• gerçekten ilginç bir ırkçılık savunması.

    başlık gayet açık, bu yanılgıya sahip olan bireyler zencilerin köle olarak kullanılmasını ya da beyazlarla aynı okulda okutulmamasını falan samimi olarak yadırgarlar. gerçekten samimidirler çünkü onlara göre zenciler düşük belli bol pantolonlar giyen sempatik insanlar, bir zamanlar gece kalkılıp maçı izlenmiş michael jordan'lar, var mısın yok musun'a katılan 50 cent'lerdir. filmlerde gördükleri çete kuran, zenci ortamında birbirine silah çeken zenciler ise sadece ortam arayışındadır. hor görülmemeleri ve aşağılanmamaları gerekir, çünkü ırkçılık çok kötü bir şeydir. bak ne güzel zenci, neyini sevmiyorsun?

    oysa ki aynı kişilere göre ermeniler ve kürtler toprak isteyen bölücü dış mihraklardan ve ülkeden temizlenmesi gereken soysuzlardan başka bir şey değildir. tüm araplar hain, tüm yahudiler katil, tüm ingilizler de sömürgecidir. bunlara ırkçılıklarıyla ilgili bir şey söylendiğinde de muhteşem bir savunma anlayışıyla zenci sevgilerinden dem vurarak faşist senin babandır tarzı tepkiler verirler.

    bunlara laf anlatmaya çalışmak yapılması gereken bir vazife mi yoksa insanın ömrünü tüketmekten başka bir işe yarayacak beyhude bir çaba mıdır kararsızım.
  • mithat sancar birgün gazetesi'ndeki "türkiye'den ırkçılık manzaraları: izmir'in mardinlileri" başlıklı köşe yazısında bu konuyu oldukça doğru bir bağlamda ele almıştır. vurucu kısım şu cümlelerdedir:

    (mehmet taş'ın 1999'da yayınlanan "avrupa'da ırkçılık" adlı kitabında, "geleneksel ırkçılık" ile "yeni ırkçılık" arasındaki ayrım şu şekilde açıklanır: "geleneksel ırkçılar bir ırkın üstünlüğüne duydukları inancın propagandasını yaparken, yeni ırkçılar ırklar ve kültürler arası farklılığın propagandasını yapar. bu gruba giren insanlar, yabancıları ve onların davranış biçimlerini hedef alırlar. yabancılarla yaşamak zorunda kalan yerli insanlar, onları kısaca şöyle tarif ederler: kirli ve gürültücüdürler, yerlere tükürür traş olmazlar; çocukları insanlara, kanunlara saygısızdır; bunlar büyüyünce esrar kaçakçısı, gangster, esrarkeş olurlar."

    kim bunlar peki? sadece en bilinen örnekleri sıralayalım: fransa'da "göçmenler", yani özellikle kuzey afrika ülkelerinden gelenler; almanya'da başta mülteciler ve türkler olmak üzere yabancılar; hollanda'da müslümanlar ve surinamlılar; italya'nın genelinde afrikalı göçmenler, kuzeyinde ise bunlara ilaveten güney italya'dan gelenler... listeyi uzatabiliriz; ama ne kadar uzatırsak uzatalım, hepsinde ortak olan nokta aynı kalacaktır. yani kim bunlar? en alttakiler, en yoksullar; yeşerdikleri ve yaşadıkları yerleri ve toplumları, siyasal, ekonomik vb. nedenlerle terk etmek zorunda kalmış insanlar.)

    yazının tamamı için (bkz: http://www.birgunarsiv.net/…12&day=03#.wzkuovujhiu)

    yazarın konuya ilişkin bir diğer yazısı için (http://www.birgun.net/…igin-taze-kurbani-15661.html)

    edit: bunlara laf anlatılması gerekir; ancak ilk adım olarak bütün bir eğitim sistemini baştan aşağı yenilemek gerekmektedir.

    edit 2: "bunlar"dan kastım, "ırkçılığı sadece siyah düşmanlığı sananlar"dır.

    edit 3: wonderdondi'nin uyarısıyla linkler düzeltildi. her iki yazı da birgün'deydi ama kaldırmışlar.

    edit 4: yine, yeniden link.
  • (bkz: afroamerican)
  • ırkçılığın yalnızca zenci düşmanlığı olmadığı çoğu kişi tarafından bilinse de, türkçe'de "zenci" dediğimizde dahi rkçılık yaptığımızı, hatta gizli ırkçı olduğumuzu iddia edenler düşünüldüğünde çok daha masum bir sanrıdır.

    halbuki şöyle demeliyiz:
    - "parfümü üst geçitteki afrikalı amerikalı sattı."
    + "iyi de, ben tanıyorum onu nijeryalı o."
    - "pardon abi siyahi insan işte."

    bu iddianın sahiplerinden birisi:
    (bkz: cem dizdar)
  • şurdan aldım: http://derinsular.com/turkiye-ve-irkcilik/

    "hiçbir delinin deli olduğunu kabul etmediği söylenir. irkçılık için de aynı durum söz konusu.

    bir örnek: fransa

    joan scott’ın, 2007 yılında princeton university press tarafından yayınlanan the politics of the veil adlı kitabı, fransa’da müslüman azınlığa (ve spesifik olarak da başörtülülere) yönelik hakim tavırları ele alır. kitabın ikinci bölümü, spesifik olarak, ülkedeki ırkçılık hakkındadır. scott, bu bölümün hemen başında, yıllar önce bir doktora öğrencisiyken fransa’nın küçük bir kasabasında başından geçenleri özetler:

    scott, nüfus kayıtlarının tutulduğu bir resmi dairede tez araştırmasını yürütmektedir. kasabada kuzey afrika kökenli insanlar yaygın olarak yaşamakta olduğu için, ilgili kuruma hemen her gün yeni doğan çocuklarını nüfusa kaydettirmek isteyen araplar da gelir. fransız memurların bu kimselere karşı tavırları gayet nazik ve resmidir. ancak işlemleri tamamlanan azınlık mensubu kişi oradan ayrıldıktan sonra olumsuz yorumlar başlar…

    ilk olarak, daireye gelen arap ile (hem içeri girdiğinde, hem de ayrılmadan önce) iki kez kibarca el sıkışmak durumunda kalan fransız memur lavaboya yönelir ve kuzey afrikalıların ne kadar da pis olduklarından yakınarak ellerini yıkar. bir başkası, doğum beyanında bulunulan çocuğun ismini alaya alarak, “isimleri ya nasır oluyor, ya da muhammed” gibi sözler sarf eder.

    scott, bu şekilde her gün mesai boyunca fransız memurların araplar hakkındaki aşağılayıcı yorumlarını dinlemek zorunda kalır. ancak bir gün ilginç bir şey yaşanır… amerika’nın pek çok şehrinde siyah isyanları başgöstermiştir. konu ile ilgili haberleri dinleyen fransız memurlar, scott’a, amerikalıların nasıl olup da bu kadar ırkçı olabildiklerini sorarlar. onlara göre, fransa’da değil ırkçılık, önyargı bile yoktur.

    bu tepki üzerine scott artık dayanamaz ve onlara her gün araplar hakkında onca korkunç şey söylediklerini, bu sözlerin amerikalı beyazların siyahlar hakkında söyledikleri ile tamamen aynı doğrultuda olduğunu ve zannettiklerinin aksine, ırkçılığın fransa’da da epey yaygın olduğunu ifade ederek itiraz eder. fransız memurlar scott’ın bu sözlerine epey şaşırırlar. zira onlara göre, araplar hakkındaki söz ve davranışları hakikatin ifadesidir ve dolayısıyla ırkçılıkla ilgisizdir: “araplar hayvan. onlar hıristiyan da değil. sizin siyahlarınız hıristiyan. araplar evlerde değil, gecekondularda … yaşıyorlar, medeni değiller, cahiller, pisler. … sizin siyahlarınız bir zamanlar köleydi, bu arapların öyle bir mazereti de yok.”
    scott, fransız ırkçılığı hakkındaki fikirlerini başka fransızlarla da paylaşır. ancak her seferinde hep aynı tepkileri alır.

    bu noktada, kimi türklerin kürtler hakkında söylediklerinin de yukarıda alıntılanan ifadelerle aynı doğrultuda olduğunu fark etmemek zor. bütün bunlar, ırkçılığın bir dili olduğunu ima ediyor. insanlar bu dili iyi biliyor, ancak sadece bir başkası kullandığında tanıyabiliyorlar."
hesabın var mı? giriş yap