• iran devrimi sırasındaki gelişmeleri çözümleyemediği için bin pişman, türkiye iran olur mu sorusuna kaynak kitaplar yazarı.

    (bkz: iran'da soluyor çiçekler)
  • merhaba. benim adım bahman nirumand. iranlı bir gazeteci-yazarım.

    şah'ın devrilmesinde aktif rol oynayanlardanım.

    ve aynı zamanda mollaların, demokrasi ve özgürlük getireceğine inanan milyonlarca solcu, demokrat, liberal ve milliyetçi insandan biriyim.

    evet, humeyni yeryüzünde cenneti vaat etti bize. demokrasi gelecek, kimse fikirleri ve siyasal görüşleri yüzünden tutuklanmayacak, işkence yapılmayacak, kadınlara eşit haklar verilecek, giyim serbest olacaktı.

    şah'ı devirdikten sonra mollaların camiye geri döneceklerinden emindik. devleti yönetecek durumda olduklarına inanmıyorduk.

    yanıldık. kitaplardan ezberlediğimiz cümleleri, içi boş kavramları birbirimize söyleyip duruyorduk.

    üzerinde durmadık

    her şey 14 ocak 1979 tarihinde değişti. şah, iran'ı terk etti. ardından iran tarihinin en büyük yürüyüşü tahran'da yapıldı. sansür, yasak yoktu, istediğimiz gibi bağırıyorduk.

    fakat mitingde ilk dikkatimi çeken, kim liberal musaddık ya da solcu şehitlerin resimlerini taşıyor ise mollalarca dövülüyordu.

    pek üzerinde durmadık bu olayın, "hele bir kurtlarını döksünler, sonra sakinleşirler" diye düşündük.

    ertesi gün gazetede, bir hırsızın genç mollalar tarafından yakalanıp, adına "islam mahkemesi" denilen bir mahalli heyet tarafından 35 kamçı cezasına çaptırıldığı haberini okuduk.

    haberi ciddiye almadık; "üç beş sapsızın işi" dedik.

    bu arada bira-şarap fabrikalarının yakılması, sinemaların tahrip edilip filmlerin sokaklara atılması gibi olayların üzerinde hiç durmadık. "ufak tefek şeylerin" toplumun demokrasi ve ulusal bağımsızlık yolundaki çabaları etkilemesini istemiyorduk.

    biz bunları söylerken, mollalar tarafından, kadın ve erkeklerin yan yana yüzemeyecekleri; okullarda aynı sınıflarda olamayacakları; birlikte spor yapamayacakları gibi gerici kararlar ardı ardına alınmaya başlandı. "müslüman kadınların yanında orospuların yeri yoktur" denilerek kadınlara örtünme zorunluluğu getirildi. özellikle üniversitelerde bu yüzden çatışmalar çıktı.

    bu çatışmalardan rahatsız olduk; kadın sorununun güncelleşip ön plana geçmesini istemiyorduk! "asıl mücadele, emperyalizme ve kapitalizme karşı verilmelidir" diyorduk. kadın sorunu bir yan çelişkiydi, ana çelişki sömürüydü. kadının giyim sorunu, emperyalizme karşı verilen mücadeleyi baltalamamalıydı!

    peçesiz, başörtüsüz sokağa çıkan kadınlar artık açıkça, gözümüzün önünde dövülüyordu. bazı kadınların yüzüne kezzap atılıyordu.

    biz ise hala büyük laflar ediyorduk; bu tür olayları devrimin kaçınılmaz sancıları olarak görüp umursamıyorduk! "ittifak" "eylem birliği" gibi terimlerin peşinden koşup duruyorduk.

    geçiş sancıları sandık

    humeyni, "bütün sorunlarımızın sebebi, cemiyetimizdeki ahlaksızlıklardır. bunların kökünü kazımalıyız" diyor; genç mollalar terör estiriyordu. kitabevleri yağmalanıyor; gazete bayileri ateşe veriliyordu.

    şiraz'da "islam mahkemesi" eşcinsel ve fahişe olduğu gerekçesiyle dört kişiyi idam ediyordu. benzer olay tahran'da da gerçekleşiyor, üç fahişe ve üç eşcinsel kurşuna diziliyordu.

    sesleri ve görüntüleriyle erkekleri tahrik ettikleri için kadın spikerler televizyondan kovuluyor; uyuşturucu olarak görülen müzik yasaklanıyordu. alkol içen, kırbaç cezasına çarptırılıyordu.

    şimdi düşünüyorum da, insan zamanla her türlü aşağılanmaya alışıyor galiba. hiçbirini görmüyorduk; basmakalıp analizlerimizin doğru olduğuna o kadar inanıyorduk ki!..

    oysa toplum hızla dincileştiriliyordu. alınan her kararda "tamam bu sonuncusu" diyorduk. ama arkası hep geliyordu.

    kızların evlenme yaşı 18'den 13'e düşürüldü. parfüm, ruj, saç boyası, mücevher gibi kadın malzemelerinin yurda girişi yasaklandı. kadın çamaşırı satan mağazaların vitrinlerine sütyen, kombinezon vs. koymasına bile izin yoktu.

    kamu dairelerinde kadın memurlara tesettüre girme emri çıkarıldı.

    aslında birçok aydın kadının üye olduğu kadın dernekleri vardı. onlar kendi küçük çevrelerinde "hamilelik tatilinin uzatılması", "eşit işe eşit ücret" gibi talepleri tartışıyorlardı.

    biz aydınlar hep aynı düşüncedeydik: demokrasi ve özgürlüğe geçiş sancılarıydı bu tür vakalar! abartmaya gerek yoktu.

    hepimiz "ana çelişki" üzerinde duruyorduk; öncelikle dışa bağımlılık ve ekonomik krizden kurtulmalıydık.

    referandum oyunu

    üç ay önce humeyni, paris'te komünistler de dahil olmak üzere her görüşün rahatça örgütleneceği bir demokrasiden, özgürlükten bahsederken, şimdi tüm solcu, milliyetçi ve liberalleri islam düşmanı ilan etmişti. bu sözler üzerine ilk protestomuzu yaptık. mitingimize bir milyonu aşkın insan geldi.

    mollaların en iyi siyasi stratejileriydi; işlerine gelmediği zaman hemen gündemi değiştiriyorlardı.

    referandum meselesini gündeme getirdiler. halka soracaklardı: "islam cumhuriyeti'ni istiyor musunuz, istemiyor musunuz?"

    kuşkusuz bu bir oyundu; halkın yüzde 65'inin okuryazar olmadığı bir ülkede kim ne anlardı cumhuriyetten? yapılan propaganda belliydi; dediler ki: "islam'a evet mi, hayır mı diyorsunuz?"

    biz bu oyunu biliyorduk ama şöyle düşünüyorduk: "önemli olan cumhuriyettir; serbest seçimlerdir; demokratik haklardır; özgürlüklerdir. islam cumhuriyeti bunu sağlayacaksa neden karşı çıkalım?"

    ancak bazı küçük kesimler bu oyuna gelmemek için referandumu boykot ettiler. sonuçta, "evet" diyen 20 milyon, "hayır" diyen ise sadece 140 bindi.

    mollalar bu referandum sonucunu çok iyi kullandılar. güya tüm ülke yaptıklarını onaylıyordu. artık televizyondan sonra basın da ellerine geçmişti. sanki tüm muhaliflerin sayısı 140 bin kişi gibi gösterdiler. halbuki 20 milyon içinde bizim oyumuz da vardı. ama artık bizim sesimizin çıkmasına izin verilmiyordu.

    halkı anlayamadık

    mollalar güçlendikçe saldırganlaştılar.

    örneğin, tirajı bir milyon olan liberal "ayendegan" gazetesi'ni kapattırdılar. sıra sonra "keyhan" gazetesi'ne geldi; muhalif yazarların işten çıkarılmasını sağladılar.

    tüm bu olanları protesto etmek için mitingler düzenlemeye başladık. ama iş işten geçmişti artık; insanlar yılmıştı, korkuyordu.

    özgürlük, demokrasi ve bağımsızlık için ayaklanan halkın, bu kadar kısa sürede değişeceğini düşünememiştik.

    sanmıştık ki, mollaların gerici yasalarına/kurallarına halk karşı çıkacak. halbuki tersi oldu; mollalar yasak, sansür getirdikçe arkalarından gidenlerin sayısı arttı.

    örtünmek moda oldu!

    tüm bunlara "gelip geçici bir fırtına" diye bakmak ne büyük yanılgıydı.

    komünistlerden, solculardan, demokratlardan, milliyetçilerden sonra liberal islamcılar da zamanla mollaların hedefi oldu.

    şah döneminden daha çok insan cezaevlerine konuldu; idam edildi.

    milyonlarca insan canını kurtarmak için yurtdışına kaçtı.

    kaçanlardan biri de bendim.

    umarım bizim hatalarımızdan birileri ders çıkarır.

    (not: bu metin, bahman nirumand'ın "iran" kitabından derlenmiştir.)

    türkiye'nin iran benzerliği çok şaşırtıcı

    önce bir tespit yapalım:

    diyorlar ki, "türkiye, iran"a benzemez!" yanılıyorlar.

    bu nedenle gelin önce kısa bir tarih yolculuğu yapalım:

    19. yüzyılda ingiltere'nin osmanlı devleti gibi iran üzerinde de nüfusu vardı.

    iki ülke de tarım ülkesiydi.

    20. yüzyıl başında, -iran 1906; osmanlı 1908- askerlerin bastırmasıyla iki ülkede de meşrutiyet ilan edildi.

    her iki ülke 1920'lerde yeni liderleriyle yönetildi:

    iran'da subay rıza han (pehlevi), "ormancılar ayaklanmasını" bastırıp yönetimi devirerek kendini "şah" ilan etti.

    türkiye'nin lideri ise iç ve dış düşmanları yenen mustafa kemal atatürk'tü.

    her iki lider de ülkelerinin tarihlerinde görülmedik boyutlarda, modernleşme ve reform politikalarını uygulamaya koydu. ülkelerini eğitim sisteminden hukuk sistemine kadar laikleştirmeye çalıştılar. kılıf kıyafet devrimi yaptılar.

    bu reformlara her iki ülkede de karşı çıkan pek olmadı; sayıları az olmakla birlikte muhalif olanlar da çok ağır cezalara çaptırıldı.

    iran 1940'ta, türkiye 1946 yılında parlamenter demokrasiye geçti.

    iran'da 1951'de, türkiye'de 1960'ta "milliyetçi/ulusalcı solcu" askerler darbe yaptı.

    iran"da başta petrol olmak üzere millileştirmeler yaşanırken, türkiye de dışa açıldı, yabancı sermayeyi kabul etti.

    cıa, iran'daki darbeci musaddık'ı yıktı. yerine tekrar şah rıza pehlevi'yi getirdi. şah bütün partileri kapattı, liderlerini hapsetti.

    türkiye, 1961'de demokrasiye döndü, seçimler yapıldı.

    1960'lı yıllar, her iki ülkede de sol, milliyetçi ve islamcı hareketin ivme kazandığı dönem oldu.

    aynı dönemde her iki ülkenin siyasi ve iktisadi olarak dışa bağımlılığı arttı. abd "abi" rolündeydi. düşman ise komünizmdi.

    her iki ülke de solcularını ezmek, yok etmek için her yola başvurdu. devlet güçleri, sola karşı diğer güçlerle ittifak yaptı.

    sol muhalefetin ezildiği dönemde islamcı hareketler güçlendi.

    yeşil kuşak projesi

    burada meseleye daha geniş açıdan bakıp, 1970'li yılların son dönemini bir hatırlayalım.

    sovyetler birliği, afganistan'a girmişti.

    abd'nin kontrolündeki şah, iran'ı terk etmişti. türkiye'de büyük bir sol dalga vardı.

    soğuk savaş döneminde siz abd'nin yerinde olsanız ne yaparsınız?

    iran'da sovyetler birliği yanlısı solculara karşı mollaları desteklediler.
  • kendi ifadesi ile "şah'ın devrilmesinde aktif rol oynayan" iranlı (bugün) alman vatandaşı olan kişi.

    eserleri:

    *probleme der verpflanzung des europäischen dramas in die neupersische literatur. universität tübingen. dissertation, 1960.

    *persien, modell eines entwicklungslandes oder die diktatur der freien welt, rowohlt, reinbek 1967

    *iran. the new ımperialism in action, monthly review press, new york 1969

    *mit gott für die macht. eine politische biographie des ayatollah chomeini, rowohlt, reinbek 1987, isbn 3498046284 (mit keywan daddjou)

    *feuer unterm pfauenthron. verbotene geschichten aus dem persischen widerstand, rotbuch verlag, hamburg 1985, isbn 3880221243

    *ıran - hinter den gittern verdorren blumen, rowohlt, reinbek 1985 ısbn 3499157357 (übersetzung ins türkische durch kemal kurt: iran – soluyor çiçekler parmaklıklar ardında, mit belge yayınlar, istanbul 1988)

    *leben mit den deutschen, rowohlt, reinbek 1989, isbn 3499124041

    *sturm im golf: die ırak-krise und das pulverfass nah-ost, rowohlt, reinbek 1990, isbn 3499129264

    *fremd bei den deutschen, 1991, isbn 3499129248

    *die kurdische tragödie. die kurden - verfolgt im eigenen land, rowohlt, reinbek 1991, isbn 3499130750

    *angst vor den deutschen. terror gegen ausländer und der zerfall des rechtsstaates, rowohlt, reinbek 1992, isbn 3499131765

    *iran-report, heinrich-böll-stiftung, berlin, seit 2001 (erscheint monatlich; siehe weblinks)

    *iran. die drohende katastrophe, kiepenheuer & witsch, köln 2006, isbn 3462037080

    *der unerklärte weltkrieg, booklett, 2007, isbn 978-3-940153-01-2
  • “ evet, humeyni yeryüzünde cenneti vaat etti bize. demokrasi gelecek, kimse fikirleri ve siyasal görüşleri yüzünden tutuklanamayacak, işkence yapılmayacak, hapishaneler kapatılacak, kadınlara eşit haklar tanınacak, giyim serbest olacak dedi. biz solcular ise ılımlılardan daha da büyük yanlışlar yaptık. “ ifadesinin sahibi.
hesabın var mı? giriş yap