hesabın var mı? giriş yap

  • video yeni değil, eski. iş bırakma eyleminden önceki video. konunun iş bırakmayla alakası yok. provakatör yazar işbaşında. yazarı sibere şikayet ettim.

  • kırk asırlık türk yurdu düşman elinde esir kalamaz

    bir hatay'lı olarak, dedemin babasının yani hasan ağa'nın 80-85 yıl öncesi yaptığı gibi silahı alır dağa çıkar ne kadar suriye sevdalısı varsa hepsini kuş gibi avlarım. ben sofu hasan'ın torunuyum. benim dedem ağalığını, canını düşünmeden memleket elden gitmesin diye çalışanları ile hatay'ın dağlarında fransızlara, suriyelilere, araplara karşı eşkıyalık yapmış iken bu halimle kaybedecek hiçbir şeyi olmayan ben hepsinin alnını karışlarım.

  • alkollü araç kullanamazsınız, araç kullanırken fazla hız yapamaz, telefona bakamaz yemek yiyemezsiniz. yasak bunlar, anladın mı yasak? yasak olmasının da bir sebebi var. adam gelmiş bir çok insanın başına gelebilir yazmış.

    kural tanımaz bir sığır değilsen bunlar başına gelmez, zorla mı alkol aldırıp direksiyon başına geçiriyorlar seni? alkollü araç kullanıp insanları öldürmek nasıl herkesin başına gelebilir lan? bu nasıl bir mantık?

    ayrıca sizler nasıl insanlarsınız ki bu tipi hala savunmaya çalışabiliyorsunuz? yok yazarın hayatı başka eserleri başkaymış, yok herkesin başına gelebilirmiş. alkollü araç kullandığı için insanları öldüren birisi ne kadar iğrenç ise bu durumu savunanlar da en az o kadar iğrenç.

    ek: şu ''hayatı başka eserleri başka'' kısmına biraz daha açıklık getirmek istiyorum çünkü hala bu düşünceyi savunmaya çalışanları görüyorum.

    sizin bu eserlerinden ayrı tutmaya çalıştığınız hayatını o eserlerden kazanıyor ya bu adam, nasıl ayıralım lan birbirinden? isterse dört duvar arasında olsun sen o eserlere pozitif destek verdikçe eser sahibi maddi kazanç elde edecek ve daha rahat bir hayatı olacak.

    hiç mi zorunuza gitmiyor bir katili finanse etmek? bu kadar aciz misiniz siz? bir kitaptan ya da diziden uzak kalamayacak kadar zavallı mısınız?

  • hero's jourey amerikalı akademisyen joseph campbell tarafından ortaya atılmış bir teoridir. drama, hikaye anlatımı, efsane, dini ayin ve psikolojik gelişim konularında kullanılan bir teoridir. "kahraman" olarak bilinen başrol oyuncusunun arketip tipik macerasını anlatmayı, açıklamayı hedef edinmişdir.

    sonraları christopher vogler bunu sinemaya uyarlamıştır. aslen 17 aşamalı olan model, vogler'in düzenlemesi ile 12 maddelik bir hale gelmiştir ve aşağıdaki gibidir:

    aşamaları şu şekildedir.
    1. sıradan dünya
    kahramanımızın sıradan yaşadığı günleri gösterir. monoton sıkıcı bir hayat

    2. maceraya çağrı
    beklenmeyen bir olay gelişir ve kahramana çok acil ihtiyaç duyulur

    3. çağrının reddi
    kahraman ihtiyaç anında gelen çağrıyı bireysel sebepler ile reddeder

    4.mentor desteği
    bir mentor, bilge ya da bilgiç tarafından kahramana bir destek verilir

    5. macera eşiği
    kahramanı maceraya iten bir şey gerçekleşir ve kahraman fikrini değiştirip bilinmeyene doğru yol alır, maceraya dalar

    6. testler, müttefikler ve düşmanlar
    oluşan beklenmeyen durumun çözümü için çözüm yolları aranız, müttefikler toplanır, düşmanlar belirlenir

    7. yaklaşım
    kahraman ve bir araya gelen müttefikler bir plan yapar ve her şeyin normale dönmesi için çalışmalara başlanır

    8. deneme
    maceranın tam ortasında, ya da hikayenin tam ortasında kahramanın her zaman yapmaktan korktuğu bir olay olur ve kahramanımız bu korkusunu yener, kendi kendisine meydan okur ya da bir şeyini feda etmek zorunda kalır

    9. ödül
    ölümle yüzleşen kahramanımız başarılı olarak maceranın ödülünü alır. dünyayı ya da kurtarılması gereken her neyse onu kurtarır

    10. dönüş yolu
    bir çok hikayenin bu kısmında maceradan maceraya atlayan kahramanımız burada ödülünü almış bir şekilde eve yani hikayenin başladığı yere dönüş yapar; bazı hikayelerde de mutsuz son olur ve yine eksik bir şekilde eve dönülür

    11. diriliş
    her şeyin bittiği eve dönüşün gerçekleştiği düşünülen anda kahramanın bir şeyleri daha feda etmesi durumu; annesi, sevgilisi falan gibi değer verdiği bir figürü kaybeder ve bu olay sonunda iç dünyasında bir diriliş olur; bilgeliğe bürünülür ya da hayatın, sevginin, bir arada olmanın önemine vurgu yapılır

    12. iksir ile eve dönüş
    eve dönülür ve beklenmedik bir iksir ile düzeni bozulan sıradan dünya tekrar eski haline getirilir, bir çok hikayede normal haline dönen sıradan dünya daha iyi bir yer haline gelmiştir.

    kahramanın yolculuğu isimli paradigmaların hepsini şu kanalda farklı videolarda anlattım
    burada vogler, campbell, leeming ve cousineau'nun paradigmalarının farklarını da bulabilirsiniz.

    edit: linkler güncellendi / video linki eklendi / vogler, campbell, leeming ve cousineau farkı hakkında kısa bilgi eklendi.

  • ön edit: kendi maaşından ne kesildiğini ve patronuna olan maliyetini görmek istersen lütfen seni bu linke alalım. brütten nete ya da netten brüte maaşına bakabilirsin. %5 indirim ve işveren maliyeti butonlarını değiştirebilirsin.

    bizim türk milletidir.

    bu durum devletin işçi maaşı üzerinden işçiyi resmen sömürmesidir.

    bir işçinin brüt maaşı üzerinden %22,5 işveren adına, %15 işçi adına kesinti yapılır ve devlete ödenir. bir örnek verelim.

    5.000 lira brüt maaşı olan işçiden 1,125 lira sgk primi işveren payı olarak hesaplanır. 750 tl de işçi payı olarak hesaplanır. ikisi toplanır, ay sonunda devlete ödenir. yani 5.000 brüt maaşı olan kişiden devletin sgk geliri 1.875 tl'dir. (ayrıca brüt 5000 diye yalan etiket var, devlet kendi payını da hesaplayıp alıyor, yani esasen 5.000 brüt bu örnekte 6.125 haline geliyor gizlice)

    bitmedi, işçiden kesilen sgk kesintisi olan 750 düşülmüş halinden bir de vergi hesaplanır. yani 4.250 tl üzerinden bir de vergi keserler. bu vergi başlangıçta %15 olmak üzere yıl sonunda aldığın maaşa göre %40'lara varır. hadi diyelim hep %15 ödedin. 637,5 tl de vergi kesilir maaşından.

    yani devlete giden toplam 2.500 küsur para. senin eline geçen de 3500 dür. devlet neredeyse senin kadar para kazanır senin maaşından daha eline geçmeden.

    bununla biter mi? hayır tabi ki..

    o harcayacağın 3.500 lira sana kalan tutardan yaptığın her harcamadan %1, 8 ve 18 kdv alır. ötv alır, emlak vergisi alır, motorlu taşıt vergisi alır. yani dostum, 5000 lira maaşından aslında sana 1500-2000 lira kalırsa öp ve başına koy. yılbaşı geldiğinde sana yaptığı zam aslında kendine yaptığı zamdır. çünkü kendi vergi gelirlerinden asla ödün vermez bu devlet.

    bu arada bu maaş üzerinden alınan vergiler bildiğim kadarıyla devletin en büyük gelir kalemini oluşturuyor. bir asgari ücretli gibi düzenli vergi ödemeyen binlerce işletme, ortalama maaşlı biri kadar vergi ödemeyen binlerce fabrika var.

    aşağıda kadrolu müptezel nickli biri var. kafası tam basmamış. devlet senin maaşın üzerinden sgk yı hesaplar, yarısını senden, yarısını patronundan alır. bunun neyini anlamadın da 3500+2500=5000 yazıp 50 iq seviyenle dalga geçmeye çalışıyorsun. a benim kardeşim, işvereninden o parayı kesmeseydi işveren o parayı sana vermeyecek miydi? senin patrona maaliyetin bu örnekte 6.125 tl + damga vergisi olur. yani seninle ilgili patronundan 5000 çıkmıyor direkt. sgk işveren payı da patronun için bir maliyet.

    edit: agi ve damga vergisi ve teşvikleri unutmadım arkadaşlar. hatırlatmalar için sağolun ama tabloyu ana hatlarıyla ortaya koydum. detaylara inersek ücret hesaplama platformu gibi olacak burası. benim 12.000 lira maaşımdan bana 286 tl agi'yi geri verse ne olur vermese ne olur. problem o değil, problem maaşımızın sadece 1/4 ünü kendimize ayırabilmemiz. devlet resmen mafya gibi neredeyse hepsini elimizden alıyor.

    debe editi: (bkz: tecavuzculere normal vatandasin bakmasi)

  • elini sakatlayan kapicinizin yerine universitede okuyan oglunun her cop almaya gelisinde yuzunuze bakamamasi.

  • pek zalim olan “track 5” geleneği, midnights albümü ile birlikte sürmeye devam etmiştir.

    özellikle fanların malumu olan bu “track 5” mevzusu, kısaca şu anlama geliyor: taylor'ın her yeni albümünde çalma listesinde yer alan 5 numaralı şarkı; o albümün en hisli, en hüzünlü, en duygu yüklü parçası olma özelliğini taşır. genellikle ballad olur.

    başlarda rastgele oluşan bu durum, 2012'deki red albümünden itibaren ise resmen başlamış bir olay. çünkü hayranları özellikle bir önceki albümde yer alan dear john ve o sene çıkan all too well'in popülaritesi ile bu tesadüfün dört kez sürdüğünün farkına vardı. taylor'ın da bunu öğrenmesiyle beraber artık kasıtlı olarak 5 no'lu şarkılar özenle seçildi. beşinci stüdyo albümü 1989'dan itibaren her track 5, geleneği yaşatma adına yerlerini aldı.

    sırayla inceleyip puan verecek olursak içlerinde zayıf hiçbir şarkı bulamayız, bu yüzden de sıkıcı geçer. sadece track 5'lar hakkında bazı bilgiler verip o şarkıların sözlerinde yer alan "özetleyici" niteliğindeki kısımları ekleyeceğim.

    çıkış yaptığı, kendi adını taşıyan albümündeki "beşinci şarkı" ile başlayalım.

    1. cold as you: hem bir çocuğun kaleme aldığına inanılası, hem de şaşırılası bir şarkı. taylor bu şarkıda herkesin tanıdık bulacağı bazı hisleri sade ama vurucu bir şekilde kağıda dökmüş. duygusal anlamda bir ilişkiye hazır hissetmeyen (belki de ıssız adam triplerindeki o kişi, anladınız) birinin soğukluğuna sitem ediyor. doğru kişi (the one) olmadığını kendinizin de bildiği birine karşı öylece dargın kalırsınız bazen. parçada anlatılan da o dargınlık biraz, ama öfkeli değil de sitemkar ağırlıklı yapmış bunu. ayrıca o zamanlar verdiği bir röportajda taylor, albümde yer alan favori şarkısının bu olduğunu belirtmiş.

    – şarkıyı özetleyen satır: “and you do what you want, because i'm not what you wanted.”

    2. white horse: sıradan birisi ile yaşanan normal bir ilişkinin içinde de olsanız, karşınızdaki insanla büyülü bir peri masalında yaşamadığınızı anlamanız bazen zaman alabilir. bu farkındalığı süreciyle beraber ele alan şarkı, ikisi grammy olmak üzere toplam beş ödül kazanmıştır. tıpkı cold as you gibi bu parça da liz rose'la beraber yazılmıştır. bugün hâlen track 5'lar içerisinde en "ödüle doyan" parçadır.

    – şarkıyı özetleyen satır: “this ain't hollywood, this is a small town, i was a dreamer before you went and let me down.”

    3. dear john: artık track 5 cephesinde işler kızışmaya ve dramalar pekişmeye başlıyor. önceki şarkıların aksine magazinsel yanıyla öne çıkan parça, maalesef sanatsal değerini gölgede bırakıyor. halbuki en az diğerleri kadar başarılı bir eserdi. taylor'ın ilk kez yalnız başına yazdığı bir track 5 olması da cabası.

    pek huyu olmamasına rağmen taylor, bu şarkıda direkt olarak bir isim veriyor ve kime yazdığını belirtmekte beis görmüyor. şarkının muhatabı olan eski sevgilisi ve meslektaşı john mayer, bir röportajında bu parçadan dolayı utandığını söylüyor. ancak bu yüzeysel yorum yetmiyor, ve şarkı sözleri bakımından da "ucuz" bulduğunu belirtiyor.

    taylor ise bir bakıma öz eleştiri yapıp bu utanca hak verdiğinden midir bilinmez, dear john için şu açıklamayı yapıyor: "bence bu şarkı, ilişki bitip de ebediyen ayrılmadan önce birine atılacak son e-mail gibi. hani oturup etraflıca yazarsınız, son sözlerinizi tartarsınız. ama göndermezsiniz. öylece bir kenarda durur. sanırım ben bu parçayı albümüme ekleyip dünya ile paylaşarak bu e-mail'imin gönder tuşuna basıyorum."

    – şarkıyı özetleyen satır: “and you'll add my name to your long list of traitors who don't understand.”

    4. all too well: çarşıyla pazarın karıştığı bir diğer sansasyonel parçadır. beşinci şarkıların alameti farikası, ki zaten track 5 muhabbetinin doğuşunun başlıca sebebi olan atw yayınlandığı günden itibaren magazini (jake gyllenhaal) dolayısıyla sıklıkla tartışma konusu oldu. ancak bu devasa drama, sanatsal değerini geride bırakamadı. eğer dear john'daki gibi direkt isim verseydi bile bu şarkı eleştirmenler tarafından favori olarak gösterilirdi. çünkü eleştirmenler ve müzik bloglarından tam puan alan atw, inanılmaz iyi bir hype yakaladı ve incelemelerde övgüye doydu.

    white horse'un en başarılı track 5 olmasının yanında, all too well de yıllar boyunca hep en popüler track 5 oldu. vakti zamanında single olarak seçilmeyen atw'nin popülaritesi ile doğru orantılı bir başarıyı yakalaması neredeyse 10 yıla mâl oldu, ama ödül açlığını dokuz yıl sonra gelen kısa film projesi ile giderdi denebilir. yarın akşam yayınlanacak olan 65. grammy ödülleri adaylıkları içinse en beklenen adayların başında geliyor. hatta herhangi bir dalda adaylık gelmezse büyük sürpriz olacaktır.

    bu şarkı, o zamanlar sadece taylor hayranları (swifties) için özel bir konumdaydı. ancak dokuz yıl sonra gelen yeni versiyonu ile artık herkesin "ayrılık şarkıları" konusunda hüzün dolu marşı oldu.

    – şarkıyı özetleyen satır: “maybe this thing was a masterpiece 'till you tore it all up.”

    5. all you had to do was stay: kasıtlı olarak seçilen ilk track 5 olma özelliğini taşıyan şarkı, bu geleneği resmen başlatıyor. taylor'ın pop müzik türündeki ilk albümü olan 1989'da yer alan parça, söz yazarlığı konusunda tatlı bir detay içeriyor: back vocal'de sürekli stay diye bağıran taylor, bunu yapma sebebi olarak içinde şarkının muhatabını da gördüğü bir rüyasını öne çıkarıyor. o rüyada "gitme, kal!" diye bağırıyormuş sürekli.

    – şarkıyı özetleyen satır: “you were all i wanted... but not like this!”

    6. delicate: taylor, bu şarkının öyküsünü reputation turunda güzel bir şekilde açıklamıştı. örneğin çevrenizdeki insanların sizin hakkınızda yaptığı dedikodular, uydurdukları yalanlar vb. günün birinde sevgiliniz olma potansiyeli taşıyan birinin kulağına gidebilir. peki o kişi, bu iftiralara kulak asarsa ne olur? belki de hiçbir zaman sevgili olamazsınız ve böylece birlikte nereye varacağınızı asla bilemezsiniz. bu endişeleri oldukça "kırılgan" bulan taylor, delicate ile track 5'ların en iyilerinden birini yazıveriyor.

    – şarkıyı özetleyen satır: “sometimes when i look into your eyes, i pretend you're mine, all the damn time.”

    7. the archer: yoğun bir anksiyeteyi şairane bir şekilde ele alan, en şahane track 5'lardan biri. canlı versiyonunda defalarca "who could stay?" diye sorulan kısım bitiyor ve taylor, kalabalığa doğru "you could stay." diyerek hayranlarına karşı duyduğu sevgisini ve güvenini gösteriyordu.

    – şarkıyı özetleyen satır: “help me hold onto you.”

    8. my tears ricochet: hiç beklemeyeceği birinden dolayı yaşadığı hayal kırıklığını, eskiden sevdiği ve değer verdiği o kişiye acımasız sorular sorarak ifade ettiği bir şarkı. böyle mükemmel bir şarkıyı yalnız başına yazan taylor, fazladan takdiri hak ediyor.

    – şarkıyı özetleyen satır: “even on my worst day, did i deserve that all the hell you gave me?”

    9. tolerate it: platonik aşkın insanı getirebileceği en korkunç durumları ele alan bir şaheser. aslında track 5'lar içerisinde hak ettiği kadar değer görmediğini düşünüyorum. keza evermore genel olarak underrated kalan bir albüm maalesef.

    – şarkıyı özetleyen satır: “i made you my temple, my mural, my sky. now i'm begging for footnotes in the story of your life.”

    10. you're on your own kid: sanki az sonra önemli bir sınava girecekmişim de annem güzelce sarılıp öyle uğurluyor, gibi bir his veriyor. yeni albümün incisi olmakla birlikte, bulunduğu albümü sırtlama konusunda tolerate it ve all too well'in ardından en ağır top denebilir bu track 5 için. huzur veren o motive edici "bridge" kısmı var ya, inanılmaz iyi geliyor.

    – şarkıyı özetleyen satır: “everything you lose is a step you take.”