361 entry daha
  • 140journos'un ağırlıklı olarak ekonomi ve dolayısıyla siyaset üzerine hazırlamış olduğu belgesel. bundan 2 gün önce yayımlandı. az önce izleme fırsatı edindim. izlemesi oldukça keyifli; fakat eleştirilerim var. (bkz: öyle bırakmam onu)

    öncelikle youtube işi bilgi vermekten ziyade izleyiciyi çekme ve o videodan izleyicinin ayrılmaması için (bkz: bounce rate) elden gelen her şeyin yapıldığı bir mecra. dolayısıyla youtube kanallarındaki ilk hedef bu. o nedenle arkaya güzel müzik, 4k video, yeni nesil profesyonel çekimler ve son olarak hafif renklerle oynanmış bir görüntü verdiniz mi, zaten izleyici baştan tav oluyor. böylece geriye bir tek içeriği kalıyor. dolayısıyla youtube'daki videolara bu açıdan yaklaşıp, filtreyle izleyip "içerik ne diyor ona bakalım" mottosuyla videoya odaklanmak gerekir. özellikle bu gibi ekonomi politik yoğunluklu videolarda.

    tabi şu da var. ekibin yaptığı ciddi bir emek. içerik olarak belki 2-3 sayfa tutmayacak bir metin varken, çekimler, röportajlar, tarihten günümüze gelen bir hikayenin izleyiciye verilmeye çalışılması, kurgu, her bir eski videonun/haberin bulunup, kesilip ayrı ayrı videoya eklenmesi vb. takdire şayan. o açıdan öncelikle bir takdir edelim.

    gelelim eleştirilere. görsel, işitsel yahut sanatsal olarak hiçbir eleştirim yok. eleştirilerimin hepsi tamamen videonun başından sonuna kadarki verilmek istenen ekonomi politik hikayesi üzerine.

    nedir bu hikaye?

    türkiye'nin 90'lı kriz yılları, art arda gelen ekonomik krizler ve sözde reform paketleri, tavan yapan faizler, derken 2000'li yıllara geçilmesi ve derviş reformlarının hayata geçirilmesi, bu esnada mevcut hükümetin koalisyon ortağı devlet bahçeli'nin derviş alerjisini siyasete yansıtması ve erken seçim istemesi, derviş'in hükümetten istifası, akabinde akp'nin iktidar olması, rte'nin bu derviş reformlarına harfiyen uyması, sonrasında ülkeye acayip bir yabancı para yığılması ve yığılan bu paranın sadece inşaat sektörüne gitmesi (bkz: non tradable), ardından ne olduysa (!) 2013 yılından günümüze süregelen dolar bazında milli gelirdeki sürekli ve düzenli düşüş, dolayısıyla ciddi fakirleşme ve ali hakan kara hoca'nın söylediği gibi "tekrardan 2001'e dönmüş olmamız" hadisesi. hikaye bu.

    peki bu hikaye, göründüğü kadar masum mu?

    değil.

    işte "neden değil" sorusuna cevaplar bu videoda yok. ayrıca işin uluslararası boyutu hiç katılmamış. bunu 140journos ekibi bilerek mi böyle yaptı yoksa tesadüfen mi yurtdışını işin içine katmayarak bir belgesel çıkarmak istedi ben bilemem. ama içerik bakımından belgesel oldukça eksik kalmış. görsel olarak ise ortada şölen var tabi, izleyiciyi içine çekiyor. bunun sebebine yukarıda değinmiştim.

    aslında olay şu. belgeselde az biraz abd dolarından, bu paranın her ne kadar amerikan parası olsa da nasıl aynı zamanda dünya parası olduğundan, dolayısıyla biraz fed'den ve türkiye'nin neden çift para birimli ülke olduğundan bahsedilmesi gerekirdi bana göre. nesrin nas, faik öztrak, ali hakan kara, uğur emek, ibrahim çanakçı; bunlar ciddi isimler, saygımız sonsuz. ama onlar arasına ege cansen, gülten kazgan, uğur gürses, selva demiralp, sinan ülgen, timur kuran, daron acemoğlu gibi isimlerin de eklenmesi gerekirdi kanaatimce. hepsi elbette zor, ama hiç değilse birkaçı. işin küresel boyutu da yetkin isimlerce içeriğe eklenmeliydi. sadece türkiye'ye bakan insan siyasetin ve ekonominin nasıl şekillendiğini yanlış teşhis eder zira. bu benim görüşüm. 90'lı yıllarda abd'nin tüm sıcak parayı kendi ülkesine çekme gayretleri, ancak bunun dünyanın geri kalan ülkelerde krizlere sebebiyet veriyor oluşuyla 2000'li yıllarla birlikte bu politikanın tam tersinin izlenerek abd dolarının gelişmekte olan ülkelere sözde "yatırım" olarak akması, bütün dünyada bu nedenle 2000-2007 yılları arasında rok'un dediği gibi lale devri yaşanmış olması.. nasıl olmuş aga bunlar?

    burada elbette akp'nin iktidara gelişinde yine küresel konjonktürün "siyasal islam"ı destekliyor oluşu, orta doğu'nun o yıllarda dünyanın gündemi olması, 9/11 sonrasındaki ırak ve afganistan işgalleri de ciddi hadiseler. fakat süreç içerisinde bir de 2008 küresel finans krizi, fed'in deli gibi para basması (bkz: quantitative easing), akabinde bu paranın türkiye gibi "gelişmekte olan ülkelere" (bkz: goü) tıpkı 2000'lerin başındaki gibi akmış olması, 2013 yılında fed'in "ben bu programı bitireceğim" diye ilan etmesi (bkz: taper tantrum) ve tüm dünyada doların değer kazanmaya başlaması, bu esnada o güne kadar sadece inşaat sektörüne yatırım yapmış olan türkiye'nin son derece açık bir pozisyonda yakalanmış olması ve krizlerden krizlere koşmuş olması (bkz: perfectly non tradable), ne tesadüfse (!) milli gelirimizin de dolar bazında fed'in tam bu açıklamasıyla birlikte bugünlere dek gerilemeye başlaması, halbuki ondan önceki 2002-2013 döneminde -küresel kriz hariç- milli gelirin dolar bazında da hep yükselmiş olması, bunun üzerine başkanlık sistemiyle üzerine tüy dikilmesi; bugünkü bu derin yoksulluğun ve cumhuriyet tarihinin en derin krizini böylece yaşıyor oluşumuz.. nerede abicim bunlar? asıl hikaye bu belki de.

    işin yukarıdaki iskeletine bile belki 3-5 sayfa daha eklemeler yapabilirim. örneğin cemaatlerin ve tarikatların devlet yönetimine bizzat akp eliyle yerleştirilmesi, 2014 tarihli bir abdülkadir selvi yazısında “erdoğan döneminde gülen hareketi en az bunu altını çizerek söylüyorum en az 15 kat büyüdü" ifadesini kullanması, bugünkü amiraller bildirisinden sonra tsk'daki cemaat ve tarikatlara rte'nin göz dikmesi gerekirken yine aynı yanlışın yapılıp gariban emekli amirallere kafanın takılmış olması, yargıdaki içler acısı durumlar, aihm kararlarına uyulmaması, "aym kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum" denmesi...

    *

    bunlar zihniyet meselesi. o yüzden 2000'ler türkiye ekonomisi de hiçbir zaman akp'nin başarısı olmadı. olan şey, küresel konjonktürün derviş reformlarıyla birlikte harmanlanması meselesiydi. hatta derviş, kasım 2002 seçimlerine giden yolda, birçok partinin baraj altında kalabileceğini, bu yüzden sadece %40-50'lik bir oy oranıyla meclis gruplarının oluşabileceğini, bunun meşruiyet tartışması doğuracağını dahi ifade etmişti. ve evet, akp, %34 oyla meclisin çoğunluğunu barajlı d'hondt sistemi sayesinde elde etti ve bugünlere gelindi. (bkz: d'hondt sistemi)

    şuradan kaç tane partinin baraj altı kaldığını, milyonlarca oyun nasıl meclis iradesine yansıyamadığını siz görün. "hani demokrasi? hani meşruiyet?" diye insan sormadan edemiyor... netice itibarıyla 2000'lerin başındaki ekonomide bir "akp başarısı"ndan söz edebilirsek, bugün yığınla cevaplanamayan soru önümüze çıkar. o yüzden akp'nin hiçbir zaman ekonomide bir başarısı olmamıştır. ali babacan'ı işin içine katarak bunu söylüyorum. bu elbette benim görüşüm.

    o kadar çok şey yaşadık ki, tabi ki 140journos bütün bunları tek bir belgesele sığdıramayacak, kabul. ama hiç değilse izleyiciye sunulan bu yaklaşık 30 yıllık hikayenin ciddi bazı kilometre taşlarını ben belgeselde görmeyi bekliyordum. hepsi olmasa da aklıma gelenleri, kaynaklarıyla yukarıda belirttim.

    yoksa kamu ihale kanunu'nun 190 kez değişmiş olması, kanun madde metinlerinde alfabe harflerinin yetmemiş olması falan, izah etmeye çalıştığım "hikaye"nin yüzlerce, binlerce neticesinden biri sadece...

    yine de tüm 140journos ekibinin ellerine sağlık.

    eleştiri yapıcı olduğu müddetçe daha iyiye sebebiyet veren bir şeydir. bu entry'nin yapıcı bir eleştiri olduğuna inancım tam.

    yine bir einstein özlü sözüyle entariyi sonlandıralım:

    "hiçbir sorun, onu yaratan bilinç seviyesiyle çözülemez"

    *

    (bkz: kontrollü enflasyon/@dragonlady)

    (bkz: yigit bulut/@dragonlady)

    (bkz: 128 milyar doları satmanın suç sayılması/@dragonlady)

    (bkz: 0.64 faiz oranıyla konut kredisi çeken güruh/@dragonlady)

    (bkz: 22 mart 2021 dolar kuru/@dragonlady)
83 entry daha
hesabın var mı? giriş yap