• emek iş bankası şubesi soygununa adı karışan deniz gezmiş ve arkadaşlarını evinde sakladığı gerekçesiyle aranan kişi
    alıntı : http://www.milliyet.com.tr/…05/06/guncel/gun01.html
  • son yolculuğuna uğurlandı.
    isteği üzerine, dini tören olmadan, 'gülerek' gitti
  • latife, fikriye, piraye, ayhan aydın gibi aşkları değil, inandıkları konusunda ser verip sır vermeyen onurlu insan.
  • deniz gezmiş ve arkadaşlarını evinde sakladığı için yakalanmış, türlü işkencelerden geçirilmiş, onların ardından da 27 yıl boyunca susmuş, bembeyaz saçlarıyla tebessümler saçarak sürdürdüğü uzun sükunetinde koca bir tanıklığı saklayıp, öte diyarlara yollanmıştır.
  • 1926-2009 yılları arasında yaşamış ressam.

    solcu kız tiplemesi üzerine betimlenmiş tüm maddelerin aksine son derece güzel, şık ve tanınan bir isim olmasına rağmen, 68 kuşağının en önemli isimleri ile çok yakın arkadaş, aranan gerillaları evinde saklayacak kadar işlerin içinde, sosyalist mücadele içinde bir yaşam sürmüştür. türkiye işçi partisi üyeliği yanında thko ile de hep yakın ilişkisi olmuştur.

    gençlik yıllarından itibaren thko militanlarından kor koçalak ile birlikte yaşamış; sinan cemgil, deniz gezmiş, hüseyin inan, yusuf aslan, irfan uçar gibi nice devrimci, çankaya'daki bu evin gediklilerinden olmuştu. hatta emek iş bankası soygunu ardından aranmakta olan deniz gezmiş burada saklanırken, tesadüf eseri eve tahsilata gelen vergi memurları ve polisle karşı karşıya gelmeleri ve tanınması üzerine deniz bu memurların üzerine atılıp, sonra da onları oraya bağlayıp kaçınca thko ilişkisi ortaya çıkmış, bu olay üzerine iki yıl hapis yatmıştı.

    2006 yılında açtığı son kişisel sergisinin ismini ise "deniz, yusuf, hüseyin" koymuştu.
  • "ne kapı yanındaki üst ranzada yatan behice boran'ın oturaklılığı, ne musluk yanındaki ranzada yatan oya baydar'ın bilimsel çalışmaları, ne sevim onursal'ın hanımlığı, ne de naciye öncü'nün müdireliği söker artık bu yatakhanede." sevgi soysal - yıldırım bölge kadınlar koğuşu

    "sevim'in ilk mahkeme günü; üstelik thko davasına çıkıyor. bu davanın havası ve gidişinin nasıl olacağını tahmin etmekle birlikte, ilk gün olacakları yine de merak ediyoruz." sevgi soysal - yıldırım bölge kadınlar koğuşu

    [sevim*, nisanlısı kor koçalak'ın mektubunu okuyor. oya* yanındaki ranzadan kızdırıyor sevim'i.

    "oğlum kor, teslim ol!"

    gerçekten de kor'un adı her geçişte, tutuklanmadan önce babasına yaptırılan bu çağrı geliyor akla.] sevgi soysal - yıldırım bölge kadınlar koğuşu

    (ilk giri tarihi: 31.1.2019)
  • fotoğraftan kırpılan kadın

    16 temmuz 1971, ankara sıkıyönetim mahkemesi. türkiye halk kurtuluş ordusu (thko) davasının ilk duruşması...
    davanın sembolü haline gelmiş olan fotoğrafta görsel birçok şey var: haksızlık, karanlık, mücadele, acı, meydan okuma, onur, öfke… baktıkça daha da fazlası sızıyor insanın içine.
    böylesi olaylar için teselli bulmanın yollarından biri tarihin insafından bahsetmektir. “tarih yargılayacak” denir. kastedilen tarih; kendinden önceki eylemleri irdeleyeceğine, uzun vadede sonuçlarını değerlendireceğine, yeniden anlamlandırıp buna göre seçimler yapacağına inanılan gelecek nesillerdir, gelecek tarihçilerdir, başka çağın insanlarıdır.

    tarihte ne olup bittiği ile tarihte ne olup bittiğinin anlatımı da birbirinden farklıdır yani tarih onu anlatanın perspektifiyle şekillenir. fotoğrafa tekrar dönelim. yukarıdaki fotoğraf kırpılmış bir fotoğraf, eksik bir fotoğraf. doğrusu: görsel görsel

    metin altıok dizeleri misali “hoyrat bir makasla o fotoğraftan oyulan, kesildiği bedeni kendini boşlukta tamamlayan” kadının adı sevim onursal. fransız tarihçi michelle perrot kadınların fotoğraflardan boş yere kesilmediğine şöyle açıklık getiriyor:
    “kadınların maruz kalmış oldukları unutuluş, rastlantısal ve olumsal, basit bir bellek yitimi değildir; tersine, bizatihi tarihin, iktidarların kamusal edimleri, siyaset katında gerçekleşen olaylar ve yaşanan savaşlar olarak tanımlanmış olmasına bağlı bir dışlamanın sonucudur. 'doğa'nın dayattığı işlevler ve tanrıların/tanrı'nın iradesi tarafından kamusal sahneden dışlanan kadınlar, tarihsel anlatıda ancak sessiz figüranlar olarak görünebilirler, oraya ancak zorla ya da istisnalar, 'istisnai' kadınlar, kahramanlar, azizeler, utanç verici kadınlar olarak ve diğer kadınların tümünü gölgeleyerek girebilirler.”

    o dönemi anlatan binlerce belge, bilgi, tanıklık, kitap vs. olmasına rağmen ve thko-1 davasındaki tek kadın sanık olmasına rağmen sevim onursal'ın ismi, cismi sayılı kaynakta geçer. sis bulutu içindeki o bilgi kırıntıları uç uca eklendiğinde ise hasbelkaderleştirilmiş, sevim'i “genç sevgili”, “kürk”, “sosyete” kelimelerinin altına gizleyen, daha da silikleştiren bir hikâye kurgulanır. o hikâye az çok şöyle bir şey: üç çocuklu ressam kadın kendinden genç bir delikanlıya gönlünü kaptırır. kocasından boşanır ama hay aksi! delikanlı thko'lu çıkmasın mı? eee serde aşk var, ne yapsın, 68'lilerin dünyasına alımlı bir turist olarak giriş yapar. olaylar karışık. bir gün devrimci gençler banka soyar. sevgilisini kıramaz sevim isimli bu kadın, tehlikeli adamları evinde saklar bu yüzden başı derde girer. sevim sosyetik bir kadındır, teslim olmaya bile kürk giyip gider. cezaevinde sevgilisinden gelen mektupları okuya okuya solcuların ablasına dönüşür. tahliye olduktan sonra bir kenarda sessiz sedasız misyonunu tamamlar.

    oysa sevim onursal 60'larda dalga dalga yükselen antiemperyalist, sosyalist hareketin adanmışlıkla mücadele eden aktif üyelerinden biridir. üstelik erilliğin kaidelerine inat bir yaşantıdır onunki çünkü tam bağımsız türkiye mücadelesini, tam bağımsız sevim mücadelesinden taviz vermeden yürütmüş bir kadındır o. sevim onursal'ın hikayesi tüm 68'li kadınların, tüm devrimci kadınların, tüm sanatçı kadınların, fotoğrafın kıyısında bırakılmış ya da fotoğraftan tamamen çıkarılmış tüm kadınların fotoğrafıdır.

    dava arkadaşlarına size ne olacaksa bana da o olsun diyen onursal'ın sessizlikleri… yıllar yılı iç dünyasında ne taşıdığını ne fırtınalar koptuğunu kimse bilmez. yakın çevresine anlattığı, onlarla paylaştığı da sınırlıdır. yüreğinin konuşmaya elvermediğini söylüyor kızları. arkadaşlarını kaybetmeyi kabullenemeyişinin, hep taze olan bir acının, hiç bitmeyen yasın suskunluğunu anlatır.

    gazeteciler “denizleri evinde saklayan o kadın konuştu” diye haber yapmak için peşine düşer. bu kovalayış 80'lerde, 90'larda, 2000'lerde de sürer. onlara istediklerini vermez, röportaj vermeyi, kaybettiği arkadaşlarına saygısızlık olarak görür.

    yaşamı boyunca şan şöhret, sol kariyer, sanatının pazarlanması gibi hiçbir şahsi hesabı için uğraşmamış olan onursal, ölmeden önce tek bir şey ister: yakın arkadaşı sinan cemgil'in yanına gömülmek ama bürokrasi bahane edilerek vasiyetine izin verilmez.
    istanbul'da çengelköy mezarlığı'nda, isteği doğrultusunda dinî tören yapılmadan toprağa verilir. küçük kızı berrin alganer lenz, annesinin cenazesine geleceklerden üç cümleden fazla konuşmamalarını rica ettiğini söylüyor, “çok ve boş konuşmayı sevmezdi annem.”

    onursal'ın suskunluğu; aslında şekil değiştiren, yer değiştiren, renk değiştiren, zaman değiştiren çoğul sessizliklerden oluşmuş bir bütündür.
  • bir üstteki entride fotoğraftan kırpılan kadın diye ne feminizm edebiyatı parçalanmış. paylaşılan iki fotoğrafın aynı anı çeken iki ayrı gazetecinin objektifinden çıktığını, farklı açılardan çekildiğini ömründe bir kaç fotoğraf çeken herkes bilir. ancak siyasete alet edilen her eşitlik fikri gibi kadın eşitliği düşüncesinin siyasallaştırılması da, fotoğrafları göstereni de görenleri de körleştirebilir. paylaşılan fotoğraflardan deniz gezmiş'i daha yakından gösteren fotoğrafın daha çok bilinen ve tanınan bir fotoğraf olmasını doğal karşılıyorum.
hesabın var mı? giriş yap