• özel mülkü reddeden ve ruhun kurtuluşu için yoksulluğu zorunlu bir koşul olarak gören italyan keşiş.
    üyelerinin halka vaazlar verdiği ve özel mülke sahip olmadığı fransiskenler tarikatını kurmuştur.
    azizdir kendisi...
  • assisili francis (1181 /1182 – 3 ekim 1226)

    assisili yani allah'ın garibi notları hakkında dedi ki:
    [sizsiniz bu, hep siz
    mesela yağmurunuz hep vardı
    ağlamalardan bildiğiniz. nedeni belirsiz ağlamalar
    sevgi mi bu? ne bu, aslında ne?
    çocukken başlamıştı sizde olan
    yağmur damlalarına aşkı doğuştan bilensiniz.
    bu nedenle geldi yağmurunuz aslında.
    denize aslında damla damla
    damlaya aslında deniz olduğunu anlatmaya çalışacak olansınız ayrıca.
    evet dudaktan olmalı bu, iletişimle, ama hangisi?
    yazılı, evet bence de.
    şimdi bu benim inancım mı? değil
    aslında insana dair inançlı değildim ibisile
    iletişime, yazmaya inanmazdım
    artık, insana dair herhangi bir çıkış olacaksa, sadece bununla olabilir inanıyorum.
    işte buna inanır haldeyim.
    sonunda insana dair bir inancım var!
    sevgiyle bir olmak. belki düş'lerimde sadece
    yalnız uçan kuş olmak, denizde yüzen dalan çıkan balık
    kolonisine isyankar işçi karınca
    ayaza rağmen inatla çiçek açan meyve ağacı
    seçemiyor insan, hepsi güzel bunların, hepsi ben olmalıyım
    evet hepsi benim.
    tutunuyorlar. gidemezler bir yere
    benim düş cennetime lazım onlar
    sizin yaşadığınız belki de]
    (bkz: çözümleme/@ibisile)

    [kendisine "fukaracık", "tanrı'nın karagözü" denmesinden hoşlanan assisili aziz francesco'nun ağlama ve yalvarmalarını hatırlar mısınız? artık ihtiyarlamış, tarikatı devleşmeye başlamıştı ki, merhametsiz öğrencisi elias, üstadının titrek, müşfik ellerinden dizginleri almış, assisi'nin üç katlı görkemli aziz francesco manastırı'nı yapmaya başlamıştı. burasını çok değerli duvar resimleri, altın inciller, rengarenk camlı büyük pencerelerle dolduruyordu. "isa'mızın ahırı burası değil!" diyordu zavallı francesco. "saray bu, kale! istemem! istemiyorum!" hoyrat elias ise gülüyor, frerlere göz kırpıyor, onuruna bu tapınağın yapıldığı kişiyi göstererek mırıldanıyordu: "bu da iyice ihtiyarladı!"] nikos kazancakis - ispanya, yaşasın ölüm

    (bkz: assisili françesko), saint francis
    (bkz: françois/@ibisile)
    (bkz: allah'ın garibi/@ibisile)
  • ne oldu da babası gibi ipek tüccarı olmaktansa şanlı şerefli şövalye olmak isteyen st. francis de assisi bu ayetleri okuduktan sonra varı yoğu bırakıp aziz petrus gibi sırtında bir kaba kumaşla yollara döküldü?
    "isa on iki öğrencisini yanına çağırıp onlara kötü ruhlar üzerinde yetki verdi. böylece kötü ruhları kovacak, her hastalığı, her illeti iyileştireceklerdi.

    5. isa onikiler'i şu buyrukla halkın arasına gönderdi: “öteki ulusların arasına girmeyin. samiriyeliler'in kentlerine de uğramayın.
    6. bunun yerine, israil halkının yitik koyunlarına gidin.
    7. gittiğiniz her yerde göklerin egemenliği'nin yaklaştığını duyurun.
    8. hastaları iyileştirin, ölüleri diriltin, cüzamlıları temiz kılın, cinleri kovun. karşılıksız aldınız, karşılıksız verin.
    9. kuşağınıza altın, gümüş, ya da bakır para koymayın.
    10. yolculuk için ne torba, ne yedek mintan, ne çarık, ne de değnek alın. çünkü işçi yiyeceğini hak eder.
    11. hangi kent ya da köye girerseniz, orada saygıdeğer birini arayın ve ayrılıncaya dek onunla kalın.
    12. onun evine girerken, evdekilere esenlik dileyin.
    13. eğer evdekiler buna layıksa, dilediğiniz esenlik üzerlerinde kalsın; layık değillerse, size geri dönsün.
    14. sizi kabul etmez, sözlerinizi dinlemezlerse o evden ya da kentten ayrılırken, ayaklarınızın tozunu silkin. "

    hiç dünyada bu kadar kötülük, zulmü, ayrımcılık varken hayvanları koruma gününün dünyanın her yerinde, hem de 200 yıldır kutlandığını merak ettiniz mi?
    böyle bir konuda bilinç oluşmasına, insan haklarının bile kabulünden önce, ilham olan 4 ekim'in bayramı olan aziz assisili francis'i hiç duymadığınız muhtemelen çoğunuz.

    başlamadan önce; eskiden bir ateist olarak havariler bir yana, st. augustine ve daha birçok azizin; zenginlik refah içindeki yaşantılarından sıkılıp spiritüel macera arayan, o dönemde de pek imkan olmadığı için farklı ve özel olma hissi için bu yola girdiğini düşünürdüm.
    hoş bir dine, tanrıya inanmanın karakter zayıflığı olduğunu da ispat edebileceğimi sanıyordum.

    bana neden katolik hristiyan olduğumu sorduklarında sadece şunu düşünüyorum, "kutsal" addedilen dinlerin çıkış noktası hep para-pul oldu. biri direkt bir tüccar tarafından, biri halkının adı kendi kutsal kitabında bile açgözlülükle suçlanan vs vs. sonrasında takipçilerinin izlediği yolu değil, çıkışlarını eleştiriyorum o yüzden bana böyle de şöyle diye gelmeyin.
    uzak doğu mistisizminde bile kapitalist yayınları bir kenara bırakıp detaylı incelerseniz, ki ona bile gerek yok "altın" buda heykellerine bakarsanız yukarıda geçen ayetin güzelliğini veya madem bu insanlar macera arıyordu da keşişliğe vurdular kendilerini, hadi biri ikisi, bu kadar çok kişi nasıl bir hayalin peşinde bu eziyetleri çekmeyi kabul etti diye sorguluyorsunuz. hele malum uzakdoğu'da prensliği bırakıp ruhaniyete hayatını adayan bir tek kişiyi binlerce yıldır milyonlarca kişinin takip ettiği dünyada azizlerin hayatı belki de hristiyanlığın bu kadar kişiye ulaşma sebebidir.
    ıntro'yu geçtiysek günümüzde francisken rahipliğinin kurucusu olan aziz francis kimdir bakalım.

    "assisili fransis, italya'nın umbria bölgesindeki assisi şehrinde 1181'in sonlarında veya 1182'nin başlarında pietro di bernardone adında zengin bir italyan ipek tüccarı baba ve pica adında bir fransız anneden doğdu. ailesi tarafından şımartılan fransis, zengin bir genç adamın tipik gençliğini yaşadı. cömertçe para harcadı, zevkli bir hayatın tadını çıkardı. 1202 civarında, perugia'ya karşı bir askeri sefere katıldı ve collestrada'da esir düşerek bir yılını esir olarak geçirdi. bir hastalık, hayatını yeniden değerlendirmesine neden oldu."

    aziz francis bir gecede tanrı yolunda gitmeye karar vermedi. yaşadığı kent assisi komşu kente savaş açınca hayal ettiği kahramanlık ünvanları önündeydi. fakat ne yazık ki ordu kıyıma uğramış, sadece francis gibi fidye koparılacak zenginler bir yıl boyunca pis bir mahzende esir tutulmak üzere sağ bırakılmıştı. bu berbat deneyim bile salınıverildikten sonra francis'in hayatında bir şeyi değiştirmeden zevk ve sefa içinde partilemesine engel olmadı.

    assisi'den gelen birliklerin çoğu savaşta katledildi. sadece fidye almayı bekleyecek kadar zengin olanlar esir alındı. sonunda francis her zaman olmak istediği gibi soylular arasındaydı... ama sert, karanlık bir zindanda zincirlenmişti. tüm hesaplar, o korkunç yerde mutlu tavrını asla kaybetmediğini söylüyor. sonunda, zindanda bir yıl geçirdikten sonra fidye ödendi. garip bir şekilde, deneyim onu ??değiştirmiş gibi görünmüyordu. kendini savaştan önceki kadar neşe ve terk ile partiye verdi.

    tecrübe, hayattan istediğini de değiştirmedi: glory. sonunda dördüncü haçlı seferi için bir şövalye çağrısı ona rüyası için bir şans verdi. ama ayrılmadan önce francis'in bir zırhı ve bir atı olması gerekiyordu - zengin bir babanın oğlu için sorun değil. ve sadece herhangi bir zırh takımı değil, muhteşem bir pelerinle altınla süslenmiş bir zırh. `:* *` * * *

    ama francis assisi'den bir günlük mesafeden daha uzağa gidemedi. orada, tanrı'nın ona her şeyin yanlış olduğunu söylediği ve eve dönmesini söylediği bir rüya gördü. ve eve dönüş yaptı. savaşa gitmeden geri dönmek nasıl bir şey olmalı - sevilmekten başka bir şey istemeyen çocuk aşağılandı, güldü, köy tarafından korkak olarak adlandırıldı ve zırha harcanan para için babası tarafından hiddete uğradı.

    "bir cüzamlıyla tanıştıktan sonra, süregelen değişimi başladı. yalnız kalacağı yerlerde daha fazla vakit geçirmeye, tanrı'dan ruhsal bir aydınlanma istemeye başladı. assisi'nin hemen dışında, terk edilmiş aziz damiano kilisesinde isa mesih'in mistik bir vizyonunu gördüğünü söyledi ve burada çarmıha gerilmiş isa'nın ikonası kendisine şöyle dedi: "fransis, fransis, git ve evimi onar, görebildiğin üzere, harabeye dönüyor." bunu, şu anda dua etmekte olduğu yıkık kiliseyi onarmak anlamına geldiğini sandı, oradaki rahibe yardımcı olmak maksadıyla babasının dükkanında birkaç kumaş sattı bu olay babasıyla olan ilişkisini koparttı."

    bir gün, güzelliği seven, yemek konusunda çok seçici olan, bozuk, çirkin her şeyden nefret eden francis, kırsalda at sürerken bir cüzamlı ile karşı karşıya geldi. cüzzamlının görünüşünden ve kokusundan iğrenen francis yine de atından indi ve cüzamlının elini öptü. barış öpücüğü geri döndüğünde, francis sevinçle doldu. yola çıkarken son bir arkasına döndü ve cüzzamlının ortadan kaybolduğunu gördü. o bunu her zaman tanrı'dan gelen bir sınav olarak gördü...

    "o ve takipçileri, yoksulluğu kutladılar ve hatta yücelttiler, son yazılı eseri olan vasiyet, mutlak kişisel ve toplu yoksulluğun tarikatın üyeleri için temel yaşam tarzı olduğunu söyledi. yoksulluk içinde fransis, kardeşliği besleyen bir özgürlük buldu. yoksulluk ruhuyla, kardeşlerini egemenlik arzularından vazgeçmeye çağırdı.
    doğanın bizzat tanrı'nın aynası olduğuna inanıyordu. bütün yaratıkları "kardeşleri" ve "kız kardeşleri" olarak adlandırdı. hayvanlara ve doğaya olan bağlılığı, insanlığın, tanrı'da temellenen tüm yaradılışın birbiriyle bağlantılı olduğu konusundaki anlayışını derinleştirdi. "

    francis yoksulluğu ortadan kaldırmaya çalışmadı, onu kutsal kılmaya çalıştı. rahipleri, kendilerinden daha fakir biriyle karşılaştıklarında, o kişiye vermek için alışkanlıklarının kolunu hevesle koparırlardı. tüm ihtiyaçlar için çalıştılar ve sadece mecbur kaldıklarında yalvardılar. ama francis para kabul etmelerine izin vermedi. onlara bozuk paralara yoldaki çakıl taşları gibi davranmalarını söyledi. piskopos, keşişlerin zor yaşamında dehşete düştüğünde, francis, "herhangi bir malımız olsaydı, onları savunmak için silahlara ve yasalara ihtiyacımız olurdu" dedi. bir şeye sahip olmak, francis için aşkın ölümüydü. ayrıca francis, hiçbir şeye sahip olmayan bir adama ne yapabilirsin ki diye düşündü. oruçlu birini aç bırakamazsın, parası olmayan birinden çalamazsın, prestijden nefret eden birini mahvedemezsin. gerçekten özgürdüler.

    korkak olarak lekelenen oğlu paraya pula ilgisini kaybedip bir de gördüğü imgelem üzerine43 üstüne kilisiye bağışlamaya kalkınca babası deliye döner.
    dükkanda sattığı kumaşların parasını onarılması için verdiği kilisesinin rahibi kötü niyetli bir para /temiz olmadığı gerekçesiyle geri çevirir. çünkü para babasının olsa bile izinsiz almıştır. bu nedenle babasıyla arası bozulur ve iş miras reddine gidince, çünkü babası parasının kilise işleri için çarçur dileceğinden korkmuştur bu yüzden parasını korumak istemektedir. aziz francis babasını, mirasını hatta o anda üzerinde olan kıyafetleri bile bir kenara atarak keşişliğe başlar.
    toplanan kalabalığın önünde, "pietro bernardone artık benim babam değil. bundan böyle tam bir özgürlükle, 'cennetteki babamız' (our father who art in heaven) diyebilirim.' der.

    şövalyelik hayalinden gönüllüğü dilenciliğe düşüşü incil'de matta 10 da geçen yukarıdaki ayetlerin devamı olan şu kısmı getirir akla;
    “yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! barış değil, kılıç getirmeye geldim.
    35. çünkü ben babayla oğulun, anneyle kızın, gelinle kaynananın arasına ayrılık sokmaya geldim.
    36. ‘insanın düşmanı kendi ev halkı olacak.’
    37. annesini ya da babasını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir. oğlunu ya da kızını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir.
    38. çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen bana layık değildir.
    39. canını kurtaran onu yitirecek. canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır.
    40. “sizi kabul eden beni kabul etmiş olur. beni kabul eden de beni göndereni kabul etmiş olur. "

    peki hayatını fakirliğe adayan aziz francis ile hayvanlar arasındaki bağ nedir?
    aziz francis sadece hayvanları değil, tanrının yarattığı doğanın büyük bir aşağıydı. vaazlarını sadece insanlara değil, nehirlere, kuşlara ağaçlara veriyordu.
    sokak hayvanlarının katledilmesinin konuşulduğu günümüzde hakkında anlatılan bir efsane hakkında daha iyi fikir verecektir;
    "fioretti'den bir başka efsane, francis'in bir süre yaşadığı gubbio şehrinde "hayvanları olduğu kadar insanları da yiyen korkunç ve vahşi bir kurt" olduğunu söyler. francis tepelere çıktı ve kurdu bulduğunda haç işareti yaptı ve kurda kendisine gelmesini ve kimseye zarar vermemesini emretti. sonra francis kurdu kasabaya götürdü ve şaşkın vatandaşlarla çevriliyken, kurtla aralarında bir anlaşma yaptı. kurt "açlıktan kötülük yaptığı" için, kasaba halkı kurdu düzenli olarak beslemeliydi. karşılığında kurt artık onları ya da sürülerini avlamayacaktı. bu şekilde gubbio yırtıcının tehdidinden kurtuldu. "

    francis asla bir tarikat kurmak istemedi - bu eski şövalye bunun kulağa çok askeri geldiğini düşündü. yaptığı şeyin tanrı'nın kardeşliğini ifade ettiğini düşündü. yoldaşları, tarlalardan ve kasabalardan, soylulardan ve sıradan insanlardan, üniversitelerden, kiliseden ve tüccar sınıfından hayatın her kesiminden geldi. francis, ister dilenci ister papa olsun herkese onur, saygı ve sevgi göstererek gerçek eşitliği uyguladı.

    francis'in kardeşliği, tanrı'nın tüm yarattıklarını içeriyordu. francis'in doğa sevgisi hakkında çok şey yazıldı ama ilişkisi bundan daha derindi. boş zamanlarını ormanda geçiren veya güzelliğine hayran olan birine doğa aşığı deriz. ama francis gerçekten de doğanın, tüm tanrı'nın yarattıklarının kardeşliğinin bir parçası olduğunu hissetti. serçe, papa kadar onun kardeşiydi.
    francis bir eylem adamıydı. yaşamının sadeliği, fikirlere ve eylemlere kadar uzanıyordu. basit bir yol olsaydı, ne kadar imkansız görünürse görünsün, francis onu alırdı. böylece francis, kardeşliği için onay istediğinde, papa ııı. masum'u görmek için doğruca roma'ya gitti. bu dilenci ona yaklaştığında papa'nın ne düşündüğünü hayal edebilirsiniz! aslında francis'i dışarı attı. ama rüyasında paçavralar içindeki bu küçük adamın yana yatmış lateran bazilikasını havaya kaldırdığını görünce, hemen francis'i geri aradı ve ona vaaz vermesine izin verdi.

    mesela ben eski septik yaklaşımımla okuduğumda şövalyelikten vazgeçişini sadece ölümden korkaklığına bağlamıştım. yani haçlı seferlerine katılmaktan vazgeçişi sadece esaret döneminden kalma bir travmaydı belki de. sonra mısır'a, suriye'ye gittiğini, oralarda o kadar çok sevildiği için haçlılar kovulduktan sonra bile ülkede kalmalarına hatta kutsal mülkleri korumalarına izin verildiğini duyunca "abi sen gerçekten ne istiyorsun" demiştim.
    "1219'da mısır sultanı kamil bin adil'i dinini değiştirtmek veya bu denemede şehit edilmek için fransis, beşinci haçlı seferi sırasında mısır'a gitti. fransis'in müslüman cephelerini aşması ve sultan'ın huzuruna çıkartılması ve kampında birkaç gün kalması büyük olasılıkla bir askeri ateşkes sırasında oldu. raporlar, sultan'ın fransis'in nezaketle karşıladığını ve fransis'in müslümanlara barışı vaaz ettiğini belirtmenin ötesinde, karşılaşma sırasında neler olduğuna dair hiçbir bilgi vermiyor. zarar görmeden döndü. bilinen hiçbir arap kaynağı ziyaretten bahsetmemektedir. bazı geç kaynaklara göre, sultan, fransis'e kutsal topraklardaki kutsal yerleri ziyaret etmesine ve hatta orada vaaz vermesine izin verdi. emin bir şekilde iddia edilebilecek tek şey, fransis ve arkadaşının 1220'nin ikinci yarısında akka'ya oradan da italya'ya gitmek için haçlı kampını terk ettikleridir.[3]"

    dürüstlüğünün bir başka örneği, beşinci haçlı seferi savaşırken müslümanları dönüştürmek için suriye'ye gitmeye karar verdiğinde geldi. bir savaşın ortasında, francis en basit şeyi yapmaya ve barış yapmak için doğrudan sultana gitmeye karar verdi. o ve arkadaşı yakalandıklarında asıl mucize öldürülmemiş olmalarıydı. bunun yerine francis, francis'in ve onun vaazlarının büyüsüne kapılan sultanın yanına götürüldü. francis'e, "senin güzel olan dinine dönerdim ama ikimiz de öldürülürdük" dedi.
    francis, müslümanlar arasında değil, kendi kardeşleri arasında bir tür zulüm ve şehitlik buldu. italya'ya döndüğünde, on yıl içinde 5000'e ulaşan bir kardeşliğe geri döndü. bu büyük hareketi kontrol etmek, başkalarının standartlarına uygun hale getirmek için dışarıdan baskı geldi. insanlar, radikal yoksulluk rüyasının çok sert olduğunu söyledi. francis, "tanrım, sana güvenmeyeceklerini söylememiş miydim?" diye yanıtladı.

    görsel

    son olarak kendi ruhunun sadeliğini ve basitliğini yansıtan barış duasıyla kapatalım:

    tanrım, beni barışının bir aracı yap:
    nefretin olduğu yere sevgi ekeyim;
    yaralanmanın olduğu yerde, af;
    şüphenin olduğu yerde, inanç;
    umutsuzluğun olduğu yerde, umut;
    karanlığın olduğu yerde, ışık;
    hüznün olduğu yerde, neşe.
    ey ilahi üstat,
    teselli etmek için teselli edilmeyi,
    anlamak için anlaşılmayı,
    sevmek kadar sevilmeyi beklememi sağla.
    çünkü aldığımızı vermekte,
    bağışlanmamız bağışladığımızın içindedir,
    ve ölümde sonsuz yaşama doğarız.
hesabın var mı? giriş yap