• okudum ben, olay irlanda'da geciyor..
  • james joyce'un 1914 ile 1921 yillari arasinda yazip, dublin'deki ayaklanmalar nedeniyle basılması için bir fransız basımevine verdigi romanidir. joyce'un calısma yöntemi oldukca karmasik ve dagınık, el yazisi okunaksiz oldugundan; yayinevinin dizgicileri de fransiz olup ingilizce bilmediklerinden tum kitabin baskisi dil yanlısları ve satır atlamalari ile dolu olarak basilmistir. gorme bozuklugu nedeniyle, bu yanlislari duzeltemeyen joyce, okunması zor el yazisi ile bir cok ekleme de yapmis, yeni yanlislara yol acmistir. boylece kitabin ilk baskisi dizgicilerin, duzeltmenlerin ve joyce'un bizzat kendisinin hatalari ile 1922 yilinda (yaklasik 2000 hata) ile okuyucu onune cikmistir. tum yapittaki yanlislari izleyebilmek icin bir hata cetveli hazirlamaya girisen yazar, goz sagliginin hizla bozulmasi nedeniyle bu girisimden vaz gecmistir.

    okunma ve diger dillere cevrilme guclugunun buyuk kismi bu yanlislardan kaynaklanmaktadir. nevzat erkmen tarafindan cevirilen ve yapi kredi yayinlarindan cikan turkce baski icin 1984 baskisi esas alinmistir.

    roman, pek cok edebiyat elestirmeni -t.s.elliot gibi- tarafindan ondokuzuncu yuzyili kapatan eser olarak nitelendirilir.
  • okuduğum ve yine okumaya çalıştığım kitap... şu(ve diğer birçok) diyaloğun orjinal metinde nasıl yer aldığını çok merak ediyorum:

    -bana bir zencefilli limonata,dedi bantam lyons.
    -ille de zenci filli mi? beyaz filli olmuyor mu ? diye haykırdı paddy leonard.
  • metnin son cümlesi yaklaşık 1848 satır -yky çevirisi- ve evet diye bitiyor.
  • hakkında milyonlarca makale yazılıp en az bir o kadarda kitap yazilmis bir kitaptir ulysses. bunun sebebi hic süphesiz joyce'un bilerek ve isteyerek bu kitabi akademisyenleri en az 100 yil uğraştıracak kadar ayrıntılandırarak çok da açık olmayan göndermeler yapmasi ve sanki dantel işler gibi bütün insanlık tarihi boyunca biriktirilen metaforları metnin içine ustaca yedirmesidir.

    tek başına okunduğunda anlamak hayli zordur. böyle okursanız kitap sizin için artık içinden çıkılamayan bir labirent ve kelimeler de gözünüzün önünden akan hiçbir anlam ifade etmeyen şekiller olarak kalırlar. bu yüzden kitabın bir annotated versiyonu edinilmeli, bloomsday ve sparknotes.com'daki özetler ve yorumlar her bölümden önce ve sonra en az bir kez okunmalı ki joyce'un önümüze sunduğu puzzle'da kritiklerden ve onların yıllar süren araştırmalarından aldığımız güçle kaybolmayalım.

    bu kitap hakkında kritiklerin de üzerinde durduğu gibi bir sürü şey söylenebilir; yahudi kimliğinin kurulmasi, modernizmin getirdiği yabancılaşma, milliyetçilik, politik açılımlar, ebeveyn olmaya dair dertler ya da imgesel bir sürü ayrinti su, patates metaforu gibi konular. ama ben bunların hiçbirinden bahsetmek istemiyorum. çünkü metni güzel kılan ona şefkat gösterip onu sevmektir. kritiklerin yolundan gidersek - aslında akademik çalışmalarda da yapılan ne yazık ki bu- metne otopsi yapacağız. oysa ben ulysses'i sevmek istiyorum.

    bütün bu ayrıntıların çok ötesinde ulysses bir arayışın kitabıdır. peki nedir bu arayış? çok basite indirgemek gibi olacaksa da şöyle diyebiliriz: stephen dedalus'un baba yoksunluğu, ve leopold bloom'un oğul özlemi. ama bunlar çok daha ruhani bir boyutta olan arayışlardır. bir nevi avunmadir. bu yüzden kitap boyunca stephen'la bloom'un karşılaşmasını bekler okur, tansiyon giderek yükselir onlar birbirlerine teğet geçtikçe. ve kitabın sonlarına doğru, ithaca bölümüyle beraber okuyucuyu tuhaf bir huzur ve iç rahatlığı sarar, bu çok da gerçekliğe değmeyen, hiç ajitasyon yapılmadan değinilen ilişkilerinin anlatıldığı sadece soru-cevap kısmından oluşan bölümde. üstelik soru-cevaplar da çok bilimseldir, bilimsel olmanın ironisi yapılır neredeyse aptal hassasiyetin hiçbir tuzağına düşülmeden..

    işte bu yüzden, belki de sırf bu avuntu yüzünden stephen'la bloom'un arasındaki bu philiayı ben tutunamayanlarda gerçekleşemeyen buluşmaya benzetirim. orada da selim ışık'la isa'nın karşılaşması beklenir, bari ikisi de ikinci kez geldiklerinde bu dünyaya karşılaşsın, arkadaşlık etsinler istenir. çünkü ruh çok yalnızdır, ancak bu türden bir philia ruha avuntu sağlayabilir. tutunamayanlarda turgut özben şöyle yalvarır tanrıya:

    "..yalnız, bu sefer lütfen aynı zamanda gelsinler artık. araya gene binlerce yıllık bir uçurum koyma. sonunda, ilk gelişlerinde yaptığın gibi ikisini de yalnız bırakma."

    uzun sözün kısası, ulysses sadece bu buluşmanın verdiği avuntu için bile çok sevilebilir kanımca.
  • eskişehir'de bir gün. güneşli bir 16 haziran günü*. korsan kitapçının önünden geçiyordum. tezgahta kalın, kapkalın yeşil bir kitap. dikkatimi celb etti, baktım, james joyce ve ulysses yazıyordu ama korsan kitaba benzemiyordu [ki zaten ben vahit ulysses'in korsanını bulana veya basana yüz bin lira veriyorum].

    eğildim, kitabı aldım, evet orijinal yky nüshası ve birinci baskıydı. "bu kaça" diye sordum, satıcı, "abi arkadaşın kitabı, satılsın diye tezgaha koydu, şöyle sırtını çevirsene bakayım" dedi, çevirdim. muhtemelen kalınlığına bakarak o zamanın parasıyla "at 5 milyon" dedi, "siftah olsun". hani okumayacağım aşikar ama neticede bir modern klasik, birinci baskı hem de 5 milyon eski türk lirası. "alıyorum" dedim, "sarayım mı burada mı okuyacaksın" dedi, "take away" dedim. koydu bir torbaya.

    sonra ben eve geldim, kitaplığımdan 42 tane kitabı çöpe atıp ulysses'e yer açtım hatta onu başucu eseri yaptım. evet o akşam ulysses'e baktım baktım ve eğer eve hırsız girerse kafasına vurmak için başucumda tutmaya; midemi üşüttüğümde de ısıtıp karnıma koymaya karar verdim. peki hiç okudum mu? elbette hayır.*

    - - - / - - -

    lakin şöyle de bir şey var:

    "joyce ulysses'i yazarken, ilk olmasa bile, yeni bir yazınsal biçem kullanmak istemiştir. dublin'de, 1904 yılında yaşayan ortanın altındaki sınıftan kişileri almış, haziran ayının başlangıcındaki bir gün boyunca, sadece neler yapmış olduklarını değil, neler düşünmüş olduklarını da anlatmıştır.

    bana öyle geliyor ki, joyce, şaşırtıcı bir başarıyla, sürekli olarak değişen kaleidoskopik bilinç ekranında, hem sıradan malzemeyi, hem de pek derinlerdeki (bilinçaltı) malzemeyi yansıtabilmiştir."

    bu satırlar bir eleştiri yazısından değil; yargıç john m. woolsey'in 8 aralık 1933 günü, abd hükümetinin "müstehcen"lik gerekçesiyle toplatma kararı aldığı ulysses için verdiği aklama kararından.
    ***
    (bu alıntı da kitabın arkasından)
  • bu james joyce kitabı ile ilgili hoş bir diyalog black books adlı ingiliz dizisinde geçmiştir.

    - bernard, see that bloke over there with the cappuccino?
    - i just sold him ulysses, a ulysses guide and a handbook to the ulysses guide.

    varın gerisini siz düşünün.
  • hakkında 7 sayfa entry yazılmış olan; ancak konusundan hiç bahsedilmemiş olan kitap. görünen o ki kimse anlamamış kitabı. okuyayım da ben yazayım bari.

    (okumadı)
  • (bkz: 15 temmuz demokrasi ve milli birlik günü) denen bir ucube ve asalakların yine yeniden tatil yaptığı şeyimsi... romanı karıştırırken usumda biriken birkaç düşünceyi de buraya iliştireyim:

    kör ozan homeros, kadim olimpos'un ölümsüz bir sakinini, "onlara tarihi değil, gerçeği anlat" diye konuşturmuştu. bugün artık gerçek denilen şeyin tıpkı geçen yüzyılda tanrının öldüğü gibi öldüğünü biliyoruz. gerçek ve tarihin, gerçeklere göre yazıldığı iddia edilen tarihin kurmacanın kurmacası olduğunu da çoktandır biliyoruz. eskiden gerçekçi romanlar yazılırdı. artık siyasiler de iyi birer romancı ve üstelik onları sular seller gibi okumaya niyetli epey kul var. vatandaş değil, kul! aslında yeni hiçbir şey söylememiş olduk, değil mi?

    joyce'un daimi alter-egosu stephen dedalus gezinti boyunca şöyle diyordu içinden:

    "onlar için de tarih, sık sık anlatılan herhangi bir masaldan farklı bir şey değildi. ülkeleriyse bir tefeci dükkânı."

    sabahına uyanılan ülkenin dükkân, her zerresine değin yağmalayanların da onu yönetenler olduğu bir coğrafyada canlarının istediği bayram, gönüllerinin istediği duman olur. ama iyi bilinir ki tarih tekerrür eder. hem de bengi dönüş halinde. kesintisiz bir kısır döngü halinde. başlayan, başladığı noktaya dönmüştür hep. son 5000 yıldır bu böyle!

    romana dair ayrıca (bkz: ulysses /@hanging rock)

    soran okurlar oluyor: ulysses ile ilgili yaptığım tüm alıntılar nevzat erkmen'in harika çevirisinden. diğer çevirileri henüz okuyamadım. sevimay'ın çevirisi elimde şu an. ama ekici'ninkini henüz bulamadım.
hesabın var mı? giriş yap