• başrollerinde matt dillon ve sean youngın oynadığı, belki de dimağımızda yer eden vertigo filmini anımsatmasından unutamadığımız film.
  • "rosemary's baby" yazarı ira levin'in "yılın kitabı" seçilen ilk romanı.
  • ira levin'in kitabı, 70'li yıllarda cinayet üçüzdü olarak tercüme edilmiştir.
  • "kimse bir diğerinin sevgisini gerçekten anlayamaz." cümlesiyle beni bitirmiş cnbc-e de yayınlanmış film.
  • 1991 yapimi, ba$rollerinde matt dillon ve sean youngin oynadigi vasat bir film.

    ozellikle, '80'li yillarin ba$inda rol aldiklari onemli filmlerle yakaladiklari $anslari iyi kullanamayan iki oyuncunun, bu filmin ba$rollerinde yollarinin kesi$mesi ve elbirligiyle kendilerine yazik etmeleri acisindan dikkat ceker.

    kariyerinin ilk doneminde, francis ford coppolanin yonetiminde, outsiders ve rumble fish gibi filmlerle kendini gosteren dillon'in, bu donemin devamini getiremediginin ni$anesi gibi gorulebilir bu film. kariyerine, yine '80'li yillarin ba$inda, ridley scottin blade runneri ile ba$layan young'in da, bu filmde yer alarak, benzer bir yol izledigi soylenebilir.

    --- spoiler ---

    vasat, masat, ama filmin konusu ozetle $oyledir: jonathan (matt dillon), sevgilisi dorothy'nin (sean young) hamile kaldigini ogrenir ve dorothy'nin zengin babasinin bunu ogrenmesinden cekindigi icin intihar susu vererek dorothy'yi oldurur. ardindan new york'a ta$inan kahramanimiz jonathan, cok gecmeden dorothy'nin ikizi ellen'a (yine sean young) asilir. ama ellen, ikizinin katili oldugundan $uphelendigi jonathan'a bir turlu guvenemez, jonathan da bunu farkedip bu kez ellen'i oldurme planlarina koyulur ve olaylar geli$ir.

    --- spoiler ---
  • 1956 tarihli versiyonunda, robert wagner 'in oynadığı ve yönetmenliğini gerd oswald'ın yaptığı film noir.
  • kariyer bitiren filmdir. sean young dönemin en güzel aktrislerinden. blade runner filmiyle erkenden çıkış yakalar. dune'da (david lynch) oynar. üstüne wall street'ten rol kapar. yani iyi bir yerdedir. 91'e gelindiğinde ise bu filmi seçme gafletinde bulunur. matt dillon ise asi, karizmatik (bence o kadar değil ya neyse) bir aktör. coppola'nın filmleriyle çıkış yakalamıştı. bu filmse ikisinin kariyerini bitirir, yükselişlerine set çeker. peki kariyer bitirecek kadar kötü müdür? evet, öyle.

    1991 yapımı film bir yeniden çevrim. o ilk filmi bulsam önce izleyecektim. çünkü biliyorum ki öncüller çoğu zaman yeniden çevrimlerden daha kaliteli ve bence önce orijinalleri izlemek her zaman daha iyi. bu kez olmadı. yeniden çevrimden devam edeyim. film noir türünde bir film. bilirsiniz bu türü: yükselme-para-güç hırsındaki adamlar, bu adamları parmaklarında oynatan hırslı kadınlar (femme fatale), ihanet, erotizm, cinayet planları. bu filmdeyse bir femme fatale yok. genelde film noir türündeki filmlerde femme fatale olur ama kadının masum olduğu filmler de çekildi.

    a kiss de onlardan. bu küçük fark dışında türün bütün noir klişelerini öyle kötü kullanır ki ancak bu kadar olur. hitchcock'a yapılan göndermeler bile (sean'ın saçlarını kestirip sarıya boyatması=vertigo'daki kim novak; zaten tv'de de vertigo gösterilir. norman'ın annesi=jonathan'ın annesi. psycho'daki duş sahnesi) kötüdür. polisin beceriksizliği, zengin adamın "aman ağzımızın tadı daha fazla bozulmasın" diyerekten kızının ölümünün soruşturmasının önüne geçmesi (çok mantıksız), cinayet sahnelerinin sıkıcılığı (öl artık lan dahi dedirtecek sıkıcılıkta), oyunculukların berbatlığı (young da, dillon da vasatlıktan nasiplenirler) ve daha neler neler. criticker'daki şu yoruma katılmamak zor: some of the most boring murders in the history of cinema. her şeyi sıkıcı, vasat ve mantıksız bu filmin. çözüm bölümü bile zerre germiyor. çözüm bölümünde de hitch ustanın "gerilimi zirveye çıkarıp filmi bitir" kuralı uygulanıyor ama kötü uygulanıyor. özetle güldürecek kadar kötü bir film noir. kötünün kötülük nedeni de inandırıcılıktan uzak (hoş, bu güzel (!) ülkede kebabın yanında pilav getirildiği için adam öldürülüyor). neresinden tutsan elinde kalıyor.
  • 1991'de çekilen ikinci versiyonu 1956'dakine nazaran farklıdır ve pastoral kara filmler ailesine aittir. ilk film şehre tepeden bakar ve gökdelenler arasından suçun kol gezdiği şehri görüntüler. ikinci film ise nietzsche'nin "tanrı öldü" sözüyle açılır ve taşradan geçen tren yolunun izini sürerek bir anlamda ilk filmin bittiği yerin ötesine uzanır.
  • fransızca olarak izlediğimden midir nedir bende değişik bir etki bırakan bir film. çok tuhaf bir durağanlığı olan ve bu haliyle aha bu doksanlar işte diye kendisini belli eden bir filmdir ayrıca. belki de sadece bana öyle geldi. soundtrack yeterince gerer. sonunda beğenirsiniz, beğenmezsiniz orası ayrı ama kendisini size izlettiren bir film öyle ya da böyle.
  • hâle kuntay çevirisiyle 1956 yılında günün kitapları tarafından basılan ve zaman zaman iç dünyamdan bir şeyler bulurken zaman zaman ise vasat olduğunu düşündüğüm kısımlarla karşılaştığım ve çok değil biraz çalkantı arayışında olanlara tavsiye edebileceğim, imlâ hatalarının yoğunluğuna rağmen aynı gün içerisinde başlayıp tamamladığım roman.
hesabın var mı? giriş yap