hesabın var mı? giriş yap

  • işini yapmaktadır. müşterisi 15 yaşındadır. sorun 15 yaşındaki çocuğun 55 yaşındaki adama ayakkabılarını boyatması değil, 55 yaşında ayakkabı boyayan bir adamı çilekeş gören beyindir. ekmeğini kazanıyor, helal yiyor, işinide söverek değil severek yapıyorsa kimseye bok yemek düşmez.

  • kimseyi ilgilendirmeyen kızdır.

    milletin en büyük sorunu bence karşıdakine tanıdık olsun olmasın karışmak.
    ya bırak arkadaşım ister yere otursun, ister amuda kalksın. gürültü yapıyorsa rahatsız ol, senin oturmanı engelliyorsa rahatsız ol. normal oturana karışma, farklı inançta olana karışma, farklı giyinene, farklı düşünene, senden farklı yaşayana,

    karışma

    karışma amk, karışma lan!

    debe edit: teşekkürler arkadaşlar, bir de trafikte araç kullanırken bisikletli sürücülere azami saygı gösterelim, onları yok saymayalım. lütfen...

  • sene 1997, mekan yurt odası.

    odada tek bir bilgisayar var, pentium 100.
    ram 8 ya da 16. (ben smyrna'nın uyarısıyla eklemek isterim ki megabyte!)
    internet bağlantısı falan yok he, insanlar minesweeper'da rekor kasarak eğleniyorlar sırayla.

    bir akşam odaya girdiğimde bir tedirginlik hissettim ama yorgunum zaten hiç takmadan çıktım ranzama. derken bilgisayarın sahibi geldi. birşeyler konuşuldu ve adam parladı!
    "nasıl nasıl?????" diye kükreyince de kulak kabarttım, duyduğum ilk şey:

    "ben 3 taneden fazlasını koymayalım demiştim, dinletemedim".

    ne üçü beşi, ne koyulmuş derken eleman bana seslendi "gel bir el at da şunu halledelim".

    olay şu ki minesweeper'dan sıkılmış ahali bir oyun bulmuş, oyun da 6 cd'lik (ulan devamını anlatamıycam utançtan). hepsini birden sığdıramayınca 4 tanesini cd sürücüsüne zorla sokuşturmuşlar. sonuç malum..

    biz kasayı sökerken kendini savunan olayın saçmalığının hala farkında olmadan söyleniyordu, "üçer üçer koyalım demiştim ben, dinletemedim".

    edit: bi de şöylesi var #16245044

  • 78'de nasıl ne zaman ve 80'de nereden nereye adlı iki long play yapıp türkiye'de arabeskin ciddi ciddi hakim olduğu dönemlerde tozu dumana katmış büyük rock grubu. hardal, batı normlarında rock soundu çıkartmıştır tam manasıyla. bunalımlar, üç hürel, moğollar, barış manço, cem karaca mühim gibi müzisyenler/gruplar daha ziyade anadolu ezgileriyle müzik yaparken hardal çıkmış baba baba grup sounduyla batılı bir rock inşa etmiştir. erkin koray'ın da bir dönem yol dostu olan bu mühim grup bu manada ilktir! bunalımlar'ın hardal'dan 10 sene önce hard rock şarkılar yaptığı doğrudur lakin bu tam manasıyla garage rockın etkileridir. ve bunalımların da o dönem anlaşılamaması ortaya çıkan kuvvetli soundun yansımasıdır adeta. çünkü 70'lerde bunalım elemanları yeri geldiğinde soyunmuş yeri geldiğinde de gitar falan kırmıştır. tabii bunalımın bir dönemi de türkü soundlu dönemidir. hardal ise naif bir gruptur! temiz sound sağlam sololar grubun temelidir. sözlerde arabesk furyasına göre az biraz derli topludur. lakin gene de bu dönemin izleri görülür. hardal'ın solisti şükrü yüksel pürüssüz sesiyle grubu daha da büyütmüştür. hardal'ın yıllar sonra eksik kadroyla 3. albümlerini yaptığını da eksik geçmeyelim. bu albümün adı yeniden doğuş! gene yeni tarz rock gruplarına nazaran çok daha iyi bir işle yıllar sonra karşımıza çıktılar. leyla hit olarak dönüp durdu. iyi bir albümdü yeniden doğuş. fakat grubun asıl olayı ilk iki long playınde yatar. nasıl ne zaman iyi şarkılarla örülü olsa da nereden nereye de sound oturmuştur. bir yağmur masalı türkiye'de rock müziğin vardığı son noktadır! gene dönemin arabesk yapısını sözlerinde bulabildiğimiz lanet olsun, muhteşem ballad beni anlayamazsın, nereden nereye, babalar küçük oğullarına söylesinler diye, sen olmasaydın dinlenmesi farz olan güzelliklerdir. hardal'ın hiç bir şarkısı vasata dahi yaklaşamaz. hepsi üst düzeydir. yıllar yılı dinlemiş birisi olarak türk rockından bahsedilecekse hardal'dan bahsetmemek olmaz derim başka bir şey demem. grup elemanlarından baterist sedat avcı 'yı -avdıkoğlu diye de geçer- kaybettik. grupla ilgili az çok bilgi verecek bir kitapta yakın dönem de çıktı. erkin koray'ın mezarlık gülleri adlı kitabında hardal'dan çok şey bulabilirsiniz. bu malum iki long play akabinde hardal'ın seçmeler adlı bir kasetinin elden ele dolaştığını ve bunun iki albümün şarkılarından derlendiğini söylemeliyim. gerek nasıl ne zaman gerekte nereden nereye bu ülkenin müziğine değer vermediğinin bu ülkede adam akıllı bir müzik hafızasının olmadığının kanıtıdır! çünkü iki güzellikten de şuanki nesil bihaberdir maalesef. hardal, kendisinden bihaber olunamayacak kadar kalite bir gruptur! iki plak için şuan 800 tl rahatlıkla gözden çıkarılabilir. çünkü bulmak hayli zor.
    türk rockının yakın dönemi hakkında bilgi sahibi arkadaşların hardal'ı bir yerlerden bulup dinlemelerini salık veririm. hardal bu ülkenin başına gelmiş en büyük güzelliklerdendir kuşkusuz. tarihin tozlu raflarında kalsalar dahi.

  • bu da yeni moda oldu
    sabah sik sok kafeden kahvemı alıyorum
    çükübikte yemeğimi yiyorum
    aa bak ofisimde etkinlik var at siki koleksiyonuna bakin
    ay yoruldum, fikıboka binip eve gideyim.

  • istismarcı, zorba, takıntılı ve bencil bir çakma romantikle ailesini reddedecek kadar arkadaşlarına düşkün, bir kurt-adamla arkadaşlık etmek ve onu yalnız bırakmamak için en zor büyülerden olan animagus büyüsünü öğrenen, azkaban'da bile temiz vicdanı sayesinde akıl sağlığını koruyabilmiş, yakalanma ihtimalini bile bile vaftiz oğlunu kurtarmak için sihir bakanlığına dalabilen bir kahramanın karşılaştırması.

    snape harika yazılmış bir karakterdir ancak berbat bir kişiliktir. kaç yaşına gelmiş olmasına rağmen 11 yaşındaki çocuklara zorbalık yapmaktan, onları aşağılamaktan çekinmemiş, arkadaşlarının içinde çocukları mide bulandırıcı bir tavırla ezmeye çalışmıştır. harry'ye babasından dolayı bir öfke duyuyor olması bir yere kadar mazur görülebilir ancak neville gibi ailesi kahraman, hermione gibi pırlanta kalpli çocuklara ettiği zulümlerin hiçbir açıklaması yoktur.

    tanrı vergisi yeteneği diyebileceğimiz zihinbend yeteneği olmasa, lord voldemort'un anında harcayacağı bir karakterdir. zaten dumbledore da, voldemort da zihinbend yeteneği sayesinde karşı tarafa casusluk yapabileceği için bu adamı kullanmıştır.

    lily'ye sevgisine gelince. sapkınlık derecesinde bir takıntının ürünüdür. bir kadın seni istemiyorsa, yoluna devam edersin. öfkelenip karanlık sanatlara dalmaz, ölüm-yiyen denilen safkan düşkünü katiller arasında saf tutmazsın. hele yaptıklarını "beni çocukken aşağıladılar," diye rasyonalize etmeye çalışması bir kepazeliktir. hogwarts 11-17 yaş arasında eğitim veren bir okuldur ve 15 yaşında iki çocuğun birbiriyle atışması yetişkin hayata taşınmayacak kadar saçma anılardır. 40 yaşına gelince kaçınız orta okulda itiştiğiniz arkadaşınıza düşmanlık besliyorsunuz?

    "always" lafı da romantik bir laf olsa da aslında lily'ye olan saplantısının bir yansımasıdır. sağlıklı değildir ve çirkindir. akıllı insan yoluna devam eder, başkasını sever, aşık olur. başkasıyla evlenip çocuk yapmış ve mutlu bir hayat kurmuş çocukluk aşkını hayatının takıntısı haline getirmez. bu sevgi değildir, bu saplantıdır. sevgi olsaydı, harry'yi bağrına basar, lily'nin yadigarı diye gözü gibi bakardı.

    zorbalık konusunda malfoy'dan beter durumdadır zira malfoy sadece çocuktur ve 16-17 yaşında bile malfoy ve ailesi voldermort yanında saf tutmanın ve sürekli korku içinde yaşamanın ne denli rahatsız edici olduğunu anlamıştır.

    koca seride sonuca etki eden tek olumlu hareketi de muhtemelen gryffindor'un kılıcı'nı bellatrix'in kasasından alıp harry'ye vermesidir.

    regulus arcturus black bile sonuca daha fazla etki etmek için çaba sarfetmiştir.

    sirius black'e gelince. safkan takıntısı olan bir aileden açık fikirli olarak yetişmiştir. ailesindeki herkes kana susamışken, o ailesini reddedebilmiş ve evden çocuk yaşta ayrılabilmiştir.

    en iyi arkadaşlarından birinin kurt-adam olması üzerine animagus olacak kadar arkadaşlarına bağlıdır ve sır tutucu olarak voldemort'un kendisinin peşinden geleceğini öngörüp peter'ın bunu yapmasını tavsiye edecek kadar da bilgedir.

    kolay olanı değil, zor olanı tercih edecek kadar büyük adamdır.

    bu hayali karakterlerin ikisi de incelikle yazılmış ve kalitedir ancak kişilik ve ahlaki açıdan bakılacak olursa severus snape beş para etmez bir kişiliğe sahiptir.

    https://img-9gag-fun.9cache.com/…o/appneyb_700b.jpg

    rubeus hagrid gibi daha ne zorbalığa, ne haksızlığa uğramış karakterlerin yanında severus snape'in seçimlerinin hiçbir geçerliliği, hiçbir meşrutiyeti ve bahanesi yoktur.

    ingilizce bilenler için dahası: http://www.tor.com/…ape-does-not-deserve-your-pity/
    https://www.bustle.com/…-how-people-romanticize-him

    severus snape'i sevdiren de büyük oranda alan rickman'dır. huzur içinde uyusun.

  • geçen sene, mayıs ayı. bir otelde müdürlük yapıyorum. yaz sezonu için personel takviyesine ihtiyacımız oldu.
    kariyer.net'e falan ilan verdik.

    " ön büroda çalıştırılmak üzere; en az lise mezunu, iyi derecede ingilizce bilen, sezonluk elemanlar alınacaktır.
    tekirdağ şarköy x otel "

    cv'leri bizzat değerlendirip, 2 kişiyi görüşmeye çağırdım.
    bu görüşmelerin ilki. 25 yaşlarında, turizm otelcilik mezunu, diksiyonu düzgün ve tecrübeli bir arkadaş. ismi fırat.

    patronumuz, fırat ve ben ofisteyiz.
    çalışma saatleri ve iş yoğunluğu hakkında bilgilendirme yaptık, fırat'ın referanslarını ve geçmiş iş tecrübelerini değerlendirdik ve görüşmenin bizim için en önemli kısmına geçtik.

    -let's continue in english.

    +i dont want to speak better english than my director and annoy you. as you wish, we can give up.

    ( yani diyor ki; bence bu kısma hiç geçmeyelim. eğer ingilizce konusunda benimle sidik yarıştırmaya kalkarsanız, sizi kızdırabilirim. iyi düşünün.)

    -ehehe okey. ( korktum lan, bildiğin korktum. patronumun gözünden düşmekten, iş görüşmesine gelen bir çocuk tarafından rezil edilmekten korktum. çaresiz sustum.)

    fırat'ı işe aldık.

    1 hafta sonra; büyük çoğunluğu belçikalı, bir kısmı ise ingilizlerden oluşan bir turist grubu geldi.
    fırat'ı ara ki bulasın!!

    ya tuvalete girmesi gerekiyor, ya da ailevi bir telefon görüşmesi yapması lazım.
    turistler lobideyken, fırat'ı bulmak imkansız.
    kopuk uçurtma..

    - fırat bir sıkıntın mı var?

    + yok müdürüm herşey yolunda.

    - ingilizce bildiğine emin misin?

    + i dont want to speak better english than my director and annoy you. as you wish, we can give up.

    - hiç bilmiyorsun di mi lan?

    +we can give up.

    adam tek kelime ingilizce bilmiyor lan, tek kelime..
    iş görüşmesine gelirken, bir cümle ezberlemiş gelmiş.
    yalnız zekasına hayran kalmamak mümkün değil. işe yaradı mı? yaradı..

    savunması da komik..

    -ne bileyim müdürüm. şarköy'de turist ne gezer diye düşündüm ben.

  • - evde tufek bulundurmak
    - bir kadinin o tufegi alarak esine saka yapmak istemesi
    - bir kadinin bir tufegi siradan bir esya gibi koltuga koyup gitmesi
    - bir adamin tufegi eline alip esine ayni mal sakayi yapma geregi duymasi
    - bir adamin tufegi esine dogrultup tetige basmasi
    - evde bulunan tufegin dolu olmasi, ya da saka icin doldurulmasi

    bir nefeste sayilabilecek 7 salak hareket. tanim: toplumun ortalama zekasini yansitan olay.

  • deseler ki "hacı günde 3 öğün probis vereceğiz sana fekat günde 3 öğün de ajdar dinleyeceksin" hemen kabul ederim. çünkü ben normalde de ajdar'ı dinliyorum.