• 5 yıl önce çok sevdiğim kız arkadaşım beni para yüzünden terk etmişti.
    çok koydu bana. okulu bıraktım. çalıştım çabaladım.
    çok mücadele verdim.
    sonuç değişmedi hala fakirim.
    ileri görüşlü kızmış.
    bana çok şey katabilirdi.
  • markete girdim.
    canım ne istiyorsa aldım, hem de ikişer tane.
    muzlu sütler, çikolatalar, krakerler, pahalı sakızlar falan...

    -9.75 kardeşim...

    cebimden çıkarıp bakmadan adama uzattığım şey, benim sandığım gibi 'yeşil bir yirmilik' değil; sadece 'mor bir beşlik' imiş.
    para üstü beklerken, para eklemem gerektiğini anlamam uzun zaman almadı.
    montun cebi, pantolonun cebi, arka cep falan detaylı taradım. 3 tane 1 lira ve işe yaramaz 10 kuruşlar buldum.
    ''param var'' sanırdım, yanılmışım...

    hala eksik olduğunu anlayınca;

    tekrar cebimi kurcaladım...
    elime anahtar geldi, para sanıp heyecanlandım...
    kurcalamaya devam ettim...
    elime yine anahtar denk geldi, yine para sanıp heyecanlandım....

    pantolonumun bir şalvarbank olmadığını kabullenince, cüzdanımdan daha işlevli bir bankanın kartını çıkarıp adama uzattım.

    +al abi, buradan çek
    - pos yok kardeşim ya
    +hayda...

    elimi tekrar cebime attım refleksle...
    yine anahtara denk geldi ama hiç heyecanlanmadım...

    "cebinde darphane yok amk, birinden birini bırak." dedi içimden bir ses alaylıca...

    +sakız kaç para?
    -2.50
    + o kalsın, o zaman...

    para yetmediği için alınamayan şey?
    (bkz: sakız)

    başlıktaki herkese eksi verecem amk.
  • (bkz: ada)

    ne var?! lazım belki.
  • (bkz: çalışmamak)
    param olsa alacağım ilk şeydir çalışmamak.
  • (bkz: sağ bek) kartalıma hediyem olurdu.
  • edit: fon müziği

    1 top külah dondurma.

    aslında alamayan ben değil abimdi. hala hatırladıkça içim burkulur, boğazım düğümlenir, sessizleşirim. bu kadar yıl içimde kaldığı yeter bu vicdan azabının lan. herkes bilsin artık ne kadar pis bir adam olduğumu!

    sıradan bir anadolu şehrinin eski bir kenar mahallesinin fakir ama mutlu çocuklarıydık biz. babamla annem çalıştığı için dedemlerde kalırdık abimle. 2 katlı müstakil bir evdi dedemlerin evi. küçük bir de bahçesi vardı. bir de erik ağacı vardı tepesinden diğer çocukların kafasına erik fırlattığım. kimse o ağacın en tepesine benim çıktığım yere kadar çıkamazdı. aşağıdan bakan da göremezdi beni, öyle yüksekti. belki de çocuk olduğum için bana öyle gelirdi. kimse görmesin isterdim beni o ağacın tepesinden güneşin batışını izlerken.

    neyse efenim 80'lerin sonları daha okula bile gitmiyoruz. her sabah erkenden abimle uyanıp bir süre akşam yakmak için tezek toplayıp eve getirdikten sonra babannemin yaptığı salça ekmekleri de yanımıza alarak en büyük zevkimiz olan akşamcıların cirit attığı ve sabah olunca boşalttığı tarlada kibrit kutusu toplardık. çok güzel kibrit kutuları vardı lan o dönem. akşamları da pişbirik oynardık o kartlarla. sonra futbolcu kartları çıktı da mertlik bozuldu. artık parası olup oynamayı bilmeyen yukarı mahallenin zengin bebeleri bile bakkaldan alarak en çok karta sahip olabiliyordu. ben bu çocuklarla oynarken hep hile yapardım. anlamazdı mallar yerlerdi her seferinde. sonra kazandığım kartları bizim mahallenin çocuklarına dağıtırdım erik ağacının tepesinden. robin hood gibiydim, zenginden alıp fakire dağıtıyordum. ama ne hikmetse benim ismim tarihin tozlu sayfalarında bile yer bulamazken, robin hoodu herkes biliyordu. tabi zaten no sd kimdi ki! robin hood'u bilin siz!! bizler her mahallenin gizli kahramanlarıydık. robin efendi gibi egolarımız olmadı hiç, herkes bilsin istemedik bizi.*

    akşama kadar it ayağı yemiş gibi gezerdik. güneşin altında kavrulmaktan en beyazımız bile bbg ali'den bir tık daha koyuydu. anarşist ruhumuz mahallenin abisi seyit abi ile şekillendi bizim. onun öncülüğünde boş tarlaları yakıp nunçakularımızla diğer mahalle çocuklarına korku salardık. mahalle maçlarında yenemeyeceğimizi anlayınca bir ıslıkla çivili sopaları çekip kendi mahallelerine kadar kovalardık süt çocuklarını. halbuki hayat ilginçti, bir mahalle yukarıda doğsam kovalanan zengin bebesi olacakken bir şekilde kovalayan fakir kavruk bir çocuk olmuştum. hayat hiç adil değildi!

    neyse baya bi uzattım gene. bu hikayeyi anlatmak benim için biraz zor oluyor. dediğim gibi biz fakir çocuklardık. bakkaldan bir şey almak bile çok lükstü bizim için. bir gün mahallenin çocukları dayısından babasından teyzesinden bibisinden aldıkları parayla sokağın ortasında toplanmaya başlamıştı. günlerden 23 nisandı. tüm çocuklar 1 top külah dondurma parası almıştı evden. ben de çocukları görünce çüküm düşmesin diye gittim dedeme ağlaya zırlaya 1 top külah dondurma parası aldım. 1 top külah dondurma parası lan. şimdinin 1 lirası bile değil! hayır o kadar mı fakirdik amk! çirkin çirkin beni zırlatmaya değer miydi diye dedeme sormak istedim hep sonradan ama soramadım. parayı alınca ağzım kulaklarımda merdivenlerden üçer beşer inerek yanlarına gittim. mahallenin ortasında diğer bebelerle sevgi yumağı oluşturduk. herkes gülüyordu. bu çok nadir yaşanan bir duyguydu. oradan susam sokağının introsundaki bebeler gibi hep beraber koşarak mahalle bakkalının yolunu tuttuk. herkes 1 top külah dondurmasını almıştı. o anda sanki bütün o fakirliğimizi o pis kavrukluğumuzu unutmuş birer sarı saçlı, mavi gözlü, temiz yüzlü zengin çocukları oluvermiştik.

    elimizde dondurmalarla susam sokağı introsu gibi grup halinde koşuşumuz bu sefer mahalleye doğru başlamışken o ana kadar hiç aklıma gelmeyen abimi sokağın başında gördüm. fakir fakir oturuyordu. dedem ona para vermemiş git eşşoğlusu kardeşininkinden ye demiş. çocuk ağlamıyordu ama ağlasa suratı daha iyi görünürdü lan yazık ya. neyse bu beni görünce "bana da veren mi noağlur" diye yanıma geldi. bir dondurmaya baktım bir ona baktım. kapkavruk fakir bir çocuk vardı karşımda, bense sarı saçlı mavi gözlüydüm. bir anda erol taş'a dönüştüm "roarghh benim bu git buradan" diye kükredim. allahım ne olmuştu bana. nerede o robin hood yürekli nesi var nesi yok abisiyle paylaşan çocuk nerede bu gollum tipli 1 top külah dondurmaya "kıymetlimiss" muamelesi yapan çocuk. abim kafasını önüne eğerek gözünde bir kaç damla yaş ile ayaklarını sürüye sürüye gerisin geri giderken ben ise dondurmayı kimse elimden almasın diye ıssıra ıssıra saniyeler içinde yedim. gözlerimden şer akıyordu resmen. kanal7, stv o halimi görse belki bugün 3. sınıf dizilerin kötü karakterlerinden biri ben olurdum.

    işte ben o gün masumiyetimi kaybetmiştim. işte ben o gün hayatın gerçek yüzünü tanımış, içimdeki hırsın beni ele geçirmesine izin vermiştim. işte ben o gün büyümüştüm.

    yıllar yıllar geçti. belki 25 sene belki daha fazla. ama bu olay hep zihnimin bir köşesinde bana insanoğlunun hırslarını ve eline güç geçince nasıl gözünün döndüğünü hatırlatan bir vicdan azabı olarak demoklesin kılıcı gibi tepemde asılı durdu.

    geçenlerde abimin çocuğu** gelip "amcacığım dışarı çıkarır mısın beni" dedi. çıktık beraber bir o yana bir bu yana çocuklar gibi koştururken karşıdan gelen bi dondurmacı gördük. ufaklık dedi ki "amcaaa bana dondurma alan mı noağlur" bir anda flashback oldu 25 sene öncesine gittim. abim o sokağın başında oturmuş ağlıyordu. elimde dondurma vardı. gözünün içine baka baka yiyordum. abim üzgün üzgün dönüp arkasını gidiyordu. "amcaaaa sana diyorum" diye minik tatlı şey bir uyarı çığlığı daha atınca kendime geldim. gözümde yaşlarla dondurmacıya dedim "bu küçüğe en güzel dondurmandan kaç tane istiyorsa vereceksin". döndüm ufaklığa "baban yiyememişti yavrum. ama sen yiyeceksin. istediğin zaman istediğin kadar yiyeceksin. eğer ben de senin amcansam sana dondurma yediremediğim gün.. bb.." boğazım düğümlenmiş, sesim çıkmaz olmuştu. tiyatral bir sahne yaşanıyordu. çocuk anlamsız anlamsız suratıma bakarken dondurmacı elinde 1 top külah dondurmayla 'napıyor lan bu mal' edasıyla beni izliyordu.

    neyse akşamüstü babası gelince ufaklık beni göstererek "babaağ amcam bugün bana dondurma aldı, size de aldık dolapta" diye anlattı. abim teşekkür etti. ben yüzümü yerden kaldıramadan belli belirsiz "itin ossun lan" diye geveledim. keşke yıllar önce o gün de dolu dolu söyleyebilseydim.
  • istanbul'da, güzel bir muhitte, sitede, yeni projelerden birinde 3+1 bir daire. 9 yıllık evliyiz. ıkimiz de üniversite mezunuyuz. alamıyoruz, olmuyor.
  • (bkz: drone)
hesabın var mı? giriş yap