hesabın var mı? giriş yap

  • eminim çokça yazılmıştır ama malum ben de aynı şekilde iletişim kurduğum için mecburen yazacağım.

    daha cep telefonları çıkmamışken ya da yeni yeni zenginlerin erişebildiği zamanlarda ev telefonundan ya komşu kızına kız arkadaşımızın ev telefonunu aratırdık ya da biz erkek halimizle kız sesi çıkarıp , telefona sevgilimizi isterdik.

    +alo damlayla görüşebilir miyim ben ayça*

    bunu yaptığım kız arkadaşımın annesi numaramı hiç yememiş ama bir şey de söylememişti.

    sonra cep telefonları yaygınlaştı. ama bu sefer de pahalılık sorun oldu. çözüm klasik ama;

    1 çaldırma aklımdasın
    2 çaldırma seni seviyorum
    3 çaldırma ve üstü aç ulan o telefonu ben arıyorum.

    daha sonra cem uzan sağolsun telsim' i çıkardı da 250 kontör karşılığı sınırsız sms ve konuşma hakkımız oldu. bir dönem (bkz: aycell) de buna benzer bir şey yapmıştı ama çok hatırlamıyorum.

    sonrasında bilgisayar çağına girdik. msn girdi hayatımıza. titreşimler, ne dinliyorum özelliği vs altın çağdı ama bu söylemeden geçemem.

    derken blackberry telefonlar moda oldu. bbm pin'i paylaşıp sohbete başladık. bu aynı zamanda twitter'ın yayılmaya başladığı zamanlardır.. yavaş yavaş facebook'u dedelere teslim ettiğimiz zamanlar

    en sonunda iphone 3, ardından da 4'ün çıkmasıyla whatsapp çıktı ortaya. herkes bir anda aaa whatsapp diye bir uygulama varmış, bedava konuşabiliyorsun diyerek birbirine sms atmaya başlamıştı.

    zaman tüneli gibi yemin ederim yaa. hepsini yaşadık iyisiyle kötüsüyle.

  • "günde 5 saat çalışıp 2.750 tl maaş alan imamın görevi; günde 10-12 saat çalışıp 1300tl alacak olan asgari ücretlilere şükretmesini ögretmek!"

    (bkz: yılmaz özdil)

  • kuantum dünyasının en ilginç sorularından birisi ve kuantum dünyasının klasik fizikle çözülemeyeceğini gösteren en bariz örneklerden birisi. uzun uzun, basitçe açıklamaya çalışacağım.

    konudan anlayanlar ve okumaya durumu olmayanlar için kabaca özet;

    elektrostatik potansiyel enerji elektron çekirdeğe yaklaştıkça kinetik enerjiye dönüşür, bu kinetik enerji momentumun artmasına sebep olur, artan momentum da elektronun çekirdek hariç her yerde var olabileceği bir dalga fonksiyonunda hareket etmesine sebep olur. bir elektronun çekirdeğe temas edebilmesi için sonsuz enerji gerekir, ki kütleli cisimler için sonsuz enerjiye sahip olmanın tek yolu ışık hızında ilerlemektir ve bu da kütleli her cisim için imkansızdır. bir de tabi elektronların da bütün kuantum "parçacıkları" gibi aslında bir ihtimal dalgası olması sorunsalı var, hiç bir zaman belirli bir konum ve momentumu olan bir parçacık olamazlar, bu yüzden de zaten fiziksel anlamda asla "çekirdeğe düşen bir bilye" gibi bir durumdan bahsedemeyiz.

    konuya pek hakim olmayıp imkanı olanlar için daha detaylı açıklama;

    elektronların negatif yüklü, çekirdekteki protonların ise pozitif yüklü oldukları herkesin bildiği bir gerçektir, aynı şekilde aynı yöndeki yükler birbirlerini iterken zıt kutuplu yükler birbirlerini çekerler. bunun yanısıra kütleye sahip cisimler de etraflarındaki uzayı bükmeleri sebebiyle adına kütleçekimi dediğimiz bir etki sayesinde birbirlerini çekerler, daha doğrusu uzaydaki eylemsizlikleri konumlarının birbirine yaklaşmalarına sebep olur. uzayda hiç bir yerçekimsel veya elektromanyetik alana tabi tutulmayan ve birbirlerinden 1 cm uzaklığa yerleştirilen iki beyzbol topu 4 gün sonra birbirine yapışır, buna sebep olan şey birbirlerine uyguladıkları kütle çekimidir. elektronlar ve protonlar da kütleden muaf değillerdir ve genelde ihmal edilecek kadar önemsiz görülse de mikrosistemler de yerçekiminden muaf değillerdir, sadece etkisi ihmal edilecek düzeyde sonsuz küçük bir değerdir.

    kütle çekimden önce elektrostatik çekimden bahsetmek isterim, çünkü ele aldığımız parçacıklar için bu durumda çok daha büyük önem arz ediyor. elektrik alanın yönü, alanı var eden yükün yönüne bağlıdır. birbirlerine göreceli olarak simetrik ve kutupludur elektrik alan. bizim kabul ettiğimiz haliyle negatif yük dışarıya doğru bir akıyla, pozitif yük ise kendine doğru yani içeriye doğru bir akıyla elektrik alan uygular. ama tersini de varsayabilirsiniz, bu tersinebilir* bir süreçtir ve referans alınan parçacığa bağlı görelilik ilkeleriyle yönleri değişebilir. zıt yüklerin birbirlerine olan çekimleri özel göreliliğe dayanmaktadır, zıt kutuptaki elektrik alanlar birbirlerini yok edip uzay için daha düşük enerjili bir denge durumuna gelmek istediklerini düşünebilirsiniz.

    klasik fiziğe göre elektron ve protonların arasındaki elektrostatik çekim kuvveti elektronun çekirdeğe düşmesi gerektiğini söyler. yani, aslında böyle bir iddia olmamasına rağmen mantıken böyle olması gerekir. fiziğin en temel kanunlarından birisi enerjinin korunumudur, bunun en basit türlerinden birisi potansiyel enerjinin kinetin enerjiye çevrimidir. yine klasik fizikten aşina olduğumuz bir durum, yerçekiminde bunu gözlemleyebiliriz. belirli bir yüksekliğe sahip bütün cisimlerin potansiyel enerjiye sahip olması, ve bu cisimlerin serbest bırakılması halinde aşağı doğru düşmeleri, düşerken hız kazanıyor olmaları potansiyel enerjinin kinetik enerjiye dönüşmesinin çok basit bir örneğidir. birbirine mesafeyle duran elektriksel yükler için de benzer bir durum söz konusudur. mesafeye bağlı olarak bütün yükler potansiyel enerjiye sahiptir ve birbirlerini iterken/çekerken yaptıkları hareketle kinetik enerji kazanırlar, bu kinetik enerji de potansiyel enerjilerinden gelir. iki yük birbirlerinden çok uzak olduklarında hunharca bir potansiyel enerji barındırırlar, birbirlerine yaklaşırken bu enerjinin bir kısmı harekete katılıp kinetik enerjiye dönüşürken bir kısmı da elektromanyetik enerji* olarak yayılır.

    bir atomu var eden şey çekirdeğin pozitif elektrik alanında süzülen negatif elektonlardır. bu sistemi var eden pozitif alanın kaynağı çekirdek olduğundan, matematiksel olarak elektronun çekirdekte bulunabilmesi için sonsuz kinetik ve negatif sonsuz potansiyel enerji gerekir. bir elektronun çekirdekten uzaklığı ile sahip olduğu enerjinin fonksiyonu çıkarıldığında, belirli bir en düşük enerji seviyesinden**, yani denge halindeki mesafeden daha çok çekirdeğe yaklaşabilmesi için mümkün olmayacak derecelerde enerji gerekmektedir, çünkü fonksiyonun limiti sonsuza yaklaşmaktadır.

    mesela bu grafikte kırmızı çizgi kinetik, mavi çizgi potansiyel, yeşil çizgi ise elektronun toplam enerjisini temsil eder.

    bir elektronun çekirdeğe düşmemesinin en temel sebebi budur. en azından elektrostatik çekim söz konusu olduğunda bu etkiden bahsedebiliriz. bir de yerçekimi var ki, ihmal edilir ve önemsenmeyecek kadar küçük bir etkiye sahiptir. doğadaki 4 temel kuvvetin birbirlerine göre şiddetleri şöyle karşılaştırılabilir;

    güçlü nükleer kuvvet: 100 birim, çekirdekteki bütün pozitif yükün birbirini itmesine karşı çıkıp çekirdeği bir arada tutan kuvvet.

    elektromanyetizma: 1 birim, mıknatıslardan yüklü parçacıklar arasındaki kuvvete kadar elektromanyetik kuvvet etkileşimi.

    zayıf nükleer kuvvet: 0.0000000001 (e-10, 10 üzeri eksi 10), radyoaktif bozunumdan nükleer füzyon ve fisyona kadar bir takım atomaltı olayların gerçekleştiği etkileşimde söz konusu olan kuvvet. çekirdekten kopup gelen ne kadar parçacık varsa zayıf nükleer kuvveti tecrübe eder.

    kütle çekimi: 0.00000000000000000000000000000000000000001 (e-40, 10 üzeri eksi 40), bildiğiniz yerçekimi veya kütle çekimine sebep olan kuvvet.

    sanırım neden elektron-çekirdek etkileşiminde kütle çekiminin ihmal edildiği buradan anlaşılıyordur. elektromanyetik etkiye kıyasla kütle çekimi o kadar önemsiz kalıyor ki, matematiksel olarak denkleme dahil etmenin bir anlamı bile yok. burada birimden kastedilen şey, bu alanların kuvvetlerinin birbirlerine kıyasla ne kadar güçlü olduğudur. elektrostatik etkileşimle kütle çekim birbirlerinden farklıdır, her ne kadar ters kare yasasına* dayanmaları benzer olsa da, elektronların çekirdeğin etrafında gerçekleştirdiği hareketi gezegenlerin yıldızların etrafında gerçekleştirdiği harekete benzetemeyiz, aralarında dağlar kadar fark var.

    bir de heisenberg belirsizlik ilkesi söz konusu. bir parçacık için konum ne kadar kesinse momentum o kadar belirsizdir. konumdaki deviasyonla momentumdaki deviasyonun çarpımı belirli bir değerden büyük olmak zorundadır. aynı durum enerji-zaman için de geçerli ama kafa karıştırmamak adına konum-momentumdan devam edelim. bu belirsizlikten yola çıkınca, hiç bir kuantum parçacığı için belirli bir konuma sahip çok küçük toplarmış gibi davranamıyoruz. elektronlar da bu sorundan kaçamıyorlar. varoluşlarından kaynaklı enerjileri bu duruma sebep oluyor zaten, ve diğer bütün kuantum parçacıkları gibi elektronlar da belirli dalga fonksiyonlarında varolabilen ihtimallerden oluşuyorlar. bir elektron çekirdeğe yaklaştıkça potansiyel enerji kaybeder ve kinetik enerji kazanır demiştik. bu süreçte kazandığı kinetik enerji bu parçacığa momentum kazandırır. ve momentumu arttıkça konumundaki belirsizlik azaltır. momentum uzayında genişleyen elektron konum uzayında küçülse de çekirdek de çok küçüktür, o kadar momentuma ve kinetik enerjiye sahip bir parçacığın dalga fonksiyonunun içine sığamayacağı kadar küçüktür. o kadar enerjik bir elektronun yapacağı hareket, hiç bir şekilde çekirdeğin içerisine kısıtlanamaz. bu sebepten ötürü de çekirdek kadar küçük bir alanda var olması mümkün değildir. sahip olduğu kinetik enerjiden ötürü elektronun hareket edeceği hacim çekirdekten çok daha büyük olur. yani daha doğrusu, konumundaki belirsizlik çekirdeğin hacminden fazla olur ve çekirdeğe sıkıştırılamaz. bu bağlamda da çekirdekte varolamaz. zaten çekirdeğe temas edebilmesi için sonsuz enerji gerekiyor. kütleli bir parçacığın sonsuz enerjiye sahip olabileceği tek durum ışık hızında hareket etmesidir. ki kütlenin tanımı uzaydaki hareketin zorluğu olduğundan, elektron gibi kütleli bir parçacık için bu durum imkansızdır. ama sonsuz enerjiye sahip olabilseydi, eminim ki çekirdekte var olabilecek bir hareket gerçekleştirebilirdi. bir elektronu ışık hızında çekirdeğe fırlatmadan bunu bilemeyiz, ki bu da imkansız olduğundan, bir elektronun çekirdeğe düşmesi imkansızdır. ve tabi bir elektron her ne kadar bir nokta gibi düşünülse de wave-particle duality'den yola çıkarak elektronların aslında bir dalga olduğunu da unutmamak gerekir, bu anlamda fiziksel formuyla çekirdeğe düşen bir nokta olamazlar.

    elektronun çekirdeğe düşmesi halinde olacakları da düşünürsek, bir proton ile bir elektronu topladığınız zaman yükler olarak birbirlerini nötrlerler. bu iki parçacığın birleşimi nötron parçacığı oluşturmalıdır, bu işleme pozitron/elektron emisyonu denilir. elektronun yükü ile protonun elektriksel yükü eşittir, 1.6x10^-19 coulomb'luk yük barındırır her biri, tabi zıt işaretlerde, kısaca 1e diyelim. 1e + (-1e) = 0, yani iki parçacık bir araya geldiklerinde elektriksel yük olarak birbirlerini sıfırlarlar. ama yükün yanısıra kütlenin de korunması gerekiyor. bir protonun kütlesi 1.6726 x 10^-27 kg iken bir elektronun kütlesi 0.00091 x 10^-27 kg. bir nötronun kütlesi ise 1.6749 x 10^-27 kg. buradan görülebiliyor ki, bir elektron ile bir protonun kütlelerini topladığınız zaman, bir nötronun kütlesine yaklaşamıyor bile. yani bir elektronun çekirdeğe düşüp bir protonla birleşerek bir nötron oluşturabilmesi için sisteme kütle veya enerji sağlamak gerekiyor. yani bir elektronun bir protonu nötrona çevirebilmesi için, önce çekirdeğe yaklaşabilecek elektromanyetik kuvveti sağlaması, sonra da bir protonu nötrona çevirebilecek kadar zayıf nükleer kuvveti sağlaması gerekir. elektronlar güçlü nükleer kuvvetten etkilenmezler. bir de tabi bu işlemi gerçekleştirebilmeleri için ilgili nötrinonun da mevcut olması gerekir ki, nötrino sadece işleri karıştıran bir detaydır, yoksa zaten elektron çekirdeğe temas edemiyor. bir proton ve nötron birbirlerine dönüşebilirler. bu esnada bir elektron/pozitron ve ilgili nötrino yayınımı yapılır. bu dönüşüm zayıf nükleer kuvvet ile gerçekleşir. nötrinoların kütlesiz olmadıkları biliniyor, ama elektron/pozitron emisyonu için gereken fazladan kütleyi sağlamak için nötrinolardan başka bir parçacık gerekip gerekmediğinden tam olarak emin değiliz, gerekiyorsa da henüz keşfedemedik. ve tabi bir nötrinonun kütlesi de tam olarak henüz ölçülemediğinden bu bir soru işaretidir.

  • bir bira deposunun patlaması sonucu 610 m³ birayla başlamış, sonra diğer depoları da yıkarak 1470 m³'ten fazla biranın sokaklara taşmasıyla gerçekleşmiş. 2 tane evin tamemen yerle bir olmasına, bir çok insanın ölmesine sebep olmuştur. özellikle bodrumlarda bulunan insanlardan 8'i buralara bira dolmasıyla boğulmuştur. 1 kişiyse alkol zehirlenmesi geçirip ölmüştür. bir barın duvarı yıkılmış, barda çalışan bir kadınsa saatlerce yıkık duvarın altında mahsur kalmıştır.

    civardaki bira kokusunun geçmesi haftalar sürmüş. mahkemeyse olayı mücbir sebep kararına bağlayıp kimseyi suçlu bulmamıştır.

    http://www.damninteresting.com/?p=50

    edit : jello'ya teşekkürler.

  • mal olan sahibine sabırla dert anlatmaya çalışması... kendi kendine oyun icat ettiğini, aylardır bana öğretmeye çalıştığını yeni anlamış bulunuyorum. hayvan ağzında oyuncağıyla geliyor, yanıma bırakıyor, miyavlıyor.. ben sap sap bakıyorum kendisine. aylardır bu böyle. en sonunda beni oyuna katmaya çalıştığını anladım da birlikte oynamaya başladık. ben atıyorum, o yakalayıp getiriyor, avcuma bırakıyor oyuncağı, sonra miyav deyip haber veriyor, ben yine atıyorum filan. mutluyuz, beni eğitilebilir bulup hemen vazgeçmediği için müteşekkirim kendisine.

  • ilk uyanan elflerin ilk kralı finwe’nin torunu, henüz güneş ve ay yaratılmadan önce, ağaçların çağında dünyaya gelmiş ve ağaçların ışığını saçlarına hapsetmiş, kendisinden üç defa saç teli isteyen amcası koca feanor’u reddederek onun ağaçların ışığını hapsetmek için başka bir yol ararken silmarilleri yaratmasına sebep olmuş, bildiğim kadarıyla binlerce yıllık hayatında tek bir savaşa dahi fiziken katılmamış, lord elrond’un kayınvalidesi, lord celeborn’un eşi, yüce kral gil-galad’ın dedesinin kardeşi, “ışığın hanımı” ve tüm arda tarihindeki “elf kadınlarının en yücesi” leydi galadriel’i, bomboş ve tembelce bir senaryo yazımı ile ezik elf takımının çavuşu, uzun mesafe yüzücüsü, saçma sapan fanilerin saçına dokunduğu, kulağına baktığı, yarım yamalak anlatılan bir intikamın peşindeki zeyna*ya çevirmiş milyar dolarlık dizi.

    güçlü kadın karakter görmek isteyen açıp film üçlemesindeki galadriel’i, onu ziyaret eden yüzük kardeşliği üyelerinin duyduğu korkuyla karışık müthiş saygı ve hayranlığı, gimli’nin heyecandan titreye titreye o muhteşem saçından bir tutam istemesini hatırlasın.

    zamanında peter jackson da çok eleştirildi, ancak üzerinden geçen 20 yılda film üçlemesinin tolkien’in bu eşsiz detaydaki evrenini ne kadar orijinale sadık ve kaliteli hikaye anlatımı ile görselleştirdiğini fanların büyük çoğunluğu kabul etmiş durumda.

    fakat bu dizi, kitaplar ve filmler ile kazanılmış milyonlarca fanın varlığından sadece “faydalanmak” adına yapılan “kötü” bir girişimden başka bir şey değil. dizinin adında yüzüklerin efendisi adının geçmesi tamamen bir marka satın alımından ibaret. galadriel başta olmak üzere, elrond, gil-galad, celebrimbor ve sauron gibi ilk iki bölümde gördüğümüz, tolkien edebiyatından alınan üç-beş karakter ve mekanlar da sadece isimlerden ibaretler. içleri bomboş ve çocukça uydurulmuş hikayelere büründürülmüşler. tek kelime ile yazık.