hesabın var mı? giriş yap

  • konyak, brendi, alman brendisi ya da armangac, isimleri farklı da olsa hepsinin ortak özelliği ; anamaddelerinin bir ya da iki kere damıtılmış şarap olmasıdır. yine de herbiri farklı orjine, geçmişe ve tipik üretim yöntemine sahip olduğu için aralarında farklar vardır.

    konyak, sadece fransa'da bordeaux'nun kuzeyindeki cognag şehrinin içinde ya da çevsesinde üretilir. bu alan dışında üretilen içkiler ise benzer ürünler olsa da kesinlikle ve kesinlikle gerçek konyak değildir. çünkü konyak fabrikasyon olmaktan çok hava şartlarına, toprağa vesaireye de bağlı bir içkidir. ülkemizde mesela kanyak denir alternatifine. cognag bölgesinde deniz yakın, sıcaklık ideal ve toprak üzümleri en iyi şekilde üretilebilicek şekilde tebeşirlidir. dolayısıyla bu üzümler dünyadaki en iyi brendinin içine girmek için mükemmel bir altyapıyı oluşturur. yeri gelmişken belirtmekte yarar var ki her konyak aynı zamanda bir brendidir ancak her brendi aynı zamanda bir konyak değildir.

    tarihsel olarak baktığımızda ise konyağı sanılanın aksine fransızlara değil hollandalılara, şansa ve ingilizlere borçluyuz. 1638lerde onlar tarafından kullanılan yöntemlerin fransızlar tarafından tekrar gözden geçirilmesiyle konyak bugünkü halini aldı.

    üretim tekniklerine gelince, aoc ( appellation d'origine controllee, 1938' den beri yasal üretim bölgesi) olan konyak üretimi için çok katı kanunlar bulundurmakta ve üretimi için sadece folle blanche, ugni blanc ve colombard denilen üzümlerin kullanılmasına izin verilmektedir. şarap üretilirken şeker karıştırmak kesinlikle yasaktır ve bu üzümler charentaise yöntemiyle (yapay preslerle) sıkılır. damıtımı sadece kasım ve mart sonunda ve sadece tipik bakır imbiklerle 2 kere yapılır. viski de olduğu gibi baş ve kuyruk, yani damıtımda elde edilen ilk ve son alkol kalbinden (göbek-ortadan alınan alkol) ayrılır ve sadece alkolün 'kalbi' kullanılır. yapımında kullanılan fıçıların bile limousin ya da tronçais gibi özel bölgelerden getirildiği konyak 270-450 ltrelik fıçılarda yıllandırılır. işte konyağın asıl rengi ve aroması da bu fıçılardan geçer. yıllandırma en az iki yıl yapılır, en iyi konyaklar ise onlarca yıl dinlendirilebilirler.en fazla 60 yıl yıllandırılabilinen konyak eğer bu fıçılarda daha fazla tutulursa ahşaptan konyağa çok fazla aroma geçer ve bu da içkiyi öldürür. bu dinlendirilmeler sonucu oluşan buharlaşma ise her yıl neredeyse 20 milyon şişeye eşdeğerdir. buna da '' angel's share'' yani meleklerin payı denir.

    son olarak konyak şişeleri üzerinde yazan kısaltmalar değinmek gerekirse bu kısaltmalar konyağın yıllandırılmasıyla alakalı olarak bize değeri ve içimiyle alakalı ipuçları sunmaktadır. bunlar:
    vs (very special): en az 2,5 yıl yıllandırılmış
    vo ve vsop ( very old ve very superior old pale): açık renkli ve eski en az 4,5 yıl yıllandırılmış.
    xo (extra old): en az 6,5 yıl yıllandırılmış konyaklardır.

    kaliteli konyakların yaşları, tüm bu minimum yıllandırma yaşlarının çok çok üstünde olmakla beraber her firma yüksek kalitesini devamlı olarak garanti eder. fine denilen konyak ise sadece %100ü belli bir bölgeden gelen konyaklara denir.

    ve en son son olarak ünlü konyak üreticilerinden camusnün şirket başkanı jean-paul camus'nün şu sözleriyle konyak konusunu noktalamak istiyorum: mükemmel bir konyak yapmak zor değildir. bunun için tek ihtiyacınız büyükbüyükbaba, büyükbaba ve babanızın hayatını bu amaca adamış olmasıdır.

  • özeti eeaaaaaoooooooo olan program. izlemeyenler için aktarayım:

    abdulkerim: şimdi hocccam falan filan yani
    sinan engin: eamaa aaeeooo
    ahmet çakar: aeeaeeeeeeee
    rok: haydaaaaaeeeeaaaaaa
    ertem: arkadaşlar herkes aynı anda konuşmasın!

  • “çocukken her akşam yatmadan önce ve aklıma geldiği her an tanrı'ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. bir gün tanrı'nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. ertesi gün gittim kendime yeni bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce tanrı'ya günahlarımı affetmesi için dua ettim. „

    al capone

  • + başka firmalarla görüşüyor musunuz?
    - hayır sadece bu firmayla ilgileniyorum.
    + yalan söylemeyin, çantanızdaki cv fotokopilerini gördük.
    - ay nerden gördünüz onları ya?
    + aslında görmemiştik.
    - nası yani?
    + olta attık, siz de yediniz.
    - ama olmadı ki böyle...
    + oldu.
    - hem, yok ki çantamda fotokopi benim!
    + pınar hanım.
    - ay gerçekten yok!
    + daha fazla çirkinleşmeden gidin.
    - üf ama yaaa :(

  • bir ortamda, mekanda tek başına takılmaktan daha kötü olan bir şey varsa o da aşırı sosyalin masasına denk gelmektir. o masada öyle dramlar yaşanır ki bunu dışarıdan bakan gözler anlamaz. onlar o masanın eğlendiğini, geleninin gideninin bitmediğini düşünürler, hatta yeri gelir imrenirler. ancak olayın iç yüzü hiç de öyle değildir.

    o masada aşırı sosyalin tahakkümü vardır, kati bir sahiplenmesi vardır. gelen giden trafiğini yönetir, masadaki kimsenin tanımadığı tipleri sürekli olarak masaya çağırır, sadece kendilerinin anladığı bir muhabbet yaparlar, bütün konuşmalara dahil olur, bütün konuşmaları böler ve kendine yönlendirir, her şeyin iyisini, güzelini o bilir, ona sürekli katılmanızı, destek vermenizi bekler, vermezseniz alana kadar masayı gerer. konudan konuya atlar, bir konudaki görüşlerinizi anlatırken bir bakmışsınız “o değil de…” diyerek başka konuya zıplamış olur.

    aşırı sosyalin masasında büyük dramlar yaşanır, dışarıdan bakanların görmediği. tüm geceyi, masayı ele geçirir, sizi yönlendirir, mekan trafiğinin o masa üzerinden akmasını sağlar. sürekli bir “ne haber abi görüşemiyoruz” muhabbeti döner durur ortalıkta. bir daha asla görmeyeceğiniz tonla insanla karşılaşır, tanışırsınız. hani günün birinde, birini görürsünüz de “ulan ben bu adamı tanıyorum galiba” dersiniz ya, işte o adam aşırı sosyalin arkadaşlarından biridir, illaki tanıştırmıştır size de ama unutmuşsunuzdur.

    allah aşırı sosyalin masasından uzak tutsun.

  • "fatih'te tramvayın çarptığı vatandaş"
    "#sıcakhaber tramvayın altında kaldı, tramvay altında kalan yayayı kurtarma çalışması sürüyor."

    her şeyin özeti, kahpe medya. hem de büyük harflerle.

  • çocukları fuhuşa sürükleyen bir çete var; bu çeteye, devlet kurumunda yer aldığı pozisyonu kullanarak öksüz, yetim ya da sahipsiz kalmış kız çocuklarını yem eden anne "the kevaşe" var; kızlarını öldürdükleri aileye iğrenç iftiralar atan, olay yeri incelemeden tutun da otopsi raporuna kadar onlarca yere müdahale edip delil kararttırmış, tez elden kuduz aşısı vurulması gereken balici kılıklı baba "pezevenk i" var; kızların ağızlarına silah sokup, darp edip, şantaj yapıp, kızların ellerine geçen parayı gasp eden, the kevaşenin ve pezevenk i'ün türetip ülkenin başına bela ettiği "pezevenk jr." var; program esnasında bile aleyna'nın abisinin evini ve atv stüdyolarını silahla basmaya çalışan, bu çetenin yancılığını yapan, harem ağası kılıklı onlarca kımıl zararlısı var; öte tarafta bu çeteye gücü yetmeyen, adalete ulaşamayan, arkalarında kimsenin durmadığı, devlette çaldıkları her kapı yüzlerine kapanmış, öldürülen kızları için adalet arayışlarıyla iki haftadır aynı kıyafetlerle stüdyoda perişan olan fakir fukara bir aile var. bizim 500 iq sözlükçü gelmiş buraya çarpık ahlaklı diyerek programa sallıyor, pezevenk i'e ve pezevenk jr'a da "sarhoşlar ama bence acıdandır" diyor.

    sizin ben tıynetinize, cibilliyetinize tüküreyim. en kibar bu kadar söyleyebiliyorum. fakir fukaranın savcı kapılarında sürünüp de bulamadıkları adaleti çaresizlikten ötürü televizyon programlarında arayışlarına dil uzatıp da katil pezevenklere sempati duyan, üzülen, savunmaya geçen tıynetinize, varlığınıza, vahdet-i mevcudunuza tüküreyim.