hesabın var mı? giriş yap

  • otonom sinir sistemi istemsiz kaslarımızı, salgı bezlerimizi yöneten sinir sistemidir. yani iç organlarımızı. bunun dışında kalan sinir sistemi ise dış organlarımızla, yani "istemli" kaslarımızla, ve bilişsel işlevlerimizle ilgilidir. yani benliğimiz dış organlarımızı yönetir, iç organlar ise benliğin müdahale alanının dışındadır. yani aslında benlik dediğimiz yapı, vücudun sadece "istemli" bölümünün benliğidir. yani iskelet kaslarımızın, yani davranışlarımızın kontrol merkezidir. iç organlarımızın işleyişi ise tıpkı dış dünyadan bize ulaşan yabancı etkiler gibi benliğimize yabancıdır. nasıl ki dışardan bize dokunan bir nesne (örneğin bir kedi) bizim irademiz dışında bize dokunmuşsa içeriden bize gelen bir uyaran da (örneğin sancıyan bir böbrek) bizim irademiz dışında gelmektedir. ancak bilnçle kediyi tutabilir, kovabiliriz ama böbreklerimizde hasıl olacak bir duruma, parmağı oynatmak gibi doğrudan yöntemlerle müdahale edemeyiz. dışımızda dışa doğru bir yabancı dünya varken içimizde de içe doğru bir yabancı dünya vardır, ve benliğimiz dış dünyaya müdahale edebilen sinir sisteminin benliğidir.

    iç dünyamıza ise otonom sinir sistemi tarafından müdahale edilmektedir. ancak bu sinir sistemini hep bir sinir ağından ibaret maddi bir yapı olarak tahayyül ederiz. peki, dış dünyaya müdahale eden sinir sistemi bölümünün bir benliği var da iç dünyaya müdahale eden sinir sisteminin neden bir benliği olmasın?

    benlik, sinir ağlarının işleyişinin merkezi yapısının adıdır. görünüş itibariyle merkezi bir yapıya (beyincik) sahip olduğuna göre otonom sinir sisteminin de iç işleyişinde merkezi bir düzen sahibi olduğunu söylemek abes kaçmayacaktır. şu durumda otonom sinir sistemimizin bir benliği vardır. biz nasıl ondan bihabersek o da bizden bihaber, kendi işleriyle meşguldür. biz nasıl müdahalelerimizle kendi dünyamızdaki durumları düzenliyorsak, o da kendi müdahaleleriyle kendi dünyasındaki durumları düzenlemektedir. peki nasıl bir şeydir "otonom kişi"nin dünyası?

    bizim dünyamız, bedensel varoluşumuzun kısıtlı algısı uyarınca, ten sınırımızın dışından itibaren tutabildiğimiz yakın çevremizden başlayarak müdahalemizin giderek zorlaştığı uzaklıklara, "sonsuz" uzaktaki yıldızlara doğru ilerliyor. ten sınırının içindeyse ne olup bittiğini algılayamadığımız, sadece olmadık zamanlarda çıkardığı sorunlarla kendini belli eden bir iç organ dünyası var. otonom kişimizin dünyası ise bunun tam olarak ters yüz edilmiş hali olsa gerek. onun için de bir "ten sınırı" söz konusu. ten sınırının dışında, bizim iç dünyamız, onunsa dış dünyası olan "organ evreni" var. yakın alanında kolaylıkla müdahale edebildiği büyük organların ana işlevleri var. biz nasıl gün boyu işimizle meşgulsek, konuşup gülüşüyorsak, o da gün boyu kalbi çarptırıyor, mideyi kasıltıyor, bağırsakları büzüp gevşetiyor. organ dünyası, onun dışarısına doğru, daha zor müdahale edebildiği daha ayrıntı kas gruplarına, daha yerel dokulara doğru "uzaklaşıyor". bizim yıldızları gördüğümüz yerlerde o hücreleri görüyor olsa gerek. onun müdahale edemediği iç dünyası ise bizim dış dünyamız ve psikolojik durumumuz. ten sınırının içinde, ummadığı zamanlarda ona sorunlar çıkaran bir şeyler var. örneğin biz kafamızı duvara çarpıyoruz, o ne olduğunu bilemiyor, sadece oraya kendi bildiğince müdahale etmeye çalışıyor. biz nasıl ki durup dururken başımız ağrıdığında nedenini bilemeyiz ama kendimizce müdahale ederek başımızı oğuştururuz, işte o da biz kafayı çarptığımızda ne olduğunu bilemiyor ama hormonlar salgılayarak kendince "oğuşturuyor". içimiz sıkıldığında bir gariplik hissediyor ve kalbi güçlü çarptırıyor, çarpıntı yapıyor.

    biz sosyal içgüdülerimiz nedeniyle başka insanlara ihtiyaç duyuyor ve onları algıladığımız zaman kendimizi yalnız hissetmiyoruz. otonom kişi arkadaşları olmayan bir benlik, ama sosyal de değil, o yüzden yalnızlık hissettiğini pek sanmıyorum. hissediyorsa da arada bir biz uyuduğumuzda şööyle bir kalbi yavaşlatıp, bağırsakları mideyi dinginleştirip, uzakta gözkırpan hücreleri seyrederek kendi varoluşu üzerine düşünüyor, bi ufak endorfin salgılayıp efkarlanıyordur belki...

  • hazir karantinaya alınmışken orda tutulması gereken başka bir virüs beyani.

    sanki hastalik akp'li chp'li dinliyor sayin amina koydugum.

  • tek başınalıkla kimsesizlik arasındaki farktır. biri bilinçli tercihlerin sonucudur, biri ise dayatılan bir durumun.

  • hastaların tahlillerini tarayıcı (bkz: scanner) marifetiyle elektronik ortama aktararak bilimsel çalışıyormuş havası vermeye çalışan özel hastanenin kadın doğum uzmanı hastaya sorar:

    - nerde sizin skeniniz?

    hasta dışardaki kocasına seslenir:

    - mahmuut dohtor seni çağırıyoo

    (bkz: scan)

  • o kadar şey oldu sokağa çıkmadılar bunun için mi çıkacaklar züktürüp otursunlar evde covid var yüzyüze eğitim yok size nah peyker!

  • şehir içinde 50, hatta okul bölgesinde 30 ile gittiğiniz için size sinirlenen, sizi tahrik eden ibnelerden birisi değilse ne olayım.

  • 2023-2024 eğitim öğretim yılı başladığında okulun öğrencilerini ve velilerini dumura uğratan olay. çocuklar ilk gün makarna ve çorbayla karşılandı. akşama yine aynısı. sonraki günler ve öğünler de hep aynı devam etti. arada bir öğün kuru fasulye, bir öğün de nohut verdiler.
    kızım da bu yıl yatılı olarak hazırlık sınıfında okumaya başladığı için olan biteni yakından takip edebiliyorum.
    sabah kahvaltısı içler acısı. çocuklar okul açıldığı günden bu yana etli yemek nedir görmedi. dün mantı çıkmış, kızım telefonu açmış bana coşkuyla anlatıyor. annesi dedi ki: "kızım içini açıp baktın mı, et var mıydı?"
    şu yemeklerin fotoğraflarını görünce ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız umarım.

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    okul idaresi hükümetin reva gördüğü 39 tl ile çocuklara nasıl 3 öğün yemek vereceğinin çaresizliği içerisinde. okul aile birliği de velilerin bağışlarıyla durumu kotarmaya çalışıyor.

    saray'da ve meclis'te çöpe dökülenleri düşününce sinir olmamak elde değil.
    öğrenci velileri olarak çocuklarımıza reva görülen bu saçma sapan durumdan kurtulmanın yollarını arıyoruz. fatih portakal da bu okuldan mezun. fox tv, sözcü tv ve diğer basın araçlarını da devreye sokmaya çalışıyoruz ama bize biraz sabredin bütçe artırımı talep edildi deniyor. bu ne kadar sürer bilemiyorum.

    okul müdürünün de katıldığı online bir toplantı yaptılar pazartesi günü. okul müdürü geçen yıl öğle yemeklerinin fiyatında artış yapmış ve bu yüzden soruşturma geçirmiş. ben toplantıda kendisinde bu sorunun çözümüne dair pek bir azim ve kararlılık göremedim. sanırım geçirdiği soruşturma onu biraz pasifize etmiş.
    bakın ben okul müdürünü ya da okuldaki başka bir görevliyi suçlamıyorum. suçlu düpedüz hükümet. diyanete, savaşa, göçmene para akıtan hükümet kendi çocuklarını aç bırakıyor. bu çocuklar ülkenin lgs denilen rezalet sınav sisteminden alnının akıyla çıkmış, yüzde 0,7lik dilimin içinde, geleceğin umudu, zeki ve çalışkan çocuklar. öyle olmasa da olurdu? ne fark eder? gelişme çağındaki çocuklar bunlar.

  • valizimize 1 mayo, 2 t-shirt, 1 sort alalim, yol bizi nereye gotururse, kafamiza neresi eserse, gireriz bir pansiyona yapariz tatilimizi mantigindaki tatil planlarinin cok uzaginda bir eylemdir.

    oncelikle tatil yapacaginiz yer ile ilgili turlu parametreler dusunulmalidir;
    1) hava cok sicak olmamali
    2) deniz soguk veya kirli olmamali
    3) gerektiginde doktora, eczaneye ulasilabilecek bir mekan olmali.
    4) bebek bezi, mamasi satilan bir supermarket olmali.

    tatilde kalinacak otel/motel/pansiyon ile ilgili parametreler;
    1) mumkunse mutfagi ve buzdolabi olmali, malum mamalar hazirlanacak.
    2) her daim sicak su olmali, aa gunes enerjisi suyu bitmis gibi bir durumla karsilasilmamali.
    3) sivrisinek problemi olmamali
    4) bebek yatagi olmali.
    5) gecenin ilerleyen saatlerinde cok gurultulu olan mekanlardan uzak olmali. (halikarnas disconun bitisigindeki otel size gelmez yani)

    tatil malzemeleri koy koy bitmez;
    1) bir suru kiyafet, ozellikle sapkalar
    2) 60 faktor gunes kremi
    3) blender (mama yapilacak)
    4) biberonlar, sut sagmak icin pompa, mama tabagi, kasigi
    5) bebek telsizi
    6) ana kucagi, cocuk arabasi
    7) can yelegi
    8) vitaminleri, gunes yanigi, ishal, bocek sokmalari icin ilaclar
    9) yolculuk icin mama, bebek bezi, emzikler
    10) bol bol oyuncak
    11) kalinacak yerde bebek yatagi olmamasi durumu icin park yatak, cibinlik
    12) fotograf makinasi ve kamera (bebek nerde bu aparatlar orda olmalidir, zira bir anda yuruyebilir ya da konusabilir o ani kacirmamak gerekir)
    13) plastik cocuk havuzu (ilk defa deniz goren bir bebek icin korkup denizden uzaklasma gibi bir durum olabilir, cocuk havuzunu sahile koyup onda oyalabilirsiniz.)

    eger arabanin bagajinda yer kalirsa siz de 3-5 parca esyanizi bir kenara sikistirabilirsiniz, ama fazla umitlenmeyiniz cunku kalmiyor, arkadas butun esyalari alinmis, cocuk koltugunda kraliceler gibi kurulup tatiline giderken siz de bagaja sigmayan esyalari arabanin icinde bilimum koselere tiktiginiz icin ayaklarinizi koyacak yer arayarak yolculuk yapmaya calisiyorsunuz.

    allah anne babalara kolaylik versin...

  • cem yılmaz gösteri yapıyor, film yapıyor, dvd'lerini piyasaya sürüyor para kazanıyor. kendisinin bu arabaları almasını istemezsen gelir kaynaklarına katkı sağlamazsın olur biter.

    sıkıntı benden zorla alınan paralarla 900 bin lira araba kirası verenlerde.

    edit. ayrıca ilberci nedir yahu?