hesabın var mı? giriş yap

  • starlink uydularının teknolojik yoğunluğuna da sonra değineceğim ama şu anten'i bir inceleyelim;

    starlink anteni

    efendim starlink alıcı anteni başlı başına kendi teknolojik alanının en üst ürünüdür.

    neden derseniz size "phased array antenna" demek isterim. türkçe'siyle "fazlı dizi anteni". (kabul ediyorum türkçe'ye çevirince ciddiyetini kaybediyor)

    peki phased array antenna nedir ?
    normalde siz yörüngedeki uydulara erişim için çanak anten kullanırsınız. hepinizin eline de geçmiştir. hatta kurtlar vadisi izlemiş olanlar diziyi sunan next&nextstar firmasının antenlerini filistin ve ırak havzasında da ürün yerleştirme ile görmüş olmalıdır.çanak anten

    çanak antenler ucuzdur. ama çok önemli bir handikapa sahiptir. sabittirler. keza yörüngedeki uydu da sabittir. yani dünya'nın dönüşüne göre. (bkz: geostationary orbit) (bkz: jeostatik yörünge)

    starlink gibi kafanızın üstünden sürekli bir o tarafa bir bu tarafa doğru gidip gelen uydular söz konusu olduğunda çanak anten kullanabilmeniz için çanak antenin sürekli uyduya doğru yönlenmesi gerekir. bunu da motorlarla sürekli mevlana gibi komple çanak anteni oynatarak yaparsınız anca...

    peki spacex ne yapmış ?
    "ya gardaş çanak anten mi kaldı, bi de onu oraya çevir buraya çevir mi yapıcaz başlarım öyle dünya'ya ben mars'a giderim valla" demiş. sanırım mars'a giderim diyince oturup bir ciddiye almışlar bunu diyeni. çanak anten kullanmaktansa sinyali başka bir şekilde yönlendiren bir anten çeşidi aramışlar. aslında çok da aramamışlar, amerikan savunma sanayisi sağolsun hemen imdatlarına yetişmiş orda da. (bkz: internet) (bkz: mems)

    alet bu.
    önü
    arkası
    yakın çekim

    merak edenler için teardown videosu da şu. yukardaki görseli ordan aldım.
    bu aletin üstündeki her küçük bakır daire bir anten(patch anten). evet spacex 632 tane anten koymuş buna, salaklık etmiş demi ? yoh gardaş değel. salaklık eder mi goskocaman elon beyefendi...

    bu aletin (ki kendisine dishy antenna deniyor. bildiğin tabak yani) en önemli özelliği yeteneğine göre ucuz olması. ucuz dediğim de bir bilgisayarın fiyatının 4'te biri kadar fiyata... entry'nin sonunda söyleyeceğim kullanım alanını duyunca bu paraya bunu yapmış olmalarına çok, hem de çok şaşıracaksınız.

    nedir bu 632 antenin hikmeti ?
    bu antenlerin her biri kendine göre bir tabanca *. her biri orijinal sinyalin belli belli bir fazında sinyal oluşturup sinyali uzaya gönderebiliyor. bu da şu resimde görülen etkiye neden oluyor. sinyali istenilen tarafa doğru, neredeyse çanak antenin tam yönlendiği durumdaki gibi göndermeyi sağlıyor. oynar parça olmadan hem de.
    amacımız da buydu zaten. kafamızın üzerinden geçen bir starlink uydusuna sinyalimizi yönlendirmek.

    bu phased array antenna'lar aesa radarlarının ana bileşeni. peki aesa radarı nedir ?
    aesa: active electronically scanned antenna demek. bu da işte bizim phased array antenna'nın aktif olanı aslında. yani sinyal sürekli olarak herhangi bir yöne doğru istenilen şiddette yönlendirilebiliyor. bir de küçük ufacık antenleri alıcı olarak kullanırsanız oluyor size radar(bu starlink anteni de aslında sadece yazılımı değiştirilerek aesa radarı olabilir) aselsan da bu sistemi f16'larda kullanmak için geliştirmelerini sürdürüyor. (onlarınki patch anten ile değil de vivaldi anteni ile yapılma. konuyla ilgisi olanlar aradaki farkı bilir)

    yani savaş uçağında da yeni yeni kullanılmaya başlayan bir teknolojiyi "eve sokmayı başarmaları" takdire şayan. gerçi eve sokmuyorlar yine, spacex bu antenleri açık bir alana koymanızı öneriyor ama hadi diyim ki "bahçeye sokmayı başarmaları" sizin gönlünüz olsun.

  • bunlardan biri bana uçakta denk gelmişti. hem de 10-11 yaşındayım; ilk defa uçağa biniyorum, annemlerden ayrı oturcam, gökyüzünü seyredicem falan hepsinin heyecanıyla girmişim uçağa. geliyorum koltuğa, yerimde yaşlıca bi emmi oturuyo. hostese söyledik geldi uyarmaya, amca kulağım duymuyor ayağına yattı, anlamazdan geldi, kem küm etti kalkmadı ya la. hostes de ezikledi beni "kalkmıyor napym" falan diye uğraşmadı. tarrak gibi koltuğa kalmıştım. ulan aynı sıra bile değil, nasıl bi yüzsüzlükle oturdun anlamadım. uçakta dolmuşçuluk yapmanı geçtim ufacık çocuğun hayalleriyle oynamak nedir amk. travma resmen. bütün yol ağlamamak için zor tuttum kendimi. belki pilot olacaktım şimdi, uçaklara küstürdün beni. belki insan sevecektim biraz, soğuttun amk. o zaman da emindim duyduğundan, hala da eminim dayı. sen gençsin daha çok oturursun cam kenarına diye mi düşündün bilmiyom ama yakışmadı bro, hiç yakışmadı.

  • bir ömür boyu çalışmasa geçim sıkıntısı çekmeyecek nil ve onun gibiler artık başka bir misyon üstlenmeliydi. hepimizi özgürleştirmeliydi artık. doğaya gitmeliydik hepimiz, inek beslemeli, kişisel gelişim kitapları okumalı, yoga matının üzerinde bağdaş kurup enerjiyi özümsemeliydik. neden yapmıyoruz ki? neden karantinayı bir koza olarak göremeyecek kadar körüz ? oysa ki işe gidip gelmek ne kadar ruhumuzu yoruyor. iş dediğin nedir ki. arada gidip reklam filminde oyanayacaksın. kazandığın parayla da doğada yaşayacaksın ey halkım. bu kadar zor mu? bir dinleyin kendisini. hadi bakıyım yarın herkes bağdaşını kursun, derin bir nefes alsın, ruhunu özgürleştirsin. hepimiz kelebek olacağız karantina bitince.

  • iyi de bunlar ankara'ya gece 12'den önce varamaz ki. dolayısıyla ankara'ya da alınmamaları lazım.
    ömürlerinin geri kalanını otobanda geçirirler artık.*

  • son iki senedir turizme açılmış ada. ancak sadece ufak bir kısmını ziyaret edebiliyorsunuz, ardından gemiyle etrafında tam bir tur döndürüyorlar sizi. nagasaki'de ohato limanından git, gez, dön üç saate yakın bir zaman tutuyor. fiyatı ise 4.800 yen (4.300 de olabilir, şimdi hatırlayamadım).

    adaya gitmek için yapılacak iş, nagasaki tren istasyonundan tramvay'a binmek, ohato'da inmek ve saat 9'da kalkan feribota yetişmek için en azından 8.40 civarında bileti almış olmak. gün itibarıyla 7 numaralı perondan (?) kalkıyor feribot.

    adada 19. yüzyılda kömür madeni keşfedilmesi üzerine önce yerel lord tarafından bir süre işletiliyor. ardından japonya'nın devasa şirketlerinden mitsubishi tarafından ada satın alınıyor. deniz seviyesinin 1.100 metre altına inen toplam 4 ayrı kuyuda çalışan işçiler, aileleri, şirket çalışanları ve aileleri, hastane, okul, sinema vs personeli derken topu topu 130'a 450 metre civarında ebatları olan bu adada daimi (evi barkı adada olan) nüfus 5.300'ü buluyor.

    japonya'nın ilk betonarme apartmanına sahip adada ilk ve orta okul, sinema, oyun salonu, tapınak, hastane, ana okulu, yüzme havuzu, ada sakinleri için toplantı merkezi, pazar gibi tesisler kuruluyor. ilk başlarda deniz suyu damıtılarak elde edilen içme suyu, daha sonra anakara'dan borularla getiriliyor. elektrik ise adadaki jenaratör'den sağlanıyor, bu jenaratör ada'ya hat çekildiğinde dahi korunuyor.

    gelgelelim petrolün enerji pazarına tam hakimiyeti ada'daki kömür madeninin de sonunu getiriyor. mitsubishi, madeni kapatıyor. ardından bir yıl içerisinde tüm ada halkı, iş olmaması sebebi ile, adayı terkediyor. 1973 yazında ada nüfusu sıfıra (rakamla 0) iniyor.

    bir kaç yıl öncesine kadar mitsubishi firmasının özel mülkiyeti olan ada, 38 yıl atıl kaldıktan sonra nagasaki şehrine (belediye?) devrediliyor. ardından unesco kültür mirası listesine alınma çalışmaları başlıyor ve turizme açılıyor.

    ada sanıldığı gibi okyanusun ortasında değil. nagasaki tarafından kıyıya 3 km kadar uzaklıkta ve rahatlıkla kıyıdaki yerleşim yerlerini ve apartman bloklarını görebiliyorsunuz. ara ara adaya gelip tsunami duvarları üzerinde dolanıp avlanan yerel balıkçıları görmeniz de mümkün.

    muhtemelen adaya giden ilk türk olarak gururla sundum efenim.*