• bu filmin babası olarak apocalypse now gösterilebilir. belki ünlü oyuncular eklenerek daha çok dikkat çekmesi istenmiş olabilir. tabii bunlar filmin değerinden bir şey düşürüyor demiyorum. bir savaş filminden çok anti-savaş filmi aslında the red thin line. ama bu film beğenildiyse apocaplyse now mutlaka izlenmelidir gibi bir gerçekte yok değil.
  • askeri tarihte bir terim

    (bkz: #15108653)
  • nereye gittiğini biliyormusun, ne için savaştığını biliyormusun? sinemaya 20 küsür sene ara veren terrence malick'in dönüşü. tabiat, ağaçlar, otlar,böcekler, hayvanlar, adadaki yerliler olan bitenler esnasında adeta sessizce olanların anlamsızlığını fısıldıyor kulağınıza. başta er witt olmak üzere karakterlerin iç sesleri film boyunca size refakat ediyor, olanları sorguluyorsunuz beraber.
    --- spoiler ---
    filmin sonuna doğru er witt'in, fife'in yerine ölüme gittiği sahnede, nehir boyunca ilerlerken japon askerleriyle karşılaştığı sahnede, vurulmadan önce 2-3 saniye durup kendisini fark ettiği bir an var. ince kırmızı hattın öte yanına geçmeden önceki an, hiçbirşeyin anlamının kalmadığı an. etkileyici bir sahne. (bkz: insanın kendisini fark ettiği anlar)
    --- spoiler ---
    hans zimmer'e ait müziklerde çok başarılı. trailerde hemen dikkat çeken jisas yu holem hand blong mi filmin geçtiği guadalcanal ve solomon adaları'ndaki yerel kilise korolarınca söylenen bir ilahi. daha traileri izlerken insanı yakalayan ost'nin filme katkısı büyük, ennio morricone- sergio leone uyumu ile bile kıyaslanabilir. http://www.youtube.com/watch?v=ihxjp2wgb-g
    1999 yılında en iyi film ve yönetmen dahil olmak üzere 7 dalda oscara aday gösterilen film için, atilla dorsay şu yorumu yapmıştı; ''aday beş film arasında en iyisi 'ince kırmızı hat' ama büyük olasılıkla akademi ödülü bu filme vermeyecek''. akademi üyeleri onu şaşırtmadı, ödülü beş adaydan en zayıfı dediği shakspeare in love aldı. 'the thin red line' farklı ve keşfedilmeye değer; cast'a girmek için yarışmak da neyin nesiymiş anlaşılabilir oluyor izleyince.
  • thin red line'ı izlerken her köşesinden ünlü erkek oyuncu fırlaması durumu dikkatimi cezbetmişti. en dandik rollerde bile mutlaka yüzüne aşina olduğumuz bir adam oynuyordu. yıllar sonra üşenmedim oturup bu adamların bir listesini yaptım. ve hatta yine üşenmedim bu şekilde amele pazarı metoduyla oyuncu patlaması yapmak konusunda thin red line'ın eline su dökebilecek bir film var mı diye araştırmaya başladım. listemizin üçüncü sırasında yer alan filmimiz ocean's thirtheen:

    bu filmde çok sağlam bir brad pitt, george clooney, matt damon ve al pacino dörtlüsü bulunmakta. ufak rollerde de olsa vincent cassel ve andy garcia da bunları destekliyor. ne etti? altı. bunların yanında hadi don cheadle, casey affleck, ellen barkin ve -yok artık- oprah winfrey'i de ekleyelim. toplam 10'a ulaştık ve bunların ikisi de kadın.

    ikinci sıraya ise saving private ryan'ı koyabildim. hatırlarsanız the thin red line ile aynı sene gösterilen bu filmde de süperli abilerimiz oynamıştı. you've got mail ve the polar express'in unutulmaz oyuncusu tom hanks, ekşın filmlerinin vazgeçilmez oyuncusu (black hawk down, heat) senede ortalama beş filmde oynayan tom sizemore, "görsen tanırsın" edward burns, esmer güzeli vin diesel, bence en iyi performansını my name is earl'de sergileyen giovanni ribisi, oynadığı roller değişse de bunları canlandırış şekli değişmeyen jeremy davies, ben affleck'in kankası matt damon, sonracıma paul giamatti, dennis farina ve john walters. görüldüğü üzere kadro nitelik ve nicelik olarak baya sağlam. süper meşhur ve oldukça meşhur oyunculardan oluşan 10 kişi çıkardık.

    ilk bakışta saving private ryan'ı geçmek zor gibi görünse de thin red line'a gelince bir durmak gerekiyor. öncelikle hemen şu saniye 1. derece meşhur olarak niteleyeceğim adamlar var. 1 derece meşhuru "adını duyduğumuzda kim olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde anlayabildiğimiz ve en az 1-2 filmini söyleyebileceğimiz" kadar meşhur olarak tanımlamak istiyorum. thin red line'ın 1. derece meşhur adamları: nick nolte, adrien brody, george clooney, john cusack, woody harrelson, jared leto, sean penn ve john travolta. yani daha neredeyse ilk sınıfta geçiyor saving private ryan'ı. bitti mi? bitmedi.

    ardından 2. derece meşhurlar geliyor. bu adamlar da böyle "aa evet isim çok tanıdık ama kimdi ki o ya" derecesinde meşhur adamlar. gözümüzün önüne her zaman bir resim gelmeyebilir. yardımcı olması için 1-2 önemli filmlerini de ekliyorum yanlarına:

    james caviezel (frequency'deki koca, the passion of the christ'ta filme adını veren oyuncu),

    ben chaplin (genelde ortalama filmlerde oynamış, remains of the day, bir de linklater'ın son filminde var),

    elias koteas (yılların elias koteas'ı işte, ilk gruba koyacaktım aslına da neyse, gattaca, zodiac, en son da the curious case of benjamin button'da oynadı),

    tim blake nelson (the incredible hulk'taki samuel sterns, o brother where art thou'daki george clooney ve john turturro olmayan kardeş),

    john c. reilly (magnolia'daki polis memuru, gangs of new york'da çetelerden birinin has adamı priest gibi bir şeydi galiba, ve hatta we're no angels'da robert de niro'yu usta belleyen saftirik papaz)

    john savage (bu da 1. gruba girebilir, hair'de claude bukowski, the deer hunter'daki dörtlünün steven'ı, carnival'da henry scudder ve yüzlerce başka film)

    nick stahl (carnivale'daki ben hawkins)

    son olarak da 3. derece meşhurlarımız var. bunlar da "adı hiçbir şey hatırlatmıyor ama aa orda da varmış burda da varmış adamları":

    kirk acevedo (band of brothers, oz, law & order, şimdi fringe'de oynuyor)

    mark boone junior (wristcutters, batman begins'deki flass)

    matt doran (matrix'deki mouse, chicken tastes like everything diyen)

    görüldüğü gibi böylesine fantastik bir kadro ile the thin red line aktör pazarı formatlı filmler listesinde -en azından şu an için zirvede oturuyor. sekiz tane birinci, yedi tane ikinci ve üç tane üçüncü derece meşhur oyuncu ile toplam 18 rakamına ulaşmış.

    peki ben böylesi zottirik bir araştırmayı neden yaptım? bilmiyorum, kısa bir süre için de olsa kendimi önemli bir iş yapıyormuş gibi hissettim sanırım. sağda solda "olm thin red line'ın kadrosunu aşacak film çekilmez bu alemde" şeklinde argümanlarla puan toplayabilirim bir de.
  • bir baş yapıt. film bana şu yorumu ilham etti: pasifik'te çok güzel adalar var, cennet gibi, yerli orada kendi halinde yaşıyor, amerikalı asker karısını bırakıp taa nelerden gelip orada anlamsız bir savaş yapıyor, japon askerlerini öldürüyor, ölüyor.
  • şiir gibi bir film.şanssızlığı saving private ryan ile aynı döneme denk gelmesidir.oscar töreninde ödülün saving private ryan a gitmesiyle nick nolte un yüzünde beklediği savaşı kaçırmış lt. col. gordon tall ifadesini hiç unutamam.
  • bu filmde epey bir geri tepmesi gerekirken her atışta olduğu yerde şuncacık zıplayan obüsler (yanlış yani; hatalı) kore malı howitzer 105'lik çekili obüslerdir ve tsk'da hala aktif (ve epey faydalı) olarak kullanılmaktadırlar.
  • özellikle uzun otların olduğu tepedeki sahneler çok güzeldir. filmi izleyeli bayağı bi zaman geçmiş ama bu film aklıma düştükçe ilk hatırladığım o uzun otlu tepedir. tam bir piknik ve yiyiş yeridir.
hesabın var mı? giriş yap