• 12 kizgin adam sizi de dikkatsiz, mahkemeyi dikkatle izlememis bir juri uyesi rolune koyuyor. mahkeme hakkinda hicbirsey bilmediginiz icin juri odasinda etkili olan isimlerin etkisi altinda kalip siz de karar veriyorsunuz, ya da, "hadi bir karar versinler de film bitsin" gibi bir tutum icerisine giriyorsunuz, ki bu iki tutum da icerideki juri uyelerinin tutumudur... film sonunda juri kararini veriyor, herkes evine dagiliyor; siz de gonul rahatligi icerisinde ayriliyorsunuz ekran basindan mutlu mutlu, ama hala bilmiyorsunuz cocuk gercekten de suclu mu degil mi diye... iste seyirciyi bu juri koltuguna koyabilmesi ve sizin uzerinizde bu sosyal psikoloji deneyini yapabilmesi bu filmin en onemli ozelligidir bence...
  • senaryonun bir filmde ne kadar önemli olduğunu gösteren film. milyon dolarlık animasyonlara, çok geniş bir sete, 76 kamera'ya gereksinim olmadan da çok başarılı bir film çekilebiliyormuş.
  • filmde; herkesi çocuğun suçlu olmayabileceğine ikna etmeye çalışan ana karakter (8 numaralı jüri üyesi) ya da ne bileyim kanının son damlasına kadar savaş vermiş olan asabiyet abidesi karakter (3 numaralı jüri üyesi) gibi sivrilen tiplerden ziyade, benim en çok 7 numaralı jüri üyesi dikkatimi çekti. hani şu pazarlamacı, beyzbol maçına yetişmeye çalışan hayatı goygoy pezevenk var ya.

    harbiden çok taşak herif lan. hani o sıkıntıya gelememesi, kendini goygoya dalgaya vermiş gibi görünse de aslında hakikaten asabi bi tip olması, onu bunu siklemeden kendine has nefis bi özgüvenle ortamda takılması, birisi terso yaptığı zaman (o heybetli işçi jüri üyesi dahil) zerre tırsma emaresi göstermemesi, sorumsuzluğu ve sair... çok enteresan bi karakter, belki de kendime benzettiğim için bu kadar ilgimi çekmiştir.

    komik, esprili adamdır da harbiden. ne bileyim o kadar espriden aklımda bi şey kaldı misal, elemanlardan biri mendiline zarıııl zarıl sümkürünce, "tamam, kornan çalışıyor. şimdi de farları dene" deyincı, anam sen beni bi gülme al. durduramıyorlar. ben böyle zangır zangır gülende içerden peder fışkırdı odaya "noluyo ulan eşşoğlueşşeğin evladı?" diyerek, gülmekten "hıhıkorna.. korna.. hıhahkorna..." diye diye anlatamadık, herif kornayı porno anladı, evde birtakım sabah dayakları... neyse abi anlatınca bi sike benzemedi hakikaten de, izlerken güldümdü lan, atmosfere kaptırdık demek ki. hatta "lan sümküren neyi olursa bu repliği yapıştırmak icap eder dost meclislerinde" deyu aklımdan da geçirmedim değil. sonra vazgeçtim. bazı şeyler ingilizce güzel abi, şunu deyip de taşak geçecekken yüzyıllık taşak malzemesi vermek de var. adamı sikiverirler korna morna ne diyon diye. şş bahele dinliyon mu, adamı oracıkta sikizleyiverirler.

    bir de dikkatimi çekti, bu karakteri oynayan jack warden'ın bazı hareketleri bana robert de niro'nun bazı kendine özgü jestlerini mimiklerini hatırlattı. yani demem o ki, elbette robert de niro en baba aktörlerden, benim de favorilerimden lakin bir etkilenme olmuş olabilir, çok normal. netice itibariyle filmin çekildiği sıra robert de niro 14 yaşında, marilyn monroe filmleri izleyerek babafingoyu sıvazlayan ergen bi it. hani robert de niro'ya özgü bi trip vardır, zerre konuşmadan iki eliyle yanındakini gösterir ve o iki el de "aha adam söylüyo, adam her şeyi açık net açıklıyo, ben daha üstüne ne deyim, herif noktayı koydu amına koyim. ben iki saattir anlatıyom bana güvenmiyon, al bu da aynısını söylüyo. ikiye bir. hadi hassiktir git şimdi" ifadesini aktarır izleyiciye adeta. ulan herifin hareketi yarım saniye sürmüyo, anlatıcaz diye paragraf yazdık, üstelik anlatamadık da. vallaha anlatamadık. anladıysan şeyap lan. ne yap? ne biliyim. seks.

    son tahlilde, on numara film abiko. ha beni alsalar jüri diye, filmin başında görüken o zavallı piçoz için "lan oğlum görmediniz mi sıfadını garibanın, bu adam neyi öldüremez. not guilty!" deyip, 8 numaralı jüri üyesinin (henry fonda) tek başına cümle jüri üyesini karşısına alma karizmasını, senaryoyu, ambiyansı, filmin çekilme sebebini sikip atardım o ayrı. dahi anlamındaki o ayrı. bunlara dikkat edelim.
  • bu filmi "on iki engıri men" şeklinde telaffuz etmeyen adamın türklüğünden şüphe ederim ben. aynı şey "beş yüz deyz of samır" için de geçerli.
  • 'oniki engri men' diye okunur
  • drama; 1957; 93 dakika
    yönetmen: sidney lumet (yönetmen olarak ilk çalışması)
    orijinal öykü: reginald rose'un bir oyunundan uyarlama
    oyuncular: henry fonda, martin balsam, lee j. cobb, e.g. marshall, jack klugman, robert webber, ed begley sr., john fiedler, jack warden, george voskovec, edward binns, joseph sweeney.
    ödüller:
    1957 berlin international film festival: golden berlin bear;
    1957 british academy awards: best actor (fonda);
    1957 edgar allan poe awards: best screenplay; (en iyi film)
    1957 national board of review awards: ten best films of the year; (yılın en iyi on filmi)
    1957 academy award nominations (oskar adaylığı) : best picture (en iyi film), best director (en iyi yönetmen-lumet), best adapted screenplay (en iyi sinemaya uyarlama)

    görsel dökümanlar:

    film afişi :
    http://www.movieposter.com/…rchive/main/17/b70-8531

    filmden bir sahne (bıçağın giriş açısı tartışılırken):
    http://www.moderntimes.com/palace/50_image/12.jpg

    dahası için:
    http://images.google.com/…ry men &hl=tr&sa=n&tab=wi

    (bkz: tek mekan filmi)

    senaryoda ufak bir hata da vardır:
    "common law" hukuk sisteminde juri üyesinin kendiliğinden araştırma yapması kanuna aykırıdır. izin verilmez.
    ayrıca juride hiç kadın yoktur. ama bu bir hata sayılamaz. ilginç olan filmin yeni versiyonunda da yapımcılar adını değiştirmek istemedikleri gerekçesiyle jüriye kadın koymamışlardır. abd'de kadın hakları savunucuları, 1920'lerden başlayarak kadınların jüri üyeliğinin yasalaşması için başarılı sonuçlar veren bir savaş vermeye başlamışlardı. ancak yine de kadınları "bir sınıf" olarak gören abd yasaları yine de ayrımcılık içinde düzenleniyordu. kadını ev ve aile hayatının merkezinde gören hukuk sistemi (yargı ve yasa koyucu) örneğin kadınların juri seçilmesinin bir kamusal yükümlülük haline getirilemeyeceğini savunuyordu. buna göre juri seçilen kadının üyeliği geri çevirme hakkı vardı. dışarıdan bakılıdığında bir hak olarak gösterilen bu durum, toplum baskısı ile birleştiğinde neredeyse 20nci yy'ın son çeyreğine değin kadınları jurilerde görev almaktan uzak tutan bir kısıtlamaya dönüşüyordu.

    jürüde hiç zenci de yoktur. gerçi zenciler 1870'lerden bu yana jurilerde görev yapabilmektedir ve uygulama 1930'larda yaygın hale gelmiştir ancak peremptory challenge adı verilen juri seçme uygulaması bugün bile, tamamı beyazlardan oluşan bir juriye karar yetkisi sağlayabilmektedir.

    http://en.wikipedia.org/wiki/all-white_jury
    http://www.msmagazine.com/…mer2004/justverdicts.asp
  • on yargilarin giderek kirildigi, iyi bir senaryosu olan sidney lumet filmi..

    --- spoiler ---
    filmde tumden gelimci bir mantik oldugu soylenebilir. ilk basta cocugun suclu oldugu varsayimi vardir, olaylar bellidir, ve cocugu "suclu" bulan kisiler bu olaylar uzerinde pek dusunmemislerdir.. fakat daha sonra henry fonda'nin oynadigi karakterin dikkatini cektigi noktalarla bu varsayim kirilir.. ve cocugu suclu bulan juri uyeleri oylarini "sucsuz"a cevirirler.. tipki filmin basinda sicak bir hava varken, oylarin giderek degismesiyle birlikte havanin da bozmasi ve yagmur yagmasi gibi..

    senaryosu cidden iyidir.. mesela cocugun suclu oldugu konusunda direten ve meseleyi bariz bir sekilde kisisel alan adamin, cebinden cocuguyla birlikte fotografi duser ve fotografi yirtar.. yani adam, kendini oldurulen baba yerinde gormektedir, ogluyla kisisel sorunu vardir.. ayni sekilde bahsi gecen adam "seni oldurecegim" sozunun soylenmesiyle karsi tarafin oldurulecegini soyler velakin kendisi de bu lafi "laf arasi"nda kullanir ve niyeti de karsi tarafi oldurmek degildir.. yani tezinin anti tezine yine kendisi ulasir.. bu sekilde gelisen olaylardan filmde daha fazla da vardir..

    ayrica filmde bir sahnede maca gitmek icin juri uyeleri arasindaki toplantinin kisa kesilmesini isteyen ve basta digerleri gibi cocugu suclu bulan adam, henry fonda'nin oynadigi inatci karaktere neden boyle davrandigini soyler.. ikisinin arasinda maca gitmekle o toplantida olmanin pek farki olmadigi yonunde bir konusma gecer.. hakikaten de oyledir: bir kumar gibidir, cocugun suclu olmasi ya da olmamasi.. zaten bu maca gitmek isteyen adam filmin sonunda oylarin yonu degisirken cocuk icin "sucsuz" diye oy verir.. baska bir juri uyesi bunun nedenini ondan aciklamasini istediginde bir neden one suremez.. cunku o adam icin o olayin bir mactan farki yoktur.. kim macta/davada daha guclu olduysa oyunu o tarafa vermistir, o takimi tutmustur.. aslinda film cocugun gercekten suclu olup olmadigi yonunde kesin bir sey de demez.. sonucta olayin bir kumara benzeyen yonu de vardir.. cocugun hala babasini oldurmus olma ihtimali vardir.. ama oldurmeme ihtimali de..
    --- spoiler ---
  • üniversitelerde sosyal psikoloji derslerinde grup psikolojisine örnek olarak izlettirilen film. siz istediğiniz kadar ''overrated'' olduğunu söyleyin çoktan insanlık tarihine geçmiş bir yapımdır.
  • reasonable doubt terimini bana öğreten filmdir. koca filmi tek mekanda seyirciyi sıkmadan götürmek kolay değildir, bir kere buradan takdir kazandı benden.
  • ne kadar imdb'de zirveyi zorlasa da tarihine bakılınca önce burun kıvırılan, izledikten sonra ise insanın kendinden utanmasına sebep olan film. yıllar aslında hiçbir şeyi değiştirmiyor, teknoloji ne kadar hızlı gelişse de güzel film her zaman güzel film(miş).
hesabın var mı? giriş yap