• "dağıtımcı aranıyor" bölümünde, genellikle istanbul entelijansının nasiplendiği festival filmlerinin ya da gösterime girmeyecek olup da "izlesek ne güzel olurdu" dediğimiz filmlerin tanıtım yazılarına yer veren dergi.

    yazının giriş spotunda da belirtildiği gibi "bu filmler hiçbir zaman sinemalarımızda gösterilmeyebilir ya da bir bakarsınız hemen dergi çıktıktan sonra vizyonda ya da bir festivalde karşınıza çıkar... biz sadece tarihe not düşme ihtiyacı duyuyoruz." dedikten sonra, bu cümleyi "zaten tarihleri belliydi de, gösterilmeyeceklermiş gibi buraya yazarak 'biz aylar öncesinden demiştik zaten, sayemizde izliyorsunuz' demek hoşumuza gidiyor" diye devam ettirmek biraz fesatlık olur düşüncesindeyim.

    ne de olsa zaman zaman "ayın filmleri"nde yer bulmuş olanlar bir türlü gösterime girmiyor, bir ay sonra "tarihi değiştirilmiş" gibisinden bir notla karşılaşabiliyoruz.

    zaten gösterim hakları önceden alınmış olan filmlerin de izlenip izlenemeyeceği belirsiz. yine eylül sayısında, daha önce !f istanbul da gösterilip türkiye dağıtım hakları bir film tarafından çoktan alınmış yüreğimde bir delik adlı filmin, sansür gibi bir sebepten ötürü (şimdilik?) gösterilmeyeceği yazılmış. hak hukuk meselelerinin ne derece geçerli ve "bu filmi de izleyeceğiz" demek için yeterli olduğu aşikar...

    "dağıtımcısı olmayan, olup da vizyona sokulmayan, galası yapılıp da bir türlü vizyona giremeyen tüm bu filmleri dikkate alarak, bundan sonra dergide 'dağıtımcı aranıyor' köşesine daha sık yer vermenin iyi olacağını düşünüyoruz. sizler de vizyona girmesi gerektiğine inandığınız filmleri bize yazarak bu bölümün şekillenmesine katkıda bulunabilirsiniz." demek, izlenmesinin güzel bir tecrübe olacağına inanılan filmlerin, perdede görülmese bile buradan okunabilmesini ve daha çok kişinin bu filmlerden haberdar olmasını amaçlayan bir bölüm oluşturmaya önayak olmayı istemektir bence.

    gösterime girmediği halde eternal sunshine of the spotless mind kapaklı ve dosyalı bir dergi almış olmamız bunu destekler sanırım.

    her ay 5 milyonlarımıza kıyıp dergiyi alırken, dergiciliğin ne gibi kaygan zeminde bir iş olduğunu, bir söylenenin bir diğerini tutamayacağı zamanlar olacağını unutmamak gerek...
  • bu derginin bir youtube kanalı var. içinde de mükemmel videolar var. üstelik yeni de değil bu kanal. buna rağmen sadece on bir bin küsur abonesi var. ben bugün keşfettim. yahu salak salak tiplerin yüz bin abonesi var youtube'da. "star wars diye bir film keşfettim yıkılıyo" tadında saçma sapan sinema videoları yüzbinler izleniyor. adamlar agnes varda'nın yersizyurtsuz'unu incelemişler, üç bin izlenmiş. jean-luc godard'ın şaheser filmi alphaville'in incelemesi dokuz yüz küsur izlenmiş. kiarostami'nin close-up'ının incelemesini iki bin kişi izlemiş. her biri arşivlik video resmen. memleketin en meşhur sinema dergisinin bu güzellikteki arşivi neden rağbet görmüyor, ilginç bence. problemin tanıtım eksikliğinden kaynaklandığını düşünüyorum, aksi takdirde sinefillerin es geçecekleri içerikler değil çünkü bu kanaldakiler. önümüzdeki pazartesi günü oscar adaylıklarının değerlendirileceği bir yayınları da varmış, merakla bekliyoruz. bir zamanlar paralel kurgu isimli youtube kanalından aşina olduğumuz, sohbetlerinin tadı damakta kalan ali ercivan ile ali deniz şensöz katılımcılar arasında. meclis behlil ve yeşim burul da yayının diğer katılımcıları. vallahi yayın gibi yayın diye buna derim ben!
  • mart 2014 sayısında yer alan, başak deniz özdoğan tarafından yazılan "favori woody allen filminiz hangisi" adlı yazının hiç yakışmadığı dergi. bu yazıda, önce woody allen hakkkında kızı dylan farrow ile ilgili öne sürülen istismar suçu iddiasının geçmişi ve şimdi çıkan iddialar anlatıldıktan sonra woody allen, başak deniz özdoğan tarafından hem yargılanmış hem mahkum edilmiş. sanki iddialar doğruymuş gibi bir tarzda yazı yazılmış. öncelikle hukuken bir karar vs yok iken, böyle bir şekilde yazı nasıl kaleme alınır? ikincisi, altyazı kült bir sinema dergisi. yani bir magazin/dedikodu dergisi değil ki. bu iddialar doğru bile olsa, yeri altyazı dergisi midir? yazıya biraz entel kuntel cümleler katılınca, ağdalı ifadeler eklenince, yazı sinema/yönetmen eleştirisi yazısına mı dönüşüyor? kusura bakmasın ama ben başak deniz özdoğan'ın bu iddia hakkındaki görüşlerini, infazını hiç merak etmiyorum, alt yazı okuyucularının da merak ettiğini düşünmüyorum. ve bunu yıllardır takip ettiğim altyazı dergisinde görmek istemezdim. dergiyi ucuzlatmaktan başka işe yaramamış bu yazı.

    başak deniz özdoğan yazısından bir kaç cümle: "bir filmi, bir kitabı bir sanat eserini yaratıcısından bağımsız düşünebilir miyiz? hele hele 'auteur' olarak adlandırılan bir yönetmenin filmlerini, duyguları, kişisel nevrozları ve ruhunun açmazlarından azade görebilir miyiz? çok sevdiğimiz woody allen filmlerini artık sevmeyecek miyiz? tek bir şey kesin, o da dylan farrow'un çektiği acı."

    söz konusu yazının bitişinde yer verilen ve dylan farrow'un açıklamasının çevirisi olan bölüm: "woody allen toplumumuzun cinsel saldırı ve istismardan hayatta kalanlar karşısında sınıfta kalışının yaşayan kanıtı. woody allen’ın 7 yaşındaki kızınızı tavan arasına götürmesini hayal edin. her adı anıldığında kızınızın tüm hayatı boyunca hissedeceği mide bulantısını hayal edin. işkencecisinin göklere çıkarıldığı bir dünya hayal edin. hayal ediyor musunuz? şimdi, favori woody allen filminiz hangisi?"
  • bir filmi izledikten sonra altyazı'yı açıp olaya farklı yönlerden dalmak enfes bi bilsen. bakışın açısı derinleşiyor, kahvenin tadı orgazma ulaşıyor, film okumak şölenleşiyor. altyazı, ilelebet payidar kalması gereken bir dergi. bir yergide bulunsam yöneticileri bana ne der ki? sanırım anlayışla karşılar. yeriyorum, açılın: ayın hemen başındaki etkinlikler, aynı ayın sayısında duyurulduğunda hiçbir fonksiyonu kalmıyor, etkinlikler otomatikman bayatlamış oluyor ve bu beni üzüyor elisabeth. pek tabii ki plan programın önceden belli olması ile çok alakalı olan bir konu bu. lakin üzerinde daha titiz çalışılırsa hayat bayram olabilir değil mi meral'cim?

    ekim sayısında hediye ettikleri bir zamanlar anadolu'da kurgu günlüğü ise nasıl desem, bir yönetmenin beynini gözetlemek gibi. tam olarak öyle değil ama gibi. edinin büyükler, edinin küçükler, sevinin ortancalar.
  • yapılması için çok emek sarf edilendir. hani arada ufak tefek hata da olsa, kendinden yorum da katsa, şahsen bunu hazırlayan insanlara kızamıyorum. sadece bana uygun olmadığı için bir sonrakine geçiş yapıyorum. hatta bs.player her sorduğunda 5 yıldız veriyorum. saygım sonsuz.

    naçizane fikrim ise bunları hazırlayanların bir kısmının daha ön plana çıktığıdır. kim peki bunlar? hani filmin sonunda, o cast ekranı aktıktan sonra gelen 10-15 saniyelik bölümler vardır ya, o bölüme gelemeden tam ''bitti, kapatalım.'' moduna geçecekken sizi bu yanlıştan döndüren kişiler:

    film daha bitmedi. (izlemeye devam edin!)

    bunu yazan adama kurban olurum ben. sonradan bir yerde filmin muhabbeti açılsa, birisi izlemediğim o bölümden bahsetse yıkılırım. böyle de beter bir huyum var. filmi sanki hiç izlememiş, o vakte yazık olmuş gibi hissederim. o derece önemli. yapana teşekkür, yapmayana tavsiye olsun.
  • temmuz- ağustos ortak sayısında, enis köstepen tarafından kaleme alınmış açılış yazısı öyle güzel ki. sinema ile direnişi, emek ile geziyi bir araya getiren bu cümleler, burada da olsun istiyor insan. daha doğrusu; biz, bu yazının etrafında toplanalım istiyor;

    http://www.altyazi.net/…nemasina-hepimiz-hosgeldik/

    yazıya cevaben, ve en içten, bir "hoş bulduk!" dökülüyorsa içimizden, hepimiz doğru yerdeyiz demektir.

    "mehmet ayvalıtaş, abdullah cömert, irfan tuna, mustafa sarı, ethem sarısülük, zeynep eryaşar, selim önder, medeni yıldırım, ali ismail korkmaz’a ve 27 mayıs’tan bu yana parkları, sokakları, meydanları terk etmeyen herkese…"
  • dün boğaziçi üniversitesi'ndeki ofislerinde zalim bir saldırıya maruz kalmış sinema dergisidir. olay iki kurtlar vadisi'nden çıkmış adamın ofise girip derginin imtiyaz sahibi yamaç okur'un odasına gitmeleri ve orada yamaç okur'u tartaklamaları ve odayı tarumar etmeleriyle devam etmiştir. yamaç okur şans eseri bu saldırıdan yara almadan kurtulmuştur. zorba adamlar çıkarken "bu dergi bi daha çıkmayacak" diye tehditler savurmuşlardır. gerçekten diyecek bi şey yok. sinema sanatı üzerine, filmlerin büyüsünü yayma amacı dışında hiçbir şey gütmeyen (gütse ne fark eder) idealist sinemaseverlerin çıkardığı bi dergiye nasıl böyle bi saldırı olabilir, gerçekten akıl mantık almıyor artık.

    http://www.beyazperde.com/haber/8223
  • bazı insanlarda eksikliği hissedilen şey.
  • ekim 2011 (110) sayısında mükemmel ve de bir o kadar farklı bir ek, dahası kitap (-çık demeye dilim varmıyor) vermiştir: bir zamanlar anadolu'da kurgu günlüğü

    kesinlikle sinefillerin kaçırmaması gereken bir sayı belki olmaya bilir ama kitap olduğu kesin.
  • 100. özel sayısını elimden bırakamadığımdır. yazıları tekrar tekrar okuyor, fotoğraf karelerine tekrar tekrar bakıyorum. öyle özel bir sayı olmuş işte bu. sinema dergisi ya, yine satır aralarında gizli pek çok hayat mevcut. emeği geçen herkesin ellerine sağlık, her ay elimde bu dergiyi tutabildiğim içinde tekrar teşekkürler.

    100. özel sayısında da, özellikle beni etkileyen selim ileri'nin cahide sonku ile alakalı yazısı. okudukça bir kez daha anlıyorum büyüklüğünü yedinci sanatın ve pek tabii hayatın.
hesabın var mı? giriş yap