• tam adi " kendine ihanet erkekte ve kadinda ozerklik korkusu" olarak turkceye cevrilen arno gruen kitabi.
    kendilik kavrami ile kulturun iliskisini inceleyen guzel bir kitap, daha cok tespitler ve cikarimlar mevcut.

    insanda bir titre ve kendine gel hissiyati yaratiyor.
  • bir sefer okumak yetmiyormuş. ben bugün bunu gördüm. yatmadan önce bir şeyler okuyayım diye aldım. içimize nefreti, düşmanlığı, ezme güdüsünü, aşağılama hissini, ağlayan birini görmekten rahatsız olmayı bizzat kendi ailemizin nasıl yerleştirdiğini yeniden keşfediyorum.
  • içerisinde çok iyi tespitlerin olduğu, biraz karamsar gelse ve okurken yoracak olsa da kafanızı, bu kendinize olan ihanetinizi farketmeye başlamanız olabilir... kavramsal olarak insanın kendisine ihaneti pek mümkün görünmemesine rağmen, aslında yaşamımızdaki pek çok ve belki her an kendimize (?) ihanet ediyoruz... belki çoğunlukla yok sayarak ..

    kitabı okurken aldığım notlardan bazıları;

    "insanın kendi benliği için sorumluluk alması çelişik bir süreçtir. zamansal dizilişin basit kavramlarıyla düşünen biri buradaki etki mekanizmasını hiçbir zaman anlayamaz. dıştan gelen etkiler olmaksızın gelişim asla olası değildir. hepimizin ailesi, içimizde etkili olmayı sürdüren bir annesi veya babası var. ancak insan ruhunun içlerinde oluşan zıtlıklar kendi dinamiklerini geliştirir. böylece, görünüşte dış olayların neden olduğu, ama aslında bunlarla hiç ilgisi olmayan veya çok az ilgili olan davranışlar ortaya çıkar."

    "anne ve baba çocuğa kendi iradelerini dayatabilirler, ancak eğitici etkilerinin biçimi ve yoğunluğunu çocuğun tepkileri de belirler."

    "sorumluluk iki yönde gelişir: oluşmakta olan kendilik, ya özgür ve açık olarak kendi sorumluluğu içinde şekillenir ya da kendisini edilgence diğerlerinin şekillendirici etkisine bırakır. böylece gerçek sorumluluğun yükümlülüklerinden kaçmış olur.
    benim sorumluluğumu üstlenmen için senin istediğin gibi olacağım. şu andan itibaren, sana tabi oluşum, sorumluluğumu üstlenmen için senin üzerinde uygulayacağım iktidar olacaktır. kendini bağımlı kılmak tabi oluşun öcü haline gelir. değer yargıları devr alınır; kendi içindeki her şeye nefret duyar; tabi oluş eğilimi… kendini küçük görme hissedilmez. böylece daha derin bir içten tabi oluş başlamış olur."

    "benim için yeterince şey yapmadın…"

    "karşı güç oluşturma yanılsaması… kendilik nefreti ve intikam duygularını ateşler.
    insanın kendi kendisine saygı duyma ihtiyacıyla, boyun eğerek iktidarla işbirliği yapma eğilimi arasındaki çelişki, bu nedenle insan ruhundaki en temel ve belki de ilk yarılmadır. kendinden vazgeçmiş olduğunu bilmek ve bundan doğan kendilik nefreti arasında bölünme."

    "ruhsal değişimler ancak insanın kendi hikâyesini anlamasıyla mümkün olabilir."

    "kişi tabi oluşuyla yüzleşmelidir: bir insanın kendisinden nefret etmesine ve sonra kendisine ne yaptığını hatırlattığı için çevresindeki tüm yaşamdan nefret etmesine neden olan bu tabi oluştur."

    "kendinden vazgeçmenin sonucu olarak uzlaşmanın patolojisi…
    gerçekle ilişkiye göre belirlenen normlar…"

    "deliliği hileyle bertaraf eden normalliğin patolojisinin belirleyici özelliğiyse bundan farklı olarak acıdan kaçmaktır. üstelik bu yoğunlaştırılmış bir biçimde yapılır. söz konusu olan sadece ruhsal acıdan kaçış değildir, bu tür bir kişilik yapısının kendisini sürekli olarak tehdidi altında hissettiği dağılmanın karşısında duyulan korku söz konusudur."

    "kendimize ve başkalarına karşı sevgi ilişkisi içinde olmadığımızdan sürekli olarak kendi içimizdeki çölden, kendi boşluğumuzdan ve dolayısıyla kendi geçmişimizden kaçıyoruz. ( ama neden ) "

    "hisseden iç, kilitlenmişse kişinin dış dünyayla etkileşim akışıyla temas edemez. bunun sonucu olarak ortaya çıkan iç yalıtımın ölçüsü kendilik nefretiyle doğrudan bir ilişki içindedir. bu kendilik nefreti, özerk duyguların yalanlanmasını talep eden bir gerçeklik in diktesine tabi oluşa etkin biçimde katılım sonucu oluşur. bütün bu karmaşa insanın kendi içinde ve onunla bir kez daha karşılaşmaktan duyduğu korkuyu büyütür. yarılma yarılmayı güçlendirir. bu da iktidar da yerini sağlamlaştırır. "

    "bütünleşmiş bir insani varoluş için önkoşul, çok yönlü olarak uyarılabilen ve dış dünyayla tamamlayıcı bir alışveriş içinde gelişebilen bir iç yaşamdır."

    "bize dayatılan gerçeklikle kendi iç dünyaları arasındaki zıtlıkların gerilimini kaldıramadıkları için normal davranışın görüntüsü arkasına saklanan insanların bir süre sonra gerçek duyguları kalmaz. bunun yerine duyguların ne olduğuna dair düşüncelerle donanırlar, duygularla deneyimleri gerçekleşmez. kendi duygularının yerine yapıştırma duyguları sergilerler ve kendi gerçek duygularını terk ederler."

    "boşluğun kendi iç boşlukları olduğunu kabul etmek zorunda kalmamak için çevrelerinde boşluk ve yıkım yaratırlar. "

    "gerçekliğin yanıltıcı mülkiyeti"

    "eğer bir çocuk, anne baba iradesinin kendisi için belirlediği çerçeveye uzlaşma sağlayabilirse bu uzlaşma, bir hayatta kalma stratejisi olma anlamı taşır. çocuk, kendi iç süreçlerini bir yana itecektir, kendi ihtiyaçlarını, beklentilerini v algılayışlarını yok sayacaktır ve yaşamını kendi benliği dışındaki bir şeyin üzerine kuracaktır. bu süreçte gerçekliğin görüntüsü de, sahici olmayan bir duygular dünyasının sözde bütünlüğüne uzlaşmaya dönüşecektir. bu nedenle çocuğun bütünlüğüne uzlaşmaya dönüşecektir. bu nedenle çocuğun kendiliği acı ve ölümü algılamadan gelişir ve ama aynı zamanda kendini bunun bilincine varmadan acı ve ölüme adar."

    ...
  • hayat hattında edindiği arkadaş,dost,eş sevgili vb. sıfatları, yerine başkası konulduğu halde çeşitli bahanelerle hala taşımaya çalışan insanların bilerek yada bilmeyerek işlediği en büyük günahtır…
  • orjinali almancasi ilk kez 1984'te basilmis; türkce cevirisi ise 2004'te citlembik yayinlari'ndan cikmis arno gruen kitabi.

    bkz. der verrat am selbst: die angst vor autonomie bei mann und frau

    --- spoiler ---

    "yardim isteyen birine, kendi özsaygimiza bir seyler kazandiracak nesne gözüyle bakmaz, karsimizdakine bir insan olarak yaklasirsak; kendimizi güclü hissetmek adina degil, sempatimizi uyandirdigi veya cesaretine hayran kaldigimiz icin ona yardim etme istegi duyar, yani ortak yanimiz olan insanligimizi tanima riskine girersek, ancak o zaman sizofrenlerde ve aglayan bir bebekte de var olan özerligi serbest birakabiliriz."
    sf. 47

    --- spoiler ---
  • birtakım gerçekleri tokat gibi yüzümüze vuran kitap.

    aldığım notlar:

    "özerklik kendi algılarımızın, duygularımızın ve gereksinimlerimizin engellenmeden yaşanmasıyla gelişir. böyle bir tecrübe kişiliğin gelişmesinde bütünlüğü sağlar."

    "genelde özerklik deyince aklımıza önemimiz ve bağımsızlığımız gelir. bu aslında iktidarın işine gelen bir söylemdir. ebeveynler, okul ve toplumun zihnimize sıkıştırdığı kısıtlayıcı, bozucu ve bencil özellikleri yansıtır. burada özerklik olarak bize öğretilen şey kendine ve başkalarına sürekli güçlü ve üstün olduğunu kanıtlama zorunluluğudur. bu bizi insanlıktan çıkaran bir sürece dönüşür."

    "sevginin bedeli olarak itaat, uzlaşma ve bağımlılık istenen toplumlarda özerkliğin bastırılması bizi şaşırtmamalıdır."

    "anne baba sevgisi, kendini kabul ettirmek için boyunduruk altına girme ve bağımlılığa dönüşürse, topluma uyum bir çeşit itaat sınavı haline gelir."

    "bize verilen gerçekliğe uymak, gelişimin hedefi haline gelmekle kalmadı, bu 'gerçeklik'e uyumdaki başarısızlık da patolojik kabul edildi"

    "gelenekleri kabul etmeyi ruhsal sağlığın ölçüsü haline getirdiğimiz sürece, geleneklerin bazı şartlar altında yanılgı ve yalanın hükmü altına girmemizi isteyen eğilimlere hizmet ettiğini göz ardı etmiş oluruz."

    "hepimiz temelinde iktidar olan imaj sistemlerini korumaya yarayan çeşitli roller oynarız. bu sistemlerin sağlamlaştırılmasına katkıda bulunarak farkında olmadan iktidar ideolojisine ne kadar az itiraz edildiğini kanıtlarız. böylece gittikçe kendimize yabancılaşarak yaptıklarımızın farkına varmayız. bu sahte gerçeğe en iyi uyum sağlayanlar, toplumumuzda en başarılı kişiler olarak kabul edilmektedir. en iyi uyum sağlayanlar, aynı zamanda duygularına en uzak olanlardır."

    "sisteme uyumun bedelini kendi özgürlüğümüz ve canlılığımızdan korkarak öderiz."
  • ulaşmaya çalıştım ama baskısı yapılmıyormuş, derin bir merak içinde bekliyorum.
  • kitabı okuyalı biraz zaman geçti ve dönüp düşündüğümde özellikle "erkeklik" algısıyla ilgili olan bölümün;

    `:erkeğin insanlığının köreltilmesi ve kadının ezilmesi
    -güç hırsı
    -erkeğin güç efsanesinin bir ifadesi olarak ödipus kompleksi
    -canlılıktan korkma
    -erkekler daha çok zarar görüyor
    -hayranlık
    -ve yine ödipus
    -üstünlük
    -kurtuluş ve kutsallık`
    aşağıda alıntıladığım kısmını akılda tutarak okuduğumuzda büyük bir isyanla "neden herkes için feminizm" diye her yere yazasım geliyor.

    "güç imajına koşullanmamız, tüm vahim sonuçlarının yanı sıra, esas gerçekliği idrak etmemizi sürekli engellemektedir. bu zorunlu koşullanma irrasyonel "gerçek" erkek ile "doğru" kadın kalıp üreterek, bizi giderek gerçeklerden uzaklaştırmakla kalmaz, sonunda kendiliğimizi yok etmeye kadar götürür. kongo'nun yağmur ormanlarında yaşayan ituri'lerde kendiliğin bu tür metafiziksel kalıpları yoktur. ituri' ler bunları, bilincinde oldukları halde ciddiye almazlar. bu yüzden iki cinsiyet arasında duyarlılık farkları bulunmamaktadır. şefkat, sevinç, keder ve her türlü ihtiras eşitçe paylaşılmakta ve ifade edilmektedir. ingiliz antropolog geoffrey gorer (1966), ituri erkeklerinin "erkeklikleri" ile ilgili metafizik kavramları destekletmek ve aralarında kıyaslama yapmak zorunda olmadıklarını, ve görünüşe bakılırsa bu yüzden eşcinselliğe rastlanmadığını gözlemlemiş. syf 84.

    ve tabi ebeveynlerimiz;

    "sevgilerine bağımlı olduğumuz insanların isteklerine taviz vermeyi çok küçük yaşlarda öğrendik. üzerine fazla kafa dahi yormadan, özgürlüğü itaatsizlikle eş tutmayı öğrendik. bunun sonucu olarak, özgürlüğü korku ve endişe duygularıyla beraber hissetmekteyiz. proust' u gözlediği, insanın acısının kendisine acı veren tarafından dindirilmesine duyduğu ihtiyacın daha derin nedenleri burada yatıyor olmalı. anne ve baba, çocuğun canlılığını ve yaşama şevkini rahatsız edici ve hatta tehlikeli olarak algılarsa, çocuk çok geçmeden huzursuzluk ve korku ile dolacaktır. (özerklik ve uzlaşma syf 39)
  • alman psikolog ve psikanalist arno gruen’in kitabı.

    “bir erkek sınırlarını kabul ettiğinde, kendisinden daha güçlü olanların varlığını kabul etmesine rağmen kendisini yine de eksik hissetmediğinde, büyüklük ve mükemmel olma saplantısından vazgeçmiş olur. böylece kendini ilkel ve yıkıcı öfkeden kurtarabilir. erkek korkuları ve çaresizliği ile yüzleşmelidir. ancak o zaman öfkesinin ve gerçek nedenlerinin bilincine varabilir. ancak o zaman dikkatini, yaşamındaki ikilemi ortaya çıkaran durumlar üzerinde yoğunlaştırabilir. bu şekilde öfkesinden ve çaresizlik duygusundan kurtulabilir. çaresizliğin kabulü, kendimizi dünyada var olan büyük bir beraberliğin bir parçası olarak görmemizi sağlayarak, çaresizliği zayıflık ve kusur olarak görmemizi engeller. çaresizlikle yüzleşmek bizi zayıflıkla yüzleşmekten doğan bir güce götürür.
    bu yüzleşmeyi gerçekleştirdiğimizde, çaresizliği kabul etmenin sonumuz olmadığını ve kendimizle gerçekten barışık olabileceğimizi keşfederiz. geri kalan her şey bir kaçınmadır.”
hesabın var mı? giriş yap