hesabın var mı? giriş yap

  • zaman zaman tuhaf çalışan monologlarına tanık olduğum hazır yemekçi.

    geçenlerde bir şubesinde sipariş ettiğimiz hamburgerler 15 dakika geçmesine rağmen hala gelmemişti. kasadaki kız en sonunda "siz gidin; ben masanıza getiririm" diye bizi gönderdi.

    elinde hamburgerlerle geldiğinde gecikmenin sebebini sorduk. kız aynen şöyle dedi:
    "valla ben de bilmiyorum ki... dalacam bigün hepsine zaten!"

  • öğrenciler içsin diye gönderilen sütlerden, yıl sonunda artmış olanlar kullanılarak yapılmış yoğurttur. aynı olay çalıştığım okulda da başımıza geldi. son haftalarda devamsızlık yapan öğrencilerin çokluğundan dolayı, gönderilen sütler kalıyor. bu sütleri milli eğitim'e gönderme durumunuz yok; sütleri bitirin, diyorlar. taşımalı öğretim yapılan bir okul olduğumuz için, okul çevresinde dağıtacağımız çocuk ya da ev de fazla yok. zaten son gün okula gelen öğrencilerden, isteyenlere sütler dağıtıldı ama yine de kolilerce süt kaldı. bizim idare de, öğretmenlere "istediğiniz kadar alıp, evde çocuklarınıza verebilir ya da etrafınıza dağıtabilirsiniz." dedi. aksi takdirde, sütler depoda bozulacaktı. adana'daki olay da, büyük ihtimalle bundan ibaret. ama siz yine de bu olay üzerinden öğretmenlere saydırma niyetindeyseniz, canınız sağ olsun.

  • evrim teorisinin tümüyle rastlantısallık demek olduğunu savunanların hakkında bir şey bilmeden konuştukları mekanizma. bu yüzdendir ki; geniş kitleler tarafından evrim saçmalık olarak nitelendiriliyor. elbette ki bunun birçok sebebi var. aşağıda toplumlarda evrim teorisinin niçin boş ve temelsiz argümanlarla yanlı bir biçimde lekelenmeye çalışıldığının nedenlerini ve birikimli seçilim (cumulative selection) mevzusunu bulacaksınız. kaynak olarak the origin of species ve the blind watchmaker kitaplarından yararlandığımı söylemeden geçmeyeyim.

    çoğumuz kuantum teorisini ya da göreliliği tam olarak anlamasak bile bu teorilere karşı çıkmıyoruz. ancak diğer taraftan evrim teorisine karşı çıkmaya meyilliyiz. burada richard dawkins de belirttiği gibi belki de darwincilikle ilgili olan temel sorun herkesin evrim teorisini anladığını düşünmesi. asla ve asla basit bir konu ve süreç olmayan evrim teorisi büyük yanlış anlamalar ve biaslar ile çok basit ve sığ şekilde değerlendirildiği için, örneğin son derece karmaşık olan kuantum fiziği hakkında hiçbir yorum yapamayan tipler, konu evrim olduğunda uzman kesilip temelsiz savlar ortaya koymakta.

    diğer yandan insan beyni, darwinciliği yanlış anlamaya kodlanmış gibidir. özellikle şans konusu kör şans olarak dalga geçer bir biçimde dile getirilir. zaten teoriye saldıran insanların çok büyük bir kısmı sürekli olarak teorinin "rastgele şanstan" ibaret olduğu şeklinde yanlış olan bir fikirle karşımıza çıkarlar. canlıların mükemmel derecede olan karmaşık yapısı ve iyi tasarımlı hali, şans ve rastgelelik kavramıyla taban tabana zıt göründüğü için teorinin safsata şeklinde değerlendirilmesini kolay olarak bulurlar. aslında darwin'in de açıkladığı gibi, teori özünde "kalıtsal çeşitlenmelerin olduğu rastgele olamayan bir üreme eğer değişimlerin birikmesi için yeterli zaman varsa, çok yönlü sonuçlara yol açar" şeklinde bir manaya gelmektedir. insan beyni yaşam uzunluğu gereği yıllar ve on yıllar sürecek bir zaman dilimini anlamaya meyillidir. fakat tam aksine evrim teorisi, tamamlanması on milyonlarca yıla dayanan yavaş birikimli süreçlerin teorisidir. neyin olası olup neyin olası olmadığına ilişkin sezgisel fikirlerimiz bu zaman dilimlerinde yetersiz kalır.

    evrim'i yanlış anlamadaki diğer bir sebep de, içinde bulunduğumuz dünyadaki yapıların bir mühendislik ve sanat harikası olduğu yönündeki fikrin beynimizde temellenmiş olmasıdır. yani zarif ve mükemmel tasarım fikrine tamamen alışkınız. bu da kesinlikle "mutlaka gerçeküstü bir şeylerin olması gerektiği gibi" bir yanlılığa neden olur. bu noktada, büyük bir paradigma değişimi ile darwin ve wallace büyük bir sıçramaya yol açtılar. burada olan şey tam olarak büyük bir düşleme ve düşünme becerisiydi.

    birikimli seçilime (cumulative selection) gelince, öncelikle rastgelelik ve mutasyon kısımlarından başlayalım. çakıllı bir kumsalda yürüdüğünüzde çakılların rastgele dağılmadığını fark ederiz. daha küçük çakıl taşları ve daha büyük çakıl taşları kumsal boyunca farklı kuşaklar oluşturacak şekilde dağılmışlardır. ilkel bir kabilenin bunu doğa üstü bir etkene bağlaması normal görülebilir. ancak diğer yandan daha makul bir şekilde dalgalar gibi fiziksel kuvvetlerin bu düzene neden olmuş olduğu öne sürülebilir. bu çok basit bir anti-rastgelelik örneğidir. ya da gökyüzündeki bulutların rüzgarların etkisiyle şekilden şekile girmesi örneği gibi. konu canlılar dünyası olduğunda sistem çok daha karmaşıktır. biraz önce bahsettiklerimiz tek basamaklı seçilimdir. canlılar dünyasındaki karmaşık moleküller mesela hemoglobin molekülü tek seferlik bir seçilimle oluşamayacak kadar karmaşıktır. hemoglobin molekülü 4 aminoasit zincirinden oluşur. her bir zincirin 146 amino asitten oluştuğunu ve canlılarda genellikle 20 çeşit aminoasit bulunduğunu düşünürsek, olası 146 halkalı zincir sayısı 20 üzeri 146 olup, bu ihtimal şok edici büyük bir ihtimaldir. diğer bir örnek de, yarasaların yönlerini ve avlarını belirlemek için kullandıkları muazzam güzellikteki ekolokasyon (kısaca ses ile yön ve hedef belirleme) sistemi, tek basamaklı bir seçilimle oluşamayacak kadar girifttir.

    birikimli seçilimde ise, varlıklar ürerler veya başka bazı yollarla bir eleme işleminin sonuçları onu takip eden eleme işlemine girer ve bu şekilde uzayarak birbirini takip eden birçok nesil boyunca seçilime uğrarlar. bir birikimli seçilimin son ürünü, bir sonraki neslin seçilimin ana kaynağıdır. yani darwinci evrim rastgele değildir. tam tersi şans darwinciliğin çok ufak bir bileşenidir (mutasyonlar). en önemli faktör birikimli seçilimdir. birikimli seçilim ise anti-rastgele bir kavramdır. gerçek hayatta genlerdeki küçük rastgele değişimler yani mutasyonlar, aslında birikimli seçilimin çok küçük bir kısmıdır. darwin'den alıntılarsak:

    "we cannot suppose that all the breeds were suddenly produced as perfect and as useful as we now see them; indeed, in several cases, we know that this has not been their history. the key is man's power of accumulative selection: nature gives successive variations; man adds them up in certain directions useful to him. in this sense he may be said to make for himself useful breeds."

    "the great power of this principle of selection is not hypothetical. it is certain that several of our eminent breeders have, even within a single lifetime, modified to a large extent some breeds of cattle and sheep. in order fully to realise what they have done, it is almost necessary to read several of the many treatises devoted to this subject, and to inspect the animals."

    kısaca meali: tüm ırkların birdenbire şimdi onları gördüğümüz kadar kusursuz olarak üretildiğini düşünemeyiz; gerçekten de bunun onların tarihi olmadığını biliyoruz. burada kilit nokta, insanın birikimli seçilim gücüdür: doğa ardışık varyasyonlar verir; insanlar ona yararlı olan yönleri üzerine ekler. bu anlamda kendisinin yararlı ırklar yapacağı söylenebilir. bu seçilim ilkesinin gücü, hipotetik değildir. bazı seçkin yetiştiricilerimizin ömürleri boyunca büyük ölçüde bazı sığır ve koyun ırklarını değişime uğrattığı açıktır. tam olarak ne yaptıklarını anlayabilmek için hayvanları incelemek gereklidir.

    kaynaklar: kör saatçi, richard dawkins-kuzey yayınları ve on the origin of species by charles darwin

  • genellikle bilim kurgu filmlerinde senaryonun içerisine dahil edilen ve önemli bir şey olduğu izlenimini veren ama çoğumuzun ne olduğunu bilmediği bir olay füzyon. geleceğin teknolojisi olarak nitelendirilen ve inşa edilen yeniliklerin içerisinde ki ana arter görevi görecek kendi içerisinde bir çok farklı komplikasyona ayrılan bu kavramla ilgili bazı şeyleri açıklığa kavuşturmak için bazı bilgileri derlemek istedim. ilgilenenler merak edenler okuyabilir;
    daha ağır bir çekirdek vermek üzere iki hafif çekirdek kaynaşır ve enerji üretir. ama bunu denetim altında oluşturmak zor bir iştir. bu sonuca ulaşmak için iki çekirdeği, taşıdığı protonların elektrik yükleri arasındaki itme kuvveti çekirdek çekim kuvvetinin altına düşecek ölçüde birbirine yakınlaştırmak gerekir. bu yöntemde çekirdeklere, yaklaşık 0,15 mev dolayında olan coulomb itmesini yenebilecek bir kinetik enerji vermek için yeterli bir ısıl çalkalanma sağlamak gerekir; bu enerjinin sıcaklık olarak karşılığı, 2 milyar derece dolayındadır. gerçekte, tünel etkisi denen kuantum olayı yüzünden gereken sıcaklık daha düşüktür. en yaygın olarak kullanılan döteryum-trityum karışımı için en azından 100 milyon dereceye ulaşmak gerekir. böyle bir sıcaklıkta, doğal olarak, atomlar elektronlarını kaybeder; madde çekirdek ve elektronlardan oluşan bir plazma biçiminde ortaya çıkar. buradaki sorun, oldukça sıcak ve yeterince yoğun bir plazmayı, çekirdek-çekirdek darbelerinin oluşmasına fırsat verecek kadar bir süre depolamakdır. toplam enerji bilançosunun pozitif olabilmesi için iyon yoğunluğunun hapsolma süresiyle, çarpımının belirli bir değerden yüksek olması gerekir.
    yıldızlarda ise bu olay hidrojen bitene kadar devam eder. hidrojen bittiğinde helyum atomu ile daha ağır elementler oluşur. buna üçlü alfa süreci denir. hidrojen yakıt depolarını tüketmiş olan yıldızlarda görülür. hidrojen atomları biten ve yalnızca helyum atomları kaldığında yıldız hidrostatik dengesini (kütle çekimine dayalı sıkıştırma basıncı) kaybeder ve merkezi büzülmeye başlar. yüksek basınca sahip olan yıldız çekirdeği aşırı derecede ısınır. bu ısınma yeterli seviyeye ulaştığında helyum çekirdekleri arasındaki itme kuvvetini yenerek helyum füzyonu başlar.

    helyum füzyonun da helyum atomları birleşerek berilyum atomunu oluşturur.daha sonra oluşan berilyum atomu ile helyum atomu benzer enerji düzeylerine sahip olduğundan dolayı birleşerek karbon atomunu oluşturur.bu olaydan sonra üçlü alfa süreci daha ağır elementlerle de olmaya devam eder.4 basamaktan oluşan bu süreçte demir en son basamaktır.çünkü demirden sonraki elementi oluşturulması için füzyon tepkimesinin enerji ihtiyacı vardır.bilimsel olarak açıklamak gerekirse demir bağlanma enerjisi en yüksek elementtir.bağlanma enerjisi nedir diye bir soru kafanızda oluşabilir.bağlanma enerjisi (nükleon başına düşen çekirdek bağlanma enerjisi de denir) bir çekirdeğin proton ve nötronlarına ayırabilmek için gerekli olan enerji miktarıdır.

    bağlanma enerjisi en yüksel element 56 kütle numaralı demir olduğundan bu elemente en kararlı element denilmiştir.diğer bütün elementler; hafif olanlar füzyon (kaynaşma) , ağır olanlar fisyon (bölünme) yaparak demirin 56 atom kütlesine gelmeye çalışırlar.burada bir parantez açalım, yukarıda demirin atom kütlesini 52 olarak verdiğim değer demirin kararsız haldeki değeridir. kararlı hale gelebilmek için atom kütlesini 56 yapar. bu nedenden dolayı güneş enerji veremez bir hale gelerek söner.

    hidrojen elementi ile başlayan füzyon tepkimesi daha ağır elementlerde yapıldığında daha fazla sıcaklık, harcaması gereken enerji ve atom miktarı çok daha fazladır. yani hidrojen füzyonu ile elde edilen enerji daha yüksek olduğu gibi daha az ısıya ve basınca ihtiyaç duyar.

    peki dünyada neden füzyon tepkimesi yapılamıyor?

    bilindiği üzeri hidrojen çekirdekleri pozitif elektrik yükü taşır ve birbirlerine yaklaştırmak istenildiğinde çok şiddetli bir şekilde birbirlerini iterler.
    bunların kaynaşmasını sağlamak için aralarındaki itme kuvvetini yenebilecek büyüklükte bir kuvvetin olması gerekmektedir. güneşte bu olan çok yüksek sıcaklık ve basınç altında atomların aşırı derecede hızlı hareket etmesi sağlar. bu kinetik enerji, 20-30 milyon derecelik bir sıcaklığa eşdeğerdir. yüksek hız sayesinde + yüküne sahip hidrojen çekirdekleri itme kuvvetini yenerek çarpışır.

    bu olağanüstü bir sıcaklıktır ve kaynaşma tepkimesine girecek maddeyi taşıyacak hiçbir katı malzeme bu sıcaklığa dayanamaz.
    bu nedenle dünyada güneşteki gibi füzyon tepkimesi oluşturulamıyor.
    bilim adamlarının füzyon reaksiyonu ile ilgili deneyleri sayesinde bu tepkimeyi çok kısa bir süreliğine gerçekleştirilebiliyor. tokamak reaktörü denilen cihaz çok güçlü bir manyetik alan ve yüksek bir sıcaklık oluşturup bu manyetik alan içine hidrojen gazı geçirilmesi ile kısa bir süreliğine plazma halinde füzyon tepkimesi oluşturuluyor.
    bilim adamları bu deneylerin ayrıntılarını kamuoyuna açıklamasalar da olay basitçe şu şekilde gerçekleşiyor:

    hidrojen atomları manyetik alan etkisiyle yüzeyden uzaklaşarak ortada toplanır. orta bölümde ipe bağlı boncuklar gibi hareket eden hidrojen gazı çok yüksek hız ile hareket etmeye başlar. bu hareket esnasında hidrojen atomları birbirleri ile çarpıştığından çok yüksek sıcaklığa sahip plazma görüntüsü açığa çıkartır. bu plazma oldukça kısa süreli (max 60 sn) olduğundan ve bu plazma halinden bir enerji elde edilemediğinden işe yaramıyor olsa da bilim adamları bu deneyler sayesinde füzyon reaksiyonu hakkında oldukça fazla bilgi topladıklarını söylüyorlar.

    bu yüksek sıcaklarında enerji üretmenin oldukça zor olduğunu anlayan bilim adamları çok daha uygun bir sıcaklık ile füzyon tepkimesini gerçekleştirmek adına çalışmalar yapıyorlar.
    soğuk füzyon olarak adlandırılan bu tepkime şuan için sadece teoriden ibaret. üzerinden oldukça fazla konuşulan, gerçekleştirilmesi için çok fazla araştırma yapılan ve en son bu reaksiyonun şuan için imkansız olduğunu kanaat getiren bilim adamları bunun gerçekleştirmenin hayallerini kurmaktalar.

    eğer soğuk füzyon yapılabilirse periyodik tabloda olan/olmayan elementler yapılabilir, elektrik enerjisinin çok çok ucuza üretebilir ve başka enerji elde etme yöntemlerine ihtiyaç kalmayabilir, bu da farklı bir yazının konusu olarak ilerleyen zamanlarda derlemek istediğim kendi içinde bir çok dinamiği barından bir süreç.

    kaynakça;
    http://hyperphysics.phy-astr.gsu.edu/…usion.html#c1
    http://www.pbs.org/…y-its-shut-down-by-budget-cuts/
    http://fusionforenergy.europa.eu/…n/technology.aspx
    http://www.muhendisbeyinler.net/…asma-fuzyon-nedir/
    http://www.teknovudu.com/…unyada-fuzyon-reaksiyonu/
    http://www.nuclearconnect.org/…logy/fusion-progress
    https://en.wikipedia.org/wiki/fusion_power

  • geçen sene yeni yıl projeleri ile uğraşırken şirketin 450,000 satırdan ibaret bir yıllık muhasebe kayıtlarını tek bir hamlede sildim.
    ne yapalım ne edelim derken günlük yedekten bilgileri geri almaya karar verdim; bu sefer de bilgileri 2000 yılı kayıtlarının üzerine alıp onları da temizledim. birileri durdurmasaydı 1995'e kadar tüm kayıtları silip şirketi de ateşe verecektim; olmadı.