• bir diğer benzeri de referans.
  • (bkz: kpss)
    (bkz: ygs)
  • (bkz: chp'li milletvekilinin yasak aşk skandalı)
    (bkz: chp'li başkanın oğlunu gmy olarak ataması)

    üstteki iki başlık son bir ay içinde gündem maddesi olmuş, ikisi de aynı temayı içeriyor: adam kayırma.

    günden güne duymaya alıştığımız adam kayırma skandallarıyla ilgili, hangi siyasi düşünceyi benimsemiş olursa olsun toplumun sıklıkla yaptığı bir hata var.

    konu: chp'li bir idarecinin, imtiyazlarından faydalanarak, bilerek veya isteyerek unvan veya görevini kötüye kullanması.
    problem: chp yandaşı yazarların "ama ak partili milletvekilleri de şunları şunları yapmıştı" diye cevap vermesi ve bu cevabın favori / en beğenilen entry olması.

    bi' çıkamadınız şu partizan düşünceden. kırmızı ışıkta geçmişsin, "ama öbürü de geçmişti" diye kendini aklamaya çalışıyorsun.

    başkasının ne yaptığı seni ilgilendirmez, senin aynı hatayı yapmaman gerekiyor, bu kadar basit. kalkıp da oy verdiğin parti için radikalleşip, yaptığı hatayı "ama öbür parti de yapmıştı" diye meşrulaştırma çabasına girmen tamamen ezik, haksız ve ebleh bir durum.

    peki çözüm nedir? ulusal yönetime* veya yerel yönetime* istihdam konusunda, yöneticisinden sekreterine hangi mevkide olursa olsun, memurun akrabalarının işe alımını yasaklamak. bu da bu kadar basit. hoş, bu kararın ucu tüm siyasi partilere dokunacağı için böylesi bir girişime gidilmesi konusunda iyimser değilim, ama çözüm bu, başka bir yolu yok.
  • başkası isteyince "sana yok hede, höde!" diyen insanların, kendilerine gelince "sen iste yeter ki. yaparız hacı oldu bil." diyerekten işlerini halletmesine adam kayırma denir.

    e bari göz göre göre yapmayın değil mi?
  • (bkz: vitamin b)
  • konuya başlamadan önce beynimde bir anda ışık yanmasına sebep olan anımı anlatmak istiyorum.

    yıllar önce televizyonda haberleri izliyorum. ekranda kudüs'te ortodoks ve katolik papazların birbirine girdiği bir kavga sahnesi var. (olay 2011 yılında beytüllahim'de milad kilisesinde olmuş google amcaya göre). daha o zamanlar dinden tamamen soğumamışım, haliyle yiyin birbirinizi ete para vermeyin demem gerekir ama ilgiyle izliyorum haberi. bir anda farkettim ki ortodokslar, katolik papazları dövsün istiyorum. yani neden? niye böyle hissediyorum? diye kendi kendime sordum. çünkü ortodoks kilisesinin merkezi istanbul'dur ve fener-rum patriği ortodoksların ruhani lideri yani bir anlamda papası konumundadır. yani benimle doğrudan ilişkisi bulunmasa bile, ülkemde yer alan dini bir gruba yakınlık hissettiğimi farkettim. dini olarak aynı değerleri paylaşmasak da aynı ülkede yer almaktan gelen ortak paydalarımız olduğunu düşündüm bilinçsizce ve ruhum bu kavgada ortodokslardan yana oldu.

    başka milletler için bir şey diyemem ama sanırım ülkemin insanları adam kayırmacılık ruhlarına yüklenmiş olarak doğuyor sanki. hemşericilik diye bir kültür var mesela. mahallemizin çocuğu diyoruz. ne bileyim, turistik bir gezi için gelen yabancılar iki kelime türkçe konuşsa, yemekleriniz güzel dese onları daha yakın hissediyoruz. bizden yardım isteyen güzel bir kız/erkek ile çirkin olana aynı şekilde yardım etmiyoruz mesela. güzel olana daha içten yardım sunuyoruz. bir şekilde kültürümüz bilinçsiz de olsa adam kayırmacılığı destekliyor gibi. inansanız da, inanmasanız da çoğumuz istemsiz olarak adam kayırmacılığı yapıyor dostlar.

    adam kayırmacılığın özel sektör işverenleri ve devlet kurumlarındaki hali argo deyimle torpil, zarif anlatımla referans olarak tanımlanıyor. dört başı mamur bir ülkeyi yıkıma götürmenin en kolay ve zahmetsiz yolu torpili sistemleştirmektir bence.

    bütün bunları niye anlatıyorum size biliyor musunuz? istemsiz de olsa ruhumun birilerine yakınlık hissettiğini farkettiğim günden sonra daha dikkatli davranmaya başladım. o güne kadar da hakkaniyet ve adaletli davranmaya hep dikkat etmiştim aslında ama kendimde daha önce farketmediğim o his, daha fazla dikkatli olmamı sağladı. insanlarla ilgili verdiğim kararlar veya sunduğum imkanlarda adalet temelini sağlamaya hep dikkat ettim. gönlümün sevdiğini değil, aklımın uygun gördüğünü seçtim.

    umarım gelecekte birçok yazar arkadaşım yönetici pozisyonunda olacaktır. işe alırken de, insanları yönetirken de lütfen adalet ve hakkaniyetten ayrılmayın. iyi olmak kolay, adil olmak zordur biliyorum ama bu ülkenin geleceği, böyle gelsede böyle gitmeyecek diyen insanlara bağlı. her birinizin böyle gitmeyecek diyen insanlar olması diliyorum.

    saygılarımla,
  • ülkemizde ana sınıfında başlar.
  • liyakat sahiplerinin yerine yalama usulünce ve de mertebesine göre yapılan iş, daha doğrusu iş bilmezlik.

    en çok çevresi olanın ve en çok yalayanın üstünlüğü.
  • bana göre türkiye'nin en büyük sorunudur. liyakat yerine eş-dost, cemaat, benzer siyasi görüş vs. ile yapılan atamaların devletin adaletine duyulan inancı söndürdüğünü söyleyebiliriz. özellikle devletin her türden kuruma müdahale etme hakkını kendinde bulduğu bir ülkede memurlar, bürokratlar oldukça değerlidir. ancak adam kayırmanın mevcudiyeti devlet kurumlarına olan güveni ortadan kaldırmaktadır.

    bireyler devlete verdikleri paranın kendi refahları için olduğu hissini yaşayamazlar. dahası devlete giden paralarına ne kadar engel olabilirlerse o derece karda hissederler. örneğin japonya'da bir metroya annesinin hemen arkasından kart basmadan giren bir çocuğun, ortada hiçbir güvenlik görevlisi yokken annesi tarafından uyarılıp tekrar dışarı çıkarılıp kart basması sağlanırken türkiye'de bir çocuğun bu türden bir davranışı bırakın yalnızca kâra geçen anneyi, civarda bulunan insanlar tarafından bile gayet doğal karşılanır. norveç'te market işleten bir mültecinin yaşlı bir kadına fiş kesmeden indirimli satış yapmasına yine o kadın tarafından tepki gösterilmesinin köklerinden birisi de yine devletin adaletine duyulan güvendir. özellikle bizim gibi memleketçiliğin arşa çıktığı bir ülkede adam kayırmayı nasıl engelleyebiliriz?

    yine uzun yıllar insanların şehirde yaşamış olması belki bir nebze de olsa aynı köyden veya şehirden olmanın etkisini bir nebze de olsa azaltmış olabilir. ancak bu sefer yerini benzer arka plana sahip kişilerin kendi aralarındaki tutuculuklar almış gibi görünüyor. belki de toplumumuz, insan ilişkilerinde birbirine fazla bağımlı ilişkiler kurmakta. bu da karşılanması gereken beklentilerin miktarını arttırıyor. yine avrupa'dan örnek verecek olursak devletin her halükarda bireyin asgari şartlarda da olsa geçimini sağlayacağına duyulan güven, kişilerarası ilişkilerin bağımlılıktan uzak olmasını sağladığı görülebilir. birey olarak ayakta duracağına duyulan güven sayesinde örneğin bir ebeveyn, çocuğunu ileride kendisine baksın diye değil de belli bir yaştan sonra kendisinden bağımsız yaşayabilsin diye yetiştirir. bu tutum ebeveyn ile çocuğun daha şeffaf ilişkiler geliştirmesini sağlar. ve çocuk da kendi başına bir varlık olarak hayata tutunabilir.

    amerika'da ise yaşlandığında veya sakat kaldığında devletin kişiye bakacağına duyulan güvenden ziyade, bireyin hayatının her aşamasında özel sigortalar hakkında bilinçlendirilmesi bulunuyor. gelir düzeylerinin de yüksekliği sayesinde insanlar sigortalar ile bu gibi durumlara hazırlıklı bulunuyorlar.

    sonuç olarak adam kayırmanın köklerinde yatan bağımlı ilişkiler kurmayı, bireyin zorlanabileceği bazı durumları devlet güvencesine alarak özgüven artışı ile engelleyebiliriz. ayrıca kişisel finansman konusunda yapılacak bilinçlendirmelerle hatta daha küçük yaştan verilecek eğitimlerle birey inşası mümkün olabilir.

    nüfusun her geçen gün yaşlanması bağımlı ilişkilerin varlığını daha çok hissettirecektir. bu sebeple bireysel kimliğin inşası zorlaşabilir. daha çok okumaya ve bilinçlenmeye ihtiyacımız var. milletine veya devletine güvensiz bir toplumun ilerleyebileceği hiçbir medeniyet yoktur.
  • ebû yahyâ üseyd ibni hudayr radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre medinelilerden bir adam:

    - ey allahın resûlü, falan kişi gibi beni de vâli tayin etmez misiniz? dedi.

    peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

    - “siz, benden sonra adam kayırma olayları göreceksiniz. havuz başında bana kavuşuncaya kadar sabrediniz!” buyurdu.

    buhârî, fiten 2, menâkıbü’l-ensâr 8; müslim, imâre 48, fedâil 27,28
hesabın var mı? giriş yap