• ani di franco isimli hanımefendinin bir şarkısı aynı zamanda.
    bir şarkı boyunca sayıyo kadın ayıplamış kimi zihniyet
    ulan bide m&m e bakın siz
  • live versiyonunda "so fuck you" derkenki o hafif gulumseme ve arkasindan seyircilerin whoaa sesi. mukemmel diyorum ve hanim aga*'ya sarki icin tesekkur ediyorum.

    so fuck you.
  • şarkı ani*'nin 1997 çıkışlı living in clip isimli iki cd'lik live albümünde de yer almakta . . . bir kadın tarafından eski, yeni veya aday sevgiliye karşı, çeşitli durumlarda hissedilenleri en harbi, açık, sakınmadan ve kısmadan dile getirmiş eserlerden biri . . . bu kadar içten mi fuck you denir¿ denirse de takdir edilir, hele bunu bir şarkı formuna da sokup dinletebilmiş ve bayların yüzünde bile bir gülümseme bırakabilmişsen . . . keşke hepiniz böyle olsanız . . .
  • nevrotik "ben bu hallere düşecek adam mıydım..." döneminden bir sonraki evre oluyor heralde bu şarkıdaki uyuşukluk* ve sakinlik hali. artık bir yürüyüşe çıkmanın zamanı gelmiş, manidar bir "so fuck you" pek güzel gitmiş.. bu '96 pek bereketli bir yıldı (yılbaşısı tabii ki bulanık).
  • live versiyonunda o kadar içten fuck you der ki ani abla sanki şarkıyı yazdığı kişi o an ordadır..
  • sevgiliniz yoktur. bi şekilde dinlersiniz şarkıyı. şarkıyı sevmemek elde değildir. diğer ani difranco şarkılarından farkı dinlerken hafif sırıtışlarla "ne güzel fuck you diyo di mi?" gibi sözlerin eşlik etmesidir. şarkı müzikalitesinin dışında çok da bişey ifade etmez aslında, ne de olsa hala bir superherosunuzdur. ama yine de her dinleyişte bir mutluluk yayılır bedene ve bilince.

    günler yıllar geçer, bir sevdiceğiniz olur, şarkı hala "ne güzel fuck you diyo di mi?" den öteye geçemez.

    biraz daha zaman geçer ilişkiniz başka bir boyuta evrilir. artık dışardan bakanlar için sevgili değil ev arkaşısınızdır* *. zaman içinde* arkadaşınızın yeni bir "arkadaşı" olur o da sizin evde yaşamaya başlar. kahretsin ki çok mutlulardır, kahretsin ki birbirlerine çok yakışırlar, kahretsin ki bunları söylemek size acı verir. çünkü hayata bakış açınız sizi bu noktaya getirmiştir. bunları söylerken kendinize ihanet ettiğinizi düşünürsünüz. bu yüzden de bu düşüncelirinizi dile getirirkern sesinizin desibeli yüzünüze bastırdığınız yatığı geçemez. sizden başka da kimse bilemez neler hissettiğinizi*.

    sonra bir gün, winamp'ta bütün şarkılar çalarken, unutulmuş, untouchable face çalar. aman tanrım, yarım yamalak anladığınız sözleri ile öyle duygulandırır ki sizi hemen açıp sözlerine bakarsınız. bu sırada şarkı loop'a alınmıştır bile. ne hissetiğinizi bilen, size tercümanlık eden, söyleyemediğiniz, yapamadığınız her şeyi böylesine güzel bi şekilde icra eden ses yumuşak yumuşak akmaktadır tüm ruhunuza. bi süre sonra bağıra çağıra eşlik etmeye başlarsınız şarkıya. ardına bi de superhero koyarsınız playlist'e. bu bir terapidir artık. "söyle içinden geçenleri, anlıyoruz seni, yalnız değilsin, mutluluk uzakta değil" gibi telkinlerde bulunmaktadır usulca ama ısrarla. zaten ikna olmamak elde değildir böyle bir sese...

    bi süre dinledikten sonra pırıl pırıl olursunuz. yeterince pırıl pırıl hissettikten sonra yavaşça müziği kapatır, gider güzelce bi yüzünüzü yıkarsınız ki gözlerinizin altındaki nem ile yüzünüz arasındaki kontrastı kapatasınız. terapi bir sonraki seansa kadar bitmiştir artık, yapacak işleriniz vardır. çünkü hayat devam etmektedir...
  • tüm gün akla takılıp söylenebilen bir şarkı bu etrafta "so fuck you.." diye dolaşarak. çok içtendir. çok güzeldir.
  • aylardır, uyandıktan sonraki 10 dakkika içersinde kahveyle beraber kahvaltı niyetine yenilen sarkı...ani difranco nun beyinlere kazıdıgı sakince küfür etme sanatı.
  • easy listening fekat samimi bir parça. herkes bir gün bir yerlerde böyle hissetmiştir diye düşünmekteyim. hissetmediyse de kim bilir belki hissedecektir.

    en sevdiğim kısmıysa "you look like a photograph of yourself taken from far far away" kısmı olsa gerek.
hesabın var mı? giriş yap