• bi tür ban
  • pek cok ozgurlukte oldugu gibi turban serbestligini zorlastirdikca yaptigimiz sey aslinda kitlesel iradeye bir guc baremi belirlemek oldu. dedik ki "tc yasalari ve adaleti varken turbani okulda asla giyemezsin". fark edilmeyen konu su ki o kitle o engele iradesi varoldugu surece yuruyecek ve bir gun o noktaya vardigi vakit oyle bir guc seviyesine ulasmis olacak ki bu turban'in yol acabilecegini dusundugun potansiyel zararin kat kat ustunde olacak. yani ele gecirdigi kudret birak turbani tum yonetim sekli uzerinde radikal degisimlere gidecek kadar buyuk olacak.

    niye? cunku sen "yonetim sekli boyle oldugu surece turban yasak olur" dedin. orantisiz kisitlamalara gittin. dolayisiyla alt tarafi kadinlarin basini neyle orteceginin karari yuzunden koca ulke bir yobazlik cukurunun onune dogru itildi.

    burada dikkat etmeniz gereken kadinlarin hak esitligi ve ozgurlugu ile turban meselesi ve hatta siyasi sembolizmin birbirinden tamamen farkli konular olmasi. yani kadin kendi istegiyle turban takarsa sorun ama koca zoruyla mini etek giyerse ok mi? ulkucu biyigi, badem biyik, marx sakalı, chp kadin kollari saci, tespih, takunya, che tisortu giymek siyasi sembol olarak ulkemizin ic dengelerini tehdit etmiyor da turban mi ediyor?

    turban konusundaki altinin neyle dolu oldugunu kimsenin bilmedigi kasinti yuzunden islami ajandaya rekabet icin silah verildi. bu silahla da guc kapasitesi yargiyi dahi ele gecirecek, hatta belki demokrasiyi dahi tehdit edecek kadar genis capli bir yasama ve kadrolasma noktasina geldi.

    hadi simdi birak leoparin kuyrugunu sikiysa.
  • beni insani duygularım ve insani korkularım arasında bırakmış olan örtüdür.

    bir birey olarak, dileyenin dilediği gibi yaşaması ve dilediği gibi kendini ifade edebilmesi gerektiğine inanıyorum. türban meselesinin çıkış noktasının ne olduğunu izah edebilecek kadar yeterli görmüyorum kendimi, öyle bile olsam bu bir inanç meselesidir. inanç meselesinden kastım fiil olarak bir görüşü benimsemektir, yoksa bir takım kişilerin sürekli vurgu yaptığı gibi türban takanın inançlı, takmayanın ve desteklemeyenin inançsız olduğunu kesinlikle kabul etmiyorum. bu bir inanç meselesi, kutsal kitapta neyin nasıl belirtildiği, zorunlu tutulup tutulmadığı, ziynetin ne anlama geldiği falan değil bu toplumsal uzlaşamamada önemli olan bence... önemli olan bir kesimin bunun inancının bir kuralı olduğuna inanması ve bunu hayatında uygulamak istemesidir. üniversite gibi kendini yetiştirmek ve birer dünya vatandaşı olmak için gelinen yapılarda da isteyenin istediği gibi giyinmesi taraftarıyım. üniversitelerin siyasi partilerin oyuncakları olmasına karşı olsam da, özgür düşünce -düşüncenin hüviyeti her zaman hoşumuza gitmese de- ortamı olması gereken bu kurumlarda, koca koca insanların ne kıyafeti, ne siyaseti, ne de simgeleri hakkında başkalarının söz söylemeye hakları olmadığını düşünüyorum. türban meselesini üniversitelerde rant meselesi haline getirenler kadar, bu işten gerçekten mağdur olan, samimi olarak provokasyondan uzak kızların da bulunduğu çok açık... ayrıca bu yasak yüzünden kadına yönelik bir ayrımcılık yapıldığını da düşünüyorum, zira aynı görüşe mensup binlerce erkek öğrenci üniversitelerde, olan her iki türlü de kadına oluyor... bir insan olarak böyle fikirlerim bu yönde...

    gelelim insani korkularıma, kaygılarıma...

    iki üç yıl kadar fatih çarşamba'da, iki yıl kadar erzurum ılıca'da yaşadım, dini inançların toplumsal hayatta en kuvvetli şekilde yansıdığı bu ortamlarda baskının, kendi gibi olmayana yönelik anlayışsızlığın ne olduğunu gördüm. çarşamba'da henüz on yaşında bir çocukken şort giydiğim gerekçesiyle çember sakallı ve cübbeli bir adamdan tokat yiyerek ailemle beraber cehennemde yanacağımın söylendiğini, yıllarca bu korkuyu üzerimden atamadığımı hatırlıyorum. ılıca'da ortaokul öğrencisiyken öğretmenlerimin atatürk'e nasıl kin kustuklarını, kadın hakları denen şeylerin kadınlara yapılan en büyük haksızlık olduğunu söylediklerini, itiraz edince aşağılayarak tüm notlarımı düşürdüklerini unutmuyorum. erzurumda yaşadığım süre boyunca, ki ortaokul öğrencisiydim, başımı bağlamak zorunda kalmıştım. sadece korkudan da değildi, dışlanmamak içindi, arkadaşlarımın evine gidip gelebilmek içindi. öyle bir duruma gelmiştim ki, besmele çekmeden hareket edemiyordum, içimde çok büyük bir cehennem korkusu vardı ve henüz 13 yaşındaydım... türkiye'nin en batı ucunda bile doksanlı yıllarda liselerdeki cemaat etkilerini, öğrencilerin namaza giden-gitmeyen, oruç tutan tutmayan olarak fişlendiğini, atatürk rozeti takanların komunist olarak fişlenip bakanlık soruşturması açılacak kadar ileri gidildiğini unutamıyorum. tabii ki bunlar benim başıma gelenler ve koca bir kitleyi ilgilendirmeyebilir ama yine de çeşitli insanların başına gelmiş bu tür olaylar insanların gözünü korkutuyor. bu ülkede inanç kisvesi altındaki bir sürü cahil asla unutamayacağımız şeyler yaptı... sivas'ı unutmamız mümkün mü? 7nokta4 yetmedi mi diye soranları unutmamız? hizbullahın mezar evlerini unutabiliyor muyuz? bu tip karanlık olaylar hafızamızda yer aldığı sürece de objektif olmamız pek kolay değil...

    bir de gündelik hayata ait can sıkıcı olaylar var... hala üniversitede -ki bahsettiğim üniversite istanbul'un göbeğindedir- ramazan ayında birşeyler yerken içerken ağır abilerden uyarı alabiliyoruz. ama aynı zamanda türbanlarının üzerine peruk takmış kızların hüznü de gözümüze çarpıyor ve böyle olmamalı, bir çözüm bulunmalı diye düşünüyoruz. birileri ortaya çıkıp "bu bizim inancımız, inanmayanların bu konu hakkında söz söylemeleri anlamsızdır" diyor ve türban bir anda inancın ya da inançsızlığın sembolü oluveriyor, nasıl oluyorsa "faniler" dini teamülleri ne kadar yerine getirip getirmediğimize bakarak bizi aforoz edebiliyor. geri kafalılıklarını atatürk'ün adı arkasına saklayıp topluma dayatmalarda bulunanlara, muhafazakarlığın ülkede yükselişi karşısında demokrasiyi unutup darbe şakşakçılığı yapanlara uyuz oluyoruz... böyle benim gibi iki kutup arasında sıkışıp kalmış milyonlarca insan var türkiye'de, hem o tarafın hem diğer tarafın argümanları mantıklı ve mantıksız geliyor, sonra bir abla çıkıp "bize destek vermezseniz ileride bizimle aynı duruma düştüğünüzde sizin yanınızda olmayız, zararlı çıkan siz olursunuz" diyerek hafiften tehditkar laflar edince varılmak istenilen nihai hedefin şeriat hükmüne göre yönetilmek istenen bir ülke olduğunu söyleyenler aklımıza geliyor... keşke şu sorun samimiyetine güvendiğimiz birileri tarafından zamanında çözülseydi diyor ama çözümün ne olduğunu bilmiyor, çözümsüzlüğün çözüm olmadığının farkında olarak sözlerimize son veriyoruz...
  • vaktinde açılması özgürlüktü, şimdi takılması...
  • kadının asla bir erkekle eşit olamayacağını kabul edişinin simgesidir.

    özgür olmamayı kabulleniştir.

    erkek hegemonyasının bayrağıdır.

    kadını cinsel bir obje olarak gören zihniyetin örtüsüdür.

    her şeyden öte kadına edilmiş en büyük küfürdür.
  • "anam da giyerdi baş örtüsünü
    ele güne açmak için giymedi
    allah'a inandı dini bütündü
    amma hak'tan kaçmak için giymedi

    beyaz saçı serin serin tarardı
    bilirdi örtünmek neye yarardı
    edebiyle siyah poşu sarardı
    vaşinkton'a uçmak için giymedi

    anlardı iffeti korumaz örtü
    içine yansımış böyle bir dürtü
    ne kur'an ın ne de kafirin şartı
    fiyakalar saçmak için giymedi

    iman örtülmezdi bunu bilirdi
    gene de tarladan örtük gelirdi
    güzellere bayılırdı ölürdü
    gizli gizli göçmek için giymedi

    gençliğinde al yeşildi yazması
    bir elinde kürek ile kazması
    kötü derdi kapalının azması
    hakka paha biçmek için giymedi

    adı: "döndü" idi, ama dönmedi
    doksan yıldır ışıkları sönmedi
    başında yazmadan hiç utanmadı
    istiklalden geçmek için giymedi

    ak sütünü içtim ben o gelinin
    ekmeğini yedim çatlak elinin
    yakasından tutup dünya dölünün
    ahirete geçmek için giymedi

    anamdır yazmalı, bugünde dünde
    bu kutsal bir yazgıdır, mahzuni sende
    cumhuriyet kuran, meclis içinde
    bir şeytani seçme için giymedi!!!"

    1998, aşık mahzuni şerif
  • kadının en güzel ziyneti saçlarının rüzgarda salınıp dansetmesini dolayısıyla kadın ruhunun rüzgarla olan en huzurlu temasını engelleyen bir şey. böyle sımsıkı, gergin, mümkün olduğunca sızdırmaz. takılan kafalarda özgürlüğe mahal yok.
  • ümmetçi bir yaşam tarzını tüm türkiye sathına dayatmak için dincilerin ürettikleri baskı unsuru.

    bu toprakların örtüsü olan baş örtüsünü beğenmeyip, şeriatın kör kuyularında üretilen ve allah'ın emri diye yutturulup dayatılan türbanın, türkiye'deki gelişimi şuradan okuyabilirsiniz:

    şulebaş türban tasarımından kara çarşafa uzanan sıradışı bir hayat

    ~

    (bkz: şule yüksel şenler/@altay)

    konuyla ilgili geniş bilgi için: (bkz: iblisin kıblesi)

    nifak tohumu türban ülkemize ekilişi

    (bkz: şahin filiz)
  • asıl amacından gün geçtikçe sapan bez parçası. güya türbanın takılış amacı göze batmaktan kaçınmak, erkeklere görünmez olmaktır. (en azından dindar kesimin savunması bu) bunun şu zamanlarda ortalarda gezinen allı güllü bezlerle gerçekleştirilebileceğinden şüpheliyim.
    normal saç mı daha dikkat çekicidir, yoksa kafaya dolanmış fıstıkyeşili bez mi?
    türban türban değil, bayrak mübarek... (bkz: la havle)
  • tüm zamanların en başarılı karagöz perdesi.

    iran'dan gaz gelmiyor, ülkenin ordusu tarihinin en büyük operasyonlarından birisini yapıyor, abd'de çok yakında doğacak krizin tüm dünyayı vuracağı konuşuluyor, her gün zam üstüne zam geliyor; ama ülkede ne konuşuluyor? 1 metrelik bez, 1 metrelik karagöz perdesi.

    türban özgürlüğü mitingi yapılıyor üniversitenin önünde, içeride yemekhanedeki öğrenciler dövülüyor "ramazan'da yemek yiyorlar" diye. özgürlüğün önüne karagöz perdesi çekiliyor kameraların önünde.

    parasız üniversite için yürüyüş yapıyor öğrenciler -konu özgürlükse ülkedeki en çok kişiyi etkileyeni belki de- polis tüm zamanların en çevik kuvveti ile karşısına dikiliyor öğrencinin. sokaktaki adam denen ikiyüzlüden de güç alıyor "gomünist bunlar memur bey, adam gibi okusalar ya di mi?". sokaktaki adamın daha önemli konuları var, bacılarının namusu var mesela.

    birileri bize bir şey gösteriyor çok net, biz hala türbanı tartışıyoruz.
    aklıma amelie'deki o söz geliyor; "parmak gökyüzünü gösterirken, sadece aptallar parmağa bakar"
hesabın var mı? giriş yap