• (bkz: apollonius)
  • hayatının isa mesihe uyarlandığı düşünülen şahıs. aytunç altındal - hangi isa
  • karakteristik olarak hz. isa ile büyük ölçüde benzerlikler taşısa da; hz. isa ile karıştırılan bilgin. kendisi yunan asıllıdır, oysa hz. isa ise yunan değildir.
  • enteresan bir kişilik.
    antik dünyadaki diğer apollonios'lardan ayırt edebilmek için memleketi olan tyana ile anılan bu kişi bir yönüyle filozofu, diğer yönüyle kâhin veya peygamberi andırır.

    türkiye'de yeterince tartışılmamıştır, ancak batıda kendisinin gerçek isa olduğuna dair birçok yayın yapılmış, birçok tartışma olmuştur. peki, bunun aslı astarı var mı? yaşadığı döneme dair anlatıların azlığından ötürü bu soruya cevap vermek zor, sadece metinsel anlatılara odaklanmak daha doğru olur, elbette insanlar spekülasyon üretmek konusunda hürdür, ancak bunun için de refersans kaynağı olarak kullanılabilecek antik metinler var.

    bu metinlerin ilki ve en önemlisi, tyanalı apollonios'un yaşamını anlatan atinalı philostratos'un literatürde vita apollonii olarak anılan, 8 kitaptan oluşan eseridir. bu, günümüze ulaşan biyografik nitelikli en uzun metindir.

    ilk dört kitap apollonios'un hindistan'daki bilgeleri ziyaretiyle başlar, roma'ya gelişi ve imparator nero'nun tiranlığını deneyimlemesiyle son bulur. ikinci dört kitap farklı konular içerir, örneğin apollonios'un etiyopya'yı ziyareti ve orada "çıplak adamlarla" (gymnosofistler) buluşması anlatılır, daha sonra roma'da zalim imparator domitianus tarafından tehlikeli bulunup yargılandığı, hapse atıldığı ve orada yaptığı konuşmalarla ve kendisine atfedilen mucizelerle serbest bırakıldığı üzerinde durulur.

    philostratos'un metninin önümüze koyduğu apollonios, bazen pythagorasçı ruh ve dünya öğretisinin savunucusu bir filozoftur. nitekim etrafındaki kişilerle yaptığı konuşmalar aktarılırken, tıpkı pythagoras gibi bir üstat olarak sunulur. apollonios'un pythagoras'ı daimon yani tanrı ile insan arasında özel bir tanrısal varlık olarak gördüğünü anlıyoruz. benim metinden edindiğim izlenim, onun kendisini de yeryüzündeki daimonlar sınıfına ait gördüğüdür.

    mesajının adresi sadece roma, etiyopya veya hindistan'da karşılaştığı kişiler değil, tüm insanlıkmış gibi görünüyor. bu açıdan bakıldığında kinik ve stoacı kosmopolitanizm idealinin de savunucusudur, yurdunu tüm dünya olarak belirler, tüm insanlığı kardeşler birliği olarak görür, bunu da herkesin tanrı'yla akraba olduğu fikrine dayandırır.

    diğer roma imparatorlarıyla olan diyalogları iktidar temsillerinden çekinmediğini, hatta kendisini onları tarih önünde yargılayabilecek kadar onlardan üstün gördüğünü ortaya koyuyor. imparator vespasianus'a yazdığı bir mektupta onu yunanlara tanınan birtakım hakları kısıtlamasından ötürü eleştirir ve nero'nun tanıdığı hakları iptal etmekle, hatta atina'yı yakan persia'nın kralı kserkses'e öykünmekle suçlar. sophokles'in kral oidipous'undaki teiresias oidipous'a "senin için değil, tanrı apollon için yaşıyorum" der, tyanalı apollonios da imparator domitianus karşısındaki konumunu bu mottoyu örnek alarak belirlemiş, tek farkla, apollon yerine bilgeliği koymuş. [philost. vit. ap. 7.4.2] bu, onun hiçbir imparatora ve yeryüzü yasasına tabi olmadığını ifade ediş biçimidir, o sadece bilgelik aracılığıyla kavradığı, tüm evrene hükmeden tanrısal iradeye tabidir.

    son olarak, tyanalı apollonios şöyle dua edermiş: "ey tanrılar, bana hak ettiğimi verin." [philost. vit. ap. 4.40.2] bu entiriyi, herkesin hak ettiğini bulması dileğiyle kapatmak isterdim sevgili sözlükçüler ama bu, iyimserliği rasyonel bir şekilde temellendirilmemiş bir dilek, bu yüzden ünlü feylesof bob dylan'ın son şarkısı false prophet'ın giriş dizeleriyle bitirmek daha doğru olur, diye düşündüm:

    "another day that don't end
    another ship goin' out
    another day of anger, bitterness, and doubt"
  • bu kişinin gerçekte isa mesih olduğu öne sürülmüştür. hıristiyanlığın ilk 200 yılında hiçbir kaynakta nasıralı isa mesih'in adı geçmezken, ilginçtir ki bütün roma kayıtlarında gerçek peygamber ve " mucize yaratıcısı" olara tyanalı apollonios'un adı geçmektedir. kilise 300 yıldan itibaren bu şahsın tüm yazılarını yaktırmış ve adına dikilen anıtları yıkılmıştır. apollonios'un "gizli ilimleri" anlattığı kitabı ise papalık arşivinde saklanmıştı.
    apollonios adlı bu anadolu ereni, yıldızlar ve gökler ilmi, anahtar ilmi ve ölçümler ilmini uygulamıştır.
    araplar bu kişiye "balius", osmanlı türkleri de "balyos" demişlerdir. apollonios muska yazma konusunda hayli ilerlemiş bulunmaktadır. elden ele geçen eserler sonraki zamanlarda yasaklanmış fakat bursa ve istanbul'da medreselerde gizli şekilde okutulmuştur. şöyle demişti: " ben apollonius, tanrının verdiği güçle muskalar yazdım bunlarla kurtlar fareler ve canavarlar yarattım. "
  • "tüm yeryüzünü kendi vatanımız, insanların hepsini kardeşlerimiz ve dostlarımız olarak görmemiz soylu bir tavırdır, zira hepimiz tanrı'yla akrabayız."

    tyanalı apollonios, epistulae 44.2
  • (bkz: #84828578)
    yukarıdaki entry'de bulunan dramatik hatayı düzeltmek gerekir.
    tarsuslu yahudi hahamı saul'ün romalı ismi petrus (peter) değil, pavlus (paul) idi. ve bu pavlus, hıristiyanlık dinini tek başına kurmuş bir kişiydi. öyle matta, markos, luka ve yuhanna falan hepsi hikâye. saul (pavlus) tüm yeni antlaşmayı (yani incil'i) baştan sona kendisi kaleme alıp anatoli topraklarını inanılmaz büyük bir hırsla karış karış dolaşarak, zaten anatoli'nin kadim inanışı olan adonis kültü üzerine inşa etmiş ve yaymıştır.

    başlığa konu olan tyanalı apollonios'u tanımam etmem ve adını ilk kez duyuyorum.
  • hakkında yazılan ayrıntılı biyografilerden, roma imparatoru augustus zamanında (m.ö. 27 - m.s. 14) niğde yakınlarındaki tyana’da (kemerhisar), asiller tabakasından bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldiği ve nerva zamanında (96-98) efesos’ta öldüğü öğrenilmektedir. ancak, ilki ölümünden bir asır sonra kaleme alınan bu kaynaklarda gerçeklerin son derece abartıldığı ve kendisinin mûcizeler yaratan olağan üstü bir insan kişiliğine büründürüldüğü görülmekte, dolayısıyla hakkında verilen bilgilerin pek çoğuna inanmamak gerektiği anlaşılmaktadır.

    nitekim bu kaynaklarda tyanalı asil bir aileden geldiğinin ileri sürülmesine karşılık, arapça’ya sırrü’l-halîka adıyla tercüme edilen en önemli eserinin önsözünde, kendisinden “tyana’da oturan kimsesiz (el-yetîm)” şeklinde bahsettiği görülmektedir (eı2 [ing.], ı, 994). özellikle ıı. yüzyıldan itibaren çok tanrılı roma dini için ciddi bir tehlike oluşturmaya başlayan hıristiyanlığın yayılmasını önlemek amacıyla, hz. îsâ’nın karşısında tanrıların yeryüzündeki temsilcisi ve güçlerinin tezahürü gibi tanıtılmasına çalışılan apollonios, gerçekte ünlü grek filozofu pythagoras’ın (ö. m.ö. 504) fikirlerinin savunucusu olan, felsefesini ahlâk temelleri üzerine oturtmuş bir filozoftur.

    on dört yaşında tarsus’a gidip euthydemos’un (fenikeli) okulunda felsefe, mantık, dil, edebiyat ve hitabet sanatı öğrenimi gören apollonios daha sonra iyonya’ya geçti. iyonya şehirlerinde stoacılık’ın (stoicism, revâkıyye) etkisinde kalarak gerçek faziletin nefsin arzularını dizginlemek olduğuna, ahlâkın üstünlüğüne, kadere ve ondan şikâyet edilmemesi gerektiğine inandı. daha sonra, dost olduğu eutsenes’in telkinleriyle, yine ahlâklı olmayı temel ilke kabul eden ve kendi inançlarına da büyük yakınlık gösteren pythagorasçı felsefeyi benimseyerek katı disiplinli bir zühd hayatı yaşamaya başladı. et yemeyi, şarap içmeyi ve beşerî zevklerin tamamını terkederek kıl gömlek giyip yalınayak dolaşmayı âdet edindi. yaymaya çalıştığı fikirlerin esasını pythagoras’ın mistik felsefesi teşkil etmekle birlikte, getirdiği kendine has yorumlarla bu doktrini yeni bir boyuta ulaştırdı.

    savunduğu felsefeye göre var olan her şey bir tek ilâhî özden (mutlak varlık, ruh) oluşuyor, böylece mevcûdatın tamamını bu ilâhî özün biçimlenmiş parçaları teşkil ediyordu (pantheism). buna göre insan da ilâhî bir varlıktı ve fıtratında mevcut olan üstün değeri bu tanrılık vasfından alıyordu. taşıdığı ilâhî değerin bozulmaması ve kötülüklere bulaşmaması için insanın, din adamlarının koydukları din ve ahlâk kuralları ile hilkatini bozmaması ve sadece tabiat kanunlarına uygun basit bir hayat sürmesi gerekiyordu. ona göre ölüm, kalıba girmiş olan ilâhî ruhun serbest kalmasından ibaretti ve ruh tekrar başka bir kalıba da girebiliyordu (tenâsüh).

    hakkında yazılanlara itibar edilecek olursa apollonios fikirlerini yayarken kendisinin insanları doğru yola iletmek için onların arasında yaşayan insan sûretinde tecessüm etmiş bir tanrı olduğunu iddia edecek kadar ileri gitmiştir. hayatının büyük bir kısmını seyahatle geçirdiği bilinmekte ve yine abartmalı olarak hindistan, kafkasya ve avrupa’yı dahi dolaştığına inanılmaktadır. bu kaynaklara göre dört yıl bâbil’de kalmış ve gerçekleştirdiği mûcizelerle bâbil’in ünlü büyücülerini dahi şaşırtarak onlara kendi büyüklüğünü kabul ettirmiştir. islâm kaynaklarında ise adının belînûs, abullûniyûs, afûlûniyûs ve ablûs gibi değişik biçimlerde yazıldığı ve genellikle matematikçi apollonios (pergeli) ile karıştırıldığı, bazı eserlerde ise bu karışıklığı önlemek için “el-hakîm”, “el-kebîr” ve “sâhibü’t-tılısmât” sıfatlarıyla anıldığı görülmektedir (bk. ibnü’n-nedîm, s. 372, 422).

    apollonios’un ahlâk sahibi kişiliği ve nefsine hâkim kuvvetli karakteri ile halk arasında efsaneleşmiş olması, ölümünden yüz yıl sonra onun bir devlet politikasıyla, çok tanrılı roma dinini yıpratmaya başlayan hıristiyanlığın karşısına çıkarılmasına sebep olmuştur. hıristiyanlığın gelişmesinden kaygı duyan siyasî otorite, grek-roma felsefe sistemi içinde bu dinin karşısında durabilecek en güçlü ekolün ancak ahlâkçı stoacılık olabileceğini düşünmüş ve hıristiyanlığın doğuşundan sonra yaşayan en popüler stoacı’nın da apollonios olması sebebiyle onu favori seçmiştir.

    apollonios önce, septimius severus’un karısı imparatoriçe julia domna’nın emriyle hatip philostratus (ö. 240) tarafından tahminen 200 yılında kaleme alınan biyografik eserde beşeriyetin kurtarıcısı ve olağan üstü güçlere sahip bir insan olarak tanıtılmış, sonra septimius severus ile julia domna’nın oğulları caracalla’nın (211-217) onun adına küçük bir mâbed yaptırması ve daha sonra da severus alexander’ın (222-235) sarayın mâbedine heykelini diktirmesi suretiyle tanrılaştırılmıştır. ııı. yüzyılda, anti-hıristiyan yazar hierocles (nicomedialı) ise philostratus’un kitabında anlattığı çok tanrıcı halk üzerinde fevkalâde etkili olan ve onların dinî duygularını coşturan apollonios’un mûcizeleriyle şahsî özelliklerini hz. îsâ’nınkilerle kıyaslayarak onu hıristiyanlara da kabul ettirmeye çalışmıştır. ı

    ıı. yüzyılda birçok tapınakta tasvirleri bulunan apollonios’a özellikle okulunu kurduğu efesos’ta gerçek bir tanrı gibi tapıldığı bilinmektedir. bütün bu çabaların hıristiyanlığın yayılmasını yavaşlattığı söylenemezse de stoacılığın bu dini en fazla etkileyen felsefe ekolü olduğu bilinen bir husustur (bk. eam., xxv, 668).

    ayrıca, apollonios’un hararetle savunduğu hint kökenli panteizm doktrini de islâm tasavvufunda revaç bulmuş ve yaratılmışların tamamını tanrı sayan ana prensibi allah’ın âlemde tecellisi şeklinde yorumlanıp islâmî akîdelerle bağdaştırılarak “vahdet-i vücûd” adıyla benimsenmiş ve özellikle muhyiddin ibnü’l-arabî (ö. 638/1240) tarafından sistemleştirilmiştir. apollonios’un “kendinin insan suretinde tezahür etmiş tanrı olduğunu” iddia etmesine benzer biçimde, islâm mutasavvıfları arasından da “ene’l-hak” (ben hakk’ım) diyen hallâc-ı mansûr (ö. 309/922) gibi vahdetiyeciler (vücûdiyeciler) çıkmıştır. dolayısıyla panteist apollonios’un bu doktrin sebebiyle, islâm tasavvufunu etkileyen grek-roma filozoflarından biri olduğu ileri sürülebilir.

    eserleri

    apollonios’un kitapları orijinal halleriyle ele geçmemiş olup mevcutlarının tamamı, grekçe asıllarının veya süryânîce kopyalarının arapça’ya yapılmış tercümelerinden ibarettir. müslüman ilim adamlarının verdikleri veya arapça’ya çevirdikleri adlarına göre ona mal edilen eserlerin başlıcaları şunlardır:

    1. kitâbü sırri’l-halîka

    yaratılışın sırları üzerine yazılmış olan eserin aslının vı. yüzyılda sercis er-râsî (re’sül‘aynlı/reş’ainalı sergius) tarafından süryânîce’ye, ondan da 683 yılında kısa süre halifelik yapan ve grek klasiklerinin tercümesini başlatan hâlid b. yezîd’in emriyle arapça’ya tercüme edildiği sanılmaktadır. kitabın süryânîce tercümeye esas teşkil eden orijinali, mütercimin ifadesine göre bizzat kendisi tarafından, apollonios’un simya üzerine yazdığı ve bugün literatürde levhu’z-zümürrüd / tabula smaragdina (zümrüt levha) adıyla anılan bir risâlesi ile birlikte tyana’da hermes trismegistos’tan alınmıştır. câbir b. hayyân’ın (ö. 148/765) ünlü külliyatını yazarken geniş ölçüde faydalandığı anlaşılan eserin, daha sonra me’mûn zamanında (813-833) süryânî eyyûb er-ruhavî el-abraş’ın (job d’edessa) harranlı sâbiî âlimlerinin eser ve fikirleri hakkında önemli bilgiler veren süryânîce ketaba de simata (hazineler kitabı) adlı eserinden de istifade edilmek suretiyle genişletilerek tekrar arapça’ya çevrilmiş olması kuvvetle muhtemeldir.

    kitap ilk defa xvııı. yüzyılda s. de sacy tarafından önemli kısımları fransızca’ya çevrilerek yayımlanmış (“le livre du secret de la créature par le sage belinous”, notices et extraits, ıv [1799], 107-158), j. ruska tarafından da xıı. yüzyılda h. sanctelleniensis adlı bir yazarın latince’ye tercüme ettiği “zümrüt levha” sonuna eklenmek suretiyle bulunuş rivayetine uygun biçimde tekrar ilim âlemine tanıtılmıştır (tabula smaragdina, 1926). dünya kütüphanelerinde otuz kadar yazması mevcut olan sırrü’l-halîha’nın türkiye’deki nüshaları, bu isimden başka kitâbü’l-'ilel, câmi'u’l-eşyâ' ve tekvînü’l-hal' ve 'ilelü’l-eşyâ' adları altında istanbul’da topkapı sarayı müzesi (ııı. ahmed, nr. 2013), istanbul üniversitesi (ay, nr. 2419), köprülü (nr. 872), süleymaniye (esad efendi, nr. 1199; vehbi efendi, nr. 2269) ve ankara’da sâib efendi (nr. 1007) kütüphanelerinde bulunmaktadır.

    2. kitâbü’l-eşnâm (kitâbü’s-seb'a).

    yaratılış, yedi gezegen ve sembolize ettikleri dünyadaki yedi maden üzerine yazılmış, simyaya ağırlık veren bir kitaptır. hâlid b. yezîd zamanında arapça’ya, daha sonra da farsça’ya çevrilmiştir. ibnü’n-nedîm’den öğrenildiğine göre câbir b. hayyân çalışmalarını apollonios’un bu eserindeki görüşlerine tamamen uygun olarak yapmıştır. kitabın birbirinden farklı bölümler ihtiva eden başlıca arapça yazmaları ch. beatty (nr. 4890) ve kahire talat (mec., nr. 419), farsça yazmaları ise tahran asgar mehdevî (mec., nr. 280) ve tahran dânişgâh (nr. 1977) kütüphanelerinde bulunmaktadır.

    3. miftâhu’l-hikme (hikmetin anahtarı)

    bazı yazmalarında apollonios’un ibn bâlîs veya ibn bel‘uvân adlı öğrencisi tarafından telif edildiği kayıtlı bulunan felsefî bir eserdir. g. levi della vida, avrupa’da xvıı. yüzyıldan beri tanınan artefius’un clavis sapientiae (aklın anahtarı) adlı eserinin miftâhu’l-hikme’nin latince’ye yapılmış bir tercümesi olduğunu tesbit etmiştir (ayasofya, nr. 2466, 2678), istanbul üniversitesi (ay, nr. 4145); vatikan (ar., nr. 1485) kahire (vı, 105, fel. 11 m, 12 m.) ve meşhed (hik., nr. 250) kütüphanelerinde bulunmaktadır.

    4. kitâbü talâsimi belînâs el-ekber

    yıldızların insanın kaderi üzerine etkilerini konu alan astrolojik bir eserdir. adları bilinmeyen mütercimler tarafından ingilizce’ye (sloane 3826) ve iki defa da latince’ye (carmody 73, slone 3848) çevrilmiştir. başlıca iki yazması paris (ms. 2250) ve berlin (ahlwardt 5908) kütüphanelerindedir.

    5. kitâbü’l-filâha

    burçlarla ayın konaklarının (menâzilü’l-kamer) mevsimlerin ve belirli günlerin oluşumuna etkilerini anlatan ziraî takvim niteliğinde astrometeorolojik bir eserdir (madrid, acad., coll. de gayangos 30).

    6. `risâle fî te'sîri’r-rûhâniyyât fi’l-mürekkebât ve a'mâli’ş-şuver ve def'i’l-emrâz ve hulûlihâ`

    burçların ve semavî güçlerin dünyevî nesnelerle hastalıklar üzerine yaptıkları etkileri inceleyen astrolojik bir kitaptır (süleymaniye ktp., esad efendi, nr. 1987, vehbi efendi, nr. 892; escurial library, nr. 921; iskenderiye belediyye, nr. 3720 c; haydarâbâd âsafiyye, nîr., nr. 207).

    7. tekvînü’l-me'âdin

    madenlerin yaratılışı ve gezegenlerle ilişkileri üzerine yazılmış olup aslında sırrü’l-halîka’nın müstakil hale getirilmiş bir bölümüdür (ch. beatty 4890).

    8. el-medhalü’l-kebîr ilâ risâleti’t-talâsim

    kitâbü t alâsim’e benzer nitelikte, kaderin yıldızlarla olan ilişkisini işleyen astrolojik bir eserdir (süleymaniye ktp., esad efendi, nr. 1987, nr. 1987/2, vehbi efendi, nr. 892; iskenderiye belediyye, nr. 3720 c/3; escurial, 921; ibrânîce trc. paris, hebr. 1016).

    9. muşhafü’l-aşr (escurial, 926)

    yukarıdakilerin dışında, ibnü’n-nedîm’in adını kitâbü rûfus fî tedbîri’l-menzil li-balûniyûs şeklinde zikrettiği ekonomiye dair bir kitap başta olmak üzere daha başka eserler de apollonios’a nisbet edilmektedir. ancak bunların ona aidiyeti çeşitli tartışmalara yol açacak derecede şüphelidir (geniş bilgi için bk. sezgin, bibl.; plessner, s. 995).

    bibliyografya

    ibnü’n-nedîm, el-fihrist, s. 372, 422.

    suter, die mathematiker, s. 3, 208.

    sezgin, gas, ııı, 230-231, 354-355; ıv, 77-91, 417-418; vı, 102-103; vıı, 64-66, 227-229, 318-319.

    sarton, ıntroduction, ı, 320.

    t. j. de boer, the history of philosophy in ıslam, new delhi 1983, s. 75.

    muhammed muslehuddin, ıslam, its theology and the greek philosophy, lahore 1984, s. 57-63.

    süleyman hayri bolay, felsefî doktrinler sözlüğü, istanbul 1987, s. 207-209, 256-257, 292-294.

    a.mlf., türkiye’de ruhçu ve maddeci görüşün mücadelesi, ankara, ts., s. 346-376.

    b. carra de vaux, “belînûs”, ia, ıı, 491.

    p. kraus, “câbir”, ia, ııı, 3-5.

    ahmed ateş, “muhyi-d-din arabî”, ia, vııı, 535-555.

    l. massignon, “tasavvuf”, ia, xıı/1, s. 26-31.

    a. h. armstrong, “apollonius of tyana”, ebr., ıı, 123.

    m. plessner, “balinus”, eı2 (ing.), ı, 994-995.

    m. e. reesor, “stoics”, eam., xxv, 665-668.

    g. l. carey, “apollonius of tyona”, the new ınternational dictionary of the christian church, michigan 1974, s. 57.

    “apollonios (tyanalı)”, türk ve dünya ünlüleri ansiklopedisi, istanbul 1983, ı, 368-369.

    kaynak : https://islamansiklopedisi.org.tr/…ollonios-tyanali
  • son 2000 senedir tartışılan ve sonraki 2000 yılda da tartışılması muhtemel olan kemerhisarlı.

    öyle veya böyle, isevi hareketin tam kalbine bir mızrak gibi saplandığı ve olası hasarlar nedeniyle bulunduğu yerden sökülüp çıkarılamadığı bir gerçek.
  • bir grup niğde'linin sahiplendiği dini karakter. niğde'de de yaşadığı dönemde bir çok kilise ve ibadethane yapıldığı rivayet edilmektedir.
    gerçek isa olup olmadığı sır gibi saklanmaktadır..
hesabın var mı? giriş yap