• bu gelenek içindeki felsefecilerin pek önemsedikleri bir gelişme, kant'ın tüm özensizliğine rağmen bazı ayrımları yerli yerine oturtmayı başarmalarıdır.

    analitik/sentetik ayrımı semantik bir ayrımdır.
    a priori/a posteriori ayrımı epistemik bir ayrımdır.
    totoloji/çelişki ayrımı mantıksal bir ayrımdır.
    zorunlu/olumsal ayrımı ontolojik bir ayrımdır.
    bunlar asla birbirine karıştırılmamalıdır.*

    dolayısıyla bir analitik felsefeciyi ayar etmek, kaşıntı basmasını sağlamak isterseniz, bunları birbirinin yerine kullanın. "analitik önermeler yani totolojiler" deyip kaçın! evet kaçın, yoksa ağzınıza birber sürerler.*
  • bu alanda önemli işler yapmış kimi felsefecilere ilişkin hem güldüren, hem düşündüren bazı başlıklardan seçmeler sunuyorum**

    frege #2670258, moore #18344991, wittgenstein #18487390, carnap #17880559, quine #16301930, kripke #9622927
  • iki cihan harbi arasında, pozitivizmin uzantısı, iki tutam logos eklenmiş hali olarak ortaya çıkan analitik felsefe, özellikle dil çözümlemesine dalarak, dilbilime de bulaşmıştır.. ludwig wittgenstein'ın yanı sıra moritz schlick, rudolf carnap da bu tefekkürün önde gidenleridir..
  • türkiye'deki yansıması, arda denkel'in şu yazısından takip edilebilir:

    analytic philosophy in turkey

    throughout the ottoman centuries there was no significant philosophical activity in turkey, in the sense of free systematic thinking as opposed to theological commentary. the first free thinkers appeared towards the end of the 19th century, and they were only amateurs. university philosophical instruction began in 1912. analytic thought was introduced in turkey in 1933 by hans reichenbach, who established in istanbul university the first department of philosophy in the country. he was among the academics who left germany as a result of rising nazi oppression, and the turkish government was eager to hire him. reichenbach chaired the department for five years and then immigrated to the united states. one of his assistants, nusret hizir, had become a committed advocate of logical positivism, but except for him, reichenbach left little trace of analytic influence behind him. perhaps five years was not enough time to establish an argumentative and non-rhetorical tradition of philosophy. in the 'thirties, hizir mod to ankara university, where a new department in the french philosophical tradition was being founded. until his retirement in 1969, his analytic influence, too, remained rather marginal. meanwhile, at istanbul university nicolai hartmann's philosophy had become dominant; for about twenty-five years, neither logical positivism nor any other form of analytic approach made its appearance there. in the early 'sixties, two young lecturers from that department, huseyin batuhan and nermi uygur, both trained in the german tradition, began to cultivate interest in contemporary english philosophy and logical positivism. as a result, in 1964 uygur published, in mind, the first analytic paper originating from turkey. soon after, however, his interests shifted to phenomenology.

    the true emergence of analytic philosophy occurred with the opening of a humanities department at the anglophone middle east technical university (metu) in ankara. batuhan moved there in 1966, taking with him teo grnberg, who had recently completed a doctoral dissertation on meaning under his supervision at istanbul. these two philosophers published a fair amount in turkey on various analytic topics. their main fields of interest were logic, philosophy of science, and the philosophy of meaning. in the late 'sixties, they attracted to their department other analytically-minded thinkers such as cemal yildirim, harun rizatepe, suvar koseraif and adnan onart. after his retirement from ankara university, nusret hizir began giving courses in the philosophy of science at the faculty of architecture of metu, which attracted large numbers of students. through the 'sixties and 'seventies, no program in philosophy leading to a degree was offered at metu, and philosophical instruction was in the form of service courses.uch courses had the effect of persuading a graduate of city planning, arda denkel, to go to oxford for doctoral research in philosophy.

    bogazici university in istanbul, which was originally founded as a private american institution (robert college and academy) and then converted into a state university, has retained english as a language of instruction. during the 'seventies, a humanities department opened there with the aim of providing service courses to other departments. for a number of years, berent enc and michael burke taught at this department in the analytic tradition. zeynep davran has been teaching at bogazici since 1968. denkel joined them in the late 'seventies. for a while ali karatay too taught there. an engineering student at bogazici, gurol irzik, had taken a number of courses in philosophy and decided to go to indiana university for a ph. d. in the philosophy of science. irzik became a member of the faculty of bogazici in 1987. besides these analytic thinkers, philosophers of different inclinations, have also taught in the department.

    in 1982, both bogazici and metu acquired independent departments of philosophy, with programs leading to a degree. to this day, these institutions have given a predominantly analytic education to a notable number of students at both graduate and undergraduate levels. a few of their graduates went to the u.s. for ph. d.'s. some of those who completed their doctoral work have found positions in u.s. universities, but others are planning to return to turkey. adriano palma and stephen voss should also be mentioned as contributors to the development of analytic philosophy in turkey. they have been employed at bogazici in the 'nineties, and the latter is still a member of this university.

    at present, there are twelve departments of philosophy in turkey. for the most part, analytic philosophers are not in the majority even in their own departments; they are only a small fraction of the academic philosophers in turkey. in contrast, however, analytic thinkers have been quite active in publishing. from the 'seventies onwards, about eighty articles and more than ten books published in turkish have been analytic in style and content. as for international publication, their record is much better than that of their non-analytic colleagues. since 1980, of the 30 papers published in reputable western journals by turkish philosophers from turkish universities, more than eighty percent have been analytic. bogazici is the incontestable leader, since ninety-five percent of the articles and one internationally published book with analytic content originates from this university. these are the reasons for believing that analytic philosophy in turkey will continue to flourish.
  • akla direkt "dil, matematiksel çözümleme yöntemiyle ne kadar arı/anlaşılır hale getirilebilir ve bu anlaşılırlık ölçüsü kesin doğrulara ne kadar yakın olabilir?" sorusunu getiren, ne tam felsefeye ne tam bilime konu olabilen disiplindir. metafiziği bulanık olmakla itham ederek metafizik söylemleri temelsiz/spekülatif bulur. felsefeye, kesin doğrulara ulaşma yolunda bilime hizmet eden bir rol yükler. cevap getirilemeyen konularda ise sessiz kalmayı* salık verir.

    (bkz: wovon man kann nicht sprechen)
  • tohumları gottlob frege tarafından atılan ve hepsi de yeni mantıga dayanan bertrand russell, rudolf carnap ve ludwig wittgenstein gibi filozofları bünyesinde barındıran, popülerligini günümüze kadar koruyabilen düşünce okulu. ekol, ortak noktaları metafiziğe karşı düşmanlıkları olan ve çözümleme yoluyla açıklık saglamayı amaçlayan mantıksal pozitivizm, mantıksal atomculuk, mantıkçılık, ve wittgenstein'in tractatus logico philosophicus adlı yapıtında ortaya attığı gündelik dil felsefesi şeklinde 4 çizgiye ayrılır.
  • analitik felsefe, 20. yüzyılın yaklaşık elli ya da altmış yıllık bir kesitinde, başka her şeyi unutturacak kadar etkili olmuş olan felsefe anlayışı veya okulunu temsil eder. analitik felsefe, aslında büsbütün yeni veya salt 20. yüzyıla özgü olan bir felsefe değildir. pek çoklarına göre, 17. yüzyılda hobbes ve locke tarafından kurulan, fakat 19. yüzyılda neredeyse tümden unutulan bir felsefe geleneğinin 20. yüzyılda, yeni birtakım araçların da yardımıyla, olabilecek en görkemli şekilde canlanışına tekabül eder.

    bütün felsefeler gibi, analitik felsefenin de temin ettiği şemsiye altında çok sayıda farklı filozofun yer alabilmesini mümkün kılan birtakım temel ve belirleyici özellikleri vardır. bu özelliklerin en başında ise, analitik felsefenin ontoloji anlayışını açığa vuracak şekilde atomiklik özelliği, yani analitik geleneğe mensup filozofların evrenin çok büyük sayıda basit, bağımsız ve müstakil kendiliklerden meydana geldiğini dile getiren inançları bulunur. gelenek içinde yer alan farklı filozoflar söz konusu bağımsız ve basit varlık ya da kendilikleri teşhis edip tanımlama noktasında birbirlerinden önemli farklılıklar sergilerler. nitekim içlerinden bazılarına göre bu basit kendilikler maddi parçacıklar, bazılarına göre duyu verileri, bazıları için izlenimler, diğer bazıları içinse olgulardır. basit öğeleri, bağımsız kendilikleri ne kadar farklı şekillerde tanımlarlarsa tanımlasınlar, analitik filozoflar evreni oluşturan söz konusu müstakil kendiliklerin birbirleriyle olan ilişkisinin içsel, özsel veya zorunlu bir ilişkiden ziyade, nispeten gevşek ve dışsal bir ilişki olduğunu kabul ederler.

    zaten analitik felsefenin belirleyici sıfatı da işte bu kabulden yani felsefenin ilk ve en önemli görevinin analiz olduğu, kompleks gerçeklik, varlık veya kendilikleri kendilerini oluşturan basit kendiliklere indirgeyecek bir analizden meydana geldiği kabulünden çıkar. gerçekten de analitik felsefe geleneğine mensup filozoflara göre, basit unsur ya da kendilikler, kendileriyle karşılaşıldığında başka herhangi bir şeyin yardımı olmadan, dolayımsız olarak anlaşılabilir olma anlamında basittirler. dolayısıyla, kompleks bir varlık ya da kendilik ancak kendisini meydana getiren basit, bileşensel öğelerine erişmeyi mümkün kılacak bir analiz tam ve doğrulukla hayata geçirildiği zaman anlaşılıp açıklanabilir. buradan da anlaşılacağı üzere, analitik felsefe geleneğinde yer alan filozofların, kant sonrası felsefeye, özellikle de alman idealizmine, comte, marx, dewey ve heidegger gibi bağlamcı veya bütüncü filozoflara egemen olan açıklama anlayışını ya da daha doğrusu açıklama doğrultusunu tersine çevirdikleri söylenebilir. sözünü ettiğimiz tüm bu bütüncü bi filozoflar, basit olanın anlaşılamaz olduğu, ancak ait olduğu bağlama veya bir parçası olduğu bütünün içine yerleştirildiği zaman anlaşılır hale geldiği düşüncesinden hareketle, açıklamanın yönünün basitten komplekse, küçükten büyüğe doğru olması gerektiğini ifade etmişlerdi. oysa analitik filozoflar açıklamanın yönünün kompleks olandan basit olana, büyükten küçüğe doğru olması gerektiğini söylerler.
  • bu yaklaşımın temsilcileri de pozitivistler gibi metafizik problemlerin çözümü olmadığını kabul ederler. bundan dolayı bilimsel olanla metafizik olanı birbirinden ayırmaya özen gösterirler. onlara göre varlık, değer ve tanrı üstüne, doğrudan test edilemeyen önermeler öne sürülmemelidir. felsefenin asıl uğraşması gereken konu dildir. yapması gereken dildeki kavramları analiz etmek ve çözümlemektir. bunlar analiz edilerek çözümlenebilirse felsefenin geleneksel problemleri açıklığa kavuşabilir ve bu konulardaki kafa karışıklığı giderilebilir.

    (bkz: ludwig wittgenstein)
  • felsefenin üvey evladıdır.
    şöyle ki gözlemlerime göre mesleği felsefe olmayan, profesyonel anlamda felsefe ile ilgilenmeyenler tarafından felsefenin tanımı kıta felsefesidir. bu kategorideki insanlardaki felsefe ve felsefi yazılar tahayyülü bütünüyle kıta felsefesi geleneği ile ilgili filozoflar ve onların yazılarıdır. özellikle felsefeyi varoluşçuluğa indirgeme hastalığı da ayrı bir problem. fenomenoloji hadi neyse bir nebze az çok felsefe ile ilgilenenlerin bildiği alan iken felsefi anlamda daha lümpen kitle için felsefe, varoluşçulukla eşleniyor. buradan da şu çıkıyor; analitik felsefe kendini pazarlama konusunda sıkıntı yaşayan bir alan. dil felsefesine önem veren, her şeyin sınırlarının dilde olabileceğini ve dilde sadeliği savunan analitik felsefenin; çok şey yazıp hiçbir şey anlatmayan, "ben... ben seni sevdim de öldüm gülüm" minvalinde şeyler karalayan kıta felsefesine yenilgisi bana çok enteresan geliyor. bu yenilgiden kastım zaten genel halk kitlesi tarafından uğranılan bir yenilgi. yoksa felsefeciler içerisinde çoğunluğun analitik felsefeye yakın olduğunu düşünüyorum. türkiye'de hala yaygın görüş kıtacılık olsa da dünya genelinde analitikciler ve analitik felsefenin daha kabul gördüğünün okumalarımda farkındayım. kaldı ki kıta felsefesi, "çok düşünme yeğenim dinden çıkarsın"dan hallice yeri geldiğinde düşünmeyi dışlar, (bana göre) dinden çok da farkı yok. bana kalırsa kıta felsefesi direkt edebiyatın bir parçasıdır.
    wittgenstein üstadın da dediği gibi; felsefenin amacı felsefeyi yok etmektir. felsefeyi ise ancak analitik yöntem ile yok etmek mümkündür. kıta felsefesi, felsefeden felsefe doğurmaktadır.
hesabın var mı? giriş yap