hesabın var mı? giriş yap

  • ulan aynı şey istanbul'da benim başıma geldi.

    hava yağmurlu. trafikten kaçmak için ara sokaklara girdim. millet de bu biliyordur peşime takıldı, abi resmen millet arkamda kuyruk oldu. sokaklar git gide daralıyor, arkamdakilerin sorumluluğu var üzerimde ve ben kesinlikle nereye gittiğimi falan bilmiyorum. balat'ın arka tarafları.

    en sonunda yol bitti. evet, yol bitti, çıkmaz sokak. ben ne yaptım?

    arabayı park ettim. oradaki apartman benim evimmiş gibi giriş yaptım, arabalara da "la burası benim evim yanlış yaptınız siz dayı" şeklinde el işareti yaptım. isterseniz yukarı gelin çay içelim mk?

    hepsi geri geri gittiler. ben de apartmanın içinde saklandım bir 10 dakika. sonra da gerçek evime gittim.

    bu da böyle bir anımdır.

  • 2. mahmut. ( nam-ı değer gavur padişah)

    bugünkü cumhuriyetin temellerini atmıştır.

    ilk elçileri ve okuması eğitim alması için yetenekli öğrencileri avrupaya göndermiş onlar jön türkleri oluşturmuş ve ondan etkilenenler namık kemal gibi yazarları okuyan ( daha sonra yasaklatılmasına rağmen) mustafa kemal gibi veya ittihatçı gençleri oluşturmuştur.

    kılık kıyafeti değiştirmiş. fes ( şapka inkilabı) zorunlu hale gelmiştir. ( bu sebeple gavur padişah denir ahalinin kıyafetine vs. karıştığı için. ayrıca ironiktir güya şapka devrimini protesto etmek isteyen kadir mısıroğlu kafasında fesle dolanır ki, fes de aynı mantıkla getirilmiştir.)

    yeniçeri ocağının kaldırılması. bilinmelidir ki yeniçeriler paralı askerdir. devleti sürekli baskılıyan isyan eden padişah değiştirip cülus bahşişi alan onlardır. selçuklu ve osmanlının gelişmesinde rol oynayan tımarlı sipahilerle alakası yoktur. asıl başarılı askeri ve tarım sistemi odur.

    ilk resmi gazete çıkarıldı. ilkokul zorunlu hale getirildi. tıbbıye açıldı.

    dönemler olarak padişahlar yorumlanabilir. ama kendisi devleti o dönemde bir şekilde yaşatmayı başarmış. başarılı komutanlar ve siyasetçiler yetiştirilmesine ön ayak olmuştur.

  • mitralyöz günümüzde her makinelitüfekle eş anlamlı bir kelime haline gelmiş olsa da aslen tek bir icadın özel ismi olarak çıkmış ancak buradan yürüyerek koskoca bir janra da adını vermiştir. böyle nescafe'nin bütün instant kahvelere kendi adını vermesi gibi bir örnek silahlar aleminde çok görülmez.

    mesela günümüzde bütün makinelilere gatling demiyoruz çünkü o dönen namlularla özdeşleşmiştir. nordenfelt demiyoruz, öyle diyince aklımıza 15 kilo çelik bloklarla kurulan primitif silahlar geliyor. mitralyöz diyince aklımıza top arabasında çekilen tuzluk gibi bir şey gelmesi lazımken modern makinelitüfek de akla geliyor. niyeyse öyle olmuştur.

    kelimenin kökeni fransızca mitraille'den gelir. bu file bir torba içine üzüm salkımı gibi koyulmuş bilyalardan oluşan bir tür anti personel topçu mühimmatının tarihi adıdır. görünüş olarak zaten topa benzemektedir, sadece piyadeye karşı kullanılması planlanmaktadır, ona mukabil bunu atan silaha dişi bir cinsiyet vererek mitrailleuse demiştir fransızlar*.

    1866 yılında mekanik bir kol yardımıyla ateşlenebilen, top arabasıyla çekilebilen, şarjörle dolan ve 25 namlunun bir top namlusunun içine yerleştirildiği, dönemine göre modern denilebilecek bir dizaynı vardır. silahın operatörü silahın arkasındaki bir manivelayı saat yönünde çevirdikçe pirinç 10 kiloluk bir şarjör bloğuna itinayla dizilmiş 13mm mermiler sırayla ateşlenmektedir. mermi bittiğinde tepeden pirinç blok çekilip yeni şarjör koyulmaktadır. tüm şarjörler kullanıldığında silahın savaştaki kullanımı da sona ermektedir.

    fransızlar bu silahı icat ettiklerinde devlet sırlarının en üst mercii olarak kabul etmiştir. mitralyöz nihayetinde bir manga askerin 30 saniyede yapacağı işi 10 saniyede iki kişiyle yaptığı için potansiyelinin de büyük olduğunu hesaplamaktadırlar. o yüzden böyle bir silah olduğunu duyurmak bir yana, can düşmanları prusya ve habsburg hanedanları bunu görüp kopyalamasınlar diye 3. napoleon zamanında devlet erkanı ve generaller arasında bile orduda böyle bir silah olduğunu bilen adam yoktur. bunlardan 400 tane üretmişler, savunma platformu olduğunu hesaplayıp defansif noktalara sanki topçu bataryasıymış gibi dizmişler ancak gizliliğin bokunun çıkması yüzünden bu bataryalara atanan topçu subayları ve erat mitralyözü açık alana çıkarıp adam gibi bir eğitim yaptırmamışlardır. şöyle eğitim tablolarıyla silahı operatörlere teorik olarak anlatıp bundan verim bekleme eğilimine girmişlerdir. bugünkü standartlarda silah operatörün pratiği silahını tanıması, sınırlarını bilmesi açısından en geçerli metoddur. 1860-70 arası fransızlarda ise askerler sınıflarda daha önce hiç icat olmamış, hiç kullanmadıkları, ne işe yarar tam anlayamadıkları bir silahı resimlere baka baka öğreniyormuş gibi yapmışlardır.

    bir başka fecaat durum ise mitralyözün komple top kabul edilmiş olmasıdır. ordu defterindeki adı bile "le canon à balles" (mermi atan top) olarak geçer. silahın mucidi auguste verchère de reffye bile silahı hafif top gibi kullanılsın diye tasarlamıştır. daha dünyada bir makineli tüfek anlayışı yoktur. nelere kadir olduğunu kimse tam hesaplayamamaktadır.

    işte bu seviyede denyoluklar kendilerine imparatorluk fransasının en kara yılı olan 1870'de çok pahalıya patlayacaktır. silahın tam potansiyelinden emin olmadıkları için bunları topçu olarak kullanmaya kalkacaklar, top menzili ile mermi menzili arasında epey bir fark olduğu için ve 19.yy topçusu cephenin geleneksel olarak hep tepesinde olduğu için mitralyözler kıyım yapabilecekleri yerde hep uzakta menzil dışında kalacaktır. oysa devir piyadenin sıra sıra küme küme yaklaşıp volley atışlar yapmayı tam bırakamadığı, makineli tüfekçinin böyle karşısında 50 metrede statik duran binlerce piyade gibi ıslak rüyasında görebileceği durumlar yaratan bir devirdir. yanyana üç mitralyözün düşman cephesini ortadan makas gibi biçebileceği durumlarda mitralyöz fransız savaş anlayışının bir kurbanı olarak hiç aksiyonda bulunamamıştır. prusya ordusunun demirbaş tüfeği dreyse o senelerde bile 1400 metreye atış yaptığı için mitralyöz operatörleri ölmesinler diye 1500 metrede duracaklar, o mesafeden attıkları da dağa taşa uçan kuşa gidecektir.

    bunun tek istisnası da geleneksel örnek olarak 18 ağustos 1870'teki gravelotte savaşı'dır. burada fransızlar şansa mitralyöz bataryalarını koruganların ardına çekip kamufle etmeyi becermişler. prusya piyadesi hücumu başlattığında saldıran 8. kolordu birden kendilerini açık alanda altı mitralyözün önünde bulmuş tam 5200 kadar ölü ve 14.430 yaralı vererek dağılmıştır. ancak bu da tek bir örnektir, fransa bu savaşı da nihayetinde kaybedince ve mitralyöz 1870 fransa prusya savaşına büyük bir etki etmeyince fransızlar deyim yerindeyse bu silaha küsmüşlerdir. büyük umutlarla icat edilen bir şey en kara günde kendilerini kurtaramayınca fransız ve denebilir ki avrupa genel askeri doktrini makineli tüfeğin potansiyelini hiram maxim gelip bunu zorla kendilerine anlatana kadar anlamamakta direnecektir. fransa 1897'ye kadar tam 27 sene bir daha mitralyöz falan görmek istemeyecektir.

    birinci dünya savaşında ise makineli tüfek dikenli tel ve siperle birleşince savaş denen olguyu komple değiştirecek, süvarinin hükümranlığını bitirecek, milyonlarca genci gömecek ve cephede hareketi bitirdiği için siperlerde sefalet koşullarının yaşanmasının da baş müsebbibi olacaktır. ama tabii oraya daha gravelotte'den sonra bir 44 yıl vardır.

    özetlersek mitralyöz başarısız addedilse de başarısızlığı dizayndan değil kullanımdaki yetersizlikler ve doktrinin uyumsuzluğu yüzündendir. ona rağmen dünyadaki çoğu dile makineli tüfek terimini karşılamaktan da geri duramamıştır. bugün bile fn-minimi'nin fransız ordusundaki adı mini-mitrailleuse'dür. norveçliler makinelilerine mitraljøse, biz keza osmanlı devrinde daha çok bugün çok nadir de olsa mitralyöz, romenler mitrailiera, yugoslavlar mitraljez, arnavutlor mitraloz, yunanlılar ise mydraliovolo derler.

    çıkıntı olarak bir tek hollandalılar silahtaki dişi cinsiyet kalıbını değiştirerek makineli tüfeğe mitralyör demişlerdir. fransızca konuşan belçikalılar ise biri ortalık yerde atışlarda falan mitralyör derse "bu ne biçim fransızca lan" diye söylenerek gidip kanser olurlar.

  • bilmesek bunların bir yakınına sarhoş bi şoför çarpti da öldürdu sanacagımız poz.

  • dönemsel acıdan incelenmesini uygun gordugum bir karşılaştırma. 60' lı ve 70' li yılların "klasik" bond filmleri, ürünün (eserin) ulaşmayı hedefledigi kitle'nin 2- 3 gömlek üstü bir sosyal ortamda gecer. bond un kıyafetleri dönemin beyefendisini yansıtır, bindigi otomobil aston martindir, peri kızı gibi hatunlarla gezer. buradan hedeflenen izleyicinin gotunden sallamanin en guzel ornegi kıvamında, "30 yaş civarı, iyi sayılabilecek paralar kazanan, kokteyl icmeye özen gösterip, gösterişli arabalara binen kısaca züppe diyebilecegimiz, dönem icerisinde yaygınlaşmaya başlayan plaza insanları" oldugu sonucuna varıyorum. bourne serisine (filmlere) baktıgımızda ise bond un tam aksi istikamette genç bir izleyici kitlesi hedeflenmiş gibi geliyor. nerede akşam orada sabah, elindeki kıt kanaat imkanlarla gecinebilen, üstü başı hırpani, hadi bilemedin cok gundelik genc bir adam izliyoruz bourne filmlerinde. dergi-kitap eline ne gecerse allah yarattı demeyip girişen, kendi silahı bile olmayan, karşılaştığı engelleri basit ama zekice yöntemlerle alt eden bir ajan izliyoruz. "bu iki kurgusal karakterden hangisi arkadaşın olsun?" sorusu ile karşılaşacak olsam james bond, "bu karakterlerden hangisi olmak istersin?" sorusuna jason bourne cevabı verirdim. kısa edit : ha bu arada yeni bond serisinde ucundan kıyısından bu bourne serisinde karşılaştıgımız "insancıl" öğelere rastlamaya başlıyoruz sanırım. gerçekçilik katması acısından sevindirici bu ipuçları ile ileriki dönemlerde kızışacak bir karşılaştırma.

  • starbucks'a gidip kasadaki çocuğa;

    - çayın taze mi?

    diye sorabilecek bir vizyona sahip olduğum için bana hitap eden harekettir.

    vali kebabı yerken kendimi viyana valisi gibi hissediyorum. aynı hürmeti hayatta bir fast food zincirinde göremezsiniz. mesela fast food zinciri bir dükkana giriyorum;

    - selamın aleyküm.

    dememle birlikte adam;

    - 1 tl farkla es selamın aleyküm almak ister misiniz?

    diyor resmen.

    mesela kebapçıda;

    az çorba, yarım şiş, 1,5 pide gibi farklı porsiyonlar sunulması bile müşteriye saygıdır.

    fast food zincirine girip;

    - bana az cheeseburger!

    veya

    - yarım donut alabilir miyim?

    diyebilir misiniz?

    ha derseniz kasadaki adam güntekin onay'ın suratındaki kakam var ifadesi ile mal mal yüzünüze bakar.

  • daha bitmedi sen şu vergi meselesini anlat hele. 3 yılda kaç lira kazandın ve 75 bin vergi vermişsin.

  • kuzey kürdistan ve güney kürdistan arasındaki mesafe ortalama 80 metre ve 100 metre ötede de büyük kürdistan kurulmuş. bir dönüm araziyi bile bölmeyi başarmışlar, bravo.