hesabın var mı? giriş yap

  • elektrikli araçların emisyona yol açmadığı iddiası teoride doğru olmakla beraber pratikte o kadar da doğru olmayabilir. mamafih, kullandıkları elektriğin üretim şekline bağlı olarak bu iddia ya doğrulanabilir, ya da yalanlansa dahi konvansiyonel motorlardan daha az emisyona sebep oldukları şeklinde yorumlanabilir.

    1) kullandıkları elektrik eğer rüzgar, güneş gibi yenilenebilir elektrik kaynaklarından karşılanıyorsa bu söylem doğrudur. bu araçlar sıfır emisyonla çalışırlar.

    2) eğer kullandıkları elektrik standart doğalgaz çevrim santrallerinden veya nükleer santrallerden karşılanıyorsa da, içten yanmalı motor ya da gaz türbinli motorlardan daha az emisyona sebep oldukları öne sürülebilir. bunun nedeni, bu şekilde üretilen elektriğin kullanıldığı durumda dahi, elektrik santralleri hep en yüksek verimi sunan devir bandında çalıştıkları için daha geniş bir devir bandında operasyonel olarak çalışmak zorunda kalan içten yanmalı motorlara nazaran kullanılacak enerjiyi daha yüksek termal verimle üretmeleridir.

    ileri düzeyde optimize edilmiş bir kombine doğalgaz çevrim santralinde termal verim %60'ın üzerine çıkabilirken, herhangi bir içten yanmalı motorun verimi dizel motorda bile %50'yi zar zor geçebilir. bu da elektriğin üretim şeklinden bağımsız olarak, elektrikli araçları daha çevreci yapacaktır. bu konuyu otomobil özelinde daha önce incelemiştim.

    lilium jet firması ise olaya çok daha farklı bir yaklaşım getirerek, elektrikli hava taksi yapmak üzerine bir misyon ile yola çıkmış görünüyor. 4 sene önce tum'da okuyan doktora öğrencileri tarafından kurulmuş olan bir şirketin günümüzde 100 milyon dolarlık bütçeye ulaşması türkiye'den bakınca imkansız görünmesine rağmen, almanya gibi bir ülke için hiç de şaşırtıcı değil.

    şehir içi ulaşım ağı için yaratılan yollar, buna sebep olan trafik ve hava kirliliğini düşürmek ve insanları taksiden daha ucuza ve daha hızlı şekilde seyahat edebilir hale getirmenin kuşkusuz teknoloji deyince aklına savunma sanayinden başka bir şey gelmeyen bir ülkede çok da ciddi bir anlamı olmayabiliyor.

    araç aerodinamik olarak vtol* yani dikey iniş/kalkış yapabilecek şekilde kanat arkası flaplere entegre edilmiş ve elektrikle sürülen 36 tane elektrik motoruyla donatılmış bir şekilde tasarlanmış. seyir modundayken, gereken taşıma kuvvetinin yarısı kanatlarla diğer yarısı ise motorlardan elde edilen itkiyle sağlanırken, tırmanma ve/veya iniş modunda ise flapler dikey açı haline getirilerek vtol özelliği kazanmasına yardımcı oluyor.

    5 kişilik yolcu taşıma kapasitesi ile 300 km maksimum menzile ulaşan aracın vtol özelliğine sahip olması özellikle istenen hemen her yere iniş kalkış yapabilmesi nedeniyle olmazsa olmaz bir özelliktir.

    elektrikli hava araçlarının tasarımındaki en zorlayıcı nokta ise enerji yoğun bataryaların geliştirilmesinde yaşanan temel sıkıntılardır. burada iki temel sorun vardır.

    1) öncelikle enerji yoğunluğu düşük batarya daha çok ağırlık demektir ve ağır bir tasarım ise daha yüksek bir taşıma kuvvetine ihtiyaç duyarak daha fazla enerji gerektirecek ve faydalı yük/toplam yük oranının düşmesine yol açacaktır.

    2) enerji yoğunluğu arttıkça bataryalardan geçecek akım da artacağından dolayı bataryalarda aşırı ısınma sorunlarıyla karşılaşılacaktır. bu sorunu aşmak içinse, ya yüksek sıcaklığa dayanımı olan malzemelerin geliştirilmesine çalışılarak ya da bataryaların soğutma sistemlerini geliştirmek üzerine çalışılacaktır.

    aslında bu konuya uzak birisi bile bugün bu sorunu akıllı telefonlarının şarj süresi üzerinden yaşamaktadır. telefonların çok uzun sürede şarj olmasından birçok kullanıcı şikayet etmektedir. şarj aletinin üzerindeki yazıları okursanız, orada çıkış akımını gösteren bir değer bulursunuz. daha yüksek çıkış akımına sahip bir şarj aleti kullanırsanız, telefonunuzun daha çok ısındığını ama daha kısa sürede şarj olduğunu görürsünüz. bu durum başta hoşunuza gidebilir ama birkaç haftaya kalmaz şarjınızın daha çabuk bittiğini fark edince iyice canınızı sıkabilir. bunun nedeni üzerinden daha yüksek akım geçmesi sonucu daha çabuk ısınan bataryanın ömrünün azalmasıdır.

    elektrikli araçlarda da aynı şekilde benzer sorunlar farklı sistemlerde yaşanmaktadır. bugün elektrikli hava araçlarının önündeki en önemli engel olarak enerji yoğun batarya üretiminde karşılaşılan sorunlar görülmesi ile telefonların şarj olma süresinin fazla uzun olmasının temelinde aynı gerçek yatmaktadır. hatta küçük hacimli aşırı beslemeli motorların yaşadığı sorunlarda hemen hemen aynıdır.

    küçük hacimli bir sistemden daha çok enerji elde etmeye çalışmak her zaman için soğutma sorunlarını da beraberinde getirecektir ve bize buna söyleyen termodinamiğin kurallarıdır. bu nedenle, insanların daha rahat bir hayat yaşaması için gösterilen bütün çabalar özelinde bu kuralların içindeyken nasıl bir gelişim mümkün olabilir sorusu içinde gösterilebilir.

    lilium jet firması ise, sahip olduğu vizyonla evinizden havaalanına ulaşımınızı taksiden ucuza ve çok daha kısa sürede mümkün kılmaya çalışarak hayatınızı kolaylaştırmanın yollarını bulmaya çalışmaktadır. kuşkusuz bu startup başarılı olur da bunu hayata geçirirse, sistemi iyileştirmek için çok daha fazla yatırım yapılmasının önü daha büyük bir yatırım ivmesiyle açılacaktır.

  • gerzek espiriler daha başlığa doluşmamışken yapılan çalışmayı kısaca ifade edelim.

    2014 yılında bilim insanları dna diziliminde bulunan nükleotitlerden farklı olarak x ve y adını verdikleri sentetik iki nükleotit daha üretmeyi başardılar.

    nükleotit: bir fosfat, beş karbonlu bir şeker (deoksiriboz) ve bir azotlu organik bazdan oluşan bir kimyasal bileşiktir. en yaygın nükleotitler nükleik asitlerin yapı taşlarıdır.

    https://www.nytimes.com/…-genetic-code.html?hp&_r=1

    http://www.nature.com/…14.html?foxtrotcallback=true

    bir sözlük yazarı tarafından belirtilen haberler de bu nükleotitlerin laboratuvar ortamında üretilmesiyle alakalıdır.

    bu çalışma ise sentetik x ve y nükleotitlerinin üretimi değil, bir canlının dna sarmalına dahil edilmesini konu alıyor. yani 2014'teki çalışmayı bir adım daha ileri taşıyor.

    normal şartlarda dna dizilimine var olan nükleotitlerden başka bir nükleotit eklenmesi canlılığın önüne geçer.

    zaten 2014'teki çalışmada da bu sentetik nükleotitlerin yine dna dizilimine yerleştirildiği ancak söz konusu bakterilerin ilerleyen nesillerde bu nükleotitlerden kurtulduğu ve tekrar eski haline döndüğü belirtilmiş.

    bu çalışmada ise eklenen bu nükleotitlere rağmen bakterilerin canlılığını devam ettirdiği ve bu nükleotitlerden de kurtulmadığı belirtiliyor. evet bu oldukça sansasyonel bir şey. zira sentetik nükleotit kullanılarak ortaya çıkarılan bir dna dizilimi yeni bir canlı yaratmak için atılacak ilk adımdır.

    bir insan spermasında bulunan mayoz bölünmüş bir dna'ya yeni x ve y nükleotitleri eklense ve bu sperma aynı bu şekilde x ve y nükleotitleri taşıyan bir yumurtayı döllese ortaya çıkabilecek canlıyı hayal gücünüze bırakıyorum.

    kısaca açıklamak gerekirse çalışmanın özü bu.

    ekleme: insanlar haliyle muhtemelen yaşamazdı veya gelişim problemleri olurdu gibi tepkiler veriyor. hayal gücü çok kısıtlı olan bu arkadaşlara durumu açıklayalım.

    bu daha ilk adım. yani ilk defa sentetik nükleotitler üretilmiş ve ilk defa bir canlı genetiğine dahil edilmiş. evet, dna'sına x ve y sentetik nükleotitleri konan gelişmiş ilk canlı yaşamayacak. belki w ve z nükleotitleri konanda gelişim problemleri olacak.

    ancak binlerce yeni nükleotit ve binlerce çalışmayla 5000 yıl sonra nihayet bir gün üretilen sentetik nükleotitlerden gelişmiş ve fonksiyonel bir canlı ortaya çıkacak.

    zaten bilim böyle o alana tek tek tuğla koyularak oluşur. öyle cem yılmaz'ın bahsettiği "kansere çare bulunmuş ama tam kansere değil" gibi magazinsel bilim haberleri gibi olmaz. bir günde bir çalışmayla mucizevi bir şekilde fonksiyonel bir canlı üretilecek demiyoruz. biraz hayal gücünüz olsun ya.

    bir gün, belki binlerce yıl sonra, tamamen sentetik nükleotitlere sahip dna barındıran fonksiyonel bir canlı üretilecek diyoruz.

    bu çalışma bu yolun ilk adımı. önemi de bu zaten. ilk tuğlayı x ve y nükleotitlerini bularak koymuşlar. ikinci tuğla bunları canlı dnasına entegre etmek olmuş. bir gün ev tamamlanır, siz kafanızı yormayın, hayal edin.

  • bülent arınç'ın, twitter'da erişim yasağı varken nasıl tweet atabildiğini açıklayan müthiş tespiti.

    "biz faydalı işler için yazıyoruz. mesela 'ben bu sabah akhisar'a gidiyorum' dedim sadece. çalışmalarımı anlatıyorum. nasıl ulaştı, erişime nasıl açıktı bilmiyorum o sırada, düşmüş. düşünce de beni sağdan soldan aradılar, 'herkes tweet atamıyor, siz nasıl atıyorsunuz' diye. özel bir çabamız olmadı. allah kapıları açıyor demek ki iyi niyet olursa twitter bile açılır' dedi." http://www.haberturk.com/…tan-ilginc-twitter-yorumu

    boşu boşuna o kadar dns kasmışız arkadaşlar, her şey bir iyi niyete bakıyormuş. şimdi ayarımızı yedik, mahcup mahcup oturuyoruz.

  • napolyon'un gizli polis şefi ve güvenlik bakanı joseph fouche ile bismarck'ın baş ajanı wilhelm stieber gibi her durumu kendi lehine çevirmek için çabalayan, nefret edilesi bir karaktere sahip fbi başkanı.

    bu konuda az bilinen bir örnek vermeden önce ilginç bir bilgi paylaşayım; bu herkesi fişleyen, haklarında şantaj dosyası hazırlayan büyük biraderimizin atom bombası üretmeyi amaçlayan manhattan projesi'nden haberi yokmuş. izledikleri bir nkvd ajanı, suçüstü yakalanıp fbi tarafından sorguya alınınca nükleer sırlar peşinde olduğu görülmüş ve bu vesileyle hoover ve fbi'ın atom bombası girişimlerinden haberi olmuş. zaten venona belgeleri gösteriyor ki; klaus fuchs gibi atom casuslarının başarılı faaliyetleri sayesinde stalin bile abd'nin atom bombası çalışmaları konusunda neredeyse abd'li yetkililer kadar bilgi sahibiymiş.

    2. dünya savaşı sırasında japonlar'ın gerçekleştirdği pearl harbor baskınının ardından abd ve almanya karşılıklı olarak birbirlerine savaş ilan edince abwehr şefi ünlü amiral wilhelm canaris düşman ülke topraklarında bir dizi strajetik askeri ve endüstriyel tesisi hedef alarak abd halkının savaşma gücünü ve moralini azaltmayı amaçlayan bir sabotaj planı oluşturuyor. ira'nın ingilizler'e karşı yaptıkları sabotajlardan esinlenen, walter kappe önderliğindeki bu plana görünüşte philedelphia'ya bağlı germantown'da bir öğretmen ve saygın bir lüteriyen olarak yaşamını sürdüren ama esasen alman vatandaşlarını gizlice abd'ye yerleştirmekle görevli olan francis pastorius'un adı veriliyor.

    plana göre; 8 kişilik bir nazi ajan timi, öncelikle berlin kırsalında amerikan yaşam tarzına uygun bir şekilde hazırlanmış bir kasabada hem abd'deki gündelik hayata uyum sağlamayı öğrenecekler (bu arada ekipten 2 kişi zaten 10 küsür yıldır amerika'da yaşıyordu, hatta restoranlarda bulaşıkçılık yapmaktan amerikan ulusal muhafızlarına katılmaya kadar çeşitli tecrübeler edinmişlerdi ve bu iş için özel olarak berlin'e geri çağrılmışlardı.) hem de ingilizce ve aksan pratiği yapacaklardı. daha sonra da denizaltılarla gizlice amerikan topraklarına bırakılarak aralarında tren istasyonları, köprüler, hidroelektrik santralleri ve askeri tesislerin bulunduğu hedeflere sabotaj düzenleyeceklerdi. yine ingilizler'e cephane tedarik eden amerikan fabrikalarına sabotaj yapacak irlandalılar'la da ortak hareket edilecekti.

    ilk saldırı grubunun iki elemanı new york'ta long island kıyılarına bırakıldıktan sonra washington'a geçip fbi'la temasa geçerek teslim oldular. ikinci grup ise başarılı bir şekilde chicago'ya ulaşıp oradan ohio, illinois ve cincinnati'deki görev bölgelerine ulaşmayı başardılar.

    teslim olan ernst burger ve george dasch yanlarında operasyon için getirdikleri 84 bin doları da yetkililere vererek her şeyi anlattılar. işbirliği yapan bu iki nazi ajanı ile görüşen hoover onlara sabotaj timinin tamamını elevermeleri karşılığında önce koruyucu gözaltı ve ortalık yatışınca da serbest bırakılma sözü verdi. ajanların ifadelerinden yola çıkılarak diğer sabotajcılar da birer birer yakalandı.

    bu noktada hoover puştluğunu yaptı ve serbest bırakılmayı bekleyen iki nazi ajanına hayatının kazığını attı. ertesi gün gazeteler iki nazi hainin yakalandığını haber verirken bu ikilinin fotoğraflarını paylaşıp onları sözümona suçüstü yakalayan hoover'a övgüler düzüyordu.

    ikili diğer sabotajcılarla birlikte yargılandı ve idam cezasına çarptırıldı. ancak son anda hoover'dan ve yöntemlerinden haz etmeyen başkan roosevelt'in ikilinin dosyasına tekrar göz atılmasını istemesi ve ikilinin esasen kendi istekleriyle teslim olup gönüllü işbirliği yaptıklarını öğrenmesi üzerine idam cezaları iptal edildi. 6 arkadaşları elektrikli sandalye ile idam edilen ikili daha sonra harry s. truman dönemi'nde batı almanya'ya sınırdışı edildiler.

    görüldüğü üzere; hoover kendi ikbali ve itibarı için iki insanın haksız yere idam edilmesine göz yumabilecek böyle de şerefsiz bir şahsiyet.

    meraklısı için de belirtmiş olayım; abd'li yazar david alan johson'ın ''betrayal'' adlı kitabı, bu olayı ve hoover'ın puştluğunu konu alıyor.

  • (acemiliğin ilk günleri...)

    asker: hapşuu!
    komutan: çok yaşa!
    asker: emredersiniz komutanım!
    komutan: "emredersiniz!" denmez evladım, "sağol!" denir.
    asker: emredersiniz komutanım!

    (aradan bir yarım saat geçer...)

    asker: hapşuuu!
    komutan çok yaşa!
    asker: sağolasın.

    (böyle de level atlanmaz ki be canım kardeşim, sümüklü piyadem benim. sen çok yaşa e mi.)

  • annemin yeni aldığı telefonuna kaydetmeye çalıştığı temizlikçinin adıdır.

    şerife z9

    bmw modeli mi, robot mu, temizlikçi mi belli değil.