• vatsap grubumuzda arkadaşlarıma ''ben vejetaryen oldum'' yerine deseydim ki,

    -ben ismailağa cemaatine girdim, cübbeli ile jetski yapmaya baby beach/aruba'ya gidiyorum.

    daha inandırıcı olurdum sanırım. gelen tepkiler biraz küfürlü oldu, uzun uzun yazmaya gerek yok. bi kısmı da skine takıp cevap vermediler bile, yapamayacağımı düşündüklerinden olsa gerek hshahha. neyse, canları sağ olsun.

    bi süredir aklımdaydı zaten. okudum, izledim ve sonunda ikna oldum. vejetaryenlik bence iyi ve daha sağlıklı. buradaki kilit kelime, bence. bence lan ''bence'' anasını satiim.

    veganlığa götüm yemedi açıkcası, beceremem ve uğraşamam gibi geliyor. şöyle bir yol buldum ama, direkt olarak süt, peynir, yumurta falan tüketmiyorum. hani çorbada, tatlıda yağ vardır, az bi şey süt vardır ona bakmıyorum ama. bu sistemimin adını da ''skime göre vegoluk'' koydum. hiç yoktan iyidir diye düşünüyorum.

    hayatım boyunca bildiğin çiğ etle beslenmiş biriyim. tabağımdaki kandan ötürü sofradan kalkan insanlar oldu çevremde. mangal yaparken arkadaşlarım ite verir gibi veriyolardı tabağımı ''al seninki pişti 6 saniyede amkoduumun yamyamı'' diye. şimdi kendimi 67 yaşında hacca gidip tövbe etmiş kulüpçü pezevenk gibi hissediyorum. inşalla günahlarımı bağışlatacak kadar yaşarım, amin.

    daha 10 gün oldu, çok uzun süre sonra olumlu editlerde görüşmek üzere. salam ve dua ile. şaka la şaka selam, salam değil.
  • başka vejetaryenleri bilemem ama hiç bir zaman "aman tezgahın üzerine et bırakma", "tost makinesine salam koyma" "ay et mi yiyorsunuz, çok iğrençsiniz" tavrı takınmadım.

    içim kaldırmıyor, sevmiyorum, yemiyorum. yiyene mani olmuyorum, beni hiç ilgilendirmez insanların midesine ne gittiği.

    ama et yiyenlerin tacizine, nerdeyse her öğünde maruz kalıyorum. bu taciz örneklerinin bazıları şöyle sıralanabilir:

    "aaaa et yemiyor musun?"
    "ama çok zararlı!"
    "b12 alamıyorsundur sen şimdi, beynin çalışıyor mu?"
    "allah onları bizim yememiz için yaratmış, nasıl yemezsin"
    "besin zincirinin en üst halkasıyız biz, o yüzden hayvanları yememiz gerek"
    "bak şöyle bir kebap yesen, şöyle bir iskender götürsen, nasıl seversin"
    "sen de o çatlak hayvanseverlerden misin?"
    "kurban kesilirken gördün miden mi kalktı?"
    "et yenmez mi be?"

    ben et yemeyi bırakalı takriben 15 sene oldu, ama bu tacizler hiç değişmedi, aynı cümlelerde, belki yüz değişik kişi tarafından kullanıldı. ben her seferinde kafamı sallayarak, "siz de haklısınız, ama bu benim kararım" dedim.

    bu 15 sene içinde ben hiç kimseye:

    "neden brokoli yemiyorsun, içinde bilmemne vitamini var, çok yararlı"
    "ispanak neden sevmiyorsun, demir varmış"
    "kerevizi ağzına bile sürmüyor musun, aaa ne ayıp?"
    "meyveyi biri soyup önüne getirmeden yemez misin, kesin vitamin eksikliği vardır sende"
    "bak şu enginarı bir tatsan, nasıl seviceksin"
    "hayvanlar katlediliyor, o eti yersen sen de katilsin"
    "utanmıyor musun o eti yemeye acımasız insan!"

    şeklinde tacizde bulunmadım, bundan sonra da bulunmam.

    ara sıra sabrımı kaybettiğim, yeter ulan, yeminimi bozdum dediğim anlar oldu, itiraf ediyorum. ama o anlarda da tacizin boyutu delirtecek derecede artmıştı. (misal, bir arkadaşımız, inekleri yemezsek, onların çoğalacağını, önce tüm bitki örtüsünü, sonra da şehirlere inip, hepimizi gelip yiyeceğini, büyük bir ciddiyetle savunmuştu. şaka olduğunu zannettiğimiz bu savunmanın gerçek olduğunu anlayınca, masadaki et yiyen, yemeyen herkes derin bir sessizliği dalmış idik.)

    diyeceğim odur ki, et yiyenler benim asabımı bozmuyor, onlara sinir olmuyorum, onlara et yeme demiyorum, istiyorlarsa kahvaltıya bile dana rozbifle başlayıp, üzerine bir de bir buçuk iskender atsınlar, afiyet olsun. umrumda değil açıkçası. bütün dünyayı vejetaryan yapıcam diye bir misyonum yok.

    ama ben de vejetaryanım dediğim zaman bu kişilerden aynı saygıyı ya da en azından aynı umursamazlığı bekliyorum. şaka yollu takılmalar önemli değil ama "kereviz yiyosun demek, senin beynin çalışmıyordur, ehehee" şeklindeki eblehlikler zaman zaman "öeh" dedirtebiliyor.
  • vejeteryanlar, etoburlardan farklı olarak kendine sunulan yemek yeme alışkanlıklarını reddetme yoluna giden (çeşitli sebeplerden) ancak ceset yemekten agresifleşmiş bu insan kalabalığı tarafından bir türlü huzur verilmeyen, bok atılan marjinaller grubudur.türkiyede vejeteryan dışarda yemek yemesi gerektiğinde etsiz taze fasulye ve ezo gelin çorbası arasında tercih yapmak zorunda olan, etsiz bir yemek aradığını söyleyince,"balık var, tavuk var" cevabını alan, bulduğuyla yetinse de, kendine hayvan ölüsüyle ziyafet çektiğine inanan ve bunu her fırsatta dile getiren kelle paça grubunun acıma dolu bakışlarından kurtulamayan kişidir.
  • üşenmedim, tüm başlığı okudum ve şu sonuca vardım: vejetaryenlere ve veganlara karşı bitki de yeme, hatta meyve niye yiyorsun o da embriyo aslında tavrı asla ve asla tükenmeyecek. bir insan sizden daha iyi, daha ahlaklı, daha erdemli, daha sevgi dolu veya daha barışçıl olduğunu iddia etmek amacıyla vejetaryen olmaz, olduğunu iddia ediyorsa o kendi yanlış çıkarımlarıdır, diyecek pek de bir şey yok. fakat et yemekte beis görmeyen ve normlardan vazgeçmeyi zor ve/veya saçma bulan, doğanın istediği şekle soktuğu kanunlarına hala tabii olduğunu düşünen ve bu saydığım nedenlerin birine ya da hepsine dahil olan çoğunluk her nedense vejetaryenliği burada alt etme çabasına girmiş.

    bir vejetaryen endüstriyel üretimle elde edilmiş hayvanlarla döndürülen bu çarka dahil olmak istemiyor olabilir, ötesine geçip çevreci bir tutumla üretilen bu hayvanların yıllık tahıl tüketiminden tut, barındırıldıkları çiftliklerdeki toplam sera gazı salınımını size sebep olarak sunabilir. sağlığı için gerekli vitamin, mineral ve proteinleri düzgün bir biçimde düzenli olarak edinmekten kendisi sorumludur, dolayısıyla ne yediği hakkında her zaman dikkatlidir. bunu gerçekleştirebilmesi kimsenin derdi olmadığı gibi beyni gelişmeyen, yeterli beslenememiş kişiler olarak etiketlenmesi de bunu yapanların ancak sığ ve düşünmeyi reddeden birileri olduğunu düşündürür. bitkilerin acı çektiği varsayımlarına ve araştırmalarına tutunarak hem bitki hem hayvan tüketmeyi doğal ve olması gereken bir tutummuş gibi gösterenler yenilebilir hayvan endüstrisine ve vahşi kapitalist uygulamalarına karşı çıkmak ve aynı zamanda sağlığını koruyabilmek için sebze, meyve ve tahıldan başka seçenek olmadığının farkındadırlar diye umuyorum. değillerse konu üzerine biraz araştırıp okumalarını rica ediyorum, küfürler ve ağır eleştirilerden önce.

    diyebilirsiniz ki sonuçta vahşi kapitalizm her yerde, ne yapalım biz bu sistemin parçasıyız. o zaman neden avm ler yapılmasın diye kendimizi paraladık, isyan ettik, insanları dini imanı para olmuş diye eleştirdik ahali? sistemin içindeyiz nasılsa diyebilirdik. çünkü engel olabileceğimize inandık, bize bir faydası olmadığı gibi çok zararı olduğunu gördük, diğer tüm olası politik nedenlerle birlikte bu ortak ve basit temelde birleştik ve büyüdük.

    vejetaryen olanlar etin lezzetlerinden mahrum kalıyor denilmiş. olabilir, tabii üretilen etin bir tadı hala varsa. yenilen etin ya baharatlara bulanmış, ya çeşitli soslarla marine edilmiş, ya süte, sirkeye, yağa batırılmış vs. yani illa ki tatlandırılmış olması neden o zaman? ha sen dersin, benim koyunlarım var, kekik yediriyorum onlara dağlarda, zamanı gelince, kesmeye uygun vaziyete gelince kesip ihtiyacım olduğunca yiyorum, o zaman hiçbir şey demem, doğal döngüye saygını takdir ederim, hak etmiş olduğu, iyi besili, protein açısından zengin ve kendi vaktinde gelişmiş eti yiyor, doğadan emeği sonucunda en çok faydayı sağlıyor derim.

    fakat böyle yaşamıyoruz değil mi? yediğiniz et et değil, protein açısından zengin değil, hak edilmiş hiç değil. yetmiyor gibi bir de antibiyotik dolu. hadi diyeceksiniz ki meyve, sebze ve tahıl hak ediliyor mu, sen yetiştiriyor musun ki konuşuyorsun, haklısınız. fakat bunu yapmak istiyorum ve bu yönde planlarım var. tahıl olmasa bile. ama en azından engelleyebileceğim ve bana hiçbir faydası olmayan bir yeme biçiminden vazgeçebiliyorum, bu bile bir çaba ve bu benim vicdanımı rahatlatıyor. en azından kendimi dahil etmeyerek bu sistemi protesto ediyorum. dinlemek istersen, sana da anlatırım ama durduk yere sana sen de yememelisin demem. yanımda yiyenlere tavır yapmam ve iğrenmem. isteyen ne yediğiyle yakından ilgilenme şansı ve olasılığına sahip günümüzde, ilgilenmek ona kalmış.

    vejetaryen olmak ille budur demiyorum, her türlü şablonlaştırmaya uyuzum. sadece burada yazılanlara bir de benim görüş açımı ekleme ihtiyacı hissettim, bunca iktidar savaşları okuyunca. dediğim odur ki, biraz düşünmeye üşenmemeli insan.
  • etin tadını seviyorum, canım çekiyor, bazen markette sucuklara filan elim gidiyor hatta alıyorum bakıyorum biraz, sonra tekrar yerine koyuyorum. keşke ben de tadını sevmeyen ve etten tiksinen gruba dahil olsaydım.
    az önce ev yapımı hamburger gördüm. öyle bir blogta. ulen dedim ne şanslısınız yiyin gari. hayat size güzel.
    aslında istesem ben de yerim, kimse elimi kolumu bağlamıyor ama vicdanım bağladı bir kere diyeceğim, et yiyenlere vicdansız dedim zannedecek linç edeceksiniz. hayır öyle demedim. benim vicdan bozukmuş belki de. merhametten anladığım da buymuş, o da bozuk. en kötü özelliğim mükemmelliyetçiliğim tadında gidiyorum ya neyse. öyle değil. mesela bazen kendime çok kızıyorum, ceza olarak etli bir şey yiyorum. bu bana cezaymış anladın mı? aylardır yapmadım. artık ceza için bile olsa gitmiyor elim.
    geçen gün öğle yemeğinde eti böyle tiftik tiftik gibi olan bir şey çıktı, ismini unuttum. nasıl güzel koktu, nasıl çekti canım. çok istiyorum ama alamam, alırsam bazı şeyler ölecekmiş gibi. geçtim yanından.

    mesela duyarlı olmak iyi bir şey mi kötü mü karar veremiyorum. bir çocuğum olsa hayvanlar eziyet çekiyor diye üzülüp et yemeyi bıraksın ister miydim yoksa benim ete ihtiyacım var diye pek de umursamadan yemesini mi. bilmiyorum. bir yanım ikinci olsun diyor, o üzülmesin de. mesele et yemek değil. anladın mı? bununla ilgili acı çekmek, hayvanlar acı çekiyor diye içi acımak. acımasın. diğer taraftan da, bilmiyorum karışık.
    hem istiyorum ki bu düzen komple değişsin, kimse et yemesin, hayvansal ürünleri kullanmasın, diğer taraftan kendi aileme bile kıyamıyorum, yüzlerine vurmuyorum, oturup anlatmıyorum hayvanların soframıza nasıl geldiğini. bilmesinler, üzülmesinler, et yedikleri için kendilerini kötü hissetmesinler diyorum. diğer taraftan da içim acıyor tabii.

    bazen dengeyi bulmak çok zor oluyor. izliyorsun, okuyorsun, sağın solun eziyet çeken hayvanlarla doluyor ve farkında olmadan öfkeleniyorsun et yiyenlere. nasıl düşünemezsiniz, nasıl bu kadar alenen yaparsınız, yiyorsunuz madem utanarak yiyin, paylaşmayın, az yiyin hem vs gibilerinden. yok size utanmaz demedim bir durun ya kendi düşüncelerimi açıklıyorum. kafamdan bunlar geçip duruyorsa ben ne yapayım, değiştirmek kolaydı sanki. yani sen dana oluyorsun, koyun oluyorsun, empatide sınır tanımıyorsun ve insanlar arkadaşlarını, aileni eziyet çektirerek öldürmüş ve sonra yemiş gibi geliyor. kızıyorsun içinden. bazen dışından. bu nedenle de bazı veganların neden bu kadar agresif olduğunu anlayabiliyorum. onlar başka bir kafada çünkü.

    işte bir gün, bütün bunları bildiğim halde - bütün bunlar derken aklıma gelen yüzmilyon şeyi buraya yazmıyorum, dileyen bulur okur - et yemeye yeniden başlarsam, belki o zaman acılarım biter. ve belki havlayan bir sokak köpeğinden şikayetçi olursam, onun barınağa kapatılmasını istersem. ya da araba çarpmış bir kedinin ardından 86 parçaya ayrılmış bir şekilde kalmazsam, çarpmış işte deyip geçersem. veya annesi bağırdığı için ağlayan bir çocuk vs hepsi aynı işte. ne zaman etrafıma baksam üzülecek bir şey görüyorum, görmesem. konu nereye geldi ya of sıkıldım. yiyin bence yiyin. çok ciddi söylüyorum. allah belasını versin tüm hayvanların da kurtulalım. bıktım valla. şaka yaptım geri aldım vermesin.
  • ne yediğimizin bile diğerleri/ötekiler yaratmak için bir mazeret olabildiğini yaşayan otçullardır.

    bazen şöyle düşünüyorum; yaradan hepimizi aynı renkte, aynı cinsiyette ve tek bir coğrafyada yaratmış olsaydı ve aramızdaki tek fark etçiller ve otçullar olmamız olsaydı; bu kez de bu sebeple birbirimizi keserdik.

    ben hayatım boyunca hiç et yemedim. bu cümleyi kurmak durumunda kaldığım her defasında da dehşete düşmüş bir ifadeye eşlik eden şu soru ile karşılaştım;

    hiç mi?

    hiç mi yok kalıbının bir versiyonu.

    benimki bilinçli bir tercih değil. bazı şeylerin tadını hiç bilmiyorum. tavuk, parça et ve türevleri gibi. (bkz: #37705053)

    hayatımdan gayet memnunum. tamamen et servisi yapılan yerlerde bile aç kalmıyorum. neden? salata var, peynir var o var bu var. zaten yemekle ilişkim de ihtiyaçların karşılanması gayesi ile yürüyor. maksadın dışına taşmıyorum; taşmamaya gayret ediyorum. ama bu durum benim için hiç sorun değilken, yanımdakilere lüzumsuzca dert oluyor.

    ay aç kaldın. (yooo, yiyorum ya bir şeyler işte)

    yazık sana. (neden? tanımadığım bir tadın mahrumiyetini nasıl ve neden çekeyim?)

    aslında sen yaşamıyorsun. ( et yemiyorum, şuracıkta öleyim bari)

    et yenmez mi ? (gördüğün gibi;...)

    neden yemiyorsun? ( bu aslında samimiyetle sorulduğunda, sorulacak en makul soru. ama genelde bir şok ifadesi taşıdığı için manasız oluyor. sen neden et yiyorsun peki?)

    bu reaksiyonlar sürekli tekrar ettiğinde gerçekten bezdirici bir hal alıyor. insanlar size ve beslenme yönteminize alışmaları gerekiyormuş ve dahası sanki bunun için fedakarlıkta bulunuyormuş gibi davranıyorlar. sizin de minnete benzer bir yaklaşım içinde olmanızı talep ediyorlar . çoğu zaman kendi beslenme yöntemlerinin en gerekli ve doğru yöntem olduğu konusunda da şaşmaz bir ısrarcılık gösteriyorlar.

    öyle ki bu tür yemeklerde yahut sohbetlerde bir süre sonra kendinizi baskılanmış hissediyorsunuz. kimin ne yediği sizin hiç umurunuzda değilken, sizin ne yediğinizin manasızca sorun haline getirilmesi ve bu döngünün başka kişilerle neredeyse birebir aynı biçimde tekrar etmesi de oldukça boğucu.

    şimdi artık çoğu zaman, sanki et yermişim de o yemekte canım istemiyormuş gibi davranarak konuyu açmadan geçiştiriyorum. ya da iyice sinirimi zıplatanlara, filler de ot yiyor ama maşallahları var filan diyorum. ya da inekte otla besleniyor, ben ineği yemek yerine aracısız bir biçimde ot yiyorum, komisyonsuz diyorum. vs.

    geçen hafta kan tahlili yaptırdım. yine (daha evvelde çoğu kez olduğu gibi) protein ve b12 seviyelerim bir etoburda görülebilecek düzeyde; hatta onun da tavanında. yani fiziksel bir olumsuz tesiri yok ot yemenin.
    zira önemli olanlar aslında aminoasitler ve bunları da bazı sebzelerden, düzenli bir beslenme ile yeterli miktarda zaten karşılıyorsunuz.

    her şeyin ötesinde mesele bence şunu anlayamamak;

    kendi vücudunu ve ihtiyaçlarını en iyi insanın kendisi bilir. kendinize karşı duyarlılığınızı kaybetmemişseniz, bedeniniz sizi gereksinimlerinize zaten yönlendirir.

    nefsinizin çağrıları ya da oburluk ve iştah halleri ayrı.

    hastalanmazdan evvel canı sarımsaklı bir şeyler çeken tek insan evladı ben değilimdir herhalde.

    sonuç olarak;
    veganları ve vejetaryenleri bırakınız;
    yemezlerse yemesinler.

    pııııssst;
    size daha çok et kalır. azıcık uyanık olun.
  • asitli icecek, baklava, tulum peyniri, bezelye, kahve vs. tuketmeyen insanlardan farkli olmayan, en dogal hakki olan yeme-icme secimini cogunlugun aksine et -ve hayvansal gidalari- yememekten yana yapmis * ya da damak zevki bu tip beslenmeye daha uygun, gayet normal ve de asla zavalli olmayan insanlara verilen ad. kuzu sis yemeyenlerin yiyenlere oranla daha aptal olmalari gibi birsey sozkonusu degildir ama bunu iddia edenlerin alay konusu olma riski baya yuksektir.

    "hayvanlari yemeyi aliskanlik haline getiren hickimse, onlarin yetistirildigi ortamin herhangi bir aciya yol acip acmadigini tamamen tarafsiz bir gozle degerlendiremez" der peter singer animal liberation adli kitabinda.

    hem hayvan haklari hem de kebap diyenlere bu kitabi okumalarini tavsiye ederim, en azindan o hayvanlarin nasil yetistirildikleri hakkinda fikir sahibi olmalari icin. sonra gene yemeye devam etsinler... yerken de saatlerce bas asagi ve ayaklari kancalara asilmis sekilde kesilmeyi bekleyen tavuklari hatirlasinlar. ellerine igne battigindaki aciyi kancaninkiyle karsilastirsinlar. annelerinden, dogal gidalarindan, bacaklarini uzatarak yatma ozgurlugunden yoksun kalmis sut buzagilarinin etlerini yediklerini dusunsunler. "ama zaten bu hayvanlar olu, olenleri yiyoruz biz" de demesinler, insan sadece ve sadece kendini kandirabilir.

    "ben severim kardesim et, bana ne hayvandan haktan" diyenlere zaten bir lafim yok cunku en azindan soylemle eylem birbirine uyuyor, tutarlilik var.
  • timsah gözyaşı ile özdeş bir yaşam tarzı..

    nedenine geçmeden önce bilelim ki, kişisel tercihleri yargılamak/sorgulamak kimsenin haddine düşmez..

    niyetim asla bu değil.. aşağıdakiler gözden kaçtığını düşündüğüm çok önemli bir noktayı izahtır yalnızca..

    ---

    bir diğer canlının hayatına son vererek kendi varlığını devam ettirmek zorundadır insan..

    zira organik yapısı gereği organik kütlelerle enerji ihtiyacını karşılar.. yani nohut gibi, patates gibi, koyun gibi, kuş gibi organik kütleleri kendi bedeninin varlığını devam ettirmek için sindirmek durumundadır.. onların varlığındaki "canlılık" insana "can" verir.. canlılığının devamını o "can"lara borçludur..

    burada biraz duygusal davranarak bir "patates benden aman dilemez, ama boncuk gözlü bir koyun gözümün içine bakarken onu öldüremem" düşüncesiyle koyun yerine patatesi tercih edebiliriz belki.. ancak bu ne kadar dürüst bir yaklaşım acaba..? ikisi de organik kütledir ve içerdikleri maddeler sayesinde bizi ayakta tutmak için farklı güçlere sahiptirler.. ve aynı oranda saygıdeğerdirler..

    eğer karşı çıktığımız (ki tüm vejetaryenlerle birlikteyim eğer buysa karşı çıkılan) hayvanların çok kötü şartlarda beslenip büyütülüp hiçbir minnet ve saygı ifadesi olmaksızın ve hatta eziyetle katledilip endüstriyel kapital sistemin çarkları içinden geçerek, sucuk, salam, sosis, kıyma şeklinde evime kadar gelmesi ise haklısınız..

    varlığımızı kendilerine borçlu olduğumuz dünya yoldaşlarımıza saygı göstermek zorundayız..

    fakat bilmelisiniz ki boncuk gözleri olmadığı için yok saydığınız patatesin de duyguları vardır (komiklik yapmaya çalışmıyorum) yıllar evvel okuduğum bilimsel bir makalede bir deney anlatılıyordu.. bitkilerin çevreleri ile etkileşimlerini anlatan bir makaleydi.. üstünden çok uzun zaman geçtiği için kelime kelime doğru olmayabilir söylediklerim ama özetle olay şuydu;

    bir laboratuvara deney maksatlı 2 bitki yerleştiriliyor.. yapraklarına, köklerine, gövdelerine onların yaydığı fakat bizim 5 duyu ile farkedemediğimiz titreşimleri alacak sensörler bağlıyorlar.. ilk önce boş olan odaya biri giriyor.. odaya giriş anında bitkiler buna anında tepki veriyor.. küçük çaplı bir titreşim görünüyor kağıda bu titreşimleri çizen alette (sismograf gibi bir şey)

    yani bitkiler odadaki bir başka varlığı hissediyorlar.. ve tepki veriyorlar.. bizim odamıza giren bir sevdiğimizi gördüğümüzde gülümsememiz veya bir düşmanımızı gördüğümüzde suratımızın asılması gibi düşünün bunu..

    odaya giren adam bitkilerden birine zarar vermeye başlıyor.. her iki bitkiye (zarar gören ve hiç dokunulmayan) bağlı sensörlerin aktivitesi artıyor.. adam şiddetini arttırdıkça bitkilerdeki tepki de artıyor.. artık buna çığlık mı dersiniz, kalp atışı mı bilmiyorum.. sonra adam odadan çıkıyor.. bir süre sonra (1 saat-1 gün-1 hafta..?) sensörün gönderdiği sinyaller yavaş yavaş dengeleniyor..

    daha sonra aynı kişi tekrar odaya giriyor..

    ne oluyor biliyor musunuz..? o adam odaya girdiği anda bitkilerin bağlı olduğu cihaz çıldırıyor..

    korkuyor.. tanıyor.. etrafını hissedebiliyor.. acı çekebiliyor.. "varlığının devamından endişe edebiliyor" tüm canlılar gibi.. ama işin tuhafı bunlar için göz ve kulağı yok.. hafızası var.. biliyor, yaşıyor ve korkuyor..

    bunun üzerinden çok şey çıkar.. ama çıkarılacakları sizin inisiyatifinize bırakıyorum.. vicdanınız çok rahat olmasın diye anlatıyorum bunu.. tanımları doğru yapalım ki kendimizi aldatıyor olmayalım..

    et yemeye, yumurta yemeye "vahşilik" gözüyle bakan sevgili vejetaryenler, doğradıkları maydonuzun çığlıklarına sağır oldukları için rahatlar.. hepsi o..

    --------

    edit: plant perception ile ilgili video için bkz
    özellikle videonun sonlarına doğru görüntülenen deneylerde bitkilerin çevreleri ile ilgili algılarına dair epey ilginç tecrübeler mevcut..
  • efendim burdaki yazilarin coook büyük bir kisminin damarima dokunmasindan dolayi söööyle güzeeel bir aciklama yazmak istegi icinde bulunuyorum
    efendim simdi eeen bastan baslayalim
    dogadaki tüm etciller kisa bir barsak sistemine sahiptir.ana enerji kaynagi olarak hayvansal yaglari kullanirlar.bunlarin en basinda da kollesterol gelir.sekerle alakalari yoktur.nisastayla hic.bitkisel kabuklarin cogu barsaklarina dokunur ve yemeleri gereken en sert bitkisel cisim ottur.hicbir etcil kalp yaglanmasi ya da kollesterol problemleri de yasamaz
    gelelim otcullara
    otcullar uzun barsak sistemine sahiptir tipki insan gibi ,ana enerji kaynagi olarak seker ve nisasta kullanir tipki insan gibi ve kollesterol sindiremez tipki insan gibi.ve her insan kollesterol sindiremedii icin kalp ve damar hastakliklarina yakalanma tehlikesi icindedir
    etcillerin otcullari yönettigi dogru diildir.hitler de vejeteryandi ghandi de.
    ya da gri sirt bi gorili ya da bir fili hatta bir gergedani yöneten herhangi bir etcil hayvana rastlamadim!!!hepsinin de köpek disleri oooooldukca gelismistir ve zekalari da pek de yerindedir.
    gelelim tad meselesine.
    zeytinyagli sarimsakliy emeklerin tadini veren bir et yemegi tanimiyorum.evet zevkler ve renkler tartisilmaz da dallamalarca bana agiz tadindan yoksun yaftasi yapistirilmasina da izin vericek diilim.
    b12 konusunda oooldukca cahilce yazilar okumus bulunuyorum ki,vejeteryanlarin coook daha pozitif ve yararli bir barsak florasina sahip olduu gercegini tekrar vurguluyorum.
    zeytinyagini düzenli yigen insanlarin kabizliindan söz edilemez.en azindan sebzeyle beslenmesi nedeniyle.sebzeyle beslenen bir insan gereksiz hayvansal toksinleri alamz.zekasi daha hizli calisir cünkü daha fazla taze besin ,mineral ve cesitli aromatik maddeler almaktadir
    üstelik sebebi ne olursa olsun vejeteryan insan yedii seyin noolduunu ilk görüste tanir.nerden geldii belirsiz kalitesi ya da icerdii boktan maddelerin haddi hesabi bulunmayan ve les gibi kokan kiymadan yapilmis stadyum köftesio yemez.yediine dikkat eder.
    efendim sözümü tamamlarken demek isterim ki etciller et yemeye devam edin ki gelecek nesiller en azindan vejetaryen olmak icin sebep aramasinlar.direk atalarina baksinlar.üstelik bitkisel proteinlerin de tas gibi olduunu ,en az hayvansal proteinler kadar yararli olduunu bilsinler.sevgiler
  • vejetaryen değilim, yakın/orta vadede olmayı da düşünmüyorum... zor geliyor. öte yandan, karşı argümanlar çok sıkıcı amk. insanlar et yemese ekosistem ne olacak denmiş. lan ne ekosistemi? doğal ortamında avlanmış hayvanların (ya da doğal ortam ayarında takılan hayvanlardan gelen sütün, yumurtanın vs) sofrasına geldiğini zannediyor millet hala... yediğin etler (ve yan ürünler) endüstriyel hayvancılık ürünü. her türlüsü, kırmızı et de tavuk da balık da hepsi endüstriyel hayvancılık çiftliklerinden geliyor... ve işin komiği, ekosistemin içine asıl sıçan bu çiftlikler...

    et yemeyen insan sayısı artarsa üretim de azalır, dolayısıyla end. hayvancılığn dünyaya verdiği zarar da azalır. zaten uzun vadede dünyanın başka seçeneği de pek yok. herşeyden önemlisi hayvanlara sürekli basılan antibiyotikler yüzünden, antibiyotik dirençli bakteriler insanlığın başına bela oldu anasını satiim (asıl sebebi direkt budur. insanların gereksiz antibiyotik kullanımı çok daha aşağıda bir sebep) 50lerde 60larda 70lerde "doktorların tavsiye ettiği sigara" diyebilecek kadar abartılı sigara reklamları vardı, şimdi nerdeyse sigarayı tamamen yasakladılar bi sigara tüttürücez diye dolanıp duruyoruz. zira tedavi masrafları elde edilen geliri aşıyor. sigara üretmenin ve satmanın bir esprisi kalmadı. et de bu hesap olacak, şimdilik yiyebildiğiniz kadar yiyin.
hesabın var mı? giriş yap