hesabın var mı? giriş yap

  • içimizde utanma arlanma duygusu olmayan bir arkadaşın tuvalette sıçışını herkese canlı şov şeklinde herkese izlettirmesi. izleyenlerin de sanat eserine bakıyor gibi "çok şekil sıçıyor", "şurdaki ovallikler vs" tarzında sürrealist yorumlar yapması.

  • ne sıfatla türk gençliği adına açıklama yaptığını anlamadığım rezil örgütün sikimde olmayan açıklaması. asıl zehir kaynağı kendileri.

  • güzel başlamış bi günün sabahında, ders arasında, öğrencilerden biri çıldırmış gibi gelir, sınıftakilerden birisinin aniden yere yığılmış olduğunu söyler, yüzündeki ifade zaten çok şey anlatır. koşarak gidildiğinde, daha önceden de kalbinde kasılma problemi olduğu bilinen ama hiç bir hayati riski olmadığı söylenen öğrencinin koridorda, yerde, inanılmayacak kadar gri bir suratla yatıyor olduğu görülür, aynı anda tesadüfen olay yerinde bulunan hem master öğrencisi hem de acil servis hemşiresi olan iki kız öğrenci olaya müdahale eder, hoca deli gibi ambulans arar, kampüs* alanı içinde 200 metre ötedeki üniversite hastanesi "biz ambulans hizmeti vermiyoruz" şeklinde bir cümle sarfeder, bir yandan ambulans için yalvarırken bir yandan da seferber olmuş hocalardan biri kapının önüne arabasını getirir, bilmemkaçıncı aramada hastane sonunda ambulans göndermeyi kabul eder, ama hemen ardından, "şoför yok" gerekçesiyle vazgeçer, hoca, telefonda acil servis sekreterine deli gibi "çocuk ölüyor" diye bağıran sesin kime ait olduğunu bile çok sonra anlar...

    en fazla iki dakika sonra, tekrar olay yerine dönüldüğünde çocuğa kalp masajı ve suni solunum yapıldığı görülür, delirecek gibi olunur. olay yerindeki öğrenciler henüz farkedememiş de olsalar, aslında olan olmuş, ve daha 20 yaşındaki, pırıl pırıl bakışlı, güleryüzlü,doğal neşesi ve hafif utangaçlığıyla dikkat çeken güzelim çocuk buraları terkedip gitmiştir. kalp masajı kısa bir süreliğine geri döndürse de sadece filmlerde göreceğimizi zannettiğimiz o elektroşok aletine ve daha sonra öğrenildiğine göre göğsün o tam ortasına saplanan dehşet görünüşlü iğneye gerek vardır, ah, ambulans gelse, hemen müdahale de mümkün olacaktır. en fazla 3 dakika içinde olup biter her şey. öğrenci kucakta taşınır, arabaya yerleştirilir, hemşire kızlarımız da yanına bindirilir, arabada da ellerinden geleni yapmakta bir yandan da ağlamaktadırlar. bir de bakarız o sırada ambulans, gezintiye çıkmış edalarında, sallana sallana gelmektedir. olsundur, hiç değilse müdahale mümkün olacaktır. ama hayır, kazın ayağı öyle değildir, ambulanstan sadece şoför iner, ne doktor, ne hemşire, ne alet edevat vardır. arabadan indirmenin sadece zaman kaybı olacağı görülür, hastaneye gönderilir. ama çok geçtir. her şey için.

    çevredeki öğrenciler, sınıf arkadaşları, ve en çok da kahkahasının ortasında kucağına yığıldığı o şaşkın çocuk, yüzlerinde ne olduğunu anlamadıklarının göstergesi ifadelerle bir yandan olayı izlerken, bir yandan da hocalarının koluna yapışıp "hocam! bişeyler yapın" diye bağırırlar, zannederler ki herşeyin çaresi var. o yaşta ölümü kondurmazlar arkadaşlarına, akıllarına bile gelmez. hala sara nöbeti, basit bir baygınlık falan sanmaktadırlar. ya da belki daha ötesini düşünmek o anda işlerine gelmez. ama hoca bilir ki yapılacak bir şey yoktur, bunu söylemeye cesareti de yoktur, zaten öğrencilerin sesleri hayal meyal gelir kulağına. tek istediği arabaya bindirirken yüzünü son kez gördüğü öğrencisinin yakasına yapışmak, kuvvetlice sarsmak, "geri dön" diye bağırmaktır, sanki bişeye yarayacakmış gibi gelir o anda. durduran tek şey de zaman kaybetmelerine neden olmak korkusudur.

    dumur böyle bir şeymiş meğer. 20 yaşında bir insan kahkahasının ortasında yere yığılıp 3 dakika içinde çeker gidermiş, sanki hiç var olmamış gibi. burnunun dibinde tam teşekküllü bir hastane varken ambulans bulunmaz, bulunsa da herhangi bir minibüsten hiçbir farkı olmazmış. kimi insan pek umursamıyor gibi görünse de öğrencilerini o kadar severmiş ki aylarca kendisine gelemezmiş onları kaybedince. hissettiğini zannettiği sorumluluktan da fazlasını hissedermiş demek ki ki, günlerce kendini suçlamaktan kurtulamazmış. ve filmlerde biri ölürken ona sarılıp "gitme!" diye bağırmak son derece insani bir tepkiymiş, olurmuş öyle. uykuyu kaybeder, günlerce nereye baksa aynı şeyi görürmüş insan. çaresizlik korkunç bi hismiş ve çaresi de yokmuş.

  • - abine mesaj at gelirken tansaşa uğrasın kuş yemi alsın.
    - anne bana mesaj atıncaya kadar direkt abime atsaydın ya mesajı.
    - sen de bana cevap yazıncaya kadar abine atsaydın ya istediğim mesajı.

  • şeriat is loading... başlıklardan biridir.

    kadınlar bitti sıra erkeklere geldi.

    benim şortuma gelip laf edecek bedevinin cesedini s....m.

  • dürüst olmak.

    bankada müdürdü. bankanın sinema günleri olurdu, daha önce izlediğimiz bir film ise bilet getirmezdi. bir daha izlemek istiyorsanız para vereyim kendiniz gidin devleti sömürmeye gerek yok derdi.

    bankanın ajandaları olurdu. ev için bir tane getirirdi. biz bütün kardeşler isterdik. yine aynı hikaye. para vereyim kendiniz alın.

    pasomu kaybetmiştim, yenisi çıkana kadar kardeşiminkini kullanıyordum. duyunca kafayı yedi. kaybettiysen vereceksin paranı, tam bilet alacaksın dedi. devleti sömürmeye gerek yok.

    sonra ne mi oldu? tabii ki de devleti kurtardı. ah canım babam benim ya.

    edit: `@bazenuyur`'un ricası üzerine: (bkz: #110005689) sahiplendirelim şu yavrucakları.

  • küççükken sık sık öznesi olduğum cümledir, hatta bu cümle beni nitelemiş bir sıfattır.

    annemin altın gününde annem kısır yapmıştır. ancak kısırın yanına konan marul yetişmez. eli kolu dolu olan anne insanı, 6 yaşındaki erkek çocuğu görünümlü kızını (ben) bakkala yollar. evden çıkmadan önceki son konuşmalar şu şekildedir ;

    -duyycim : anne bak bi tane mi marul istiyosun, sadece bi tane mi alıcam ?
    -anne : aaa delirtme insanı bi tane dedik ya işte hadi çabuk.
    -duyycim : anne bak emin misin.
    -anne : çabuk dedim !!!
    şimdi bu diyalogdan marul alınması gerektiğini ve bir tane alınması gerekliliğini idrak etmek zor değil. ben de öyle yaptım. bakkala gittim. bi tane marul istedim. bakkalın itinayla koskoca maruldan bir yaprak koparmasını bekledim. bakkal kuşa vericem zannetti. üstüne bi de yok annemim günü var, az geldi ondan alıyorum dedim. bakkal pişkin pişkin poşete koyayım dedi, koy amca dedim. poşeti sallaya sallaya, hoplaya zıplaya eve geldim, bir yaprak marulla. bu arada yolda oynayan arkadaşlarıma katılmadım anneme marul yetiştirmenin ciddiyetiyle.
    annem marulun nerde oldğunu sorunca poşeti gösterdim ama annemin o aptal mısın imalı bakışını hiç unutmadım yıllar yılı. annem ' iyi otur o marulu ye şimdi, sonra git canın istedikçe birer birer al gel olur mu' dediğinde de ciddi olduğunu sanmıştım, neyse ki canım istemedi.
    işin ilginç yanı, bütün göstergeler bu yönde olsa da, iq veya eq ile ilgili bir problemim yıllar yılı çıkmadı.

  • öeeh.
    ulan ne deseler akp oyları yükseliyor zaten.
    bare içinde kalmasın.
    yardırmıştır.