• turkiye'de cok az bulunan kultur turu.

    zira aristokrat, kelime anlami olarak tam soylu anlamina gelmemekte, orijinal olarak daha cok "aristokrasi kurallarini takip eden kimse" anlami tasimaktadir. 19. yuzyil'a kadar soylu bir aileden gelmek, kisiyi otomatikman aristokrat kimligine kavusturmaktaydi. gunumuzde artik avrupa soylulari daha bir disa acildiklari icin, aristokrasi, soylu olmayi gerektirmemektedir. demokrasi diye birsey var, aristokrasi'nin devlet islerine mudahale etmesi zaten demokrasinin aleyhinedir en basta.

    ozel bir restoranda kendi ickisini getirip masaya koymak ne kadar hirbo bir davranissa, ayakkabilarini cikarip herkesin gozleri onunde parmaklari karistirmak da bir o kadar hirbo'dur. bir aristokrat bunu asla yapmaz, zengin olsun, fakir olsun, soysuzun allahi olsun, eger uygar aristokratik bir cizgi izliyorsa, bu tur hayvanliklardan hep kacinir.

    maddi ve manevi zenginlikleri es seviyededir. gunumuz kapitalist dunyasindaki tam anlami ile, paraylan gosteris yapmak yerine, uygarliklari ile ornek olmaya calisirlar. burnu havada turu bir onyarginin aksine, hakiki gunumuz aristokrati, mutevazi, ama bir yandan da abartiya kacmadan $ik ve uygar olmayi basarabilen kimsedir.

    belki parasi yeterli olmayan bir insandan aristokrat olmasi beklenemez, ancak gunumuzde sinif ayriliklari kagit uzerinde ortadan kalktigi icin, aristokrasi kurallari izlenerek uygar bir insan olunabilir.

    bu nedenle tikky kavrami ile aristokrat kavrami birbirinden iyicene ayrilmalidirlar.

    gunumuz aristokrasisi ile eski donem aristokrasileri arasinda daglar kadar fark vardir.

    turkiye'nin aristokrat aileleri arasinda inonu ailesi vardir mesela. ne asiri zengindirler, ne de gosteris yaparlar. kimseyi rahatsiz etmeden, kendi eglencelerini sessiz sedasiz surdurur, uygar bir cizgi cizerler.

    aristokratlar, isterlerse dansoz de oynatirlar, kimseyi rahatsiz etmedikce, kendi aralarinda egleniyorlarsa, kimseye zarari yoktur bunun. isterlerse raki geceleri duzenleyip meze yiyerek icebilirler gunumuz aristokratlari, yine de "haaasssiktir lan ahahahah" diye bagirmazlar sarhos sarhos bir restoranda, kendilerini kontrol etmeyi bilirler.

    kisaca aristokrat, terminoloji olarak sekil degistirmistir ve "varlikli bir aileden olup uygar davranmayi bilen, sinirlari asmayan" anlamindadir.
  • aristokrasi, yunanca "en iyilerin idaresi, egemenliği" anlamında bir sözcük. günümüzde, feodalite sonrası soylu-kentsoylu sınıfını belirten, anlamca köhne bir kelime hâlini almış. oysa yunanca tanımındaki "en iyiler" platon'un tarifiyle "filozof-krallar"dır. platon'a göre, devlet için en iyi yönetim biçimi de bu filozof-kralların yönetimidir. yani gerçek aristokrat sınıf, filozof-kral sınıfıdır.

    söz konusu filozof da, modern anlamda kullandığımız filozoftan farklıdır. tevil edersek, philo+sophia ile, bilgelik sevgisiyle donanmış kimsedir filozof; bilgeliği arayan kimsedir. bilgelikle işaret edilen de hikmettir. bilgelik, bilgili olmaktan öte, bilgiyi aşkın bir hâli ifade eder. şeyleri değil, şeylerin ardındakini görebilmeyle ve bu görüyü yaşayıp yaşatabilmekle ilgilidir bilgelik/aristokratlık.

    burada aristokrat, entelektüelden farklı ve geniş bir sahada faildir. her aristokrat entelektüeldir, fakat her entelektüel aristokrat değildir. entelektüel, bilgiyi almasına alır amma nereye koyacağını bilemez. aristokrat ise (hermenötik bağlamda) aldığı bilgiyi dönüştürüp eyleme döker. zaten entelektüel kavramı, çağımızın en "overrated" kavramlarından biridir. anlaşılıyor ki, süratle altı boşaltılma ile abartılma arasında doğru orantı cinsinden bir orantı mevcuttur. bu kelimenin hastaları, kelimenin türkçe doğru yazımını dahi bilmez, inatla ortada iki l ile yazmaya devam ederler ki bu da ayrı bir ironidir.

    aristokrasi, babadan oğula geçen bir mefhum değildir. feodalitede, bunun tamamen soya yüklenmiş bir nitelik olduğunu görürüz. aynı şekilde, birtakım özel insanlarla kan bağı olan insanların bununla övündüğüne de şahit oluruz. temiz bir soy elbette önemlidir ama aristokrat olmak bambaşka hasletler gerektirir. bilgelik, etikten ayrı düşünülemez. mesela düşünelim, bir bilge yalan söyleyebilir mi? söyleyemez. nitekim, etik de estetikten ayrı değildir. görüldüğü üzere, ahlak ve güzellik sevgisi hikmetin temel taşlarıdır.

    tarihteki aristokratlar piramidinin zirvesinde peygamberler yer alır. sonra onların vârisleri gelir ve devamında onların ışığının düştüğü kişiler olarak sıralanır. bu zatların ortak özelliği, güzel ahlakı kendilerinde toplamaları ve platon'un dediği üzere, toplumları iyiye yönelten kimseler olmalarıdır. aristokrasi, bu iki üstün vasfın (güzel+ahlak) cem olduğu mahal, yani kemâldir; aristokratlar da kâmil kimselerdir. dikkat ediniz, bu zatlar öyle çok kitap okumamış olabilirler, bildik mânâda okuma-yazma bilmeyenleri bile mevcut olabilir. çünkü bilgelik, kesbi değil vehbidir, kişinin kendi kendine okuyarak kazanacağı bir şey değildir.

    bu tespitlerden kitap okumayın anlamı çıkmasın, zinhar! okuma faaliyeti, kişinin kendi kitabını okuyabilmesi için yapageldiği provalardır. fakat, kitap bu amacından sapar da başlı başına bir hedef hâline gelirse insanı efendi değil köle kılar, mutlu değil mutsuz eder. oysa hakiki bilgi, insanı mutlu eden bilgidir. bilgeler, bu hâli "kitap yüklü eşek" tabiriyle tanımlamışlardır. yine geleneğimizde pek güzel bir söz daha vardır: benim oğlum bina okur döner döner yine okur.

    benzer bir düşünüş, elit/seçkin bağlamında da kurulabilir. tasavvuf ıstılahında seçkinlere havas denir. seçkin, köken olarak da seçilmişleri ifade eder. seçilmiş, kim tarafından seçilmiştir? aynı türden öğeler birbirini seçemeyeceğine göre, belli ki bir üst merci tarafından seçilmiştir. dolayısıyla, ancak bu mercinin seçtiği kimseler havas, elit, seçkin, asil, soylu, aristokrat olabilir.
  • 1980li yılların sonunda veliefendi de efsane haline gelmiş ve aynı yıllarda gazi koşusunu da kazanmış bir ingiliz atı idi
    onun çiftleştirildiği kısraklardan olan oğulları kızları ve torunları veliefendide aynı geleneği sürdürerek yüzlerce koşu kazandılar
    toprağı bol olsun
  • 18.yy'a kadar yalnızca soylu bir aileden gelmek; soylu kanı taşımak ya da soylu bir kişiyle evlilik yapmak koşuluyla elde edilebilen aristokrat sıfatı, 18.yy'dan itibaren iki farklı yolla daha elde edilebilir olmuştur. 17.yy'ın sonlarında yoğunlaşan savaşlarda yaşanan maddi kayıplar sonucunda avrupa'da elit sınıf ciddi anlamda ekonomik sıkıntılar yaşamaya başladı. bunun karşılığında ticaret yaparak ve bir çok ülkeler gezerek günden güne zenginleşen burjuvazi sınıfı, kazandığı yüksek gelirlerlere ragmen yönetimde söz sahibi değildi.(burada ingiltere'yi konu dışında tutuyorum zira ingiliz parlementonda burjuvalar kendilerini temsil edebiliyorlardı) paraya ihtiyac duyan soylu sınıfı, ellerindeki nakite çevrilebilir en büyük değer olan ve burjuvazi tarafından ağzından sular akarak izlenen aristokrat titrini satmaya başladı. bu şekilde servet aristokratı gibi bir kavram ortaya çıktı. burjuvalar, sör oldu. diger aristokrasi tipi ise, belki de en şerefli aristokrasi tipi olan yetenek aristokrasisidir. aslinda oyle soylu kanı falan taşımadığı halde, sahip olduğu yetenekler ile ülkesini iyi şekilde temsil ettiği düşünülen kişilere bazı aristoktatik sıfatlar uygun görülmüştür ki bunun herkesçe en bilinen örneği elton john'un sir ilan edilmesidir.
  • aristokrat kime denir ve bunun eski yunan filozofu aristo ile bir alakası var mıdır? aristokratın kelime anlamı “bazı toplumlarda en yüksek, asil sınıf, tipik olarak doğuştan miras yoluyla unvan ve makamlara sahip olan kimse” olarak verilmektedir. aristokrasi fikrinin yunanca’da ismi, aristokrasi kelimesi ile benzemesinden dolayı yanlış olarak aristotales yani aristo’ya ait sanılmaktadır. aristokrasi fikri, filozof platon (eflatun) a aittir, ve en iyilerin yönetimi anlamına gelir. yani platon toplumun üst sınıfları toplumu yönetsin demekteydi ve demokrasiyi yanlış buluyordu. tabi aristokrasi bugün bildiğimiz anlamını, ortaçağda derbeylikleri yıkarak geniş imparatorluklar kuran güçlü ailelerden almıştır. artık toplumu imparator aileleri ve onların çevrelerine almaya layık gördükleri ve bu yüzden sonraki nesillere aktarabildikleri ünvanlar verdikleri kesimler yönetmeye başlamıştı. ortaçağdan sonra osmanlı hanedanının sahip olduğu ve devlet yönetimine getirdiği kesime verdiği paşa, bey gibi verdikleri ünvanlar da bu şekildedir. paşazade, beyzade, sultanzade gibi bu ünvanlar sonraki nesillere aktarılabiliyordu. ancak aristokrasi denince ilk akla gelen imparatorluk tabi ki bugün de devam eden birleşik krallıktır. bu krallığın dağıttığı ünvanlar hala kullanılmaktadır. ancak yönetimdeki etkileri platon’un belirttiği anlamda kalmamıştır, en azından görünen yüzüyle. fransız ihtilali ile yok olan fransız aristokrasisi ve bolşevik devrimi ile yıkılan rus aristokrasisi, ülkemizde saltanatın kaldırılması ile yok olan osmanlı aristokrasisi ile aynı kaderi paylaşmış, bu hanedan mensupları ve asiller, sadece sanat ve kültür anlamında magazin konusu olarak kalmışlardır. yakın zamanda biten bir aristokrasi de iran’dır. pehlevi hanedanının hakimiyeti, teokratik bir cumhuriyet kuran humeyni devrimi ile son bulmuştur. toplumların en iyiler tarafından yönetilmesini garanti eden bir sistem olmadığı anlaşılmış bulunan aristokrasi, artık aristokratlar tarafından ünvanların alınıp satıldığı, sahte evliliklerin ve skandalların havada uçuştuğu yozlaşmış bir kültürü temsil etmektedir. yönetim biçimi olmaktan çoktan çıkmıştır.
    özetle aristokrasi ve aristokrat kelimelerinin, bilimin metodolojisini ilk defa ortaya koyan, mantık ve akıl yoluyla dünyayı anlamayı temsil eden filozof aristo ile, adındaki “en iyi” anlamına gelen yunanca “aristo” kelimesi dışında hiç bir ilgisi yoktur. adı da aristotales olarak tam okuduğunda “en iyi amaç” olan bu filozofun fikirlerini ve başlattığı bilgiye dayalı aydınlanmayı, platon’un idealist fikirlerle ortaya attığı ama insanlık için yanlış sonuçlar üretmiş bir yönetim biçimiyle karıştırmamalıyız.
  • herhangi bir aristokratik unvanın edinilme biçimine göre sayıları ülkeden ülkeye sürekli farklılık göstermiş. on sekizinci yüzyıl sonları itibariyle ingiltere'deki aristokrat sayısı fransa'ya göre epey azmış. zira ingiltere'de sadece en büyük çocuk babasının unvanını devralabilirken, dolayısıyla her aristokratik unvanın tek bir varisi olabilirken fransa'da soyluların bütün çocukları birer unvan alabiliyor, dahası bütün unvanlar serbestçe satın alınabiliyormuş. bu yüzden ingiltere'de lordlar kamarasının iki yüz mensubu varken fransa'daki unvan sahibi soylu sayısı çeyrek milyon civarındaymış. bunların önemli bir avantajı da göstermelik birkaçı dışında diğer bütün vergilerden muaf olmalarıymış.

    tabii unvan var, unvancık varmış. mesela stendhal demiş ki, "tek bir soyluluk unvanı vardır, o da düklük unvanıdır. marki anlamsızdır, ama dük kelimesini duyunca başınızı çevirip bakarsınız."
  • kasabalılığın iftihar kaynağı, köylü kurnazlığının yetenek sayıldığı günümüz türkiye'sinde lümpenliğin vasatı empoze etmesine karşı durulmasını sağlayacak değerleri barındıran kişi..
    arif bir tanıdığım aristokratı şartlar değiştiği halde davranışları değişmeyen kişi olarak tanımlamaktadır. örneğin gündüz vakti evdeyken ışığı açmayan kişinin, çalıştığı yerde de gündüz ışığı açmaması aristokrat bir davranıştır.
  • hala bazı çevrelerce bir hakaret olarak kullanılan bir kelimedir.
    (bkz: komunist)
  • soylu
  • dahil olunamayıp, müdahil olunması imkansız sınıf.
hesabın var mı? giriş yap