• insanların doğayla içi içe ve bütünleşik yaşadıkları primitif dönemlerde, doğadaki her şeyin ruhu olduğuna inandıkları düşünce sistemine animizm diyoruz.

    peki, eski insanlar neden böyle düşünüyorlarmış, dahası ruh kavramına nasıl varmışlar derseniz, zamanında bu konuya kafa patlatmış ingiliz etnolog edward tylor’a göre, ilkel insan uyku, düş, vizyon, esrime, ateşli hastalıklar, cinnet ve ölüm gibi psikolojik ve fizyolojik yaşantılar yoluyla ruh kavramına varmış, buradan da bu prensibin kendi dışındaki varlıklarda da olabileceğini düşünmüşler.

    diğer yandan ölenlerin bir anlamda hayatlarını sürdürdükleri inancı, atalar kültü/ataya tapmayı doğurmuş; bu inançtan cin, peri inancına geçilmiş; bir takım iyi ya da kötü, daha başka bir söyleyişle yararlı ya da zararlı ruhların bazı yerleri, ağaçlan, kovukları, belli eşyaları doldurduklarına inanılmış. (oradan da olay fetişizme varmış diye devam ediyor bu böyle, ben demiyorum bunu edward tylor diyor…)

    ki animizme türk mitolojisi perspektifinden baktığımız zaman da ilk karşımıza çıkan olgu, ruhları veya ataları temsil ettiği düşünülen tözler oluyor.

    “eski türklerdeki animist inanç, tözler için de geçerli zira animizm esasen yer sub inancının başka bir ifade tarzıdır. suda, ağaçta, ormanda, dağda, bazı hayvanların gövdelerinde yaşadıkları düşünülen doğaüstü varlıklar ve hatta bunların dışında kalan unsurlar da bu kavram içine dahil edilebilir. dolayısıyla animizm ve animizmin özel bir biçimi olan ataya tapınma/saygı gösterme olgusu tözlerin oluşumundaki en önemli etkenlerden biridir.”
    (bkz: töz/@ay hatun)

    “şimdi burada kafalar biraz karışıyor. yani türklerde de hayvan ata var ama böyle totem gibi de değil tam…ki türklerin en eski din anlayışlarından birinin totemizm olup olmadığıyla ilgili tartışmalar öteden beri süregeliyor zaten. aslında bütün mesele kavramların algılanması ve açıklanmasıyla ilgili ya da meseleye bakış açınızla…ben başlangıçta ilk inanışın animizm olduğunu düşünüyorum ki bunu yer su inancında da görüyoruz. zaten totemizm, animist anlayışın doğal sonucu gibi olmuş, yani doğada her şeyin ruhu varsa o halde her şeyin totemi de olabilir, ha siz buna totem değil de töz dersiniz. (belki de bütün mesele her şeyi bir izm kalıbının içine sokmaya çalışmaktan çıkıyor, belki de bazı şeyleri biraz dağınık bırakmak gerekiyor…)”
    (bkz: totemizm/@ay hatun)

    “türk mitolojisine baktığımız zaman da bu büyülü anlatıların henüz doğayla iç içe yaşadıkları ve bilimin olmadığı dönemlerde, şamanizm, tengricilik ve animizm çerçevesinde, yaşadıkları her şeyi anlamlandırma çabalarının sonucu olarak ortaya çıktığını görüyoruz ki fuzuli bayat, mit ilkel insanın şuurundaki izahatlardır, der.”
    (bkz: türk mitolojisinde yıldırım/@ay hatun)

    türk mitolojisinde ağacın yer, gök ve insanlar arasında bağı sembolize ettiğini biliyoruz. mesela hakaslar, kayın ağacının köklerinde, yeraltı dünyasındaki atalar alemiyle bağlantılı bir gücün ifadesini görürlerdi.

    eski türklerin dini inanışının esasını oluşturan yer sub ve atalar kültüyle de bağlantılı bu tasavvurun bana göre günümüzdeki en güzel örneklerinden biri de karayların balta tiymez mezarlığı.

    “mezarlığın adı balta tiymez/balta değmez…bu adı da içinde bulunan meşe ağaçlarının kesilmesinin yasak olmasından almış. bu tamamen atalarının kutsal ağaçlarda ikamet ettiği inancıyla alakalı.
    karaimler, gökyüzü ile yeryüzü arasında bir bağ sağladığına*inandıkları bu kutsal ağaçlar aracılığıyla atalarına seslenebildiklerine inanıyorlar.”
    (bkz: balta tiymez mezarlığı/@ay hatun)

    animizm, yer sub inancının başka bir ifade tarzıdır, dedik ya, mesela şamanist dünya görüşünde derelerde, vadilerde, ağaçlarda, kayalarda yaşadığı düşünülen ruhlar vardır ve ruhlar o yerin sahibi/hamisidir. ama sadece bu ruhlar değil ölen insanların ruhları da bu kavramın içine girer. dolayısıyla atalar kültü, burada animizmle birleşir.

    “önceleri atalar kültünün bir yansıması olarak yapılan bu putların zamanla sayısı artmış ve bütün koruyucu ruhlar için yapılagelmiş.
    atalar ruhu olmasına gelince, gerçekten de altaylılar bunlardan bahsederken 'bu babamın tözü, bu anamın tözü' derler. (az önce dediğim gibi zamanla sayısı artmış olmasına rağmen ortaya çıkışı atalar kültü)”
    (bkz: töz/@ay hatun)

    bu noktada eski türklerde yaygın olarak gördüğümüz, şamanist inanca dayalı büyü sistemi için de animizm kaynaklı diyebiliriz. zira türkler ruhun ölümsüzlüğüne inanırlardı. ölmek/uça barmak ruhun bedeni terk etmesiydi ama ruhlar aleminde de yaşamaya devam ederdi. (uçma fikri büyük dinlerde ifade edildiği gibi tam bir cennet anlayışını dile getirmemekle birlikte ruhların yaşanılan yerden göğe yükseldigini ifade ederdi.) birçok yerde öbür dünya bu dünyanın tersi olarak düşünülürdü. mesela ölüler genelde güneş battıktan sonra gömülürdü çünkü bu dünya aydınlığı öbür dünya karanlığı simgelerdi. dolayısıyla ölen kişinin yeni hayatı da karanlıkta başlamalıydı ya da ölenin mezarına konan eşyalar kırılırdı ki öbür dünyada kırılmamış olsun. kısaca öbür dünya bu dünyanın tamamen tersiydi.

    "bu tersine olma motifini türk mitolojisinin pek çok demonolojik unsurunda (hatta bazı destan kahramanlarında da) görürüz. bazı körmöslerin lafı tersten anlaması (gel deyince git, git deyince gel anlaması), arka arkaya yürümeleri (cinlerin ters ayaklı olduğu inancına benziyor bu da) vs inanışların türklerin büyücülük geleneğine olan yansımaları da olmuş tabii ki.
    mesela bir büyü yapılacağı zaman giysiler ters giyilirmiş (tıpkı yas tutarken olduğu gibi) ya da görülen rüyanın tersinin çıkacağına inanılırmış (mesela rüyada birinin ölümünün ömrü uzayacak diye yorumlanması) vs
    (bu arada kuran-ı kerim'deki ayetleri tersten okuyarak yapılan büyü çeşidi de buna dayanıyor olabilir)"
    (bkz: büyü/@ay hatun)

    ölen kişinin dünya değiştirdiği kabul edilir ve bu dünyayla da bağının tamamen kopmadığına hatta yılda bir defa yaşadığı yerleri ziyaret ettiğine inanılırdı ama bunu hortlamayla karıştırmamak lazım çünkü eski türkler bazen ruhların hortladığına da inanırlardı. hatta ruhlar bazen başkasının bedenine de girerdi.

    ölülerin başıboş dolaşan ruhlarına altaylılar özüt/üzüt diyorlardı. (üzüt aslında bedenden ayrılan ruh demek, bunlar bazen kalabiliyor demek ki)

    bu şekilde hortlayan*ruhları ölüler alemine kabul ettirmek ya da göndermek şamanların* göreviydi.

    “altaylılar ruhları iki kategoriye bölerlerdi:
    tös/töz yani ezelden mevcut olan ruhlar ve yayan neme yani sonradan yaratılan ruhlar. (tözün ongon anlamını da unutmayalım ki orada da zaten ruhun simgesi anlamına geliyor )”
    (bkz: ruhlar/@ay hatun)

    işte animizmde, öbür dünyada bu dünyanın benzeri bir hayat yaşayan ruhlar iyi de olabiliyordu, kötü de. ruhlar, insanlar arasına karışarak onlara şans da verebiliyordi, hastalık da getirebiliyordu.

    bu yüzden ölü ruhlarını yatıştırmak için onlara adaklar adamak, kurbanlar kesmek, ölmüş atalarının mezarlarına sunularda bulunmak gerekiyordu...

    okuma yapılan ve yararlanılan kaynaklar:
    sedat veyis örnek - etnoloji sözlüğü
    yaşar çoruhlu - türk mitolojisinin abc'si

    (bkz: canlıcılık)
  • animizm kısaca ölenlerin ebediyen dünyadan ayrılmadıkları, bunların ruhlarının ölünün çevresinde, ağaçlarda, bitkilerde ve giderek tüm doğada dolaştığı ve böylece tüm doğanın canlı olarak algılanmasıdır.

    animizmde, ruhlar insanlar arasına karışarak ya onlara şans verir ya da delirtir ve hasta eder. bu yüzden ölü ruhlarını yatıştırmak için onlara adaklar adamak, kurbanlar kesmek, ölmüş atalarının mezarlarına sunularda bulunmak gerekir. ruhlar da insanlar gibi yaşamak için yemek yemek zorundadırlar. onların dünyası bizim dünyamızın tam tersidir. bizim kışımız, onların yazı, bizim gecemiz, onların gündüzüdür. bu yüzden ruhlar bizim gecemizde ortaya çıkarlar. geceleri mezarlık kenarlarından geçilmemesi yönündeki halk inancı da buradan kaynaklanmaktadır.

    animizme göre ruhlar, öbür dünyada da bu dünyanın benzeri bir hayat sürdüğünden, ölünün öbür dünyada fakir düşerek başkalarına muhtaç kalmamasını temin etmek lazımdır. o halde, ölen kimsenin eşyalarını, zengin ve kudretli ise, esir ve hizmetkarlarını da, ölüyle beraber göndermelidir. ilkeller eşyaları da insanlar gibi canlı saydıklarından bunların ölmelerini temin etmek üzere mezara gömer, yakar veya kırarlar. böylece ölü, öteki dünyaya birlikte götürdüğü eşyalar sayesinde rahatını temin eder. (bu durum arkeologların işine yarar elbette.)

    animizme göre kişinin vücudunun bir parçası da onun ruhundan bir parça taşır. kişinin gölgesi, sudaki aksi, tasviri de onun ruhunun bir parçasını taşır; çünkü "tasvir ile gerçek aynıdır." tek tanrılı dinlerin, özellikle islamiyetin resim yapılmasını yasaklaması, bu eski inancı ortadan kaldırmaya yönelik bir harekettir (ya da bu inancın bir sonucudur). insan tarafından kullanılan eşyalar da yine onun ruhuyla özdeştir. ölümden sonra bunlar yakılarak ya da fakirlere verilerek ruhun tekrar gelerek yaşayanları rahatsız etmesi önlenir. "ölü gömülürken şahsi eşyası -bilhassa kendi yapmış oldukları ile daimi bir surette temas halinde bulundukları- beraberce mezara konur, yakılır, kırılır ve çok nadir olarak suya atılır veya yüksek bir yere asılır. ölü, yaşayanları büyük bir kıskançlıkla gözlemektedir. eğer kendisine ait bir eşyanın başkası tarafından kulanıldığını görürse, derhal eşyasını kullananları öldürür. bu yüzden ölünün diriler üzerinde herhangi bir etki yaratmaması ve dirilerin de ölüler üzerinde benzer bir sonuç meydana getirmemesi için ölen kişinin temas etmiş olduğu eşya ile katiyen temas edilmez. bunun için de bunlar türlü şekillerde yok edilirler.

    animizme göre ölü kutsaldır. bu yüzden, onun karşısında kutsal olmayan her türlü işi, çalışmayı durdurmak gerekir. (bugün anadolu'da cenaze haberi alındığında her türlü iş güç bırakılır.) ölüm halinde kimi hareketler yapmak, ağlamak, sızlamak, kadınların saçlarını kesmesi, bedenlerine toprak sürmesi, bazen çok uzun süre konuşmayarak yas tutması gereklidir.

    ölüm olayı neticesinde ölünün karısı, yakınları ve eşyası pislenir. bu sebeple, bu gibi eşya ve canlılar tabudur. onlarla her ne olursa olsun temas etmemek lazımdır. çünkü bu eşya ve canlılardaki pislik derhal temas edene geçmektedir. dul kadınlar kocalarının ruhlarına majik bağlarla bağlı olduklarından kimseyle evlenmelerine olanak yoktur. her şeyden evvel bu bağın koparılması lazımdır. bu sebeple dul kadınlar kendilerini bazı işlemlere tabi tutarlar. çeşitli milletlerde görülen bugünkü matem elbiselerinin esasını, kocasının ruhunu aldatmak üzere boyalar sürünmek, deri ve kumaş parçaları örtünmek suretiyle kadınlar tarafından yapılan pratikler teşkil eylemiştir.

    (orhan hançerlioğlu : dünya inançları sözlüğü, remzi kitabevi , ii. basım, istanbul eylül 1993) (ekler: bircan & aydın durdu)
  • bir de hani tökezlemeye yol açan şeye dönüp bakma refleksi var, genelde o bakışı atanlar böyle ters ters bakıyorlar o nesneye. adam yolda yürürken ayağı takılıyor, sonra dönüp ayağının takıldığı yeri eliyle tersliyor, bazen küfrediyor filan, özür dileyen versiyonları da var. görmüşsünüzdür mutlaka, en azından ben şahit oldum. işte eskiden gülerdim ben bunlara, ama artık gülmüyorum. belki adam animist? o tökezlemesine yol açan şeyin de bir ruhu olduğuna inanıyor belki? hiç böyle baktın mı olaya sevgili sözlükçü?
  • psikolojik olaylarda olduğu gibi hayatla ilgili olayları da düşünen bir ruhun yönettiğine inanan sistem.
    stal'in animizm öğretisi ise, animizmi hem mekanizme hem de vitalizme karşıdır. mekanizm, hayat olaylarını yalnız fizik-kimya olgularından ibaret sayar, vitalizm ise hayat olaylarını yarı maddi yarı manevi olaylarından, hem fizik-kimya hem de düşünen ruhtan ayrı bir hayat ilkesiyle açıklar. şuur ve bitkisel hayat gibi iki ayrı ilkeyi varsayan vitalislerin çifte dinamizminin aksine, animistler hem hayatla ilgili olayları, hem de psikolojik olayları tek bir sebebe, düşünen veya akıllı bir ruha bağlarlar.
  • tabiata ait olan her şeyde, şuurlu bir yaşayış bulunduğunu ileri süren doktrindir. mesela, ilkçağlarda yahudilerin gök gürültüsünü "yahova'nın sesi" olarak adlandırmaları, animist bir yaklaşımdır.
  • piaget'in bilişsel gelişim kuramında geçen, işlem öncesi dönemde bulunan çocuğun cansız varlıklara canlı muamelesi yapma eğilimidir ve oldukça doğal bir süreçtir.

    patlayan toplarıma cenaze töreni düzenlemem animizme güzel bir örnek olabilir.
  • annem küçükken tabakta yemek kalınca "arkandan ağlar ye onu" derdi. düşündüm de annem takiye yapıyor olabilir.
  • cansız varlıklara canlılık-şuur atfetme. rüzgar saçlarımızı okşamak için eser, güneş içimizi ısıtmak için doğar, vb. bu konuyla alakalı bir çizgi film izleyeniniz oldu mu? rüzgar güneşle güç yarışına giriyor. bir adamın üstündekileri çıkarmaya çalışıyor falan. gerçi bu daha çok mahremiyte tecavüz-had bilmeme ve röntgencilikle alaklı bir filmdi sanırım. animizm, genellikle az gelişmiş, kendi kendine yeten kapalı küçük topluluklarda görülür(akademik dil). ama yine de anmizmi -herkes çevresinde farketmiştir- en fazla çocuklar yapar. belki de bu nedenle kapalı animist topluluklar sevecen addedilir, hoşgörü gösterilir.

    sinemada, bana kalırsa en etkileyici olması düşünülen sahneler animizmle doludur. neo simitle karşıkarşıya gelmiştir. bir meydan okuma sözkonusudur. ilk kimin harekete geçeceği gerginliğini seyirci ve olayın kahramanlarından önce en fazla rüzgar yaşar ve yerden kaldırdığı bir kaç kağıt çer çöple bunu belli eder vs.

    animizmi ilkel tabir edilen topluluklara has bir inanç sanmak yanıltıcı. bir çok modern sanat eseri animizmden izler taşır. bonus: sözlükle aranızdaki ilişkiye bir göz atsanıza (bkz: eksi sozluk).
  • her canlıda veya cansız varlıkta, her rüyada ve fikirde bir ruh veya güce ikamet etme özelliğini veren inanç. polynesian konseptindeki gibi kontrolü eline alan kişi, evrende iyi ve kötü için ruhun tüm şeylerinden sorumludur.
  • kızılderili kültürlerinde ve asyatik-şamanist inançlarda görülür. geyiği vururlar, kendisinden hem özür dilerler hem de çocuklarını besleyeceği için teşekkür ederler. batılı vahşiler gibi ayağını üzerine basıp fotoğraf çektirmezler. büyük bir örümceği yakalayıp pişirirler, kendisinin artan parçalarını bir yere toplar, teşekkür ederler.

    artık kimse yediğine içtiğine bile şükür etmiyor, bırakın teşekkür etmeyi.
hesabın var mı? giriş yap