• (bkz: istinsah)
  • christoph neumann, birkaç sene evvel tarih ve toplum yeni yaklaşımlar'da yayımladığı bir makalesinde kanımca epey önemli bir noktayı paylaşıyordu bu sınıfla ilgili: esnafın türlü türlüsüyle ilgili lonca teşkilatlanmaları ve bunların ticari işlemlerini düzenleyen narh defterleri biliniyorken müstensihler hakkında böyle bir bilgiye neden sahip değiliz? böyle bir bilgi yok, çünkü loncalar ve narh uygulaması, ticari işlemleri belli bir sınır ve kaideye bağlı tutan yapılanma ve tedbirlerdir. oysaki kitapların çoğaltılması ve yayılması arzulanır bir durumken, kimin neyi ne kadar çoğaltacağına karar verecek bir mercii tayin etmek işin doğasına aykırı olacaktır.

    gerçi neumann başka sonuçlara sapıyor ve osmanlı dünyasında, özellikle de birbiriyle örtüşen medrese müfredatları sayesinde kanonlaşmış birtakım metinlerin dolaşımda olduğunu haklı bir şekilde öne sürüyor; ama yine de benim çokça mühim bulduğum bir noktaya afif afif temas etse de vurguyu oraya çekmekte gönülsüz duruyor: okuma dünyasına yön verecek kitapevi tekelleri (yani işbu müstensih loncası) olmaması, yani aslında okuma-yazması olan herhangi bir bireyin elinin altındaki herhangi bir(kaç) metni tamamen kişisel düzlemde (ve pek tabii türlü eklemeler ve çıkarmalarla birlikte) kopyalama özgürlüğüne sahip olması, osmanlı dünyasında ve aslında yazma kültürünün hüküm sürdüğü tüm tarih ve coğrafyalarda, okuma hallerinin yaratıcı, başına buyruk ve her türlü şaşırtıcı tuhaflığa gebe olduğuna dalalet etmiyor mu?

    sayısı maalesef çok değil osmanlı dünyası'nda okuma halleri üzerine kafa yoran araştırmacının. lakin sayısal eksiklikten daha kritik bir noksan mefhuma bakışta varmış gibi geliyor: istatistiklere dayanan, hangi kitaptan kaç terekede ne kadar çıktığıyla ilgilenen, bu kitapların nasıl okunmuş olabileceği ile çok da ilgilenmeden, şu kadarı dini kitaptır, bu kadarı tasavvuf kitabıdır, az birazı da mantıkla ilgildir diye sistematik olduğu intibaı uyandıran tırt tasniflere giden, cinsiyet-zümre gibi sosyal tabakalar üzerinden analize yeltenen; ama nihayetinde okumanın kişisel bir deneyim olduğu noktasına pek vurgu yapmayan çalışmalar, farklı ve zaman zaman birbirinden tamamen ilgisiz metinlerin bir araya getirilmesi ile oluşturulan herhangi bir mecmua'nın söyleyebileceği kişisel hikayeleri pek tabii ki önemsemiyor, dahası aslında biraz da görmezden geliyor.
  • osmanlı döneminde, el yazması eserleri çoğaltan kişi.
  • yazılan yazıları tekrardan kopya eden iş.
  • özellikle matbaanın icadından önce kitaplar istinsah etmek suretiyle çoğaltılıyordu, bu işi yapan kimselere ise ''müstensih'' deniliyordu.
  • fuzuli'nin şu dizeleriyle beddua ettiği kişi(ler):

    kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahrîrün
    ki fesad-ı rakamı sûrumuzı şûr eyler
    gâh bir harf sukûtiyle kılur nâdiri nâr
    gâh bir nokta kusûrıyle gözi kör eyler

    "o dikkatsiz yazıcının eli kalem gibi olsun! onun yazısının bozukluğu sûr'umuzu (düğünümüzü) şûr'a (kargaşaya) dönüştürür. bazen bir harfi düşürerek nâdir'i (az bulunanı) nâr (ateş), bazen de bir nokta yanlışıyla gözkör eder."

    fuzuli, şiirlerinin bulunduğu divanını çoğaltan kişilere, yani müstensihlere, yazım yanlışı yapıp şiirlerinin anlamını değiştirdikleri için beddua ediyor. bunu arap harfleriyle yazılışı benzeyen kelimeleri kullanarak, çeşitli anlam sanatlarının marifetiyle yapıyor. böyle olunca da bedduanın etkisi x30 oluyor.

    son bir yıldır saatlerimi, günlerimi ve aylarımı fuzuli'nin beddua ettiği müstensihlerin hatalarını keşfedip düzeltmeye seferber eden bir bivare ve biçare müstmendan olarak bu dizeleri haklı bulmam isabet olurdu. fakat bulamıyorum. çünkü diğer insanlarda olduğu gibi müstensihlerle de istemsiz ve gereksiz bir bağ kurdum, düşündükçe üzülüyorum. adamlar bütün gün rahle başında dirsek çürütüyor, önündeki kitabın aynısını yazmaya çalışıyor. fotokopi makinesinin yaptığı işi insana vermişler. üç kuruş maaşa bütün gün aynı yerde çömelip aynı sayfalara bakarak ömür çürütüyorsun. sonra da hodpesend şairin biri çıkıyor, teşekkür etmek yerine "elin kalem kesilsin" diye beddua ediyor.

    işin daha üzücü yanı, bu beddua büyük ihtimalle tutuyor da. osmanlıca tıp terimleri sözlüğü'ne göre ma'sü'l-küttab yani yazar krampı diye bir hastalık var. çok yazı yazan kişiler, yazma girişiminde bulunduğunda ellerine ve ön kollarına kramp giriyor. yani şairin deyimiyle elleri kalem gibi kaskatı kesiliyor.*

    el-kıssa: fuzuli, mahlası için yapılan bütün tatsız esprileri sonuna kadar hak eden, sinsi ve insanlık hali bilmez bir şairdir.*
hesabın var mı? giriş yap