*

  • demiryolu işçilerinin, yaşadıkları ekonomik sıkıntılar nedeniyle inandıkları doğrulardan dahi ödün vermek zorunda kaldıklarını gösteren oldukça başarılı bir film.
  • odtü kamu yönetimi ile uluslararası ilişkiler bölümü öğrencilerine izletilip hakkında essay yazması istenen filmlerden bir diğeri. *

    (bkz: cia in iskence teknikleri)
  • bu filmin senaristi rob dawber hakkında filmin yönetmeni ken loach: " rob, heyacanlı ya da duygusal bir tip değildi fakat filmin onun anlatmak istediği hikayenin hakkını vermesi onu da sevindirmişti. filmin piyasaya çıktığını görseydi; demiryollarının ve demiryolu işçilerinin özelleştirme cehenneminde çürümesine göz yuman işçi partilerinin kıçına bir tekme de o atmak isterdi." demiştir.
  • odtü'de verilen introduction to politics ii - adm1122 dersinin ödevlerinden birisine konu olmuş filmdir. bu ödevde öğrencilerin filmdeki neo-liberal özelleştirme politikasının işçileri nasıl etkilediğini yazmaları istenmişlerdir.

    film her ne kadar işçilerin perspektifinden değişimi iyi vermiş olup özelleştirmenin zarar verici etkilerini güzel gösterse de, bir filmden çok belgesel tadında bence. yani film modunda izleyince çok sıkıcı bir film haline dönüşüyor, belgesel olarak çekselerdi daha ilgi çekici olabilirdi. bu haliyle izlemek tek kelimeyle işkenceydi.

    dipnot: bu entrynin yazıldığı tarihte filmin internette türkçe altyazısı bulunmamaktadır.
  • navigators soulfunk tarzında müzik yapan nefis bir grup, wall of stone şarkısına rox 90.1 radyosunda denk geldim, meğer grup 2003 yılından bu yana varlığını sürdürüyormuş, şahane şarkılarıyla kulaklarıma yapıştılar. http://youtu.be/6_rhgwgypb4
  • bundan seneler sonrasında da, yaşanan ekonomik dönüşümün alt sınıfları nasıl etkilediğine bakmak için izlenebilecek bir film. sıkıcı olabilir, tekdüze gelebilir, ama bu maalesef doğru olmadığı anlamına gelmiyor. gerçi bu doğru olma durumu da, iyi film olmasına yetmiyor. işçilerin önceden kullandıkları ekipmanı parçalamaya zorlandığı bir sahne var örneğin. bu sahne bence toplumcu-gerçekçi sinemanın neden ekseriyetle sıkıcı olduğunun bir örneği. şu ıspanakların denize dökülüp, alenen serbest piyasa üzerine ders verildiği bir kemal sunal filmi var, onu çağrıştırdı. özelleştirme, taşeron, iş kazaları veya demir yollarına özel bir ilginiz varsa izleyin, yoksa bildiğiniz şeyleri anlatıyor.
  • ülkemizde iş cinayetlerinin maalesef rekor kırdığı şu dönemde izlenmesi elzem olan; ken loach'un özelleştirme, iş güvenliği ve işçiye verilen değeri demiryolu sinyalizasyon işçileri üzerinden anlattığı 2001 yapımı film.

    aslında tam olarak sağlam hikayesi olan, film gibi bir filmden ziyade anlatmak istediklerine odaklanan oldukça doğal bir eserle çıkmış karşımıza bu kez ken loach. özelleştirmeyi, iş sıkıntısının insanların özel hayatlarını nasıl etkilediğini, haftada bir el değiştiren işletmeleri, iş güvenliğinin nasıl hiçe sayıldığını, işiyle insanlığı arasında tercih yapmak zorunda kalanları anlatmış.

    --- spoiler ---

    özelleştirme sonrası teknik ekipman rakip firmaların eline geçmesin diye parçalatılması; öte yandan işçilerin sabahtan akşama kadar boş oturup da sırf mesai kartlarını okutabilmek için pazarları bile işe gitmeye zorlanması ve sürekli olarak bir rekabet ve verimlilik arayışına girilmesi; iş güvenliğini sorguladığı için hiçbir işveren tarafından çalıştırılmayan eleman ve özellikle finaliyle dikkat çekici.

    yine arkadaşlarına yaptıkları sardalya şakası ve koku yüzünden kafasını minibüsün camından çıkaran elemana ''sok şu kafanı camdan içeri! bizi at taşıyan kamyonlara çevirdin.'' tespiti komikti.

    bir de yıllarca üniversiteye trenle gelip giden biri olarak şu ''tren dururken tuvaleti kullanmayın!'' uyarısının ne anlama geldiğini öğrenmiş olduk bu film sayesinde. *

    --- spoiler ---

    bu arada life on mars ve ashes to ashes dizilerinden ray carling rolüyle tanıdığımız dean andrews da var kadrosunda.

    allah kimseyi işi ile vicdanı arasında tercih yapmak zorunda bırakmasın!
  • bu filmde "fazla mesai ister misin?" diye soran iş bulma kurumuna "istemem, arkadaşlarım işsizken fazla mesai çalışmayı ahlaklı bulmuyorum." şeklinde cevap veren bir işçi abimiz vardır ki izlerken vay be dedirtir. insanların şimdi fazla mesai almak için nasıl çırpındıklarını görünce bu lafın etkisi daha da artıyor.
  • özelleştirme sonrası, işçilerin günlük yaşantısını oldukça gerçekçi bir biçimde işleyen, neoliberalizmin oldukça sert bir biçimde eleştirildiği ken loach filmi.

    --- spoiler ---

    benim için filmin iki çarpıcı noktası var;

    birincisi, işçilerin iş görüşmesi yaptığı sahneler; ücretsiz yıllık izin, sağlık izni vs. gibi en temel haklarının bile gasp edildiğini ve bunun ne kadar normalleştiğini anlamaları.

    ikincisi ise, final sahnesi yani iş kazasının olduğu sahne; burada işçilerin, ağır yaralı arkadaşlarının durumundan ziyade işlerini kaybetmemek için kendilerini düşünmeleri ve arkadaşlarının hayatını riske atmaktan çekinmemeleri. burada, işçi sınıfına ve onların dayanışma konusundaki isteksizliklerine de sert bir gönderme olduğunu düşünüyorum.
    --- spoiler ---
  • ken loach'un british railways özelinde, tüm dünyada etkili olmaya başlayan neo-liberal sömürü düzenini belgesel tadında anlattığı filmi. kamu kuruluşlarının devlet eliyle nasıl piyasanın insafına bırakıldığı, demiryolu işçileri örneği üzerinden çok iyi yanısıtılır. aslında paran kadar yaşa ideolojisidir bu ya neyse, girmeyelim şimdi. enrty yazıyoruz sadece.

    verimlilik, karlılık, rekabet gibi saikler üzerinden başlayan özelleştirme dalgasıyla bizdeki tcdd, özel sektöre satılır. patron durur mu, önce işçilerin sendikal haklarına göz dikilir. yıllardır devlete çalışmaya alışık işçiler taşeronlara çalışmak zorunda kalır. onlara isterlerse tazminatları karşılığı işi bırakabilecekleri bile söylenir. cendere öyle bir daralır ki bazı işçiler kısa süre yetecek bir tazminat için kazanılmış haklarından tek tek vazgeçer. bu gidişler işçi sınıfının birlikten doğan gücünü emer. dayanışmayı yıkar. piyasada işsizlik kol gezmektedir. işveren hep en ucuza çalıştırabileceği işçiyi seçmek ister. çünkü bu en doğal hakkıdır! herkes iş için kıvranırken kimse "ben 2bin liraya çalışmam" demez örneğin. ekonomik çaresizlik içinde bir bakmışsın insanlıktan çıkmışsın. bütün hayatını işini kaybetmemek üzerine kurduğun, öyle olmak zorunda olduğun bir düzenin adıdır bu. sorarlarsa karlılık, verimlilik dersiniz.

    filmdeki işçilerden biri sheffield wednesday taraftarıdır. işsizken evde takımının formasını giydiği bir sahne vard. bu elemanın işyerindeki dolabında da mavi-beyaz sheffield wednesday atkısı görülür. bir başka sahnede ise bir dolabın üzerinde şehrin bir diğer takımı olan sheffield united'ın logosu gözüme çarpmıştı.

    (bkz: neoliberalizm)
    (bkz: işçi sınıfı)
hesabın var mı? giriş yap