• (bkz: meir straat)
  • norveçli leziz topluluk kvelertak'ın mart 2013'te yayınlanacak olan ikinci albümlerinin ismi.

    albümden çıkan ilk single bruane brenn olarak belirlenmiş. bu arada grup üyeleri ikinci albüm için "all i can say is, this album is going to fuck the first album in the ass. hard." diye buyurmuşlar. ahahahj ilk albümün ne günahı var lan.

    tracklist:

    01. åpenbaring
    02. spring fra livet
    03. trepan
    04. bruane brenn
    05. evig vandrar
    06. snilepisk
    07. månelyst
    08. nekrokosmos
    09. undertro
    10. tordenbrak
    11. kvelertak
  • ilk olarak bruane brenn'in yayınlandığı albüm.

    http://www.youtube.com/watch?v=pl7ykldswwm
  • albümden çıkan ilk single bruane brenn ve dumanı üstünde, çoluk çocuklu klibi:

    http://link.brightcove.com/…eua&bctid=2143221853001
  • bi kaç kez döndürmenin akabinde şunu söyleyebilirim ki ilk dinlemede deli gibi çarpıldığım o debut albümden daha iyi olmamasına karşın daha agresif (salt erlend hjelvik'in vokalinden dahi bunu hissetmek mümkün), cayır cayır yanan bir albüm olmuş. bir fossegrim bir offernatt yok belki bu sefer ama aynı formülü kullanıp yakaladıkları o havayı albümün geneline yaymaya çalışmışlar. nekrokosmos, trepan, undertro şimdilik ön plana çıkanlar. dinlemeye devam.
  • ikinci video klip månelyst'e çekilmiş:

    http://www.youtube.com/…ayer_embedded&v=enrmdwvazbw
  • ilk single pek hoşuma gitmemişti benim, hatta "albüm de böyle olacaksa bir maceranın da sonuna geldik lan" diye mal mal düşünüyordum ki meir sikip attı her şeyi benim için, çok şükür. mis gibi albüm. evet ilk albümdeki kadar hızlı gelmiyor kafası ama dinledikçe de coşuyor, coşturuyor.
  • kvelertak’a özgü karakteristikleri tam anlamıyla taşıyan bir albüm olmuş. ilk albüm* için konuşacak olursam, bu karakteristiklerden en çok beğendiğim basit ama gaza getiren ritmlerin arkasından giden çeşit çeşit melodilerdi. bu sefer de aynı taktiği uygulamışlar. genelde vapurda dinlediğim için mi o şekilde bağdaştırdım bilemiyorum ama o melodileri dinlerken yüzüme yüzüme rüzgar esiyormuş gibi hissediyorum. bu albümdeki melodilerde de benzer bir hissiyata kapıldım, tabii tam olarak nerede ne olduğunu anlayabilmek için albümü birkaç turdan daha fazla döndürmek gerek. sololar, kısa melodiler her ne kadar şahane olsalar da ortalığı biraz çöplüğe dönüştürebiliyorlar. her şarkının temel yapısı da aynı oluyor ister istemez, ama konu kvelertak olunca böyle şeyleri eleştirmek değil yüceltmek gerek. adamlar punk ruhunda takılıyorlar sonuçta, eğlenelim coşalım havası içinde bu müziğin ortaya çıkması kadar doğal bir şey olamaz. biraz basit, biraz eğlenceli, biraz karanlık; her şeyden biraz biraz derken ortaya kvelertak çıkıyor.

    aslında şöyle bir şey de var, şarkıların temel yapıları aynı da olsa anlattıkları şeyler oldukça farklı gibi. adiliklerinden sözleri açıklamadıkları için (açıklasalar da zaten sözler norveçce olduğu için google translate’e mi abanırdık artık, ne kadar doğru sözlere ulaşabilirdik o da şüpheli) neden bahsettiklerini tam olarak bilemiyorum. ilk şarkı şahane bir giriş şarkısı olmuş, ilk albümde de aynı konuda benzer güzelliktelerdi (åpenbaring; revelation – vahiy gibi bir anlamdaymış.) ikinci şarkı* direkt mutlu ve coşuk, başka bir şekilde açıklanamaz herhalde. davul tın tın, bas güm güm gidiyor, melodiler neşeli; tam spring (bahar) tadında, yüze rüzgar esiyor gibi derken tam da bu şarkıdaki havayı kastediyordum aslında. sonra trepan geliyor, ingilizcede “delgi açmak için kullanılan cerrahi araç” anlamı varmış, black metal gibi başlıyor zaten, o da modunu böylece belirlemiş oluyor. sonradan yine kvelertak’ımsı melodiler sololar geliyor, ama bir önceki şarkıdan çok farklı bir atmosferi var. hatta şarkı sonlara doğru iyice yavaşlıyor, melankolik bir solo başlıyor. moddan moda geçen bir şarkı olmuş özetle, ama kesinlikle hiçbiri sırıtmıyor. sonra bruane brenn bir western filminden kopup gelmiş gibi başlıyor, ama hemen kvelertak havasına bürünüyor. klibini de izlemediyseniz mutlaka izleyin. ilk bakışta çoluk çocuklu uyduruk klip gibi gözükse de baykuş geyiği olsun, karton enstrümanlardan gerçek enstrümanlara geçişleri olsun, şahane olmuş. izlemediğiniz için bu spoiler’ı hak ettiniz.

    evig vandrar’ı dinlerken sizin de gözünüzün önüne maceradan maceraya atılan biri geldiyse çok güzel olmuş, şarkının adı “ebedi gezgin” demekmiş zaten. gezginimiz dağdan dağa, ormandan ormana koşturup gidiyor adeta. snilepisk’in götlerinden uydurdukları bir kelime olduklarından şüpheleniyorum, uydururken de mısır efsanelerinde geçen tanrı, yer isimlerine benzetmeye çalışmışlar, şarkının karanlık atmosferi ve sonlarına doğru nile’ın albümlerinde kullanılsa sırıtmayacak olan solo da bunu kanıtlar nitelikte, o solodan sonra, davulla galiba, bir tin sesi yapmışlar, o bana “ehe” der gibi geldi, göndermemizi yaptık gülelim o hâlde der gibi. månelyst’i google translate “moon bright” diye çevirdi, “parlak ay” demek istedi sanırım. zaten klibi de korku filmi gibi olmuş, o yüzden gayet mantıklı geldi. ek bilgi olarak, klip gerçekten kvelertak’a özel çekilmiş (yönetmeni fredrik hana'ymış), izlerken bir filmden mi acaba dedim ama değilmiş meğerse. gayet uygun olmuş şarkıya, müzik bakımından tabii, sözleri bilmediğimiz için. sözler yok ki.

    månelyst’den sonra nekrokosmos geliyor. ölü kainat anlamına gelir herhalde, mantık yürütürsek. giriş melodisi biraz ilk albümdeki nekroskop’u andırdı, şarkı adlarını o yüzden benzer yapmışlardır belki diye düşünmeden edemedim, oldukça zeki bir insan olduğum için. şarkının sonunda deliren bir solo var, onu özellikle çok beğendim, evren ölüyor olabilir orada gerçekten. şu an bana gıcık oldunuz, ama dinleyince hak vereceksiniz.

    nekrokosmos’dan sonra albümdeki favorim olan undertro başlıyor, nekrokosmos’un sonunda onun girişi niteliğinde bir kısım da var. undertro da moddan moda geçen bir şarkı, başta coşuk başlıyor, sonra depresifleşiyor, duruluyor, yine coşuyor, bir şeyler oluyor habire. ortalarındaki solo eskinin şarkılarını ya da klasik müzik melodilerini hatırlattı. ayrıca yapısı itibariyle de ilk albümdeki şarkılara en çok benzeyen şarkı da bu gibi geldi. diğer şarkılar yüzde doksan sekiz benziyorsa bu doksan dokuz oranında benziyor mesela. gereksizlikler.

    tordenbrak albümün en uzun şarkısı. girişi etkileyici olmuş, ara melodisi de şahane, çok güzel iniş çıkışlı bir kısmı da var, sonlara doğru da albümün biteceğinin ilk sinyallerini veriyor. yine de bu kadar uzun olmasına neden olacak kadar da yoğun bir mod değişikliği yok, genelde melodi tekrarlarıyla süre uzamış. neyse ki dinlerken insanı sıkmıyor, bal gibi akıp gidiyor. son şarkının (kvelertak) nakaratında ne dediğini bilmek isterdim, zira vokal melodisi bayağı hoş olmuş, şarkının kendisinde de tam bir rock ‘n’ roll havası, hatta grup adıyla söyleyecek olursam ac/dc havası var. kendilerini daha uygun bir şarkıyla anlatamazlardı.

    bahsetmeyi unuttuğum bir şey kalmasın. hep gitar gitar dedim, ama diğer enstrümanların da sırıtan hiçbir yönleri yok. vokal yine cuk oturuyor, bir de ilk albümdeki gibi genellikle nakaratları geri vokalle desteklemişler. basla davul tüm o mod değişikliklerinin birincil elemanları zaten, onlarda da hiçbir olumsuz nokta yok. işin ilginç yanı, bu kadar övdüm ama yine de bu albümü (albümün adı, yani meir, more – daha fazla anlamına geliyormuş bu arada; alın size biraz daha kvelertak dercesine.) ilk albüm kadar sevemedim, belki biraz daha sindirmek gerekiyordur, belki de gerçekten ilk albüm daha iyidir. yollarda dinleyeyim madem ben bu albümü biraz.

    ödev yazacağıma bunu yazdığıma göre de şimdi gidip ödev yazabilirim. pişman değilim en azından, canım kvelertak.

    edit: månelyst, moonlight - ayışığı anlamına geliyormuş. snilepisk'i de snile pisk olarak ayrı düşününce snail whip - salyangoz kırbacı gibi bir anlam elde ediliyormuş. cinsi kisi'ye bu bilgileri verdiği için teşekkürler.
  • yahudi erkek ismi, anlamı ise 'parlak', 'aydın' , ya da 'enver' gibi düşünülebilir.
hesabın var mı? giriş yap