun intikamdan cok daha kuvvetli bir ihtiyac oldugunun alti cizilmis. sonuna kadar adamin bu olaylardan yirtmasi bu vurgu icin gerekli ve yerinde olmus. sonundaki closure butun bu guzel kurguyu hollywood'a yarasir sekilde bok etmis. acaba sonu kitapta da boyle mi merak ettim simdi.

    filmin baska onemli bir vurgusu da bu tur trajik olaylara karismis bir ailenin yalnizligina dair. film (kitap) "yalniz degilsiniz" demis ve bunu iki anlamda kullanmis. hem bu korkunc acilari cekmis baska aileler, baska insanlar olduguna, bunlarin cok sayida olduguna dair vurgusu, ki en azindan aile uzerindeki sucluluk duygusunu hafifletir nitelikte; hem de sevdiginiz birinin olse dahi hayatinizdan siz istemedikce hicbir zaman cikmayacagina dair vurgusu. spirituel anlamda degil dusunsel anlamda. adamin filmleri ayda bir banyo ettirmesi bu konuda hos bir detay.

    tum bunlarin otesinde bu film sadece ve sadece katili bulup kendini eve nasil attigini bilemeyen kizin "aa anne hosgeldin, caycer misin?" sakinligi ile beni delirtmeyi basarmistir.
  • okuldan eve dönerken seri katil olan komşusu tarafından tecavüz edilerek öldürülen ama gittiği "öteki dünya"dan yaşadığımız dünyada geride bıraktıklarını, sevdiklerini, ailesini izleyebilen 14 yaşındaki susie salmond'un hikayesini anlatan alice sebold imzalı kitap. amerika'da bestseller listelerinde haftalardır bir numara.
  • zor bir filmdir. izlemesi de, çekilmesi de. bazı arkadaşlar; film sanayisinde, amerikanın bakış açısını pek anlamamış olabilir. efendim; kısaca; çocuk tacizi ile görüntü veremezsin; vermemen de gerekir. ima edersin; ya da bahsetmezsin. çünkü, gizli pedofili, uyuyan pedofili denen bir şey vardır. şöyle ki; kişi erkekse; diyelim 40 yaşında ve on yaşında bir kız ya da erkek çocuğuna baktığında tahrik oluyor, ancak süper egosu başta olmak üzere bunu bastırıyor, suç işleme eğilimine bağlı olarak; eline imkan geçse bile yapmama ihtimalini yükselten; suç-ceza-dürtüyü bastırma mekanizmaları devreye giriyor. ancak sürekli reklamlarda süslenmiş,makyaj yapılmış çocukların görülmesi bu uyuyan pedofiliyi besliyor, televizyonda ne kadar kötü bir şey olarak betimlenirse betimlensin bu olayların canlandırılması, bilincin bunu işine geldiği şekilde normalize edilmesine yarıyor, zaten hastalıklı olan ruhun kendini bastırmasını engelliyor, besliyor, besliyor. bu yüzden filmde tecavüz neden gösterilmedi,en azından ufak görüntüler verilseydi demek pek de mantıklı değil. kaldı ki filmin çoğu sahnesinde, katilin yaklaşımında cinsel bir ilgi zaten gösteriliyor, sezdiriliyor.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    evet belki muhteşem bir film değil,belki kitaptakinden daha az etkili. ama ben sonunda kitabı okurken yaptığım gibi ağladım, sümküre sümküre değil, zaten öyle de ağlamak istemiyordum. filmde oyuncu seçimleri neredeyse muhteşem. ancak belki kurgu bakımından biraz zayıf kalmasının sebebi, kemiklerin sahibi susie'nin ailesinde sadece babasının psikolojik durumuna değinilmesi. anne çok üzgün, acısını belli etmemeye çalışıyor, başa çıkamıyor, gidiyor o kadar,sonra geri dönüyor. kız kardeşiyle ilgili hiçbirşey yok neredeyse, erkek kardeşinin ise sadece babasıyla bir iki konuşması o kadar. varsa yoksa kızını aramayı bırakmamış bir baba. katilin peşindeki baba.
    susie'nin katilinin diğer salmon kızına kafayı takması ise fazla iyi verilememiş, kızın ondan duyduğu huzursuzluk, hem oyunculuk hem kurgu bakımından iyi verilmişken; babanın onun katil olduğunu anlaması ama kanıtlayamaması biraz zayıf kalmış.
    evet anneanne muhteşem olmuş,hem kitaptakinin aynısı hem de filmde gülümseten nadir anlardaki görüntü sahibi.
    filmde sıkıldığım anlar oldu; cennetle dünya arasındaki sahnelerin bir kısmı görsel olarak muhteşeme yakınken, çok uzun ve bence fazla uzundu. mesela babanın yaptığı gemileri dünyada kırarken, küçük kızın babasının gemilerini kendi dünyasında görmesi, onların camlarının kırılması,batması, çok uzun ve iç karartıcıydı. belki verilmek istenen o hüzündü ama olayla ilgisi olmayan bir hüzün.
    sondaki, tüm kurbanların buluşma sahnesinde de sıkıldım, evet filmin doruk noktası olması gerekirken, ufak kızın susieye sarılması dışında en ufak bir duygusallık ya da mutluluk hissi yoktu.
    kemiklerin içinde bulunduğu kasa çöplüğe atılırken ağlamaya başladım, hafif hafif. ne çok kayıp insan var, ne çok kayıp kız çocuğu,erkek çocuğu. bir kısmı belki isteyerek uzaklaştılar ve yaşıyorlar,memnunlar ya da değiller,ama toprak üstünde yaşıyorlar,nefes alıyorlar. ama çoğu öldüğü için kayıp, çocuklukları çalındığı için kayıplar, annelerinin kucaklarından çalındıkları için, babalarının kollarından koparıldıkları için kayıplar, bunu yapanlar sıklıkla tanıdıkları oluyor anne babalarının, komşu, akraba, yakın arkadaş.. çocuklarınızı korumak isterken hayattan,yabancılardan, en yakınlardan gelebiliyor tehdit. engel olma şansınız olabileceği halde olamadığınız durumlar, elinizde olmayan zamansızlıklar yüzünden, çocuklarınız sizden koparılabiliyor, bazen bir kemik torbası veriyorlar, bir kutu içinde, o da şanslıysanız, bir hayali bekliyor,özlüyorsunuz yoksa, öldürüldü herhalde, öldü diyorsunuz ama ortada minik bebeğinizin cesedi yok. bebek cesedi. çocuk cesedi. yazması okuması bile ürpertici.
    ama bunlar oluyor, çocuklar gidiyor, tacize uğruyor, tecavüze uğruyor, öldürülüyor, saklanıyor okuyunca rahatsız olup kızıyorsunuz, idammm gelsin idammm diyorsunuz belki, sonra geçip gidiyor, olağan geliyor belki, acı da olsa. ama bunlar oluyor.
    bu film aslında fantastik kuntastik taraflarını bıraktığınızda; insanın yüzüne şunu vuruyor, çocuğunuz sizden çalınabilir,siz kimin yaptığını bilseniz bile ceset yoksa, kanıt yoksa kanıtlayamazsınız,bir yerden sonra polis unutmasa bile ilgilenmez çünkü yeni kayıplar var, yeni kurbanlar..
    ve siz belki çocuğunuzun katiliyle,tecavüzcüsüyle aynı mahallede, aynı apartmanda,aynı şehirde yaşayıp hayatınıza alışmaya çalışabilirsiniz.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    acı ama gerçek.
  • bu filmle ilgili harfiyen katıldığım bir yorum roger ebert abiden geliyor :

    --- spoiler ---

    "the lovely bones" şu mesajı veren ayıplanacak bir film : eğer bir seri katil tarafından hunharca ırzına geçilip katledilen 14 yaşında bir kızsan, çok güzel şeyler seni bekliyor. cennette aynı katilin diğer küçük yaştaki kız kurbanları ile biraraya gelebilir ve yukarıdan senin yasını tutan ve ne kadar harika bir kişi olduğunun farkına varan aile üyelerini seyredersin.

    bu filmin yapımcıları ergenlik çağındaki kızların psikolojisini çok az düşünmüş, ve eğer cennet varsa bile onun facebook arkadaşlarının toplandığı neşeli bir yer olması gerektiğine inanmış olmalılar. filmin olayları yorumlamasına göre, seri katil, kızları sıkıntılı büyüme sancılarından kurtarıp, özgürleştiren ve direkt olarak cennetin bahçelerine gönderen bir kahraman olabilir.

    film, bir kaç yıl önce herkesin elinde olan, alice sebold'un yazdığı bir kitabın uyarlaması. umarım kitaba aynen sadık kalmamışlardır. genç bir insanın katli trajedi, ve katil de bir canavardır. kurbanı tatlı, şiirsel bir anlatıcı yapmak insanın tüylerini diken diken ediyor. bu filmin sattığı felsefe, kötü şeylerin bile tanrı'dan geldiği ve kurbanların şimdi daha mutlu oldukları.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    ölümü, katile verilmiş ödül gibiydi. filmde anlatılan bütün ölümlerin arasında en yumuşağı herhalde onunki oldu. öncesinde ölüm korkusu ve çaresizlik yaşamadı, bir anda düşüp gidiverdi. yargılanmadığı için hesap da vermedi, dolayısıyla kurbanların ailesi için herhangi bir rahatlama duygusu da yok. bence filmin tek kazananı katil. hikayeyi şiirlere şarkılara romantizme boğmasalarmış ideal haneke filmi olurmuş.

    --- spoiler ---
  • ülkemizde ''cennetimden bakarken'' ismiyle vizyona girecekmiş. kitabı da aynı isimle çıkmış zaten. çeviren baya bir kasmış anlaşılan.

    bir de hakkında şöyle araştırırken, idefix'te muhteşem bir okuyucu yorumu gördüm, hemen kopyaladım yapıştırdım;

    ''ben bu kitabı tamamen okumadım ama başladığımda kitapta hiç hoş şeyler olmuyordu iğrenç iğrenç şeyler yazıyordu. beğenmedim diyebilirim.''

    (merak ettim lan)
  • onu bunu bilmem, susan sarandon mükemmel. sırf onun için bile izlenir.

    --- spoiler ---
    - thirty-five is not old! you've been sniffing too much of that nailpolish. and anyway... nothing's gonna happen to me. you know why? because i take my medicine everyday...
    --- spoiler ---

    karaciğer koruma diyeti uyguladığım ve çevremdeki tanıdık-tanımadık-az tanıdık-çok tanıdık* herkesin kafamda "sigarayı bırak" şeklindeki beyhude trompet çalmalarının artık kabak tadı verdiği şu günlerde, en azından bu sahne ilaç gibi geldi.

    bu filmden ben bunları çıkardım. zira sinemadan anlamam.
  • evde izlerken bile benim gibi ruhsuz hayvan bir adamı bile hüngür hüngür ağlatmış filmdir. sinemada milletin hali ne olacak hayal bile edemiyorum.
  • kitabı okumayan biri olarak beğendiğim bir film oldu.
    70leri yansıtması çok güzeldi. sahnelerin arasındaki geçişler çok güzeldi. başroldeki oyuncu da pek güzeldi.

    cennet, araf, cehennem gibi geyik bir konu ile seri katil gibi geyik bir konuyu birleştirdiği düşünülürse bence çok da güzel bir filmdi.
    bazı sahnelerde gerçekten çok gerildim bu arada. ve duygulandırmayı da başardı, hassas bir konu ne de olsa.

    --- spoiler ---

    "adalet var mı?"ya dayanıyoruz yine: onca kişiyi öldür ayağın kay düş öl. ve yan koltuğumdaki kadın "çok mutlu oldum oh olsun" desin. e yani ölen çocuklar cennete gitti, katil de cehenneme. adil ve güzel öyle mi? öyle mi gerçekten?
    ben hiç ferahlamadım. o kadar kişiyi öldürenin ayağı kayarak ölmesini ilahi sayamadığımdan sanırım. baba beyzbol sopasıyla kemiklerini kırsa belki biraz rahatlardım. ben manyak mıyım?
    güzel yanı en azından manyağı tanımaya anlamaya çalıştırmamasıydı. daha sıkıcı olabilecek olan bütün seri katillerin nedenlerini bize anlatmaya çalışması çünkü sinemanın. bilmemkaç kişiyi öldür sonra da nedenleri olan yaralı çocukluk zart zurt. bu en azından düz bir kötü karakterdi işte. hayat da bu kadar yalın iyiler iyi kötüler kötü. kötü de ölüyo iyi de. ve bu adalet mi? ha ha ha

    --- spoiler ---

    edit: geçenlerde birden bu filmdeki bir his içimde belirdi. 2010da izlenmişti. his şu: hani yerin altında, yerin altındaki o küçük odada, "kötü bir şeyler olacak ve artık çok geç kaçamıyorum" hissi vardı ya verdiği. o hisle doldum. garipti. demek ki düşündüğümden iyi bir filmmiş ki en azından bir sahnesi, bir hisle içimde yer etmiş.
hesabın var mı? giriş yap