• abd'nin kuzeydeki komunizm gücüne karşı islamı bir silah olarak, güneyden kızıl komunistleri sarmak için kullanma politikasına verilen isim. afganistan/pakistan/ırak/(şah döneminde)iran/suudi arabistan/ürdün ve hattta türkiye işte bu dönemde yeşil kuşağın parçaları olarak kullanıldılar hep. o yeşil kuşak işte bugün israil'in başına intihar komandocularını, abd'nin başına da usame bin laden'i çıkardı. bir başka deyişle kendi ürettikleri silah bu kez kendilerine çevrildi, bomba ellerinde patladı! açık bir şey var ki hamas da, islami cihad da, usame bin laden de bir zamanlar abd ve israil ortak çıkarlarına hizmet ediyorlardı. sonuç: çıkarların için, sosyalizmi bitirmek için terörizmi ve radikal dini destekleyen israil ve abd bugün bunun bedelini ödüyor. hayat zaten bir tercih ve bedel meselesi değil midir?
    (bkz: hayat tercih ve bedel meselesidir)
    (bkz: usame bin laden)
  • sovyetler birliğinin amerika karşısında bir güç olarak yükselmeye başladığı yıllarda amerika'nın rusya ve çin'i dünyanın geri kalanından ayırmak için geliştirdiği projedir. bu amacı gerçekleştirmek isteyen amerika hindistan'ın sınırlarının ucundan ortadoğu'nun avrupayla birleştiği noktaya kadar olan bölgeye, komünizm karşıtı akımlar pompalamaya başlamıştır. rusyanın kuşağın ardına sarkmasını engellemek isteyen petrol milyarderi arapların da bölgedeki terörist yöntemlerle çalışan örgütleri desteklemesiyle kızıl ordu sonunda afganistanda iflas eder ve kuşağı delme konusunda yaşadığı ikinci başarısızlıktan sonra dünya sahnesinden yavaşça çekilir.
    komünizm tehdidinin yok olmasıyla yeşil kuşağa duyulan ihtiyaç da ortadan kalkar. ne var ki bölgede gerçel anlamda bir güç oluşturulmuştur ve amerika'nın projeye verdiği desteğin ortadan kalkması bölgedeki radikal islam akımlarının kendine yeni bir hedef seçmesiyle sonuçlanır. bundan sonra ne mi olur?

    (bkz: 11 eylül 2001)
  • soğuk savaş döneminde abd'nin sovyetler birliğini ''kendi tabiriyle'' yandaşı ılımlı islam ülkeleriyle çevirme çabasına verilen isim.böylece batıdan kapitalist, güneyden amerikan destekli müslüman ülkelerle (islam devrimi öncesi iran,pakistan,ırak,türkiye) çevrili sscb tam anlamıyla poşete alınmış olacaktı.fakat plan geri tepti.iran'da islam devrimi, ırak'ta saddam,afganistan'da taliban; amerikan kontrolünden çıkıp israil'in başına bela ,batı toplumlarına intihar saldırısı ve dünyaya osama bin laden olarak geri döndüler.
  • ilahiyat profesörü hayri kırbaşoğlu:
    “solcular eskiden bize ‘sizin kabeniz 6. filo’ derdi. o zaman kızardık ama haklı olduklarını gördük.”

    demiş.
  • abd'de james carter'ın başkanlığında ulusal güvenlik konseyinin danışmanı zbigniew brzezinski'nin, "komünizm tehlikesi"ni önlemek adına, 1979'da afganistan ve pakistan'da, on yıl sonra kendi iç dinamikleriyle zaten yıkılacak olan sovyetlere karşı islami köktendincilerin cıa aracılığıyla desteklenmesini sağlayan projesidir. bu şahane gerzeklik ürünü proje sonucunda, 11 eylül dünya ticaret merkezi saldırısına imza atacak el kaide türü örgütlerin palazlanıp güçlenmesi sağlanmıştır. bu proje aynı zamanda, kendi kazdığı dipsiz kuyuya düşmenin mükemmel bir örneğidir.
  • amerikanın sscb ye karşı islamiyeti kullanmak üzere geliştirdiği bir tür muhafazakar dolayısyla sağ tandanslı politika. şimdilerde bir tür evlilik ile hibrid politikaların anası olan bu politika ülkemizde ılımlı islam, radikal dinci gibi kavramların da kaynaklığını etmiştir.
  • 12 eylül, hamas ve ihh ekseninde soner yalçın'ın konu ile ilgili yazısı:

    siyasi islamcılar için gazze neden önemli

    12 eylül 1980’de toplumsal hayatın “islamileştirilmesi” aynı dönemde filistin topraklarında da yaşandı. tesadüf değildi. abd bu “yeşil kuşak projesi”ni aynı süreçte, aynı amaçla filistin’de de hayata geçirdi. bugün türkiye’de ağzından “gazze” sözcüğünü düşürmeyen siyasi çevreler ile gazze’yi merkez yapan hamas bu büyük projenin ürünüdür. gelin türkiye ve filistin’in nasıl “islamileştirildiğine” bir göz atalım. ki bu siyasal ittifakı anlayalım...

    bu sayfada ısrarla bir konunun altını çizmeyi sürdüreceğim:
    türkiye’de yaprak kımıldasa kafanızı yukarı kaldırıp bakacaksınız, dünyada rüzgâr nereden esiyor?
    şimdi, “siyasal islam türkiye’de en çok ne zaman devlet katında himaye gördü?” diye sorsam ne yanıt verirsiniz?
    “12 eylül 1980 askeri darbesi” doğru cevaptır.
    12 eylül’ün iki önemli dayatması oldu.
    biri, neo-liberal iktisada geçiş.
    ikincisi, sol tehlikeyi tamamen ortadan kaldırmak.
    abd’nin “yeşil kuşak projesi”nin stratejisi, sol hareketlerin karşısına panzehir olarak “islam”ı çıkarmaktı.
    bugün...
    türkiye dış politikasında “eksen kayması” tartışması yapılıyor.
    asıl “eksen değişikliği” 12 eylül darbesiyle yaşanmadı mı? islam konferansı örgütü, islam kalkınma bankası, rabita ilişkileri; pakistan’ı, suudi arabistan’ı kardeş ülke görmenin miladı 12 eylül darbesi değil mi? kenan evren ile “kardeş” ziya ül hak’ın dostluğunun altında yatan neydi sanıyorsunuz? bunlar salt kişisel dostluk ilişkileri miydi? çocuk olmayınız!
    bu ilişkilerin mimarı abd idi.
    fazla ayrıntıya girmek istemiyorum. bu örnekleri sıralamamın nedeni filistin’de-gazze’de son 30 yılda siyasal atmosferin nasıl değiştiğini yazmak.
    yani “yeşil kuşak projesi” salt türkiye’de hayata geçirilmedi. filistin’de de solcuların, sosyalistlerin, milliyetçilerin karşısına panzehir olarak “islam” çıkarıldı.
    amaç aynıydı, türkiye gibi filistin’in de sola kaymasını önlemek!
    bugün gazze yardımlarını ve “eksen” tartışmalarını bu bilgiler ışığında analiz etmeliyiz. şöyle ki...
    gazze: hamas’ın kalesi
    filistinliler ile osmanlıların arası hep iyi oldu.
    sadece birinci dünya savaşı’nda bazı filistinli kentsoylular, ingilizlerin “suriye ile filistin birleştirilip bağımsız bir ülke yapılacak” sözüne kanıp osmanlı’ya karşı ayaklananlara destek verdiler.
    ancak.
    ingilizlerin yahudilerin filistin’e göç etmelerine dair yayınladıkları belfour bildirgesi’yle yanıldıklarını kısa sürede anladılar. bu tarihten itibaren bağımsızlık mücadelesine başladılar.
    bu mücadelenin önderliğini ilk başlarda hitler-mussolini’yle bile ittifak yapan “kudüs müftüsü” hacı emin ya da cihatçı şeyh izzeddin el kesem gibi din adamları yaptı.
    sonra...
    mısır’da hasan el benne tarafından 1927’de kurulan ihvan (müslüman kardeşler) filistin meselesine özel önem vererek önderliği aldı.
    hasan el benne’nin kardeşi abdurrahman aracılığıyla ihvan, filistin’de örgütlenmeye başladı. örgütün filistin’deki adı, cemiyet-ül tevhid idi.
    ihvan’ın kısa sürede en güçlü olduğu yer gazze oldu.
    gazze bölgesinde aşiret ve kabile ilişkileri güçlüydü. burada ortodoks dini kültürü sürdüren çöl bedevileri vardı. bu nedenledir ki ihvan, gazze şeridi denilen alanda kolayca örgütlenip kök saldı.
    ortadoğu’yu en iyi bilen yazarlardan faik bulut’a göre, “günümüzde gazze mıntıkasının islamcı hamas örgütünün kalesi durumunda olmasının bir nedeni de bu olsa gerek”ti. (islamcı örgütler)
    ihvan’ın gazze’de kök salmasının bir nedeni de, bugün tartışmalara neden olan yardımlar meselesidir!
    rahmet katarları
    “rahmet katarları” yani “yardım kervanları” bir bağış kampanyasının adıydı. yani günümüzdeki mavi marmara gemisinin yaptığı gibi o dönemde de yardımlar “rahmet katarları”yla yapılıyordu.
    ihvan’ın gazze’deki en birincil görevi halktan toplanan bağışları dağıtmaktı. ikincil görevi ise, mısır’dan getirdikleri din adamları vasıtasıyla gazze’de dinsel faaliyet yürütmekti.
    1950’li yıllarda dünyadaki nesnel gelişmeler ilerici ulusal kurtuluş hareketleri ve sosyalist hareketleri yükselişe geçirdi. arap dünyasında nasırcılık, baasçılık gibi ulusalcı-sosyalist hareketler büyük güç kazanmaya başladı.
    ihvan’ın mensupları ve sempatizanları bu hareketlere yöneldi. keza milliyetçi-sosyalist el fetih hareketi böyle kuruldu. el fetih’e yoğun islami katılım gazze’den oldu.
    el fetih kısa zamanda filistin kurtuluş örgütü (fkö) içindeki en güçlü örgüt oldu. fkö, islamcıları, milliyetçileri, sosyalistleri bir araya getiren laik-yurtsever bir cephe örgütüydü.
    soğuk savaş döneminde sovyetler birliği ve çin’e yakın olan fkö, abd ve israil’in hedefindeki örgüt oldu.
    “islamileştirme”
    projesi
    1967 arap-israil savaşı filistin’in siyasal havasını değiştirdi.
    filistin halkı, savaşı allah’ın gazabı olarak nitelendirip içine kapandı.
    o tarihe kadar hiçbir siyasal faaliyette bulunmayan ihvan yavaş yavaş kıpırdanmaya başladı. 1975’ten sonra kuluçkadan tamamen kalktı.
    niye?
    bu süreçte filistin topraklarına bir “görünmez el” girmişti.
    israil hükümeti, islamcı, milliyetçi, solcu ittifakı parçalamak için bir “yeşil” stratejiyi hayata geçirdi.
    ilk attığı adım, filistin toplumunu müslüman, hıristiyan ve dürzi olarak bölmek oldu. israil radyosu’nun arapça programında her sabah dini yayınlar yaptı.
    arapça yayınlanan israil gazetelerinde islam propagandası yaptı. islam’a ilişkin kitaplar bastırdı, dağıttı. islami yayınlarda patlama yaşandı. bu arada arap ulusalcılığına ve sosyalistlere ilişkin tüm yayınlara yasak getirdi.
    1967-1987 arasında filistin’de cami, mescit sayısı 400’den 750’ye çıktı. gazze’de ise bu rakam 200’den 600’e yükseldi.
    gazze sahilindeki kum tepecikleri arasına gelişigüzel yapılmış camiler, göçmen gençlerle doldurulmaya başlandı.
    kudüs, el halil, gazze’de islam üniversiteleri kuruldu.
    filistin’in “islamileştirilmesi” sonucu laik çevrelerin kalesi olarak bilinen nablus bile bu yeşil dalgadan etkilendi.
    1990’lara gelindiğinde filistinlilerin yüzde 50’si, islami temelli bir devlet kurulmasından yanaydı.
    “şekillendirilen” bu müslümanlar, ulusalcı, demokrat, ilerici, sosyalist filistinli direnişçilerle aralarına mesafe koymaya başladı.
    filistin hareketi bölündü...
    ihvan uyandırıldı
    ihvan 1980’lerin başında uzun kış uykusundan tamamen uyandı/uyandırıldı.
    ilk hedefi fkö kontrolündeki sivil toplum kuruluşların yönetimlerini ele geçirmek oldu. fkö karşıtı sert söylemleri zaman zaman çatışmalar çıkardı. filistin hareketi ikiye bölünmekle kalmadı artık birbirlerini öldürür hale geldi.
    israil’in bu gelişmelerin içinde olmadığını düşünmek saflık olur.
    örneğin, filistin’e giden ve gelen paraları kontrol altında tutan israil, ihvan’a yurtdışından gelen paralara bu dönemde hiç ses çıkarmadı.
    israil yaptıklarının “meyvesini” 1986’dan itibaren toplamaya başladı. fkö’nün en güçlü birimi el fetih’den ve ihvan’dan ayrılanlar hamas’ı kurdu.
    fkö lideri y. arafat hamas’ı güney afrika beyaz yönetimi’yle işbirliği yapan siyah inkatha/zulu kabilelerine benzetti.
    el fetih gazze lideri tevfik ebu hawse’ye göre, israil, hamas ile gizli işbirliği içindeydi ve hamas’ın gelişmesine göz yumuyordu.
    el arab gazetesi: “hamas örgütünün kurulmasına müsaade eden kişi israil hükümeti’nin gazze’deki asker valisiydi ve hedefi fkö’yü bölmekti.” (11.01. 1993)
    benzer sözler ve tartışmalar hâlâ sürüyor.
    işbirliği şaşırtıcı mı?
    peki...
    türkiye’de 12 eylül 1980 darbesiyle başlayan “islamileştirme” politikasıyla filistin’deki süreç birbirine benzemiyor mu?
    çok ortak noktaları var.
    aynı “görünmez eller” aynı “yeşil kuşak projesi”yle her iki toprakta da birbirine benzer politik islami hareketlerin doğmasına neden oldu.
    işte bugün türkiye’de gazze’yi ağzından düşürmeyenler ile gazze’deki hamas örgütü arasındaki ittifak şaşırtıcı olmamalıdır.
    aynı doğum sürecinin meyveleridirler.
    aynı ideolojik görüşe sahiptirler.
    onlara göre sorunlar geniş ve tarihi islam boyutu katılarak çözülür!
    evet...
    türkiye’de ve filistin’de siyasal islamcı güçler, abd’nin “yeşil kuşak projesiyle” oluşturulmuş ve dün komünizmin panzehiri olarak kullanılmıştır.
    bugün ise abd’nin dış tehdit olarak gösterdiği “medeniyetler çatışması” tezini güçlendirmek için kullanılmaktadırlar.

    mossad ajani gazeteciler kim

    hürriyet gazetesi ankara temsilcisi metehan demir, abd’den dönerken bana “a time to betray” adlı bir kitap hediye getirdi.
    “ihanet zamanı” adlı kitabı bir cia ajanı “reza kahlili” müstear adıyla yazdı. amerika’da satış rekorları kıran kitap, bir cia mensubunun iran devrim muhafızları arasında hayret verici çifte yaşamını anlatıyor.
    metehan’ın hediyesini doğan kitap’a ulaştırdım. yakında kitabın türkçe çevirisi çıkacak. istiyorum ki, bir cia ajanının hem de iran’da radikal islamcı grupların içine bile sızdığını herkes okuyup öğrensin.
    çünkü türkiye’de kimse kendi içine bakmıyor, herkes ajanı dışarıda arıyor!
    örneğin:
    mavi marmara gemisiyle gazze’ye giderken gözaltına alınan ihh başkanı bülent yıldırım sorgusunda israilli bir yetkilinin kendisine “dünyada beslediğimiz kalemlerden başka bize sahip çıkan yok” dediğini söylemişti.
    ihh başkanı, “bana isim de verdiler, bu isimleri söylemeyeceğim ama kendileri ile görüşeceğim. şu anda türkiye’de bir turnusol kâğıdı durumu yaşanıyor. herkes tarihe kaydedilecek. bizim hiçbir şeyden korkumuz yok. (...) israillinin ‘beslememizden başka bize sahip çıkan yoktur’ sözü gereği israil lehine devamlı bu katliamları örtenler, zannetmesin ki ben sessiz kalırım. onları bütün dünyanın gözü önünde rezil ederim.”
    hayli iddialı sözlerdi bunlar. dolayısıyla medyada tartışıldı.
    sonra nedense ihh başkanı yıldırım “sözlerim yanlış anlaşıldı” diye bir açıklama yaparak tartışmaya son noktayı koydu.
    peki, türkiye’de mossad ajanı gazeteci var mı?
    bilmiyorum.
    ama bildiğim başka bilgiler var.
    bu bilgilere ulaşmamı prof. dr. alpaslan işıklı’ya borçluyum!
    şöyle ki:
    kanadalı profesör michel chossudovsky 1998’de ankara’ya geldiğinde prof. işıklı ile tanıştı. bu tanışma ileride ortak bir çalışmaya dönüştü.
    prof. chossudovsky, abd’nin “islamcı terör” ile ilişkisinde pakistan istihbarat örgütü isi’nın oynadığı rolü gözler önüne seren bir kitap yazdı: “america’s war on terrorism”.
    bu kitabı prof. işıklı türkçeye kazandırdı: “amerika’nın terörizme karşı savaşı”.
    prof. chossudovsky, el kaide’nin pakistan istihbarat örgütü aracılığıyla nasıl cia’nın güdümünde olduğunu belgeleriyle ortaya koyuyor. 11 eylül saldırısında pakistan istihbarat örgütünün şüpheli faaliyetlerini belgelerle açıklıyor.
    kitap sadece el kaide’yi anlatmıyor.
    bosna, kosova, keşmir, sincan-uygur ve çeçenistan’daki “islamcı” militanların nasıl kullanıldığını, 1997’de abd senatosu’ndaki cumhuriyetçi parti komitesi’nin hazırladığı raporlara dayanarak yazıyor.
    örneğin kosova’daki isyancılar arasında bulunan 17 amerikalı “eğitmen”den bahsediyor!
    hamas’ı destekleyen suudi arabistan, kuveyt gibi ülkelerin cia’nın taşeronluğunu yaparak, balkanlar’daki islamcı hareketleri nasıl himaye ettiği anlatılıyor. vahabi vakıflarla illegal örgütlerin ilişkisinden bahsediliyor.
    kısaca cia’nın taşeron kullanarak “islamcılara” nasıl örtülü operasyonlar yaptırdığını belgeleriyle gözler önüne seriliyor.
    kitabı okuyunca, abd istihbarat aygıtlarının kendi terörist örgütlerini nasıl yarattıklarını anlıyorsunuz.
    evet, bu tür çarpıcı bilgiler ve belgelerle dolu kitaplara ulaşmak günümüzde giderek zorlaşıyor.
    keşke bir meslektaşımız da çıkıp, abd’de yaşayan ve gazze’de hamas’ı derleyip toparlayan musa ebu merzuq’un hayatını inceleyip yazsa.
    araştırma yapılmadan, belgeler bulunmadan birilerini ajanlıkla suçlamak kolaycılıktır.
    aslında olayın bir de başka açısı var.
    bazen ajan olmanıza da gerek yoktur, öyle politik çıkışlar yaparsınız ki, bu başka ülkelerin işine gelebilir ve bu da sizi “objektif ajan” yapar!
    ajandan çok objektif ajandan korkarım ben...
    bu tür daha tehlikelidir, daha yıkıcıdır.
    baksanıza...
    daha dün dünya kamuoyu, filistin meselesini uluslararası bir sorun olarak görüp, sempatiyle bakıyordu.
    bugün sorunu teröre indirgemiş görünüyor.
    bunun sorumlusu kimdir?
    daha önemli olan soru şudur:
    bu planı kimler hazırlayıp kimler aracılığıyla yürürlüğe soktu!
    sağda solda ajan arayanlar bu soruyu yanıtlamalıdır.
    yani aynaya bakmalıdırlar...

    http://www.hurriyet.com.tr/…79630.asp?&hid=15080228

    ayrıca

    (bkz: intihar bombalarının israil'in kendi eseri olması)
  • şu andaki ülkemin sığır sürüleri tarafından dolu olmasının en büyük etkilerinden biridir. ortadoğunun vahabiler tarafından yıkılmasının ve teksasa dönmesinin de en büyük nedeni budur.

    abd nin ne denli b.ktan bir ülke olduğunun kanıtıdır.
  • adiyla saniyla yesil kusak projesi diye bir sey gercekten vardir. dunya bankasinin 70'lerin sonunda devreye soktugu proje turkiye'den baslayip afganistan ve pakistan'i da kapsayan buyuk bir zirai kalkinma hareketi olacakti. bizim unlu gap'imiz da bu makro projenin onemli yerel ayaklarindan biridir.

    siyasal islam kuresel sermayenin bu proje icine yerlestirdigi bir virustur. sonucta dunya bankasi uzmanlarinin tahil basaklariyla yeserecegini umdugu ortadogu ve orta asya'nin genis vadileri hashas ve marihuana fideleriyle yeserdi ve bugunlere geldik.
hesabın var mı? giriş yap