• dünyamız, varoluşundan beri çeşitli olayları hazmedememesinden kaynaklı kutuplardan basık, ekvatordan şişkin bi biçimdedir. o biçimin bile bi adı vardır, kendisi geoid'dir. bu it duruş nedense onu özel kılmış, çağlar boyu sırf bu sebepten insanlar birbirine girmiştir. kimse de çıkıp "tamam lan senin eşeğin kancık olsun" dememiştir. huzur o zamanlar o kadar da önemli değildir. vakit boldur, insan çoktur, etamin-dantel-langırt ve çengel bulmaca meşguliyet sahnesindeki yerlerini henüz alamamıştır. bilim uğruna bu kendini adamışlık, ilerleyen çağlarda sırf bizim kafamızı daha çok karıştırmak için yapılmış ve en fazla milli eğitim bakanlığı müfredatındaki kitaplara isim yazdırmak adına uğraşılmıştır. tüm bu hengamenin içinde bol bol konuştukları yetmiyormuş gibi işgüzarın biri de bu konuşulanların bazılarını not almıştır. biz bu konuşanlara "atalarımız" diyoruz. isimlerinin karşısına çarpı işareti konulmaması da yine dönemin gelişmemişlik göstergelerinden.

    dünyamızda şu an kaç milyar insan var inanın bilmiyorum. star 1 döneminde "habitat" diye bir organizasyon vardı, onun tanıtım filmlerinde bol bol söylüyordu ki o rakam sanırım 6 milyar civarındaydı o dönem. yani birisi gözümüze sokmadan dünyamızdaki insanların sayısını bilme şansımız yok. size sorsam say bakalım diye, önce "annem, babam, eşim, dostum, yandaşım" diye başlarsınız saymaya. biraz ıkınıp sıkıldıktan sonra sayıyı en fazla tuttuğunuz ve hatta tutmadığınız takımın oyuncularıyla genişletir, biraz daha manyaksanız ordan aldığınız topla bu yaz hit olmuş şarkıların sahiplerine falan geçersiniz. düşüncesi bile yorgunluk verirken siz neyin peşindesiniz?

    dünyamızın en çok talep gören yeri turudur. bir bilseniz dünyamızın kaçta kaçı kim bilir nereleridir? sokağa çıkmadan önce anahtar-cüzdan-telefon kontrolünü olağan bir vücut atması gibi yaşarken, dünyayı dolaşmak istememizin sebebi kontrolsüzlüğümüzün bizi götürdüğü yeri görmek istemektir. hayır roma'daki aşk çeşmesini değil, hayır maldivlerdeki beyaz kumları değil, hayır alpler'de yağan karı değil. görmek istediğiniz yer güvenle cirit attığınız dünyanız dışındaki kendinizsiniz. çünkü o kadar meşguldunuz ki her şeyin mükemmel olması için and içtiğiniz hayat kaygılarınızla, ruhunuzu salıvermek ancak satın almalarla mümkün hale geldi. cosmopolitan bunu “kendini şımartmak” olarak tanımlar ve yan sayfaya geçtiğinizde bunu gerçekleştirebileceğiniz parfümler, butik oteller ve trend kıyafetlerle yardımcı olur. insanoğlunun büyük bi kısmı bunları uygulayacak kadar gerizekalıyken, bi kısmı da bunlara hizmet eden sektörler oluşturacak kadar akıllı işte. dünyamızın 4/3’lük suyundan kokteyl yapmışlar, kafamız 4 milyar geziyoruz başından beri.

    dünyamız söylenmesi en zor kelimelerden biri olan “biz”in sahiplenmesini içerir. sadece aynı yer kabuğunu paylaşmak ortak bir kenetlenme yaratmıştır ne gerek varıdıysa. (benim tanımadığım insanla ne işim olur? insan deme işin düşer. insan demek kötü bi şey değil ki lütfen saçmalama. hayır ben duydum, sen “burdaki insanlar” dedin. değil misin? ben herkes değilim! afedersin; bir an seni de dünyamızdan sandımdı.) kasten kurulmaya başlanmış bir cümlede bu “biz”i söylemek adamı fena kastırır. ağızdan kaçarsa toparlaman güç olur, farkında olmadan sen olmayan birilerinin sorumluluğunu almış olursun. yemeğini paylaşman gerekebilir, borç vermen gerekebilir, bilgi vermen gerekebilir, iyi davranman gerekebilir. “biz” bir sıçış noktasıdır ve bunu dünyamız senin-benim anladığım gibi anlamayabilir.

    dünyamız mutlu olamayacağımız kadar büyüktür. genellikle 2+1 yerleri kendi dünyamız haline getirmek çok daha tasarruflu ve kolaydır. duvarları boyarız, yere yemek dökeriz. 100 metrekarelik alanda herkes kendisinin allahıdır. duvarları istemezsek boyamayız, evde yemek yemeyiz. sevdiğimiz çiçekleri çok güzel vazolara koyarken “ben allah olsam aynen böyle bi şey yaratırdım valla” dercesine altına çok güzel danteller sereriz. o vazo herkesin görebileceği yere bu yüzden konulur. bizi sevsinler isteriz, evimizi sevsinler. o yüzden evimizden çıkmadan bizi sevmeleri için makyajlar yaparız. her bir makyaj ürününün adı “bak aslında”dır. “bak aslında benim gözlerim çok güzel rimeli”, “bak aslında benim dudaklarım çok güzel” rujlarıyla harika kombinasyonlar yaratır. fakat dünyamız “bak aslında ben sadece kendim için” yalanı üzerine döne döne bi hal olur. beğenilmek için sarfedilen enerji, bu yeryüzüne hidroelektrik santrallerinden daha fazla zarar verir.

    dünyamız dururken mars’lara falan gidilmesi çok anlamsızdır. sanki burada her şeyler tamammış gibi davranmak ve nakliye masraflarını düşünmemek çok afedersiniz büyük piçliktir. dünyamızın sonunu bilim insanları getirecek fazla zekadan. düşünebilmek herkese iyi gelmez, aptallığa da ihtiyaç vardır. azcık oturalım ayaklarımızı uzatıp, yattığımız yerden yukarı bakarken tahmin edelim mesela orta 2’den kalma coğrafya bilgilerimizle. en akıllımız çıkıp “yıldız değil o gezegen” desin mesela bi gece. hepimiz hayran hayran bakalım ve arkadaşımızı bilgisinden dolayı kutsal ilan edelim. bu çok içimizden gelsin, büyük bir şevkle yapalım. mars bu işe çok güzel yarar, hepimizin aptallığa ihtiyacı var.

    siz ne derseniz deyin dünyamız o öküzün boynuzlarında işte. kimse birbirini yemeseydi bunu en baştan söyleyecektim ama uyandırmaya kıyamadım. öküz biziz, öküzüz biz!
  • "çünkü artık ussal dünyamızda yaşamıyordum. eskilerin çılgın dünyasında, eksi birin karekökünün olduğu dünyadaydım." yevgeni ivanoviç zamyatin - mıy

    (bkz: dünya/@ibisile)
  • dünyamızı ne kadar tanıyoruz?

    hiç düşündünüz mü? üzerinde yaşadığımız dünyayı ne zamandan beridir ne kadar iyi tanıyoruz? örneğin en basitinden, milyonlarca yıldır var olduğu bilinen dünyamızın haritasını eksiksiz çizebiliyoruz? bu ve benzeri soruların yanıtları üzerinde biraz düşününce, insanoğlunun *milyonlarca yıllık dünya tarihi *karşısında aslında ne kadar *çaresiz* ve *zavallı* bir duruma düştüğü ortaya cıkmaktadır. yalnızca yukarıda ki sorulara verilecek yanıtlar bile bu *çaresizliğimizin * boyutlarını kavramamıza yetecek düzeydedir.
hesabın var mı? giriş yap