hesabın var mı? giriş yap

  • (bkz: pardon)

    "kerttirtmeyin bana beşiğinizi. komşuda bi herif doğdu diye senin onla evlenmen gerekmez. sapıklığın alemi yok. evlenemezsin! evlendirtmem! seni benden başka kimseye yar etmem asuman.ayrıca ben kahvede herkese asuman benim ki demişim artık, ağızdan çıkmış bi laf var ortada"

  • özel alan kavramı.

    zaten başımıza ne bok geliyorsa, gelişmemize ne engel oluyorsa, türkiye'yi her defasında olduğu yerde saydıran ne varsa, özel alana tecavüz, bunun doğrudan ya da dolaylı olarak nedenidir.

    nedir özel alan? kişinin sadece düşüncesi ve kendisiyle baş başa kaldığı alana biz özel alan diyoruz. bir insan ne kadar kitap okursa okusun, ne kadar film izlerse izlesin, dünyayı gezsin gerekirse, tüm bunlar, eğer kendini eleştirecek, sorguya çekecek, beyinle mülakat yapılacak zamanı bulmazsa hiçbir işe yaramaz.

    türkiye'deki ilişkilerin dayanak noktası da zaten, bu ülkede iletişim, "kişinin özel alanına gönül rahatlığıyla müdahale edebilmeyi meşrulaştırma çabası"ndan başka bir şey değil. kadın- erkek, aile çocuk, öğretmen öğrenci, yöneten yönetmeyen ilişkilerini detaylıca inceleyin. hepsinin temelinde bunun olduğunu göreceksiniz.

    yeni çocuk sahibi olmuş bir ailenin evine gizli kamera koyup izlesek, sanırım hepimiz kahrımızdan ölürüz. çocuğun hiçbir zaman kendi istekleri doğrultusunda hareket edemediğini zaten gözlemlemişsinizdir. yeni yürümeye başlamış bir bebek, yıllarca kafeste tutulup doğaya salınan bir canlı gibidir. hayat, onlar için en ufak bir ayrıntısı bile keşfedilmesi gereken bir bütün olarak karşında bekler. çocuk da ona doğru yürür. eliyle ağzıyla vücudunun her bölgesiyle onu tanımak için muazzam bir istek duyar. ama habersizdir türkiye'de doğduğundan. elini attığı her şeyin ailesi tarafından ulaşamayacağı yere konulduğunu, birileri onu tutmadan sokakta yürüyemeyeceğini, gördüğü herhangi bir şeyi belki de bir saat kadar inceleyemeyeceğini, gönül rahatlığıyla koşamayacağını anlar ve buna anlam veremez, hayatı keşfetme çabası söner git gide ve artık kendisinin özgünlüğü, onun için idrak edilemez bir şeydir. anne ve babasının kendisini bir mal gibi gördüğünü bilemez o yaşta, yanlışın farkına varamaz bu yüzden.

    ilkgençlik çağı da böyle sürer gider. hayatında odasının kapısı bir kez bile çalınmamıştır, direk dalınmıştır içeriye. 20 yaşına geldiğinde ise ortaya çıkan yalnız kalma korkusunu, sürü nereye giderse oraya giderek yenmeye çalışır.

    insan hayatını devam ettirebilmek için zihinsel bir uğraş bulmak zorundadır, eğer o insanda keyif alma, özgür olma, eğlenebilme yetisi yoksa zihinsel uğraşlarını da derdin, sıkıntının, melankolinin üzerine inşa eder. bu çocuğun 1 yaşından beri keyif aldığı herhangi bir şeyi yapamadığını da az çok anladık. türk toplumunun sadece acı ve dram yaşayabilmesi, keyif alınan hiçbir işte mutlu olamamasının da nedeni budur. tüm bunların üzerine bir de islam külütürünü yerleştirmişsin, insanın keyif aldığı hiçbir şeyi desteklemeyen islam dininden bahsediyorum.

    sonuç olarak ortaya çıkan manzara; zihnini meşgul edecek yegane yolun, dert sahibi olup bunu insanlara pazarlayarak kendisini var edebilme olduğunu zanneden ve bunu da toplum denen iğrenç mekanizmanın dayattığı kuralları benimseyerek yapan zekasız bir "insandır" ama sadece görünüşte insandır.

    sonra birisi yurt dışını övünce de kalkıp "ya onlar 18 yaşında çocuğu sokağa atıyorlarmış" der ve yine sorgulamaktan bir şekilde kaçınır. çünkü elini kolunu tutan her defasında "evlatları için gerekirse öleceğini" söyleyen bir anne babanın evladıdır, doğrunun bu olduğunu sanır. kendisini tesellilerle tatmin edecek ve hüzünden keyif almaktan başka bir çıkar yolu olmayacak bu insan evladı, hayatını da kendisine yapıldığı gibi başkalarını yönlendirme arayışı içine girip kimseye fayda sağlamadan ölüp gider. kendisini daha 1 yaşında öldürmüş o zehiri başkalarına da bulaştırır büyük bir keyifle ve topluma olan son borcunu da böyle öder.

  • makarnayı niteleyen durumdan eser bırakmamaktır. yok bütün olarak tencereye sığmıyormuş bayramda kazanla sarma pişirirken var ama büyük tencereniz.

  • "sanırım evrene yolladığım tüm mesajlar kenan evren'e gidiyor. darbe üstüne darbe yiyorum resmen"

  • ben de bir öğretmen arkadaşıma yazdığım bir şiiri bu vesile ile paylaşmak istiyorum:*

    şiirine ve sana ben bir selam çakayım
    seni öğretmen yapanın fıtratına sokayım

    yarışamaz seninle narin fıtratlı kadın
    hıyarlık tarihine övünçle yazılmış adın

    sana ne lan milletin elindeki yüzüğü
    bakmıyorlar mı sana, sevdiğimin büzüğü

    keşke çalışsaymış da seni doğuran ana
    salmasaymış çayırlara bön fikirli bir dana

    bir de hiç utanmadan değer, hak, hukuk diyor
    bir gramlık aklı da, kalemden akıp gidiyor

    böyle bir zihniyetin gözünde olacaksa eğer
    varsın, batsın yok olsun, kadın adında değer!

  • tarih konusunda sıkça sıçan bir trollün yeni yumurtlaması.

    1- 19 mayıs'ı atatürk bayram ilan etmiş.

    19 mayıs'ın bayram olma önerisi ilk kez 1936'da yani 1919'dan 17 yıl sonra beşiktaş jimnastik kulübü' adına kulüp kurucularından ahmet fetgeri aşeni tarafından önerildi, 20 haziran 1938'de bayram olarak yasalaştı. ayrıca ilk yasalaştığında adı gençlik ve spor bayramı'ydı, atatürk'ü anma kısmı 1981'de eklendi.

    başlığın dayandığı teori çöktü ama yinede devam edeyim.

    2- kurtuluş savaşı'nda ege'nin bir kısmını kurtarmak dışında başarı yokmuş.

    yeni kurulan sovyetlerle anlaşarak silah ve cephane alan, doğu'yu ermeni işgalinden kurtaran kazım karabekir'in, güneyde fransızları yenen kuva-yi milliye'nin komutanı olan kişide senin dedendi zaten. italyanlar da çok sıcakmış buralar deyip gittiler. istanbul'a demirleyen ingiliz gemileri vardı hani şu atatürk'ün geldikleri gibi giderler dediği gemiler. ne oldu sonra o gemilere ?

    3- atatürk samsuna çıkmadan önce yurdun dört bir tarafında direniş hareketi başlamış, atatürk bunların üstüne konmuş.

    güneyde ilk direniş 15 aralık 1918'de hatay dörtyol'da, batı'da ise 15 mayıs 1919'da hasan tahsin'n ilk kurşunuyla başlamış. diyelim ki isyanlar çok önce başladı, lan bunları örgütlemek kolay mı ? şimdi bizi yöneten senin dünya liderin dediğin adam 2013 yılında elinde o kadar imkan varken istihbarat alamıyor, şehrin göbeğinde bomba patlatıyorlar. üstüne suçu bizim 30 sene gerimizden gelen suriye'ye atıyor. atatürk'ün karşısında güneş batmayan imparatorluk denilen ingiltere gibi fransa, italya gibi ülkeler vardı. 100 yıl önceden bahsediyoruz. adam telgrafla yurdun dört bir yanını örgütlemiş, komuta etmiş.

    4- atatürk en ufak fırsatı bile değerlendirip, tek adamlığını sağlamlaştırmış.

    vahdettin istanbul'da sarayında oturup ingilizlerin kendisi hakkında ne yapacağını düşünürken, enver paşa batum'da harekete geçmek için mustafa kemal'in başarısız olduğu haberini beklerken çok zor olmasa gerek atatürk'ün tek adam olması.

  • 2000'lerin en büyük yönetmeninden inanılmaz bir film daha. joon-ho bong için sinema sanatı adına değişen bir şey yok, film yine olağan üstü güzel ama bu defa yer yüzünün en vahşi türü ve onun icadı vahşi kapitalizme vurulmuş okkalı bir tokatla birlikte. izleyin, izlettirin.

  • diyarbakır'daki bir newrozda izleyenlere "denizin çocuklarından dağların çocuklarına selam getirdim" diyen unutulmayacak laz müzisyen. vefatından bir gün sonra harbiye açıkhava tiyatrosu'ndaki 5000 kişilik cenaze töreninde sahneye çıkan mkm*'li bir kürt sanatçı da dağların çocuklarından denizin çocuğuna selam getirmiştir ve böylece en kutsal emanetlerden birisi olan selam, dostlarının huzurunda sahibine ulaşmıştır.

    edit: bu entry'nin yazılma sebebi kazım'ın dağlar diyarına kadar ulaşan ve oradakilerin gönüllerinde taht kurabilen ilk karadenizli müzisyen olmasıdır. ama hikmetinden sual olunmayan okur-yazar kitle tarafından kötülenmeye layık görülmüştür. zaten alkış bekleyen bir anekdot değildir de, kötülemek neden anlamak zor...

  • -abla ya sen şimdi çalışıyosun ya, bana her ay 100 tl falan yollasana be hacı. üniversiteyi kazanmadan para biriktirmiş olurum işte.
    +ablacım ay sonuna kira, fatura derken benim kendime param kalmıyo ki.. ayrıca 2 maaş içerdeyim, yatırmadı şerefsizler napsak ki.
    - abla benim birikmiş var kenarda her ay 100 tl yollayayım istiyosan sana?
    + :((

  • kötü gelenler: floresan, iş stresi, iş arkadaşları
    iyi gelenler: floransa, tatil keyfi, arkadaşlar

    demek ki birkaç harf neleri değiştiriyor..

  • benim eski iş yerinde bir kadın vardı. durmadan "geliyor olacağım, hı hı, çeync ettirdim ben onları, kontakt kurdum cc ile" gibi şeyler söylüyordu. bir gün dışarıda telefonla konuşurken isteyerek kulak misafiri oldum. "taam siz yiyin ben geç geliyom" derken duydum. o an anladım ki bu lügat sadece mesai bölgesi içerisinde duhul ediyor bünyeye. arta kalan zamanlarda yine salı pazarı, yine metrobüs içi hayat...

  • 35 bin bence çok acı ama iyimser rakam.
    daha gidilemeyen 10binlerce ev varken ben sayının maalesef 200.000 'in üzerinde olacağını düşünüyorum.
    insanlar kaderleri ile baş başa.
    yazık oldu tüm insanlarımıza.